Bülent Gürbüz | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Bülent Gürbüz


bulentgurbuztr.jpg





Bülent Gürbüz

Galatasaray Eski Kalecisi





1934 yılında İstanbul'da doğdu.

Sultantepe 'de futbola başladı. Fenerbahçe, Beşiktaş, Kasımpaşa Kalelerini korudu.

1960-1961 sezonunda Teknik Direktör Leandro Remondini döneminde Efsane Kalecimiz Turgay Şeren 'in yedeği olarak transfer edildi. Uzun yıllar Turgay Şeren'in yedeği olarak kaldı. Zaman zaman Kalemizi başarıyla korudu. Turgay'ın futbolu bırakması ile Galatasaray kalesini devraldı. 8 yıla yakın süre ile Galatasaray kadrosunda yer aldı. 1967-1968 sezonunda Teknik Direktör Eşfak Aykaç döneminde Galatasaray Kaleci kadrosuna Yasin Özdenak ve Tatomir Radunoviç'in transfer edilmesinden sonra Boluspor'a transfer oldu.

(26 Haziran 1955 tarihinde oynanan Akdeniz Kupası maçında İtalya : 1 - Türkiye : 1 ) Türk Milli Takımı kaleciliğini yaparak Milli forma giyme onurunu da yaşamış futbol tarihimizin önemli kalecilerinden birisidir.

Oğlu Ergün Gürbüz 'de Milli Takımımızın 2004 'lü yıllarda Masörlüğünü yapmıştır. Alzaimer hastalığına yakalanan Bülent Gürbüz 07 Aralık 2004 tarihinde vefat ederek ebedi istirahatgahı olacak olan "Karacaahmet Kabristanlığı"na defnedilmiştir.



Bu vesile ile Kalecimiz Bülent Gürbüz'ü "saygı ve rahmetle" Anıyoruz
 
Cevap: Bülent Gürbüz



bulentgurbuzlboluspor.jpg




Rahmetli Kalecimiz Bülent Gürbüz'ün 1967 yılında transfer olduğu Boluspor kadrosu ile
 
Cevap: Bülent Gürbüz



bulentgurbuz17.jpg



41 yıl önceki...



" Üniversiteyi kazanmışım, Erzurum’a gideceğim trenle. Hafik’te tren yok, Sivas’a geçip oradan binmem gerekiyor. Şimdiki gibi saat başı otobüs ne gezer o yıllarda. Yıl 1967, ay, ya Eylül başı, ya da Ağustos sonları. Rahmetli babam Ziraat Bankası Müdür Yardımcısı Hafik’te, arkadaşlarıyla o yıl kurulup 2. Lig’e alınan Sivasspor’un ilk maçını izlemeye gidiyorlar. “Yol bir, maslahat iki”, beni de aldılar yanlarına, gündüz bu maçı seyredip gece trene bineceğim.



Sivas 4 Eylül Stadı o gün tarihi günlerden birini yaşıyor. Hıncahınç dolu tribünler. Aşık Veysel’in Sivasspor için yazdığı bir şiir, takımın posteri ile birlikte dağıtılıyor seyircilere. Karşı tribünde bir büyük pankart: “Bir kalem verin üstad Lefter’e, Boluspor mağlup, yazsın deftere.” Evet maç Boluspor’la, Bolu’nun teknik direktörü de Fenerbahçe’nin efsanevi futbolcusu Lefter Küçükandonyadis. Televizyon yok o yıllarda, Lefter’i ben yalnızca gazetelerde ve futbolu tanıtan bir belgesel filmde görmüşüm. “Oynarken görmedik, bari oynatırken görelim” diyorum kendi kendime. Boluspor’un kalecisi de ünlü biri. Galatasaray’ın ve Milli Takım’ın büyük kalecisi Turgay Şeren’in yedeği Bülent Gürbüz. Sivas’a gelince: Burada da ünlüler var. Sivasspor, Vefa ve Fenerbahçe’nin usta ayaklarından Hilmi Kiremitçi’yle anlaşmış. Hilmi hem oynuyor takımda hem de çalıştırıyor. Onu da çok merak ediyorum. Sivasspor’un kalecisi de ünlü bir isim, Gençlerbirliği’nden Selçuk.



Bu maçtan iki enstantene kalmış belliğimde. Biri Hilmi’nin Bolu ceza sahasının sağ çaprazından vurduğu o falsolu top, kapattığı köşenin aksi tarafından gol olacakken, Bülent Gürbüz’ün bir akrobat gibi arkaya doğru uçup, bu topu dışarı çıkarması. Turgay Şeren’in ne kadar büyük bir kaleci olduğunu o zaman anlamıştım. Bülent gibi bir kaleci yıllarca onun yedeği olmuştu. O maç bir kaleciler maçı olmuştu.
Kaleciden çok, bir güreşçiyi andıran Selçuk, Boluspor forveti ile karşı karşıya kalıp, nice toplar almıştı onların ayağından o gün. ve maç golsüz sona ermişti.

