Boş Hipotez, Din ve Bilim: Bilim, Neden Tanrısal (İlahi) Açıklamaları Reddeder? | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Boş Hipotez, Din ve Bilim: Bilim, Neden Tanrısal (İlahi) Açıklamaları Reddeder?


1672421676498.png


İnanç ve İnançsızlık Tipleri​

Ateizm, tarihsel olarak birçok şekilde tanımlanmışsa da, en genel anlamıyla her türlü yaratıcı gücün varlığını reddetmeye verilen isimdir. Ateistler, dinlerin ve tanrıların gerçek olmadığını düşünmekte ve bunların insanın hayal gücü ile kültürel evriminin bir ürünü olduğunu ileri sürmektedirler. Bu, en azından bir adet yaratıcı gücün var olması gerektiğini iddia eden teizm ile zıt olan görüştür. Daha dar anlamıyla teizm, hem en az 1 tanrıya, hem de o tanrının gönderdiği belirli bir dini görüşe iman etme, inanç duyma demektir. Öte yandan deistler, yaratıcı bir gücün varlığını kabul etmelerine rağmen, dinlerin insan ürünü olduğunu ve yaratıcının insanlarla kitaplar veya dinler yoluyla irtibat kurmadığını ileri sürerler. Alternatif olarak, en genel anlamıyla, ateizm veya teizmin doğru olup olmadığını elimizdeki verilerle bilemeyeceğimizi söyleyen agnostisizm ve yaratıcının Evren'den ayrı bir varlık olmadığını, Evren'in ta kendisi olduğunu ileri süren panteizm gibi dini inanç veya inançsızlık pozisyonları da bulunmaktadır. Fakat tarihsel olarak, bilimle en yakından ilişkisi olanlar, ateizm ve agnostisizm gibi inançlardan tamamen veya kısmen uzak olan felsefi düşünüşler olmuştur. Hele ki Orta Çağ'da Hristiyanlık merkezli teizmin, modern çağda ise İslam merkezli teizmin bilim üzerindeki baskısı düşünülecek olursa, bilim ile anti-teizm arasında sıkı sıkıya bir ilişki varmış gibi gözükmektedir. Peki bu, gerçekten organik bir ilişki midir?

Bu soruya farklı cevaplar vermek mümkün. Ancak dikkatli bir inceleme, söz konusu ilişkilendirmenin bir neden-sonuç ilişkisinden ziyade, bir korelasyondan ibaret olduğunu göstermektedir. Açıkçası, eğer ki sadece istatistiklerden yola çıkacak olursak, Evren'e dair daha fazla bilgi sahibi olmanın bireyi daha ziyade agnostik (bilinmezci) yaptığı iddia edilebilir. Gerçekten de agnosizmin dine bakışı, bilimin henüz bilinmez olan kavramlara yönelik tutumu ile fazlasıyla örtüşmektedir. İzah edelim:

Bilimin Akışı​

Bilim; metodolojik, test ve tekrar edilebilir yöntemler kullanarak, bilinmeyeni bilinir kılma, gerçeğe ulaşma uğraşı olarak özetlenebilir. Bunun yapılabilmesini mümkün kılan, bilimin asırlar boyu elden geçirilmiş ve şahsi yargılardan arındırılmış metodolojisidir. Bu metodoloji, tekil bir yöntemden ibaret değilse de, genel olarak buradaki ve aşağıdaki görseldeki gibi özetlenebilir:
1672421777575.png


Boş Hipotez​

Bilim, her gün yeni bilinmezlerle karşılaştığı ve onları durmaksızın çözmeye çalıştığı için, bu bilinmezlere karşı son derece sistematik ve iyi çalışılmış bir yaklaşım geliştirmiştir. Bu yaklaşımın kalbinde boş hipotez kavramı yatmaktadır.

Boş hipotez, eğer ki ortada henüz ispatlanmamış bir iddia varsa, bilimin ona nasıl yaklaşması gerektiğini dikte eden bir yöntemdir. En basit tanımıyla boş hipotez, bilimsel olarak ispatı henüz yapılmamış bir iddia ileri sürüldüğünde, bilimin o iddiayı otomatik olarak ("varsayılan tutum" olarak) yanlış varsaymasıdır.
Bu durum, bu yazının en başındaki ana görselde gösterilmiştir. Eğer ki çoraplarınızın kaybolduğunu tespit ettikten sonra, açıklama olarak ispatsız bir şekilde uzaylıları suçluyorsanız, bir bilim insanının varsayılan tutumu, bu tip bir iddianın gerçek olmadığı yönünde olacaktır. Bilimsel şüphecilik, bunu gerektirir.

