Eski Türk Devletleri | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Eski Türk Devletleri


Dün gece eski Türk Devletleri neydi lan falan derken, bir kaçını hatırlamadığımı farkettim. Bilgi tazelemek adına sizlerle de paylaşayım istedim :hat:

İskitler: M.Ö. 8. yüzyıl – M.Ö. 250

scythia-parthia_100_bc.png


Avrupa’nın doğusu (Kırım ve Pontik Bozkırlar) ile Orta Asya’da, Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi’ni de içine alan bölgelerde yaşamış göçebe halk. Sarmatlar ve Gotlar tarafından yıkılarak bölge halkları arasında asimile olmuşlardır.

Büyük Hun Devleti (İmparatorluğu): M.Ö. 220 – M.Ö. 46

800px-huns.gif

Belge bırakmadıkları için arkeolojik deliller dışında Hunlara (Kunlara) ait bilgiler Çin kaynaklarından alınmıştır. Çin yıllıklarında Türklerin ilk zikredildiği tarih M.Ö. 2356 olup ve Hiung Nung (Hiung Nun) adıyla kayıtlara geçirmişlerdir. M.Ö. 1000 e kadar dağınık kavimler oluşturmaya başlayan Hunların M.Ö. 220 de bu kavimleri birleştirerek kurdukları Büyük Hun Devleti Orta Asya’daki ilk Türk devletidir. Bilinen ilk hükümdarı Teoman’dır (Teoman Yabgu – Tuman Yabgu taht MÖ 220 – MÖ 209. O dönemlerde Türk hükümdarlarına Yabgu da deniyordu). Teoman’dan sonra Mete Han (Mete Yabgu) döneminde (M.Ö. 209-174) devletin sınırları çok genişlemiş Japon Denizi’nden Hazar Denizi’ne kadar geniş bir bölgeyi kapsamıştır. Bu topraklarda, çeşitli Türk kavimlerinin yanısıra, diğer Altaylı kavimler de yaşıyordu. Mete Han’dan sonra gelen yabgular zamanında, Çinlilerle ilişkiler arttı. Özellikle evlenme yoluyla, Türk ve Çin hükümdar aileleri arasında yakınlıklar doğdu. Bu yakınlıklar, Hunların iç işleri bakımından bir çok karışıklıklara yol açtı. Buna rağmen Hun İmparatorluğu, M.Ö. 1. yüzyıla kadar üstünlüğünü devam ettirdi. Bu yüzyıda ise, Türk beyleri arasında taht kavgaları gittikçe arttı. Çinliler de bu kavgalardan faydalanarak, Türkleri zayıflatmayı bildiler. M.Ö. 46 da Batı ve Doğu olmak üzere ikiye bölünmüşlerdir. Çin kaynaklarında bu bölünme Doğu Hiung-nu ve Batı Hiung-nu olarak geçmektedir.

hunlarc4b1n_bc3b6lc3bcnmesi.png


Hunlar’ın dili Hun Türkçesi, dini, Şamanizm ve Tengricilik olup, yılda üç kez büyük ayin-bayram düzenleniyordu.

Batı Hun İmparatorluğu: M.Ö. 46 – M.S. 215

M.Ö. 46’da, Büyük Hun İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesiyle, Batı Türkistan’da Cici (Çiçi) Han tarafından kurulan Türk devletidir. O dönem boyunca en büyük bölgesel güç olmuştur. M.S. 3. yüzyılın başlarında, başka bir Türk kavmi olan Siyerpiler (Siyenpiler), Hunlarla iktidar mücadelesine giriştiler, sonunda Moğolların ve bazı Türk boylarının da yardımıyla, Hunların hakimiyetine son verdiler.

