Friedrich Wilhelm Nietzsche | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Friedrich Wilhelm Nietzsche


13 Ekim 1844’de küçük bir Alman kasabası olan Röcken’de doğdu.Nietzsche’nin çocukluğundan itibaren müzikten hoşlanan bir ruha sahip olduğu söylenir.1858’den itibaren altı yıl Pforta Kolejinde parasız yatılı olarak okuyan filozof, o zamanlar en çok İncil okumaktan hoşlanıyordu. 1864’te papaz olmaya karar veren Nietzsche, aynı yıl Bonn üniversitesinde klasik filoloji okumaya, 1865-66 yıllarında ise Leipzig üniversitesinde çalışmaya başlar. Nietzsche’nin dine olan inancında işte bu dönemlerde bir körelme söz konusu olmuştur. Schopenhauer’u onun “İstenç ve Tasarım Olarak Dünya” adlı eseri vasıtasıyla tanıması da, yine bu dönemlere rastlar.1867’den 1868’e kadar bir yıl Prusya ordusunda askerlik yapan Nietzsche,yine aynı dönemde eski ozanlardan, görev yapan Nietzsche, hem miyop olduğu ve hem de bir seferinde attan düşüp yaralandığı için askerlikten çıkarılmış, işte bu sıralarda ahlakçı olduğu kadar aristokrat bir düşünceye sahip olan Yunan ozanı Tegnis’i incelemiştir.Nietzsche, 1868-69 yıllarında ilk kez Richard Wagner ve Liszt’in kızı Cosima ile tanışır.Aynı yıl İsviçre’deki Basel üniversitesine klasik filoloji bölümünün boşalması nedeniyle, hocası Ritchl’in de tavsiyesiyle doktoraya bile gerek duyulmaksızın, aynı üniversitede filoloji profesörü olarak göreve başlar.Aslında amacı bir arkadaşı ile kimya çalışmak olan Nietzsche’nin niyetinde filoloji üzerine çalışmak yoktur.Fakat hocasının ısrarı üzerine görevi kabul eder.İsviçre vatandaşlığına geçerek 1869’daki Fransız- Alman savaşında Prusya askerlerine hastabakıcılık yapmak için savaşa katılır. Dizanteri ve difteriye yakalanan Nietzsche bir yıl sonra, askerlikten bir kez daha ayrılmak ve savaştan dönmek zorunda kalır.Sağlık durumundaki bu bozukluk Nietzsche’nin iklim değişikliklerine paralel olarak seyahat yapmasına sebep olmuştur.Hatta bazı Nietzsche yorumcuları, özellikle de psikoloji ile ilgili olanlar, Nietzsche’nin sağlık durumunun kötü olması ve onun her zaman güce ihtiyaç duymasıyla felsefesi arasında çok yakın bir ilişki bulunduğu kanaatindedirler. Özellikle güç isteme doktrini bu çeşit psikolojik tahlillere tabi tutulmaktadır.1879’da hastalığı artan Nietzsche kürsüsünü terk etmek zorunda kalır.Malulen emekli edilen filozof bundan sonraki yaşantısı oldukça sıkıntılı bir şekilde ve çoğunlukla da seyahat ederek geçirmiştir.1889’da delirmiş, ve nihayet 1900’de Weimar’da annesi ve kız kardeşinin yanında ölmüştür.

