Futbolun Bilim-Kurgusu | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu
futbolun-kökeni-620x400.jpg

Futbol bir kasabayı ya da beyliği kurtarmış olabilir mi?
21. yüzyılda olmamıza rağmen, futbolun ne zaman icat edildiğine dair elimizde hâlâ bir veri yok. Kimi tarihçiler bu büyüleyici oyunun, M.Ö 2000 yılana kadar dayandığını iddia ediyor, kimisi de M.Ö 300 yıllarında icat edildiğini söylüyor.​
Ortada bu kadar belirsizlik olmasına rağmen eski FIFA başkanı Sepp Blatter’in, “İngilizlere futbolu kurumsallaştırdıkları için teşekkür etmeliyiz. Ancak Çin’de bu oyunun binlerce yıl önce oynandığına dair kanıtları da reddedemeyiz.” demeci, bu ana kadar yapılan en iddialı açıklama olarak hafızalara kazınmıştı. Biz de referans olarak M.Ö 2000 yılını alarak devam edelim.​
İlk çağlardan itibaren adı sürekli değişen ancak yuvarlağa yakın bir nesnenin farklı milletler tarafından ayaklarla vurularak hedeflere sürüldüğünü görüyoruz. Görüyoruz diyoruz çünkü eski mezar duvarlarında ayakla top oynayan insan tasfirleri de arkeolaglar tarafından gün yüzüne çıkarıldı.​
Futbol elbette ki o yıllarda; kıl ve tüyle dolu hayvan derisinin ileri geri “tepilmesinden” fazla bir anlam taşımasa da, o çağdaki insanların davranışlarına etki etmiş olabilir!​
Kendinizi bir bilim-kurgu filminde hissedin. Bundan 3000 yıl önce dereye (suya) yakın bir yerde kurulmuş 100 kişilik kasabadasınız ve haliyle çok az arkadaşınız var. Etrafınızda vahşi hayvanların olduğunu ve her an gelecek savaş tehditlerini de hazır olmanız gerektiğini de unutmayın.​
Yiyecek kıtlılığının olduğu yıllarda ana besin kaynağı olan hayvanlar, derisinden ayrılıp yemek için sofralara dahil edilirken derileri de boşa gitmiyordu tabii! Elbette ki o dönemde derileri ne amaçla kullandılar bilemeyiz ama tasfirlenen mağara çizimleri, derilerin içine doldurulan nesneler aracılığıyla yuvarlak hâle getirilip ayakla tepildiğini gösteriyor. En azından bir kısmı!​
İlk “topla oynanan” oyunun futbol olması aklımızın bir köşesinde dursun ve günümüze kısa bir geçiş yapalım. Futbolu izlemek ya da oynamak, her şeyden önce konsantrasyon ve dikkat gerektirir. Bunun akabinde refleksleriniz gelişir, çevre kontrolünüz artar ve tepki süreniz kısalır. Yalnızca futbolda değil başka sporlarda da bu geçerlidir lakin; diğer topla yapılan sporların tarihi çok uzun yıllara dayanmadığı için futbolu orijin alalım ve devam edelim.​
Otomobil kullandığınızda başka bir otomobilin hatalı bir sollama yaptığını, size 1 karış mesafede uzakta olduğunu farz edin. Refleks olarak frene basar ya da direksiyonu çapraz istikamete kırarak diğer araçtan kurtulmaya çalışırsınız. Öyle bir manevra yaparsınız ki; hem o araçtan hem de diğer şeritteki araçtan kendinizi kurtarırsınız.​
Futbol da böyle işte! İçinde çevre kontrolü, refleks, konsantrasyon, hızlı tepki süresi gibi birçok şeyi barındırıyor. Biz dönelim bilim-kurgu filmimize ve devam edelim.​
Senaryo bizim elimizde istediğimizi yapabiliriz. Biraz “Game of Thrones” biraz da ilk çağ belgeselleri tadında bir senaryo yazalım. İçinde bulunduğunuz kasabada derilerle bezenmiş nesneye ayaklarıyla vurup arkadaşlarına atan, onlardan gelen bu nesneyi kontrol etmeye çalışan, vurulduğunda saçma sapan yerlere giden nesneyi takip eden bir gençsin.​
Yine günlerden bir gün, bu nesnenin etrafında toplaşan arkadaşlarınla oynarken, kasabanın yakınlarında insan kalabalığı ve üstüne mızraklarla gelen bir avuç atlı gördün. Artık hızlı düşünmelisin. Etrafında, belki de avcılık yapanlar dışında; çevre kontrolü, refleks, konsantrasyon, hızlı tepki vermesi süresi iyi olan bir tek sen varsın!​

eskiden_futbol.jpg

Hemen evin önünden içeriye koşar adım gidip mızrak aldın ve herkese “mızraklarınızı alın diye” bağırdın. Üzerine gelen askerleri ilk gören ve direktifleriyle arkadaşlarına kaptanlık edecek olan sensin. Topluluk yaklaştıkça tüm kasaba mızraklarını alıp kayaların arkasına geçti.​
Az insanın olduğu ancak çetin geçecek savaşta artık herkes senden bir şeyler bekliyor. Tek hünerin gün boyu o nesneye vurmak ve eve yiyecek bulmak için dolaşmak. Futbolun sana kazandırdıklarını uygulamaktan başka çaren yok!​
Yüksek bir kayanın üstüne, savaşma kabiliyeti olmayan bir gözlemci dikmeye karar verdin. Çevreyi kontrol edip sana bilgiler verecek. Artık tam konsantre şekilde hazırsın!​
Savaş başladığında gözlemcinin sözlerini dinlemeye devam eden kasabadaki insanlar, kuşatmayı delecek şekilde ilerlemeye başladı. Karanlık çökünceye kadar süren savaştan, rakibini bozguna uğratmış kasabanın kaptanı olarak evine döndün. Halkın yerel danslarla kutladığı ve seni onurlandığı ertesi günde ise bağlı olduğun beylik, kasabaya bir kuzgun gönderecekti. Kuzgun’un getirdiği deride şunlar yazıyordu, “Eğer bu kasaba düşmüş olsaydı, düşmanlarımız için ilerlemek çok kolay olacaktı. Sizler bu beyliğin gururu olarak anılacaksınız.”…
Bilim-kurgu tarzındaki bu senaryo her ne kadar gerçekdışı olsa da, futbol en eski reflekslerimizden biri olabilir. Belki de o dönem bu oyunu oynayan insanların diğer insanlara göre ufak miktarda da olsa birçok refleksi gelişmiştir. Bu gelişen refleksler; belki o kişiyi bir yırtıcı hayvandan, belki düşman askerinden, belki de o zamanın koşullarına karşı hayatta tutmuştur. Kim bilir? Futbol bir kasabayı ya da beyliği kurtarmış da olabilir…​
Yazı: Burak Özgül
 
Üst Alt