Avrupa Hunları: M.S. 370 – 469

Asya’daki Büyük Hun İmparatorluğu dağıldıktan sonra, Hunların bir kısmı, Dinyeper nehriyle Aral Gölünün doğusu arasındaki bölgeye yerleştiler ve 4. yüzyılın ortalarına kadar orada yaşadılar. Çin’den gelen Hun kitleleriyle çoğalan ve uzunca bir süre sakin bir hayat yaşamak suretiyle güçlenen bu Hunlar, iklim değişikliği ve geçim şartlarının bozulması sebebiyle, 350 yılından itibaren Asya Bozkırlarından Avrupa’ya göç etmeye başladılar.
O tarihlerde, Karadeniz kuzeyindeki düzlükler, bir Cermen kavmi olan Gotların işgali altındaydı. Don-Dinyeper nehirleri arasında Doğu Gotları (Ostrogotlar), batısında ise Batı Gotları (Vizigotlar) bulunuyordu. Daha batıda Transilvanya ve Galiçya’da Gipidler, bugünkü Macaristan’da Tisa Nehri havalisinde Vandallar vardı. Hun başbuğu Balamir’in idaresinde, hayret edilecek bir hareket kabiliyeti ve gelişmiş bir süvari taktiğiyle hareket eden Hunlar, Önce Doğu, sonra da Batı Gotlarla karşılaştı. Yerlerinden kopan bu kavimler, batıya doğru hızla akarak, Roma İmparatorluğu topraklarını, Kuzey Karadeniz’den İspanya’ya kadar her tarafı alt üst ettiler. Böylece, Avrupa’nın sosyal, kültürel, demografik, yapısını alt üst eden etnik manzarasını değiştiren ve bugünkü yapının temellerini oluşturan tarihte Kavimler Göçü denilen hadise meydana geldi. Âni ve şiddetli Hun darbelerinin, beklenmedik şekilde ortaya çıkan Hun akıncı birliklerinin, Doğu Avrupa kavimleri arasında uyandırdığı dehşet, Batı dünyasında büyük yankılar yaptı. Hunlar aleyhine, Latin ve Grek kaynaklarından inanılmaz rivayet ve hikâyelerin çıkmasına ve yayılmasına sebep oldu.
Hunlar, 378 yılı baharında Tuna’yı geçtiler ve Romalılardan direniş görmaksizin Trakya’ya kadar ilerlediler. Bu arada daha büyük bir Hun kütlesi, Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya yöneldi. Bu ikinci akıncı kolu, Güney Anadolu’dan Suriye’nin Akdeniz kıyılarına ve Kudüs’e kadar yıldırım hızıyla ilerledi. Sonbahar’da aynı yoldan Azerbaycan’a döndü. Batı’da ise Balamir’in oğlu Ildız’ın komutasındaki Hun süvari birlikleri, Bizans İmparatorluğunu barışa zorladı. Ildız’dan sonra Hun tahtına geçen Karaton ve Rua zamanlarında da Bizanslılar, Hunlara vergi ödedi. Rua’nın 434’te ölmesi üzerine devletin başına Attila geçti. Attila zamanında Hunların hakimiyeti, Volga Nehrinin doğusundan bugünkü Fransa’ya kadar uzandı. Yönetimleri altında, çeşitli Türk boyları da dahil olmak üzere kırkbeş kavim yaşıyordu. Bunların çoğu, şimdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir. Bizans, Hunlara verdiği vergiyi üç katına çıkardı.
Attila, 451’de Hıristiyan dünyasının merkezini zaptetmek üzere, yüz bin kişilik ordusuyla Roma önüne geldi. Ancak, Attila’nın önünde diz çöken ve Roma’nın kendisine boyun eğdiğini bildiren Papa, kentin kurtarılmasını sağladı.
Attila’nın ölümünden sonra tahta çıkan oğulları İlek, Dengizik ve İrnek dönemlerinde, Hun birliği parçalandı. Ayaklanan Cermen kavimleriyle yapılan savaşlar Hunları yordu. Sonuçta Orta Avrupa’da tutunmanın zorluğunu gören İrnek, Hunların büyük kısmı ile, Bizans’tan geçiş izni alarak Karadeniz’in Batı kıyılarına döndü. İrnek idaresindeki Hunların, önce Güney Rusya düzlüklerinde görülen, sonra Balkanlarda ve Orta Avrupa’da birer devlet kuran Bulgarlarla Macarların oluşumunda büyük rol oynadığı anlaşılmaktadır. Geleneklere göre, Bulgar Türk Devletinin kurucusu Dulo sülalesiyle Macar kabilelerini Tuna boyuna getirerek orada yerleştiren Arpad Hanedanı, İrnek’i ata tanımaktadırlar.

Akhunlar: M.S. 420 – 476

800px-hephthalites500.png


4. yüzyılda Batı Türkistan’a göçmeye başlayan Ak Hunlar tarafından 5. yüzyılın ortalarında, Amuderya nehrinin çevresinde kurulmuş ve gelişme göstermiş bir Türk devletidir. Horasan, Afganistan ve İran topraklarına kadar yayılmıştır. Kısa bir dönem hüküm sürmesine rağmen, hakimiyeti boyunca Asya’da büyük bir güç olmuştur. Ak Hunlar, 441 senesinde Semerkant, Buhara ve Belh çevresini ele geçirerek, İran Sâsânî Devletiyle komşu oldular. Bir süre sonra Horasan’a sefer düzenleyen Türkler, Sâsânî hükümdarı Şehinşah Firûz’u mağlup ettiler. Ak Hunlar, bu parlak zaferden sonra tam bir asır Türkistan ve Afganistan’ın kudretli hâkimi olarak hüküm sürdüler. 6. Asrın başlarında Ak Hunlar, ülkelerini Göktürklere bırakmak zorunda kalarak, onların tâbiiyeti altına girdiler.

Avarlar: 562 – 805

Macaristan’da büyük bir devlet kuran Avarlar (Aparlar), zaman zaman İstanbul’u kuşatmışlardır. İstanbul’u kuşatan ilk Türk boyudurlar. O dönemde Avrupa kıtasında bölgesel güç oluşturmuşlardır.
Avar Türkleri, önceleri Hun ve Tabgaç hanedanlarının hakimiyeti altında yaşıyorlardı. M.S. 3. yüzyıl başlarında, Türklerin Tabgaç Hanedanı Kuzey Çin’de güçlü bir siyasî teşekkül meydana getirerek, Asya Hunlarının yerini aldı. Tabgaç hakimiyeti, hükümdar Kuei zamanında (385-409) Pekin’e kadar uzandı. Bu durum, Tabgaçların Çin’le çok fazla yakınlık kurmalarına ve onların hayatlarına alışmalarına yol açtı. O kadar ki, bazı Tabgaç yabguları, Çinlilere hayranlıkları yüzünden kendi halklarını ve kültürlerini hor gördüler. Bu durum Tabgaçların Çin kültürü ve Çin kalabalığı içinde eriyip gitmelerine sebep oldu. Tabgaç iktidarının zayıflamasıyla onların yerine 4. asrın sonunda, iktidar, Avar hanedanının eline geçti.
Orta Asya hakimiyetini ele geçiren Avar Hanedanlığı, 4. yüzyıl sonundan 6. yüzyıl ortasına kadar devam etti. Avar kağanları hem doğuda, hem batıda fetihler yapmışlar, esas olarak Çin’le uğraşmışlardır. Avar Devleti, Onabay Kağan zamanında Göktürklerin isyanı üzerine yıkıldı (552). Göktürkler karşısında uğranılan başarısızlık üzerine, Avar kitleleri 555 yılında batıya doğru göç etmek zorunda kaldılar ve Aral Gölü ile İdil Nehri arasındaki bölgeye yerleştiler.