ESERLERİ: Nietzsche çağı itibariyle 19. yüzyılın sonlarında yaşamış olsa da, etkileri itibariyle çağdaş bir filozof olarak düşünülebilir. O, yirmi beş yıllık bilinçli yaşamında arkasında düşüncenin kendinden sonraki seyrini derinden etkileyen bir çok eser bırakmıştır. Onun eserleri de tıpkı yaşamı gibi oldukça karmaşık ve çetrefillidir.İlgi alanlarının çeşitliliği, şiir ve aforizmalarla konuşması, sistem karşıtı bir felsefe anlayışına sahip olması, oldukça sıkıntılı ve hastalık içinde bir yaşam sürmesi, vb. hususlar, eserlerine de yansımış ve yorumcuları birbirinden oldukça farklı düşüncelere sevk etmiştir. Yorumcular, Nietzsche’nin felsefesini ve eserlerini, onun hayatının belli periyotları ile ilişkilendirip, üç döneme ayırarak ele alırlar. Birinci dönem, Nietzsche’nin ilk yazılarını da kapsayan ve onun Schopenhauer ve Wagner’in etkisinde kaldığı dönemdir.Bu dönemi [Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der Musık ]( Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu) adlı eseri temsil eder.Bu eserde Nietzsche, Sokrates öncesi Grekler’in yaşamın olanca acımasızlığına karşı onunla başa çıkma doğrultusunda ortaya koymuş oldukları tragedyalara dikkat çeker.Tragedyalar Nietzsche’ye göre: oluşun dayanılmaz ağırlığı altındaki Grekler’in, sanat vasıtasıyla hayatı çekilir hale getirdikleri eserlerdi. Nietzsche’nin filozof kariyerinin ikinci dönemi, 1876-1882 yılları arasındaki döneme tekabül eder.Nietzsche’nin bu döneme geçişiyle Wagner ile arasının açılması arasında yakın ilişki vardır.Wagner’in aşırı milliyetçi ve antisemitik tutumları ile Nietzsche’nin ulus kaynaklı geleneksel değerlere karşı olan tavrı arasındaki gerilim.

Nietzsche’nin ikinci dönemi ise, onun 1878’de kaleme aldığı ve üç bölüm halinde yayınlanan Menschliches, Allzumenschliches (İnsanca Pek İnsanca) adlı eseri temsil eder.Bu dönemde Nietzsche’nin ilk dönemdeki Sokrates karşıtı tavrı adeta tersine dönmüş, Sokrates artık yüceltilmeye başlanmıştır.Bu dönem, Nietzsche’nin bilimi şiire yeğlediği, kabul edilmiş tüm inançları sorguladığı ve adeta Fransız Aydınlanmasının akılcı bir filozofu rolüne girdiği dönemdir.Bu dönemde Nietzsche’nin felsefesi pozitivist bir karaktere bürünmüştür. O ciddi bir ****fizik eleştirisine girişir ve insan bilgisinin ve deneyiminin ****fiziği gerekli kılan özelliklerinin, materyalist bir perspektifle açıklanabileceği doğrultusunda fikirler ortaya koyar. Nietzsche bu dönemde iyi ve kötü ayırımını topluma yararlılık – zararlılık ölçütü ile temellendirir.Yine bu dönemde Nietzsche, Greklerdeki “arkhe” anlayışına benzer bir şekilde arkhesi “ana-bir” olan, panteistik bir felsefi düşünce geliştirir. Nietzsche yine bu dönemde, Sils – Maria’dayken Ebedi Dönüş öğretisini geliştirmiştir.Buna göre, evrende herşeyin bir ebedi döngüsü söz konusudur. Eğer evren hem ileriye hem de geriye doğru sonsuzsa ve evreni oluşturan unsurlar da sınırlı ise, evrende oluşa gelen olaylar, bu sonsuz zaman içerisinde, tıpkı geçmişte defalarca tekrarlandığı gibi ileride de tekrar edecektir. Nietzsche, adeta biriçe doğma ile elde ettiği bu düşüncelerini, daha sonra Pers bilgesi Zerdüşt’ün diliyle aktaracaktır. Nietzsche’nin üçüncü dönemine bir geçiş niteliği olan bu sürecin diğer bir kitabı da, 1882’de yazdığı ve beşinci bölümünü ise ancak 1882’de ekleyebildiği, Die Fröhliche Wissenschaff (Şen Bilim) adlı eseridir. Bu kitapla Nietzsche Tanrı’nın ölüm haberini vererek özgür ruhlara yeni ufuklar açmayı dener.Bu, aynı zamanda 2500 yıllık Batı ****fizik geleneğinin sebep olduğu nihilizm'in de ilanıdır. Nietzsche’nin üçüncü ve son dönemi, Sils- Maria ‘da içine doğup Zerdüşt’ün diliyle aktarmayı tasarladığı projesi olan Also Sprach Zarathrustra (Böyle Buyurdu Zerdüşt) adlı eseriyle başlar. Bu kitabın ana teması “Üstün İnsan” ve “değerlerin yeniden değerlenmesi”dir. Bu dönem aynı zamanda, Nietzsche’nin düşüncelerinin kemale erdiğinin bir göstergesidir. Nietzsche bu dönemde üstinsan kavramını nihilizmi aşma projesinin önemli bir kavramı olarak sunmaktadır. Söz konusu insan, nihilizme sebep olmuş olan Batı ****fizik geleneğinin ve bu geleneğin Platoncu bir formu olan Hristiyanlığın değerlerini yeniden değerleyecek ve oluş felsefesini hayata geçirmek suretiyle nihilizmin ötesine geçecek olan insandır. Nietzsche üstün insanın ahlaki bakımdan konumlandırılmasını da, 1886’da yayınlanan Jenseits Von Gut und Böse (İyinin ve Kötünün Ötesinde) adlı eseriyle yapmayı dener. Buna göre üstün insanın ahlak anlayışı, geleneksel iyi- kötü ayrımına dayanan moral temelli anlayışın ötesinde temellendirilecektir. Nietzsche yine bu dönemde, nihilizmi anlama doğrultusundaki herhangi bir çabanın, yalnızca onun septomlarından hareket etmesinin bu anlama çabasını eksik kılacağı fikrinden hareketle, kendinden sonraki felsefeye de bir yöntem olarak büyük bir etkiye sahip olacak olan, “jeneoloji” metodunu geliştirir ve bu yöntemi ahlakın kökenlerinin bir şeceresini çıkarmakta kullanır. Bu doğrultuda olmak üzere 1887’de, Nietzsche Zur Genealogie der Moral (Ahlakın Soykütüğü) adlı eseri kaleme alır. Nietzsche nihilizmin kökenlerine yönelik jenekolojik araştırması sonucunda, onun kökenlerinin, Batı ****fizik geleneğinin dualist karekterinde ve geleneksel moral temelli ahlak anlayışında bulunduğu sonucuna varır.Yine aynı eserde, Nietzsche, efendi ve köle ahlakı olmak üzere iki çeşit ahlak anlayışının ve değerleme tarzının varlığına dikkat çeker. Buna göre nihilizmin kaynağında, tepkisel güçlerle donanımlı olan kölelerin (köle ahlakı), aktif güç sahibi efendilere (efendi ahlakı) galebe çalıp, efendice değerleme tarzını bertaraf etmeleri bulunmaktadır. Sürüce değerlemeler oluşu, yaşamı, içgüdüleri karşılarına alıp, kurtuluşu da bir öte fikrinde aramalarından dolayı nihayetinde insanlığı, anlamanın ve değerin kaybolduğu nihilizme taşımıştır. Nietzsche’nin bu eseriyle yapmak istediği şey ise tarihi seyir içerisinde çeşitli formlara bürünen nihilistik yaklaşımların (Platonculuk, Hristiyanlık, Schopenhauer ‘un irade felsefesi vb.) bir serimini yapmak ve bu suretle de üstün insanın değerleri yeni baştan değerleyip, nihilizmin ötesine geçmesini sağlamaktır. Nietzsche, projesini tamamlamak amacıyla 1884’ten beri kaleme aldığı ve ismini de Der Wille zur Macht – Versuch einer Ummertung Aller Werte (Güç İstemi- Tüm Değerlerin Tersyüz Edilişi Üstüne)koymayı planladığı eserini tamamlayamadan 1889’da çıldırmıştır.Bu dönemde o, ancak küçük çapta birkaç eser kaleme alabilmiştir.