Ancak bu, içi boş bir umursamazlık veya "ben bilirimcilik" değildir. Boş hipotez belirlendikten, yani ispatsız olarak ileri sürülen iddia reddedildikten sonra, bu boş hipotez çürütülmeye çalışılır. Bunu anlamanın en kolay yolu, ünlü filozof Bertnard Russell'ın bu konudaki meşhur "çaydanlık" örneğinin bir çeşidini incelemektir:

Size bir arkadaşınızın heyecanla geldiğini ve şunu iddia ettiğini düşünün: "Bütün gökkuşaklarının var olma nedeni, gezegenimiz etrafında durmaksızın dönen ve tamamen görünmez olan bir teflon tavadır!"

Bu iddia doğru olabilir mi? Kulağa ne kadar inanılmaz gelirse gelsin, elbette, olabilir! Olası bütün evrenler düşünülecek olursa, bize oldukça yabancı olan bir evrende, gökkuşakları yaratan unsur bir gezegen etrafında dönen teflon tavalar olabilir! Ancak bu iddiayı sorgulamaksızın kabul etmek ve "A ha! Evet evet! Bu söylediğin kesinlikle doğru! Gökkuşaklarının sırrını şimdi çözdük. Daha fazla sorgulamamıza ve araştırmamıza gerek yok." demek son derece kötü bir yaklaşımdır. Bu iddia, kulağa oldukça olası gelen bir örnekle değiştirilecek olsa bile (örneğin, gökkuşaklarının nedeninin insanların uçaklarının yaydığı su buharı olduğunun iddia edildiğini düşünün), sorgulamaksızın açıklamayı kabul etmek hatalı, kötü ve zararlı bir tutum olacaktır.

Sağlıklı ve iyi bir yaklaşım ise şöyledir: "Hayır, böyle bir teflon tavanın olduğunu düşünmüyorum. Şimdi gözlem yaparak, varsayımımı çürütmeye çalışacağım." Konuya bu şekilde yaklaşan biri, hem gerçek olmayan iddialara saf bir şekilde atlayıp kanmamış olur, hem de hayata çok daha gerçekçi ve güvenilir bir perspektiften bakabilir.

1672421823692.png

Yanlışlanabilirlik ve Boş Hipotezin Avantajı​

Bilimde yanlışlanabilirlik ilkesi de aslında boş hipotez kavramından kaynaklanmaktadır. Bir bilinmezi açıklamaya yönelik hipotezimiz, yani bilimsel bir iddiamız, öyle bir doğaya sahip olmalıdır ki, onun ilk etaptaki otomatik reddiyesinden doğan "boş hipotez" (yani iddianın tersi) çürütülebilir (yanlışlanabilir) olsun. Çünkü eğer ki boş hipotez yanlışlanabilir değilse, bilimsel olarak test etmenin bir yolu yoktur. Bu durumda hipotezimizin kendisi de bilimsel olamaz. Halbuki boş hipotezin çürütülebilir olması müthiş önemlidir; çünkü unutmayın: Eğer ki boş hipotez çürütülebilirse; orijinal iddia ispatlanmış olur. Yine bir örnek verelim:

Eğer ki ortada, "Kanserin ilacı, kemoterapiden 10.000 kat güçlü olan limondur." diye bir iddia varsa, bir bilim insanına düşen, kanserin ilacının limon olmadığını varsaymaktır. Bu varsayım, kanserin tedavisiyle ilgili boş hipotezimizdir. Daha sonra, bu boş hipotez çürütülmeye çalışılır.

Şimdi durup bir düşünün. Bu bilgi bizi nereye götürüyor? Boş hipotezi çürütme çabası, zaten bilimin ta kendisidir! Eğer ki amaç, limonun kanser tedavisi olmadığı varsayımını çürütmek ise, kanseri tedavi edebilecek yöntemleri çalışmamız, limon gibi besinlerin gerçekten de kansere faydalı olup olmadığını sorgulayıp, test etmemiz gerekir. Bu çalışmaların tamamı, zaten bilimin metodolojisinin ve günlük olarak yaptığı her şeyin ta kendisidir!