historical_map_of_the_balkans_around_582-612_ad.jpg


558 yılında, Sabar hakimiyetini yıkıp, Kafkaslara doğru ilerlediler. Buradaki İranlı Alanları egemenlikleri altına aldıktan sonra, Bizans’a elçi gönderek yıllık vergi ve kendilerinin yerleşebilecekleri arazi istediler. Bu arada Dalmaçya’da ve Balkanlar’da geniş çaplı bir fetih hareketine giriştiler. Bizans İmparatoru, Avar akınını durdurmak maksadıyla, Aşağı Tuna havzasında, başta Antlar olmak üzere, bazı Slav ülkelerinde bir set kurmaya çalıştı. Fakat 562’de bu engeli rahatlıkla aşan Avarlar, Bizans’la sınırdaş oldular. Avrupa içlerine büyük akınlarda bulundular. Bizans İmparatorunun vergi ödememesi üzerine Orta Karpatlara girdiler. 568’de, bugünkü Macaristan’ı tamamen hakimiyetleri altına aldılar. Böylece Orta Avrupa’da büyük Avar İmparatorluğu kuruldu. Devletin sınırları, Elbe Vadisi ve Alp Dağlarından Don Nehrine kadar uzanıyordu.
Avar Hakanlığının iki yüz yıl kadar süren hakimiyeti devrinde en mühim askerî teşebbüsleri, İstanbul’u kuşatmalarıdır. 619 ve 626 yıllarında iki defa olmak üzere, Sâsânîlerle ortak yapılan bu kuşatmalar çok şiddetli geçti. Surlar önünde çarpışmalar günlerce sürdü. Ancak Avar ordusu kuşatmadan, donanması olmadığı için bir sonuç alamadı. Güç şartlar altında çekilmek zorunda kaldı. Avarların, Bizans başşehrinde büyük heyecan uyandıran özellikle ikinci harekâtı, tarihî birtakım hâtıralar da bıraktı. Avarların çekildiği gün, Bizans’ta bayram ilan edildi ve kiliselerde âyinler asırlarca devam etti. Diğer taraftan İstanbul kuşatmasının başarısızlıkla sonuçlanması, Avar Hâkanlığının îtibarını sarstı. Tâbi kavimler başkaldırmaya ve dağılmaya başladılar. Uzun mücadeleler neticesinde, Balkanlar Bulgarlara, Tuna-Sava bölgesi Hırvat-Sloven gibi Slav kabilelerine, Bohemya sahası da Çeklerin atalarına terkedildi. Zayıflayıp küçülmesine rağmen Avar Hakanlığı, yaklaşık 170 yıl daha varlığını korudu. Fakat, 791’den itibaren Frank İmparatorluğunun amansız hücumları sonunda 805 de tamamen ortadan kalktı. Parçalanan Avar grupları, Doğu Macaristan ve Balkanlara dağılıp kısa zamanda Hıristiyanlaşarak ve dillerini unutarak yerli halk içinde eridiler.
Çoğunluğu Dağıstan’da yaşayan Kafkasya Avarlarının Hunlar ve Avarlar ile bağlantıları olduğu varsayılmaktadır. Kafkasya Avarlarının bir kısmı 150-200 yıl önce Dağıstan’dan Türkiye’ye zorunlu tehcir ettirilmişlerdir.

Göktürkler: 552 – 745

gokturkut.jpg


Göktürkler, 542’ye kadar Altay Dağları’nın güney eteklerinde yaşamışlardır. Çin kaynakları, ittifakla Göktürklerin Hunlardan geldiğini ifade etmektedir. Göktürkler, “Aşina” (Asena) adını taşıyan ve kelime anlamı olarak kurt neslini ifade eden bir Hun ailesine mensuptular. Kurt, Oğuz Kağan Destanı’nda yol gösterici olarak ifade edilmektedir.,
İlk Göktürk Kağanlığı 552 de Asya’nın doğusunda Çin devletinin, batısında Sasani-İran devletinin sınırladığı İç Asya bozkırlarında, doğuda Avarlar, batıda Eftalit/ Ak Hunlar ile yapılan mücadeleler sonucunda ortaya çıktı. İlk Kağanları Doğu kanadını yöneten Bumin Kağan, Batı kanadını yöneten kardeşi İstemi Yabgu’dur.
Doğu kanadı 581 e kadar varlığını sürdürdükten sonra yerine kurulan Birinci Doğu Göktürk Kağanlığı 582 – 630 arasında varlığını sürdürdü. Doğu Göktürkler 630 – 681 arası Çinlilerin tahakkümünde yaşadılar. Batı kanadı ise 658 de yıkıldı.

681 yılında Asena (Aşina) ailesinden Kutluk Kağan, Çin’in kuzeyine yerleşmiş Türk boylarını yeniden toparlamayı başardı. Çin, Kitan ve Dokuz Oğuzlar (Uygurlar) ile yapılan savaşlar sonucunda Ötüken ormanında Göktürk Kağanlığı yeniden güçlendi (Not: Ötüken şehir değil, ormanlık bölgenin adıdır). Kutluk Kağan, ili (devleti/ulusu) yeniden derlediği için İlteriş (il – devlet kuran) adını aldı. Kutluk Kağan’dan sonra kardeşi Kapgan (okunuşu Kapağan) Kağan geçti. Onun ölümüyle Kutluk Kağan’ın oğlu Bilge Kağan başa geçti. Bilge Kağan kardeşi Kül Tigin’e ordunun komutanlığını, Tonyukuk’a vezirlik görevini verdi. Göktürk Devleti Uygurlar’ın 745’te Ötüken’e girmesiyle son buldu.
Göktürk Devleti, Türk tarihinde Türk adı ile kurulan ilk devlettir. Bu dönemde İpek Yolu Türklerin denetimine girmiş ve Türkler Çin’e üstünlüklerini kabul ettirmişlerdir.