FELSEFESİ:



Perspektivizm: Analizleri onun kendi analizleriyle birçok bakımdan benzerlik gösteren Hume gibi, Nietzsche de “sağduyunun şeylere dair görüşü” diye adlandırılan genel görüşe karşı kuraldışı bir tavır takındı.Öte yandan da , sağduyunun dünya görüşünü tam tamına bir masal anlatan bir şey, yalın bir kurgu olarak gördü, zira o, dünyaya dair belirsiz sayıdaki mümkün “yorum” dan sadece biriydi ve Nietzsche, hiçbir yorum doğru veya yanlış olmadığı için, doğru bir yorum fikrine hiçbir anlam yüklenilemeyeceğini savunuyordu. İşte bundan dolayı, o sözde doğru olan bir gerçeklik görüşüyle karşı karşıya getirilemez. Ama filozoflar sık sık böyle bir karşıtlığa dikkat çekerek, sağduyunun görüşlerinin eksik ve hatalı olduğunu savunmuş ve gerçekliğin nasıl olması veya neye benzemesi gerektiği konusunda oldukça aykırı görüşler benimsemişlerdir. Nietzsche, sağduyunun görüşünü desteklemek ister, çünkü bu görüş uzun bir zaman dilimi boyunca işlenerek geliştirilmiş olup, insanlar , pratik bir biçimde, ona bağlı yaşayabilmektedirler: O – ondan daha az kurgusal olmayan- felsefi teorilerin olamadıkları kadar yararlı bir masaldır: Gözle görünen dünya yegane dünyadır: “Gerçek dünya” ise sadece bir yalan. “Gerçek” ile o , tam tamına filozofların gerçekliğin olduğunu söyledikleri şeyi, yani sabit, birlikli ve ezeli- ebedi olanı, değişenin, çokluğun ve zamansallığın temelinde bulunmakla birlikte, değişenden çokluktan ve zamansal olandan ayrılmaz olanı anlar. Nietzsche duyuların yalan söylemediği konusunda ısrarlıdır.