Burada aynı zamanda ilginç bir özellik karşımıza çıkmaktadır: Boş hipotez, örneğin kanser gibi karmakarışık ve zorlu bir hastalık ile ilgili olarak uçuk kaçık iddialara atlayıp, kanser araştırmalarının önünü kesmemize neden olmamaktadır! Çünkü eğer ki limonun gerçekten de çözüm olduğuna inanıp, hiçbir teste tabi tutmadan bu yargıya tamamen inanacak olursak, kanser tedavisi için çalışmamıza gerek kalmazdı. Halbuki limon, gerçekten de kanserin tedavisi ise, zaten boş hipotezi çürütmeye çalışacağımız için, er ya da geç limonun kanserin nihai tedavisi olduğu sonucuna varır, gerçeğe ulaşırdık. Zira gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.



Yani boş hipotezin bilime sağladığı avantaj, olası olmayan açıklamalara amiyane tabirle "sazan gibi" atlamamıza engel olurken; bir yandan da gerçek olan açıklamaları görmezlikten gelmeye sebebiyet vermemesidir. Gerçek, er ya da geç ortaya çıkacaktır. Boş hipotez, bu gerçeğe ulaşırken hedeften sapmamıza ve yanlış iddiaların peşine takılmamıza engel olmaktadır. Gerçekten de, sistemli ve bilimsel olarak yapılan hiçbir araştırma, limonun kanserin tedavisi olduğunu gösterememiştir. Zira limon, kemoterapiden 10.000 kat güçlü değildir. Boş hipotezi ve bilimin genel metodolojisini takip etmeyen biri, bu basit ama tamamen hatalı çözüme saplanıp kalacaktı.

Bilim ve Ateizmin Ortak Paydası​

İşte bilimin bu "negatif varsayıma dayalı" doğası, ister istemez onu ateizm ile ortak bir zemine/paydaya taşımaktadır. Ateizm, az önce de izah ettiğimiz gibi, tanrısal ve dinî iddiaları reddettiği için "a-teizm" (teizmin zıttı) olarak bilinmektedir. Bilim ise, "Tanrı vardır ve her şeyin yaratıcısıdır." açıklamasının boş hipotezi "Tanrı yoktur ve/veya her şeyin yaratıcısı değildir." olduğu için bilimdir. Bir diğer deyişle, bilimin tanrısal, doğaüstü, metafizik, inançlara dayalı açıklamaları reddediyor olmasının nedeni, ateistik doğası veya dine karşı bir başkaldırı içinde olması değildir. Günlük yaşantıda bilim insanlarının kullanmak zorunda olduğu, objektiviteyi ve araştırmayı el üstünde tutan bilimsel yöntemin doğasının bunu gerektiriyor olmasıdır.

Bilim insanları, tanrısal bir açıklamayı boş hipotez yoluyla reddettikten sonra, bu boş hipotezi çürütmeye çalışırlar. Zaten bir düşünün: Bilimin var oluş amacı, Evren'in nihai olarak nasıl var olduğunu anlamaktır! Yani Evren'in var oluşuna yönelik ilahî açıklamaların boş hipotez çerçevesindeki reddi, bilimin Evren'in var oluşunu araştırmasına neden olmaktadır. Zira bir yaratıcının varlığıyla ilgili boş hipotezi çürütmenin tek yolu budur. Yani bilim insanlarının, boş hipotezi çürütmeye çalışırken, inançlı kişilerin iddiası olan "Tanrı'yı arama" işini yaptıkları bile iddia edilebilir.

Sonuç ne olur, şu anda bilmek mümkün değil. Ancak her şeyin kökenine dair arayış, durmaksızın devam etmektedir. Bu tip bir süpergücü; bilimsel ve tartışmaya yer bırakmayan somut kanıtlar ışığında bulmaksızın, böyle bir açıklamanın geçerliliğini kabul etmek mümkün değildir. Bu, bilimin temel metodolojisine ters düşmek olacaktır. Öte yandan, boş hipotez katı yargıya dayalı olmadığı için, böyle bir açıklamanın kesinlikle doğru olmadığını bilimsel olarak iddia etmenin de bir yolu yoktur. Bu nedenle bilim, aslında ateizmden ziyade agnostisizm ile ortak bir paydaya sahip gibi gözükmektedir.

Somut kanıtlara ulaşana kadar, yaratıcı bir gücün varlığı veya Evren üzerindeki etkisi ve etkileşimi ile ilgili olarak bilimsel anlamda değerli veya geçerli herhangi bir argümanda bulunmak mümkün değildir.