Uygur Hakanlığı: 742 – 840

800px-uyghur_khaganate.png


Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, çok sayıda devlet kurmuşlardır. Uygur Hakanlığı bunlardan birisidir. Selenga, Orhun ve Tola ırmakları havzalarından Baykal Gölü’nün güneyindeki bozkırlara kadar uzanan geniş sahada yaşamışlardır. 100 yıla yakın bir süre içinde, Asya kıtasında, bölgesel güç olmuşlardır. Uygurlar devrinde Türklük, bir din arayışına girdi. Aralarında Maniheizm, Budizm, hattâ Hristiyanlık yayıldı. Bu devirde Türkler yerleşik medeniyete geçerek, Doğu Türkistan’da pek çok şehir kurdular ve kurulu şehirleri genişlettiler. Uygur alfabesiyle binlerce eser tercüme edildi. Kâğıt ve matbaa kullandıkları için, bazı kitapları günümüze kadar ulaşan Uygurlar, 840’ta bugünkü Moğolistan’ı kaybettikten sonra imparatorluk olmaktan çıktılar. Türkistan ve Kansu’da yerleşik Turfan ve Kansu olarak iki Türk hakanlığına bölündüler. Turfan Kaanlığı 1209 de Kansu Hakanlığı 1226 de yıkıldı.

Hazar Devleti: 468 – 965

737px-hazarlar.jpg


Bir Türk kavmi olan Hazarlar, Göktürklerin yıkılmasıyla Kuzey Karadeniz ve Kafkasya’da, kudretli, yüksek kültürlü bir imparatorluk kurarak Hazar Denizi’ne de adlarını vermişlerdir. 7. yüzyıldan itibaren iyice güçlenen ve bütün Doğu Avrupa’yı eline geçiren Hazarlar, yıkılana kadar bölgede çok büyük bir güç oluşturmuşlardır. İslamiyet’ten önce Türklerin tamamına yakını Tengrici olmasına rağmen Hazar Kağanı ve yönetim kademesindeki Türklerin çoğu, 740’lı yıllarda Museviliği benimsemiş bir kısmı Müslüman olmuştur. Günümüzün Musevi Karay/Karaimleri Hazarların torunlarıdır. Hazarların nüfusunda en fazla rol oynayanlar bir Türk kavmi olan Bulgarlardır. Günümüzün Kiev şehrini Hazarlar kurmuştur. Hazarlar Halife Osman’ın başında bulunduğu Araplar ve Sasanilerle savaştılar. Kağanlık doğudan gelen Peçenekler sebebiyle zayıfladı ve Ruslar tarafından yıkıldı. İlk Rus devleti, Kiev Knezliği, Hazarların yıkılmasıyla ortaya çıktı. Rusların o zamanki merkezi olmuş olan ve günümüz Ukrayna sınırları içerisinde bulunan Kiev. Moskova Knezliği daha sonra teşekkül etmiştir.

Gazneliler: 961 – 1187

692px-te-gazne_devleti_1030-svg1.png


Gazneliler Devleti Alp Tekin tarafından Afganistan ‘da kurulmuştur. Karahanlılarla aynı dönemde yaşamışlardır. İlk Müslüman Türk devletlerindendir. Sınırları Afganistan ve Hindistan’ı içine alır. Karahanlılar ile birlikte Asya kıtasında, bölgesel bir güç olmuşlardır. En önemli hükümdarları ise Gazneli Mahmut‘tur. Hindistan, Pakistan ve Afganistan ‘da İslamiyetin yayılmasına olanak tanımıştır. Hindistan’a yapılan sefer kast sisteminin zayıflamasına neden olmuştur. Çok uluslu yapı Gaznelilerin yıkılmasına neden olmuştur. Gazneliler Selçuklu Devletiyle yaptıkları ve kaybettikleri 1040 Dandanakan Savaşı‘yla Batı bölgelerinin neredeyse tamamını kaptırarak yıkılma sürecine girmişler 1183 yılında Gurlular tarafından yıkılmıştır.

Karahanlılar: 840 – 1212

kingdom_of_kara-khanids-_999-1212.png


Karluk, Çiğil, Yağma ve diğer Türk boylarından oluşan, Orta Asya ve günümüz Doğu Türkistan’ında Ceyhun ve Tarım Irmağı ve Balkaş Gölü arasındaki topraklar üzerinde 9. asrın ortalarından 13. asra kadar hüküm sürmüş olup İslamiyeti topluca kabul eden ilk Türk devleti olarak kabul görürler. Moğollar tarafından yıkılmıştır. Karluklar, Göktürk İmparatorluğuna dahil en önemli Türk kavimlerinden birisiydi. Göktürkler zamanında Balkaş Gölü’nün doğu kıyıları ile Kara İrtiş Irmağı kıyılarında oturuyorlardı. Karahanlılar ve ilk Müslüman Türk devletidir