Felsefi Psikoloji: Nietzsche kendisini öncü bir psikolog olarak görüyor, insan zihni denen Büyük ve bakir ormanın İlk kaşifi olduğunu düşünüyordu. Nietzsche’nin ilk ve en büyük hedefi ego kavramı olup, temel iddiası da, benlik diye bir kendiliğin var olduğunu kabul etmenin ontolojik bakımdan gereksiz, ****fiziksel bakımdan da tehlikeli olduğudur. Akıl genel olarak iradelerin nedenler olduklarına inanır. O egonun bir varlık, bir töz olduğuna inanır ve ego-tözüne beslenen inancı şeylere yansıtır. Neden olarak kurulan varlık şeylerin arasına dahil edilir, onların altına sokulur: “Varlık” kavramı “ego” kavramından çıkar, benlik kavramından türetilir. Başlangıçta bir hatanın, iradenin etki eden bir şey olduğu, iradenin bir güç olduğu yanlışının büyük uğursuzluğu bulunmaktadır....Biz bu gün onun bir hatadan başka bir şey olmadığını biliyoruz. Onun teşhisi kabaca şöyledir: Bir şey olup bittiği zaman, onun bir fail tarafından yapıldığını, bir failin etkisiyle vuku bulduğunu zımnen kabul ederek , düşünmenin vuku bulması, onun bir eylem olması olgusundan, şu halde onu gerçekleştirecek bir failin bulunması gerektiği sonucunu çıkartırız. İşte bu, benliktir. Ego, demek ki, ilkel bir veri olmayıp, çıkarsanan bir kendiliktir ve onun iradenin etkisiyle eylemde bulunduğunu kabul etmek bütün bir nedensellik anlayışımızı değiştirerek, olduğundan başka gösterir.

NIETZCHE'NIN TARIH ANLAYISI

Tarih, bir basarilar akisi, yaratmalar dizisidir Nietzche'ye göre. Onun yasadigi caga degin, olaylari anlatma, olup bitenleri bir öykü niteliginde baskalarina bildirmektir tarih. Tarihin ne oldugunu, nereden gelip nereye gittigini arastirmak, onun gercek görevini, özünü ortaya koymak, caginin disina cikan, yasadigi ortamin sinirlarini asan bir görüs, bir düsünceydi. Nitekim, Nietzche "... ben, kendim icin bile simdiki zamanin bir cocugu olarak, zamana uymayan denemelere girisiyorum," diyor. Insan, belli bir yere saplanan, yalniz kendisine verilenle yetinen, sinirlandirilmis, cevresinin kosullari altinda tek dogrultulu bir zaman icinde kendini sürdüren bir varlik degildir ona göre. Böyle bir varlik "hayvan" olur ancak. "Iste böyle tarih disi yasiyor hayvan. Boyuna bir sayi gibi simdinin icindedir. Geride ilgiye deger bir iz birakmaz. Nesnelerin yerini degistirmeyi bilmez. Bir gözacimlik... yasantida ne ise öyle görünür." Onun icin, "animsmadan mutlu yasamak olasidir, unutmadan yasamak elde degildir." Oysa insan, bir tarih varligidir. O, üc boyutlu bir zaman icindedir. Gecmisin derinliginde kökleri vardir. Bunlar onun tarihidir. insan gecmis caglarin akisi icinden, bir tarih varligi olarak süzülür, akar gelir. "Bir insanin icvarligi, ne denli güclü kökler tasirsa, gecmis onu o ölcüde tutar, ... iter, baskiya alir." Ancak bu tarih, kuru öyküleri, art arda gelen kolay masallari, olaylari siralayan tarih degildir. Bu tarih, insani yaraticiliga iten, onu basariya ulastiracak nitelikteki özü aciklamaya, anlatmaya iten tarihtir.