Sonuç​

Bu yazımızda, elbette ki teoloji (din) felsefesinin ve tarihinin bütün tartışmalarına, taraflarına ve detaylarına yer vermek veya bir özet geçmek mümkün değil. Amacımız da zaten bu değil. Burada söylemek istediğimiz, bilimin veya bilimin bir alt dalı olan evrimsel biyolojinin doğrudan ateizm ile ilgili olmadığı gerçeğidir. Evrim Ağacı olarak bizim konuya yaklaşımımız, inançların tamamen öznel ve kişisel olduğu, dolayısıyla bireyin iç dünyasında biten bir kavram olması gerektiğidir. Öte yandan bilim, kişisel veya öznel değildir. Nesnel ve evrenseldir.

Şu unutulmamalıdır: Bir insan, Tanrı'nın var olmadığını bildiği için ateist olmamaktadır. İç dünyasında ateizmi kendisine yakın ve daha mantıklı bulduğu için ateist olmaktadır. Benzer şekilde, bir teist Tanrı'nın var olduğunu bildiği için teist olmamaktadır. İç dünyasında bu inancı beslediği için teist olmaktadır.

Peki neyi biliyoruz? Örneğin, evrimin gerçek olduğunu! Evrim Ağacı olarak 2010 yılından beri durmaksızın anlatmaya çalıştığımız, özünde zaten budur. Bilim insanlarının evrim ve evrimin mekanizmaları ile ilgili yaptıkları akademik çalışmalar, bunların makalelerinden elde ettiğimiz gerçekler ve tüm bunların insanlık için ne anlama geldiği... Her şey bundan ibaret.

Bildiğimiz bir diğer gerçek de, bilim insanları arasındaki evrimin kabulünün, halk arasında evrimin kabulünden çok daha yüksek olduğu! Aşağıdaki Pew Araştırma Merkezi'nin yaptığı çalışma sonucundan da görülebileceği üzere, genel halkın sadece %32'si insanlar ve diğer canlıların hiçbir doğaüstü güç tarafından yönlendirilmeyen evrimsel süreçlerle var olduğunu kabul ederken, bilim insanları arasında bu oran %87 civarındadır!
1672421874094.png

Yapılan araştırmalar, biyologlar arasında evrimin kabulünün %97'den fazla olduğunu gösteriyor! Yani bilim insanları, evrimle ilgili hiçbir kuşkuya sahip değil; çünkü akademik olarak ortaya konan kanıtlar, evrimsel süreci ispatlamak için fazlasıyla yeterli!
1672421914221.png
 
Bilim, her gün yeni bilinmezlerle karşılaştığı ve onları durmaksızın çözmeye çalıştığı için, bu bilinmezlere karşı son derece sistematik ve iyi çalışılmış bir yaklaşım geliştirmiştir. Bu yaklaşımın kalbinde boş hipotez kavramı yatmaktadır.
sıfır hipotezi falan da deniyor ama istatistikte boş ve sıfır farklı anlamlara gelir ve ikisi de burada kullanılan "null" kavramının karşılığı değil...doğru çeviri "etkin olmayan hipotez" olmalı zira H0 ile kastedilen ve H1e yani alternatif hipoteze (etkin hipoteze) anlamını veren bu.. H0 kısaca araştırmacının gerekli doneleri topladıktan sonra ulaşmayı ummadığı sonuçtur.
En basit tanımıyla boş hipotez, bilimsel olarak ispatı henüz yapılmamış bir iddia ileri sürüldüğünde, bilimin o iddiayı otomatik olarak ("varsayılan tutum" olarak) yanlış varsaymasıdır.
null hipotez bilimsel olarak ıspatı yapılmamış hipotez değildir, konu burada gözlemsel içerik ancak teorik olarak bağıntılanmayan istatistik düzlemler. H0 zaten genel olarak kabul edilmekte olan önermedir, bilimcinin yaptığı burada yeni veri toplayarak alternatif hipotezi istatistik olarak yakalamaktır. şöyle de diyebiliriz; birinci mesele söz konusu bir önermenin bilimsel olup olmadığıdır, burada yanlışlanabilirlik ilkesi devreye girer, dolayısıyla H0 zaten belirli temellere sahiptir. ikinci mesele bu temellerin, verili teoriye ilişkin değişkenler arasında bağıntı bulunmadığı öngörüsünden kaynaklandıklarını varsaymaktır, dolayısıyla H1 de bu bağlantıları öngören (karşıt) hipotezdir.
 
Üst Alt