Büyük Selçuklu Devleti: 1038 – 1157

seljuk_empire_locator_map-svg.png


Ön Asya’da kurulan ilk ve en büyük Müslüman Türk devletlerinden biridir. Oğuz Boylarından biri olan Kınıklar, Göktürkler döneminde İç Asya’da kurulan Türk Birliği içerisinde yer almış, Göktürk Birliğinin yıkılmasından sonra ise batıya göç hareketlerine katılarak Güney Hazar bölgesine yerleşmiş ve bu bölgeyi kendilerine yurt edinmişlerdi. Kınık Boyunun lideri Selçuk bey tarafından Devletin temelleri atılmış, yeğenleri Tuğrul ve Çağrı beyler tarafından kurulmuş, Bağdat kentini başkent yaparak önce Mezopotamya, sonrasında Anadolu ve İç Asya boylarına kadar sınırlarını genişleterek dönemin en büyük Türk Devleti haline gelmiştir. 1015-1021 yılları arasında Çağrı Bey bugünkü Azerbaycan’a bazı Oğuz boylarını yerleştirmiştir. Selçuklular 1035’te büyük bir Gazneli ordusunu yenerek Horasan içlerine doğru ilerlediler. 1037’de de, bugünkü Türkmenistan’da yer alan Merv kentini ele geçirdiler. 1038’de Gaznelileri ikinci kez yendiler ve Nişabur kentine girerek bağımsızlıklarını ilan ettiler. Gazneli I. Mesut, komutasındaki Gazneli ve Büyük Selçuklu orduları arasında Merv yakınlarında Mayıs 1040’ta yapılan Dandanakan Savaşı’nda, Gazneli ordusunu ağır bir yenilgiye uğradı. Bu savaştan sonra Büyük Selçuklu Devleti’nin Harzem ve Horasan’da varlığı kesinlik kazandı. Tuğrul Bey, bu savaşın ardından giriştiği fetihlerle bütün İran’ı denetimi altına aldı. Çağrı beyin oğlu Alparslan’ın seferi ile 1064 yılında Azerbaycan tamamen Selçuklular’ın eline geçti ve Büyük Selçuklu Devleti’nin bir eyaleti oldu. Alparslan 1071’de Malazgirt Savaşı’nda Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i yenerek tutsak aldı. Oğlu Melikşah 1072-1092 arası dönemde Süleyman Şah komutasında İznik, İzmir, Sinop, Antakya, Urfa ele geçirildi. Atsız Bey Suriye, Lübnan, Kudüs ve Filistin’i, Akka’yı, Şam’ı Türk topraklarına kattı. Artuk Bey ise Lahsa, Katif, Kuveyt ve Bahreyn’i Lübnan’da Sayda’yı aldı.
Hicaz, Yemen, Aden ve Lahec’in fethiyle Hint Okyanusu’na ulaşıldı. Doğuda Semerkant, Kaşgar fethedilerek Batı Karahanlı Devleti Doğu Karahanlı Devleti Selçuklu tâbiyetine alındı.
Büyük Selçuklu Devleti, Melikşah’ın ölmesiyle 1092 yılında iç karışıklıklar neticesinde 4 parçaya ayrılmış, daha sonrasında ise beyliklere bölünmeleri önce Anadolu Selçuklularını sonra da Osmanlı İmparatorluğunu tarih sahnesine çıkartan süreci meydana getirmiştir.

Hârizmşahlar (Harzemşahlar) Devleti: 1097 – 1230

khwarezmian_empire_1190_1220.png


Kutbeddin Muhammed Harezmşah tarafından kurulan bir Türk devletidir. Aral Gölü’nün güneyinde yaşamışlardır. Orta Asya’da bölgesel hakim güç olmuşlardır. Anadolu Selçuklu Devleti tarafından Erzincan yakınlarında Yassıçemen savaşı ile 1230 yılında yıkılmıştır.

Anadolu Selçukluları 1075 – 1308

800px-seljuk_sultanate_of_rum_1190_locator_map-svg.png


Malazgirt savaşından sonra Anadolu’ya gelip yerleşen bazı Türkmen boylarının liderliğini üstlenen Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Büyük Selçuklu Devletinin Bizans sınırları komutanı olmuştu. 1075 yılında Bizanslılardan aldığı İznik’te bağımsızlığını ilan ederek Anadolu Selçuklu Devletinin ilk hükümdarı oldu. O sırada Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah üzerine ordu gönderdiyse de başarılı olamadı. 1086 da ölümünden sonra Melikşah tarafından tutuklanan oğlu 1. Kılıçarslan 1092 de serbest bırakıldı ve Devletin başına geçti. İlerleyen yıllarda hakimiyet alanını genişleterek Konya’yı başkent yaptı. Çaka beyliğine son verdi. Birinci Haçlı seferinde Haçlılara mağlup oldu. II. Kılıçarslan döneminde Danişmetlilere son verildi. Anadoluda Haçlılar dağıtıldı. 1176 da Bizansla yapılan Miryakefalon savaşı ile Anadolu tamamen Türk yurdu oldu. I. Alaeddin Keykubad İçel’den Antalya’ya kadar bütün kıyı şeridini topraklarına kattı. II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde önünden Moğollardan kaçarak Anadolu’ya sığınan göçebe Türkmenler Anadolu Selçuklu ülkesini tam bir kargaşaya sürükledi. 1240 tarihinde Baba İshak isyanıyla devlet çok zayıfladı. 1243 tarihinde Kösedağ Savaşı ile Moğol işgali başladı. 1308 yılında, son Sultan II. Mesud’un ölümünden sonra Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldı.

Altın Orda (Altın Ordu) Devleti: 1227 – 1502

Karadeniz ile Hazar Denizi arasında ve Kuzeyinde yaşamış bir Türk devletidir. Yaklaşık üç asır Asya’da hakim güç olmuştur.

800px-golden_horde_1389-svg.png


Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmış, Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü’nün batısındaki yerleri 1224 de büyük oğlu Cuci Han’a vermişti. Cuci Han’ın küçük oğlu Batu Han, batıya doğru giriştiği seferlerle bu toprakları genişletti. Cuci’nin toprakları 1227 de ölümüyle Batu Han ile ağabeyi Orda Han arasında paylaşıldı. Balkaş ile Aral gölleri arasındaki ve Seyhun Irmağı’nın güneyindeki yerler Orda’ya verilirken buralara Ak Orda dendi. Harezm ve yeni alınan topraklar Batu’nun yönetimine bırakılarak buralara da Gök Orda adı verildi. 1242 de Batu Han bu topraklarda Altın Orda (Ordu da deniliyor) Devletini kurdu. Batu Han’ın yerine 1257 de Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi.
Özbek Han’ın 1312 -1340 arası döneminde devlete Özbek devleti adı verilmiş, aslen Kıpçak olan halkına da Özbek denmiştir.