Insan, tarihi, bir olaylar bütünü, bir olaylar yigini olarak sirtinda tasiyamaz. Böyle bir eylem, insani belli bir yerde durdurur. Bu yüzden, tarih akisi icinde öz olmayani, yaratici, yapici, gelistirici nitelikten yoksun bulunani, salt yiginlari ilgilendireni unutmak gerekir.. Insanin böyle yiginlasmalari ilgilendiren olaylarla tarih anlayislari karsisinda tarih disi kalmasi, tarihe gözü kapalica baglanmamasi gerekir. Unutmak, burada yaratici bir eyleme atilmak icin yükten, insani engelleyen, onun gelisim dogrultusu üzerindeki hizini kesen agirliklardan siyrilmasidir. Kendi disina cikmasi, kendi özüne yabancilasmasi degildir. Cünkü insan, "kendi gercekliklerinin cok ince örgülü agindan cikip yeniden yabancil bir istege, kati bir tutkuya kapilamaz. Buna karsilik büsbütün tarihdisi olan hayvanin yer degistirme gereksinimi duymadan yasadigini görüyoruz." Burada, insanin tarihdisi kalmasi, kendini hayvana yarasan bilincsiz eylemlerden, doganin cizdigi yolda yürümeyi gerektiren sinirlamalardan bilincli olarak kopmasi, eylemlerini bilincle aydinlatmasi demektir. Hayvan, oldugu yerde kaldigi, cevresini, cevre kosullarini degistiremedigi icin tarihdisidir. Insan, kendini bilinc verileriyle tarihdisi kilarak hayvandan ayirdigi icin tarih varligidir, tarihi olan bir canlidir. Hayvan, tek zamanli bir akis icinde oldugu icin tarihdisidir. Insan, üc boyutlu bir zaman düzeyinde yasadigi, bunu bildigi icin tarih varligidir, tarihliliginin bilincine varmistir. Tarih gelistirmeli, ilerletmeli insani. Bilgi alaninda ona büyük yarar saglamali, onun yetismesine, aydinlanmasina, gelecege dogru güclü atilimlar yapmasina yardimci olmali. Kiyida duran, insana uzaktan bakan bir bilgiler yigini olmamali tarih.
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



Herkes ve hiçkimse için kitaplar yazmış adam. Şöyle dersek daha doğru olur. Herkes onu kitaplarını okur ama kimse anlayamaz. Anlarsanız da zaten hiçkimse olursunuz. Falan fişmekan bunlar benim yorumlarım tabii. Aynı zamanda hayatımın içine eden adamdır kendisi.
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



1- Babanın gizlediği şey, oğulda açığa çıkar.



2- Şüphe değil, kesinliktir insanı deli eden.



3- Neden'i olan, Nasıl'a katlanır.



4- Uçurumları sevenin ,kanatları olmalı.



5- Ümit en son kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır.



6- Kötü belleğin iyi tarafı, aynı şeylerden bir çok kez, ilk kez gibi yararlanmaktır.



7- Alev, başka şeyleri aydınlattığı kadar aydınlatmaz kendini. Bilge de böyledir.



8- İnsan hatasını bir başkasına itiraf ettiğinde unutur onu; ama çoğu kez öteki kişi bunu unutmaz.



9- Eylem ve vicdan genellikle uyuşmazlar. Eylem, ağaçtan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onları gereğinden çok olgunlaşmaya bırakır, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar.



10- Ruh arayanda, hiç ruh yoktur.



11- Gür ırmaklar kendileriyle birlikte bir çok çakıl ve çalı çırpıyı da sürükler; güçlü ruhlar da bir çok aptal ve mankafayı.



12- Uygarlık tarafından yokedilme tehlikesiyle karşı karşıya olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz.



13- Acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin bölüşülmesidir dostluğu yaratan.



14- Küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün bir ayrıcalığıdır.



15- Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az.



16- Bir derin kuyuya benzer yalnız. Taş atmak kolaydır içine: ama bu taş dibe inecek olursa, deyin bana, kim çıkarabilir?