İster inanın, ister inanmayın, o gün o tribünlerden tek bir küfür duymamıştım. Bir kişi, “ Bolu ormanlarından mı indin Lan?” diye bağırdı sertlik eden bir oyuncuya, onu da uyardılar hemen. birkaç hafta sonra Kayseri deplasmanında tribünlerde olaylar çıktığını ve çoğu Sivaslı 40 seyircinin can verdiğini radyodan duyunca çok şaşırmış ve dehşetli üzülmüştüm. Bu olay iki şehri düşman da etmişti ne yazık ki. Sivasspor’un sahası da kapatılmıştı federasyonca, bütün maçlarını dışarıda oynuyordu. Hilmi Kiremitçi, “ Leyleği havada gördük, Sivas’a hasret kaldık, dolanıp duruyoruz” diyordu bir gazeteye verdiği demeçte. Sivas tüm bu olumsuzluklara karşın, küme düşmedi o yıl. "



Kaynak :

Cazim Gürbüz (Yeniçağ)
 
Cevap: Bülent Gürbüz



blentgrbz.jpg



Arka Bahçe



Bilirsiniz, gülmek bazen gülmek değildir. Bazen ağlamaktır, gülmek... Bazen de öfkelenmek, kabarmak, bir isyanı haykırmaktır. Gülmek, bazen kınında durmayan iki ucu keskin bıçak gibidir. Kestiği zaman yarası geçmeyen ağulu bir bıçak... Bu ülkenin statları, nicedir, en fazla çözülüp dibe battığımız yerler oluyor. Bütün değerler oralarda erozyona uğruyor. Saygı, sevgi, hoşgörü, insanlık oralarda ölüyor... Oralarda boğaz kesiliyor... Oralarda ırza geçiliyor... Oralarda canlar yitiriliyor... Oralarda anaların, avratların namusu iki paralık ediliyor... Oralarda barbarlaşıyoruz... Kutsanmış neyimiz varsa, oralarda içi boşaltılıyor... Oralarda, bizi biz yapan her şey, ama herşey anlamını yitiriyor. Bir “hiç” olup çıkıyoruz, stat kapılarından... Bu ülkede köpekleşmenin tarihi yazılacaksa, işe önce statlardan başlanmalı!.. Yıllarca Türk futboluna hizmet vermiş bir eski çınar daha sessiz sedasız göçüp gitti bu dünyadan... Üç büyük kulübümüzün de formasını giyen, ama adı 9 yıl oynadığı Galatasaray ve arkasında yedek beklediği Turgay Şeren’le özdeşleşen Bülent Gürbüz, uzun zamandır mücadele verdiği alzheimer hastalığına sonunda yenik düştü. O da, diğer tüm değerler gibi tek sütun haber oldu gazetelerde... Televizyonlar ise bildiğiniz gibi! Son yıllarında onu kaderiyle başbaşa bırakıp yoksulluğun pençesine atanlar, ölümünde de hatırlamadı, hatırlamak istemedi. Hatırlarlarsa, ayıplarıyla yüzleşmeleri gerekecekti belki... FANATİK’in üç yıl önce “Kaybolan Yıldızlar” dizisiyle gündeme getirdiği, mağdur ama bir o kadar da mağrur eski futbol değerlerimizden biriydi Bülent Gürbüz... Söyleşimizde, “Galatasaray” adı geçtiği zaman hüngür hüngür ağlayacak kadar tutkunuydu Sarı - Kırmızılı formanın... Galatasaray, onun yüreğinde hiç sönmeyen bir ateş, sonsuza kadar bitmeyecek bir aşktı... Ama o sevgilinin bugünkü yandaşları, pazar gecesi Bülent ağabeylerine Azrail’den daha öldürücü bir pençe vurdu. Ali Sami Yen’de oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçı öncesinde Bülent Gürbüz için saygı duruşu anons edildiğinde futbolcular orta yuvarlağın çevresine toplanarak başlarını öne eğdiler. Mondragon ise diz çöktü. Stadı derin bir sessizlik kapladığında, kapalı tribünden yükselen küfürler, insanlıktan çıkmışlığımızın vardığı son noktayı işaret ediyordu. Bir kez daha damarlarımızdan kan çekildi. Buz kestik, içimiz titredi, ruhumuz üşüdü, kaskatı kesildik. Geçmişimizi tarumar eden, geleceğimizi ipotek altına alan bu zavallı sürüsüyle aynı çağda, aynı coğrafyada yaşamış olmanın utancı ve derin kederi çöktü yüzümüze... Ve Bülent ağabey, giydiği formaya, akıttığı tere, verdiği emeğe, döktüğü gözyaşına ve tarihe kazınan anısına saygısızlık eden bu güruha bulutların üzerinden şöyle bir baktı ve acı acı gülmeye başladı. Ve kendi kendine söylendi: “Ne mutlu bana ki, bu sefil ve zalim dünyadan tam zamanında çekip gitmişim... Ne mutlu bana!..”



Kaynak :

Hamit Turhan (Fanatik)
 
Üst Alt