14. yüzyıl sonunda Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Devleti güçsüz düşürdü. Ülke Kazan (1437), Kırım (1441), Kasım (1945), Astrahan (1502), Nogay ve Tümen bölgesindeki Sibir (1464) hanlıkları yönetimlerine bölündü. 1502’de Kırım Hanı Mengli Giray, Altın Orda devletinin başkenti Saray’a hücum etti ve ele geçirdi. Böylece Altın Orda Devleti resmen sona erdi.
Göçebe bir toplumdan gelen Altın Orda hükümdarları, göçebeleri yerleşik düzene geçirmeye çalıştılar. Altın Orda Devleti’de yönetsel konular soyluların oluşturduğu Kurultay’da görüşülür ve karara bağlanırdı.

Timur Devleti: 1370 – 1507

timurid_dynasty_821_-_873_ah.png


Soyu Türk ve Türkleşmiş Moğol boyu Barlaslar’a dayanan Çağatay Emiri Timur tarafından kurulmuştur. Harezm, Doğu Türkistan, İran, Azerbaycan, Hindistan Delhi Sultanlığı, Irak, Suriye, Altın Orda Devleti ve Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu Ege kıyılarından Orta Asya’ya ve Hint Okyanusu’na kadar topraklara hâkim olunmuştur. 14. ve 15. yüzyılın büyük şahsiyeti Timur, 1398-1399 seferleriyle Hindistan Delhi Sultanlığı’nı, 1401’e kadar yapılan dört seferle Irak ve Güney Anadolu’yu, 1401-1402’de Suriye’yi fethetti. 1402’de yapılan Ankara Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’ni mağlup ederek fetret devrinin başlamasına neden oldu. Anadolu’dan sonra Çin seferine çıkan Timur yolda hastalanarak ölmüştür (1405).

Timur asalet ve göksel bir meşruiyet aradığı için kendisini Cengiz Han’a bağlamak istemiştir. Bu Oğuz Türklerinin kendilerini Oğuz Han’a bağlamasına benzetilebilir. Şecere ve tarihlere bakıldığında Oğuzlarınki mantıklı görünmektedir. Halbuki Timur’un bu gayreti doğrudan doğruya tesbit edilmiş bir kan bağı ve çok iyi uydurulmuş bir şecere ile ilgisizdir. Sadece yaptığı evlilikle bir akrabalık tesis etmeye çalışmış, kendine gürgen,-küreken (Moğolca kökenli damat anlamında) demiş, bütün künyesi “Emir Timur Gürgen” olmuş. Onun bu iddiasından itibaren batılıların İmparatorluğun devamında “Mugal” olarak verdiği bir isimlendirme ortaya çıkmış.

Timurlular devrinde Türkistan ve Horasan, İslam mimarisi açısından en parlak dönemini yaşamış, 15. yüzyılın sonlarından itibaren Türkistan, Harezm, Kırım, Kazan ve Azerbaycan’da Çağatay Türkçesi de yüksek bir kültür dili haline gelmiştir. Timur, Semerkant’ı imparatorluğunun başkenti yaptıktan sonra, şehri görkemli mimarî yapılarla donattırıp seferlerde ele geçirdiği şehirlerdeki alimleri, bilim adamlarını ve öğretmenleri Semerkant’a getirtmiştir. Bu nedenle, 14. ve 15. yüzyıllar Semerkand’ın altın dönemi olarak tarihe geçmiştir. Timur’dan sonra sonra hükümdar olan oğulları ve torunları da aynı şekilde hareket ettiler. Timur ve halefleri döneminde gelişen sanat ve bilim dünyası nedeniyle bu dönem Timur rönesansı olarak anılmaktadır. Timurluların Türkistan’a hakimiyeti Özbek, Kazak ve Türkmenlerin günümüze kadar ulaşacak olan tarihlerinin önemli bir noktasını teşkil eder.
1507’de Timurlular’ın Türkistan’daki hakimiyetine, Özbekler tarafından son verildi. Babür iktidar mücadelesini kaybederek emri altındaki beylerle Türkistan topraklarını terketti.

Bâbur Devleti: 1504 – 1858

560px-babc3bcr_imparatorlugu.jpg


Türk kökenli Babür Şah tarafından kurulmuştur. Babür babası Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirza’nın ölümünden sonra amcası ile yaptığı taht mücadesini kaybetmiş ve emri altındaki beylerle birlikte 1504′ te Kabil’e yerleşti. Babür, sonra da Hindistan’a seferler yapıp orada Babür İmparatorluğu’nu kurdu. İngilizlerin Mugal dediği İmparatorluk Hindistan’da ve Güney Asya’da büyük bir güç oluşturmuştur. Yukarıda açıklandığı gibi Mugal kavramı Emir Timur’un asalet ve göksel bir meşruiyet aradığı için kendisini Cengiz Han’a bağlamak istemesinden kaynaklanmıştır. Ancak bu Babür İmparatorluğunun yanlışlıkla Moğol devleti olarak nitelendirilmesine yol açmıştır.
150 milyonluk nüfusu ile imparatorluk dünya nüfusunun dörtte birine hükmeder konumdaydı. Babür Şah’tan sonra Türk kültürü ve Türk dilinin Çağatay lehçesinin yavaş yavaş etkisi azalmış ve yerini Farsça, daha sonra da Urduca almıştır. Şah Cihan’ın saltanatı, imparatorluğun mimarlık ve sanat alanında altın çağıdır. Agra’daki efsanevi Tac Mahal’in yanı sıra pek çok mükemmel eser onun döneminde yapılmıştır. 1858 yılında bir isyan üzerine bölgeye müdahale eden İngiliz’lerce Babür İmparatorluğu’na son verilerek Hindistan, Büyük Britanya İmparatorluğu’na bağlanılmıştır.