17- Kişioğlu da ağaca benzer, ne denli yükseğe ve ışığa çıkmak isterse, o denli kök salar yere, aşağılara, karanlığa, deliliğe, kötülüğe.



18- Kendi omuzuna tırman. Başka nasıl yükselebilirsin ki!



19- Bir insana yapilacak en kötü şey onu utandırmaktır.



20- Müzik temelde bizde belli bir oranda güç kazanan yaşam duygusunun özünde gizli olan acıyı anlatır; müziğin verdiği heyecanın yapısındada bu acıdan uzaklaşıp onu uzaktan izleme düşüncesi vardır.



21- Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.



22- Bu da dahil tüm genellemeler yanlıştır.
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



nietzsche is dead -god

god is dead -nietzsche



Şöyle bi sözü var sanırsam arkadaşın t-shirtünde önlü arkalı yazıyordu.
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



O tişörtdeki esprisi, önce tişörtün önünde



God is Dead-Nietzsche



tişörtün arkasında



Nietzsche is Dead-God şeklinde diye hatırlıyorum. Baya meşhur bir tişörtmüş demek ki:)
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



NIETZSCHE

Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.

Güneş onu yakıp kavurur.

O da Tanrı'ya yakarır keşke güneş olsaydım diye.

"Ol" der Tanrı. Güneş oluverir.

Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.

Bulut olmak ister. "Ol" der Tanrı. Bulut olur.

Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.

Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da "Ol" der Tanrı.

Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.

Herşey karşısında eğilir.

Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.

Ordan eser burdan eser, kaya bana mısın demez!

Bildiniz ... Tanrı kaya olmasına da izin verir.

Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...

Sırtında bir acı ile uyanır...

Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır...



'KADERİNİ SEV, BELKİ SENİNKİ EN İYİSİDİR...'



Amor Fati - NIETZSCHE



Üstüne söz mü var be? Bu adamla ilgili bir şeyler okumak acayip huzur veriyor yahu.
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,

Cenneti de gördüm, cehennemi de

Öyle bir aşk yaşadım ki

Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de

Bazıları seyrederken hayatı en önden



Kendime bir sahne buldum oynadım

Öyle bir rol vermişler ki

Okudum okudum anlamadım.

Kendi kendime konuştum bazen evimde

Hem kızdım hem güldüm halime

Sonra dedim ki ” söz ver kendine “

Denizleri seviyorsan,

dalgaları da seveceksin

Sevilmek istiyorsan,

önce sevmeyi bileceksin

Uçmayı seviyorsan,

düşmeyi de bileceksin

Korkarak yaşıyorsan,

yalnızca hayatı seyredersin

Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım

Öyle çok değerliymiş ki zaman

Hep acele etmem bundandı

Anladım…



Gidene kal demeyeceksin. ..

Gidene kal demek zavallilara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yakisir

Kimseye hak etmediginden fazla deger verme,yoksa degersiz olan hep sen olursun.

Düsün...

Kim üzebilir seni senden baska?

Kim doldurabilir içindeki bosluğu sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazir degilsen?

Kim yikar, yipratir sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her sey sende baslar, sende biter...

Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yasama sevgisini...

Ya çare sizsiniz yada çaresizsiniz. ..



Bunlar da Nietzsche'nin diğer üstadiyelikleri. Pehh...
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



Erkek kadın için bir araçtır: amaç hep çocuktur. Peki kadın erkek için nedir?

Iki şey ister gerçek erkek:tehlike ve oyun. Bu yüzden en tehlikeli oyuncak olarak ister kadını.

Erkek savaş için eğitilmeli, kadınsa savaşçıyı dinlendirmek için: gerisi deliliktir.



Kadın-erkek üzerine.
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



Kendi yaşadığı kötü sevgili deneyimleri kadın-erkek ilişkisine bakışının biçimlenmesinde etkilidir herhalde. Mağaranın dışı da karanlık der ama hayır bence mağarının dışı aydınlıktır. Çıkış vardır her zaman. İşin sistem boyutunu bence ön planda tutar gibi gözükmesine karşın çok ön planda tutmaz, tezleri Marx kadar gerçekliğe dayanmaz. Marx'ın Kapital'i yazmak için çok uzun süre kütüphanelerde çalıştığı ve yüzlerce kaynağı gözden geçirdiği söylenir. Sistemi bence çok bütünsel değil Nietzsche'nin. 21. yüzyılın kilitidir falan derler ama kilit halen Marx'dır ve onun teorisidir. Teorisi belirli noktalarda günümüzle uzlaşmasa bile Marx'ın yöntemi yani diyalektik yöntemi doğru algılamamazı sağlamak için halen en büyük kilit görevi görür bence. Zaten herkesde bir hiççilik, nihilizm durumları oluştu.

Bu arada onun üst insanının Hitler olduğunu savunanlar da vardı:)
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



Kendi yaşadığı kötü sevgili deneyimleri kadın-erkek ilişkisine bakışının biçimlenmesinde etkilidir herhalde. Mağaranın dışı da karanlık der ama hayır bence mağarının dışı aydınlıktır. Çıkış vardır her zaman. İşin sistem boyutunu bence ön planda tutar gibi gözükmesine karşın çok ön planda tutmaz, tezleri Marx kadar gerçekliğe dayanmaz. Marx'ın Kapital'i yazmak için çok uzun süre kütüphanelerde çalıştığı ve yüzlerce kaynağı gözden geçirdiği söylenir. Sistemi bence çok bütünsel değil Nietzsche'nin. 21. yüzyılın kilitidir falan derler ama kilit halen Marx'dır ve onun teorisidir. Teorisi belirli noktalarda günümüzle uzlaşmasa bile Marx'ın yöntemi yani diyalektik yöntemi doğru algılamamazı sağlamak için halen en büyük kilit görevi görür bence. Zaten herkesde bir hiççilik, nihilizm durumları oluştu.

Bu arada onun üst insanının Hitler olduğunu savunanlar da vardı:)



Üstinsan kavramını, ırkçılığa yoranların tamamına soykırım yapılmalıdır. :)



Nietzsche her zaman "insan" ve "birey" kavramını ön planda tutmuştur, Marx, her zaman; bir grubun yahut oluşumun rahatlığı; insanın rahatlığıdır düsturunu ilke edinmiştir. O yüzden ikisi arasında karşılaştırma yapmak anlamsızdır.
 
Cevap: Friedrich Wilhelm Nietzsche



Üstinsan kavramını, ırkçılığa yoranların tamamına soykırım yapılmalıdır. :)



Nietzsche her zaman "insan" ve "birey" kavramını ön planda tutmuştur, Marx, her zaman; bir grubun yahut oluşumun rahatlığı; insanın rahatlığıdır düsturunu ilke edinmiştir. O yüzden ikisi arasında karşılaştırma yapmak anlamsızdır.



Orada zaten güldüm yani şaka niyetine yazdım onu. Ben inanmıyorum üst insana vs. vs. Orda da değindiğim konu 21. yüzyıl kilit meselesi. Kilit bence halen Marx'tır, Nietzsche değildir. Birey kavramı Marx'ta da vardır, yalnız Marx bireyi toplumdan soyutlamaz, onların bilincini oluşturan şeye neden olan şeyin gene toplum olduğunu, maddenin yani maddesel gerçekliğin bilinci oluşturduğunu söyler. Mesala " insan sarayda farklı klübede farklı düşünür" der. Marx'ın bir grup yahut oluşumun rahatlığını düşündü derken neyi kastettin bilmiyorum fakat tüm insanlığın rahatını düşünmüştür burjuvazi nüfusun çok az bir kısmını oluşturduğu için. Hatta onlar zenginlikleri kaybetse bile genel olarak Marx'ın öngörüsünden çıkarsak sınıfsız bir toplumda onlar da daha mutlu olacaktır, sonuçta tüm insanlık mutlu olacaktır. Marx dedim çünkü birey, toplumu ve sistemi dışta tutarak anlaşılmaz. O yüzden bence insana bakışı Marx'ın daha iyidir Nietzsche'den. Karşılaştırma da bana göre yapılabilir, sonuçta savundukları şeyler var. Hangisi doğru, hangisi yanlış vs. vs. üzerinden tartışılır.

Bir de yöntem meselesi. Marx' da diyalektik yöntem var ve o bakış, yöntem bugünün dünyasını, insanını algılamamızda daha kilittir, daha doğru bir yoldur. Diyalektik daha öncesinde var olsa da Marx ve Engels diyalektiğin ayakları üzerine basmasını sağlamışlardır. Hatta derler Hegel diyalektiği başı üstünde duruyordu, biz onu ters çevirdik" gibisinden birşeyler.
 
qJv9EW.jpg
 
Üst Alt