Karakoyunlular 1380 – 1469

karakoyunlular_yeni.jpg


Başkenti Tebriz olan ve günümüz Doğu Anadolu, Güney Kafkasya, Kuzey ve Güney Azerbaycan ve Kuzey Irak arazilerinde egemenlik sürmüş bir Oğuz boyudur. 1467’de Akkoyunlular’ın önderi Uzun Hasan’ın gerçekleştirdiği ani bir baskın sonucu Cihan Şah’ın ölümüyle yıkıldı ve toprakları bu devletin eline geçti.

Akkoyunlular 1378 – 1508

akkoyunlular.jpg


Oğuzların Bayındır kolu Türklerinin kurmuş olduğu bir devlettir. Tur Ali Bey tarafından Bayat, Döğer, Çepni, İnallı, Özerli boy ve oymaklarını, daha sonra Avşar, Kaçar ve Ağaçeri boylarından bazı oymakları toplamasıyla kurulmuştur. Horasan’dan Fırat Irmağı’na ve Kafkas Dağları’ndan Umman Denizi’ne kadar uzanan topraklarda egemen olmuşlardır. Timur’un gelmesiyle bir dönem onun hizmetine girip 1402 yılında Ankara savaşında Osmanlı ordusuna karşı savaştılar. 1467’de Uzun Hasan’ın Karakoyun devletini yıkmasıyla toprakları çok genişledi. Uzun Hasan merkezi Diyarbakır’dan Tebriz’e taşıdı. Uzun Hasan 1473’teki Malatya Savaşı’nı kazanmasına rağmen 1473 de Otlukbeli Savaşı’nda Fatih karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgiden sonra topraklarındaki siyasal ve askeri gücünü büyük ölçüde yitirdi. Elvend Mirza, Safevi hükümdarı Şah İsmail ile 1501 de yaptığı savaş kaybettikten sonra çekilmeye başlayan Akkoyunlular, kaçıp kurtulabilenler dışında, Şah İsmail tarafından 1508’e kadar tamamen ortadan kaldırıldılar.

Safeviler 1501 – 1736

safevilerdc3b6nemiharitasc4b1.png


Erdebil Safeviye şeyhi İsmail, 1501’de zamanın en güçlü Sünni Türkmen federasyonu olarak bilinen Elvend Mirza liderliğindeki Akkoyunlular’ı Nahçıvan’da yenilgiye uğratarak aldığı Tebriz’i başkent yaptı ve Şahlığını ilan etti. Safevi Devletini Türkmen boyları kurmuş, Safevî ordusunun esas nüvesini Azerbaycan Türkleri (Azeriler) teşkil etmiştir. Devleti’in kurucusu Şah İsmail’in konuştuğu dil Azerbaycan Türkçesi olup Hataî mahlası ile Azerice şiirler yazmış olup günümüzde Azerbaycan’da Hataî olarak anılır. Şah İsmail 1503-1509 arasında Hemedan, Şiraz, Kirman, Şiilerin kutsal mekanları Necef ve Kerbela, Van ve Bağdat’ı aldı. 1510’da Özbek Şeybani Hanlığının kurucusu Muhammet Şeybani Han’ı yendiği savaş neticesinde Horasan ve Herat (Sistan’ın merkezi) şehirlerini zaptetti. 1511’de Özbekler bu yenilgi üzerine Maveraünnehir’e çekilerek Safevilere karşı uzun yıllar sürecek saldırılarını devam ettirdiler.
Şah İsmail büyük sayıda Azerbaycan ve Anadolu Türklerini, Zazaları genelde kılıç zoruyla Şiîliğe çevirdi. Şiî Türkmenler başlarına kırmızı sarık giydikleri için, kızılbaş adını almışlar. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’i 1514 de Çaldıran’da yenilgiye uğratmasını takiben Tebriz ve Bağdat’ı ele geçirdi. Savaşlar Şah Tahmasp ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında da devam etti. 1639’daki Kasr-ı Şirin Antlaşması’na kadar topraklar sürekli el değiştirdi.

Şah 1. Abbas’ın uzun hükümdarlığı sonunda devletin sınırları bugünkü İran, Irak, Ermenistan, Azerbaycan Cumhuriyeti, Gürcistan ile Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan ve Pakistan’ın bazı kısımlarını içine almaktaydı. 1736’dan 1747’ye kadar İran’da kısa süreli Afşar Hanedanı kurulmuş ve Safevi hanedanı kesintiye uğramıştır. Zend hanedanının kurucusu Kerim Han’ın 1760’ta iktidarı ele geçirmesiyle Safevi devleti resmen son buldu. 1794 de Bugünkü Kuzey ve Güney Azerbaycan ile İran topraklarında yönetim aslen Oğuz Türklerinin Koyunlu kolundan olan Kaçarlara geçti. 1925 e kadar bugünkü Güney Kafkasya, Ermenistan, Gürcistan ve Kuzey Azerbaycan toprakları Ruslara kaybedildi. Kaçar Hanedanı bugünkü İran topraklarında hüküm süren son Türk hanedanı oldu. Darbe sonucu 1925 de Pehlevi hanedanlığına yönetimi kaptıran Türkler bu tarihten sonra bir daha bugünkü İran topraklarında devlet yönetiminde olamadılar.

Osmanlı Devleti: 1299 – 1923

Detaylı bilgi için LÜTFEN TIKLAYIN.

Kaynak: Eski Türk Devletleri
 
Hunlarla alakalı şöyle bir düzeltme-ekleme yapayım. Hun kelimesi yazıda belirtildiği üzere Çin kaynaklarında geçmektedir. Moğol, Türk ve Mançurya boyları arasında insan, halk manasına geldiği tahmin edilen bu kelime Çinliler için ise "outsider" yani yabancı manasında kullanılmakta çoğu belgede. Yani sınır dışından gelip o bölgeleri yağmalayan bütün kavimlere verdikleri isimdir genel olarak. Türk olduklarına dair algının sebebi ise iletişime geçilen ya da yakalanan Hun komutanlarının büyük kısmının Türkçe kökenli isimlere sahip olmasıdır. Ancak bu toplulukta söylediğim gibi Mançuryalılar, Moğollar ve Türkler vardı. Zaten o dönemde net bir ırk ayrımı da yoktur. Fenotip olarak da birbirine benzeyen bu insanları Çinlilerden ayıran temel şey ise yaşam stilleriydi. Özellikle Moğollarda bir erkeğin at binip kılıç kuşanmak yerine çiftçilikle, zanaatle uğraşması büyük bir utanç kaynağıydı. Cengiz Han'ın sağ kolu olan Subutay Noyan ile alakalı bir hikayede askerleriyle devriye gezerken tarlasını süren bir çiftçiyi öldüren Noyan neden bunu yaptığının sorulması üzerine:
"O kadar zavallı haldeydi ki sefaletine son vermem gerekti" demiştir.
Buradan bakış açısını anlamışsınızdır.

Avrupa Hun Devleti ve Attila hakkında da enteresan bir teori var. Attila Roma İmparatorluğu'nda yıllarını geçirmiş bir eleman. Roma'nın sürekli uyguladığı bir taktikti bu o dönemde. Roma İmparatoru Goth, Hun ya da kendisine tehdit olarak gördüğü toplumlara barış göstergesi adı altında oğullarından birisini verir karşılığında bir varisi alırdı. İki taraf da kendi gelenek göreneklerini öğretir bunlara emanet gibi bakılırdı. Daha sonra Roma bu elemanları kullanır, gerektiğinde birbirine karşı savaştırırdı. Ancak Attila'da durum pek öyle olmadı. Amcasının ölüm haberini aldıktan sonra topraklarına geri dönüp yönetimi eline aldıktan sonra( bu süreçte kardeşini öldürmüştür düelloda) önce batıya sonra güneye doğru yürümeye başladı. Önündeki gothları süpürdü, daha sonra macaristan ovasına indi. Bu kısma dikkat, döneceğiz.

Roma kapılarına kadar gelen Attila Papa'nın kendisini "Tanrının kırbacı" olarak niteleyip biat etmesinin akabinde Macaristan'a geri çekilmiştir.
Bu arada Attila bir iki ciddi muharebe kaybetmiştir ancak Türklerde ve Moğollarda çok iyi bir casus ve haberleşme ağı vardı. Coğrafyayı da inanılmaz kullandıklarını iyi biliyoruz. Örneğin Cengiz Han'ın çadırında bir harita var ve bu harita her gün güncelleniyor, atlılar gelip rapor veriyorlar dağlar nehirler, yaşayanlar askerler hakkında. Hatta Cengiz sefere çıkmadan önce Subutay Noyan kurultayda seferin 15 yıldan fazla sürebileceğiyle alakalı bir rapor verir hana. Raporda kilometrelerce uzaktaki bir nehirden hangi mevsimde geçilmesi gerektiği, hangi dağın mevzi olarak kullanılacağına kadar her şey yazılıdır. Hatta beni en çok etkileyen şey nehir yataklarının yolunu değiştirmeleri olmuştur. Örneğin siz bir nehir, köprü üzerine savunma kurmuşsunuz, mevzileriniz, siperleriniz hazır. Adamlar suyun yolunu değiştirip bütün sisteminizi çökertiyorlar. Surların arkasına saklanayım diyorsunuz mancınıkla içeri vebalı hayvanlar atıyorlar. Bir yerden onların haberi olmadan yardım gelmesi imkansız. Bu arada teslim olsanız da erkeklerin büyük kısmını öldürüyorlar. Yapacak pek bir şey yok yani. Attila da savaşı çok büyük kayıpla atlatacakken gelen istihbarat sayesinde düzenli şekilde geri çekilmeyi başarmıştır.

Her neyse konumuza dönelim. Coğrafyayı ve haritacılığı çok iyi kullandıklarını söylemiştik. Attila'nın Roma'nın kapısından dönmesiyle alakalı çeşitli teoriler var. Ancak benim en çok ilgimi çeken Fransız bir türkoloğa ait. O dönem Attila'nın ordusu yaklaşık 300.000 kişiden oluşuyordu. Türk-Moğol ordularında adam başına 3 ya da 4 at düşmekteydi. Yani 1 milyon attan bahsediyoruz. İtalya dağlık bir bölge ve Hunların kuşatma silahları yok. Ama sorun bu da değil. Hayvanları bakabilecekleri, besleyebilecekleri bir ova yok İtalya ve çevresinde. Macaristan Avrupa'nın en büyük ovalarına sahip o bölgedeki. O yüzden oraya çekiliyorlar. Attila öldükten bir süre sonra devlet yıkılıyor. Bir kısmı dağılsa da çoğunluk bu bölgede kalıyor. Ve uzunca bir süre Macaristan süvarileri Avrupa'nın en iyileri olarak anılıyor. Stilleri değişiyor tabii Hun ordusundaki atlar ufaktı ve kullandıkları silah yaydı. Manevra kabiliyetleri ve sıra-açılı atışlarıyla düşmanın etrafında dönerek savaşan bu adamlar sonrasında Hristiyanların zırhlı ve mızraklı şövalyelerine dönüştüler. Ancak atların nasıl eğitileğini çok iyi bildikleri için Macar süvarilerinin bir ünü vardı Avrupa'da.

Kavimler göçü ve vandalların istilası(bana göre tarihteki en büyük etkiye sahip harekettir) konulu başka bir yazımızda görüşmek dileğiyle.
 
Üst Alt