Galileo Galilei 'yi Asılmanın Eşiğine Getiren Olay | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Galileo Galilei 'yi Asılmanın Eşiğine Getiren Olay


Din engeli aşılmadan, ülkemizdeki Bilim gelişir mi ?


  • Kullanılan toplam oy
    10
Bu makalenin yazılma amacı Galileo Galilei’nin Roma Katolik Kilisesi tarafından yargılanışından önce başlayarak temel düzeyde yargılanmasına zemin hazırlayan bilimsel tutumlar ve felsefi görüşlere yer vererek yargılanma amacının aslında bilimsel gelişmeleri susturmak olduğu savını savunmaktır.

17. yüzyılda bilimin ve bilimsel felsefenin yükselişi, insanlık tarihinde önemli atılımlara ve fikirlere neden olan isimleri aynı dönemde toplamasıyla kendini gösterdi. Rene Descartes (1596-1650), Gottfried Leibniz (1646-1716) ve Isaac Newton (1643-1727) isimli üç büyük filozof bu dönemde ortak bir noktada birleşiyordu: Bilimsel felsefenin ve Güneş merkezli Evren modelinin düşünsel zemini ile matematiksel gelişiminin hazırlanması. İlk bakışta Roma Katolik Kilisesi’yle bağdaşan dini inanış ve geleneklerden geldiği kanısına sahip olsa da bu dönemde yaşayan birçok filozof ve bilim insanı ‘’Tanrı Tanımazlık’’, ‘’Roma Katolik Kilisesi öğretilerine ve Kitab-ı Mukaddes’e karşı başkaldırı’’ gibi ön suçlarla suçlandılar.

Galileo Galilei bu dönemdeki bilimsel ve felsefi atılımları izleyen önemli bir isimdi. Deneysel bilimin ilk büyük isimlerinden kabul edilirken, düşünsel gelişimine katkı sağlayan birçok isimle de yazışmalarda ve fikir alışverişlerinde bulunmuş olması da öngörülen bir gerçektir. Özellikle Giordano Bruno’nun yüksek sesle söylediği ve savunduğu Güneş merkezli Evren modeli sonrasında yargılanıp yakılmasıyla bilim çevreleri ve filozofları büyük bir suskunluğa gömüldü. Galileo’nun Descartes’le yazıştığı mektuplar birçok kaynakta bulunmaktadır. Ancak Descartes, dönem içerisindeki eserinde Kopernik teorisini referans aldığı için eserini yayımlamaktan vazgeçmiş ve bu düşüncelerini parçalar halinde ‘’Dünya ya da Işık İncelemesi’’ adıyla yayımlayabilmiştir. Bu kapsamlı eserin düzenlemesiyle kısmi yetersizliklere ve bölünmelere uğramasını göze almak zorunda kalmıştır. Bu kapsamlı sindiriş döneminde Kopernik modelini ve Aristoteles felsefesinin yanılgılarını ortaya koyan Galileo Galilei’nin Roma Katolik Kilisesi tarafından yargılanması hiç de beklenmedik bir durum değildi. Galileo’yu mahkemeye götüren üç kesin aşama vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1.Kitab-ı Mukaddes’in anlamını ve gerçekliğini kavramak için uygulanması gereken yorum standardı

2.Batlamyus’un dünya merkezli gökbilimi yerine Kopernik’in görece yeni gökbilim savunusu

3.Roma Katolik Kilisesi’nin 1616’da Kopernikçiliğin yanlış olduğu hükmü ve ona zemin hazırlayan tarihi olaylar

Galileo’nun rahatsız edici fikirlerinden önce Batı kültüründe neredeyse evrensel kabul edilen kozmoloji görüşü, ilk olarak Aristoteles’in öne sürdüğü daha sonra İskenderiyeli Batlamyus’un matematiksel olarak büyük ölçüde yeniden tanımladığı yer merkezli kuramdır. Nüfuz eden bu görüş, küre biçiminde olan yeryüzünün (Earth/Toprak/Yer) Evren’in merkezinde sabit ve hareketsiz olduğu kanısındadır. Gözlemlenen tüm göksel nesnelerin dairesel hareketle doğudan batıya doğru döndüğü düşünülmüştür. Bu görüşün teorik yıkımını getiren Kopernik’in 1543’te basılan eseri Revolutions of the Celestical Spheres’de (Göksel Kürelerin Devinimi Üzerine) Güneş adlı yıldızın merkeze yerleştiği, yeryüzü ve uydusunun ise Venüs gezegeninin arkasından bu sistemde konumlandırıldığı görülmüştür. Kopernik kuramı ilk ortaya atıldığında dönemin büyük tepkisini çekmesi yanında bilimsel olarak yetersizliklere de sahiptir. Yaklaşık on sekiz yüzyıl boyunca kabul edilip felsefi zeminleri oldukça kuvvetli bir şekilde oluşturulan Aristoteles felsefesi ve kozmolojisi yanında, Kopernik’in olağanüstü kuramında gözleme ve deneye sahip olmayan bir birikim vardır. Galileo Galilei’nin bu kuramın temel ispatlarına erişmek için giriştiği onlarca yılda bilimsel tartışmaları kesin bir sertlikle sonlandıracak ispata ulaşamamasına rağmen, Kopernik kuramının doğru olduğunu kişisel olarak 1597 yılında kabul ettiği yönünde güçlü bulgular mevcuttur. Yine de “The Starry Messenger” (Yıldız Habercisi) kitabını bastırdığı 1610 yılına kadar kozmoloji tartışmalarında taraf olmamaya ve yorum yapmamaya özen göstermiştir; ancak, yeni teleskop modeliyle yaptığı gözlemlerle yayımladığı “Letters on Sunspot” (Güneş Lekeleri Üzerine Mektuplar) kitabıyla ise resmen Kopernik kuramını onaylar.

1.1 Kitab-ı Mukaddes Tartışmaları
Galileo Galilei 1613 yılı sonrasında bilimsel kesimde Kopernik kuramı üzerine yazdığı yazılarla yer almaya başladıkça bilim çevresinden ziyade öncelikle din çevresinde ses getirmeye başlar. Roma Katolikleri kadar Ortodokslardan da büyük muhalifler toplar. Bunun nedeniyse şunlar olarak görülmektedir:

1. Kitab-ı Mukaddes yazılarıyla kuramın gerçeklerinin çelişmesi

2. İsa Mesih’in yeryüzüne gelmesi savının eleştiri zeminine girmesi

3. Aristoteles felsefesinin aksine yeni bir zihinsel devrime geçiş olması

Kitab-ı Mukaddes Kopernik kuramına karşı referans alınacak sözler barındırır.

‘’Ama dünya sonsuza dek kalır.

Güneş doğar, güneş batar,

Hep doğduğu yere koşar.

Rüzgar güneye döner, kuzeye döner,

Döne döne eserek hep aynı yolu izler.’’

-Derlemeci 1:4-6​

Zaman kavramı kuşaklarla resmedilirken dünyanın sonsuza dek kalacağı vurgusu vardır. Bunun yanında Galileo’nun Ay üzerinde yaptığı gözlemler, Ay’ın Aristoteles felsefesinin ay üstü alemde nesnelerin asla bozulmadığı görüşünün tersine, meteor kraterleriyle kusurlu olduğunun gösterilmesi Dünya’nın sonsuza dek bozulmadan kalacağı görüşünün sallantıya geçmesine sebebiyet verir.

‘’Rabbin Amorlular’ı İsrailler’in karşısında bozguna uğrattığı gün Yeşu halkın önünde Rabb’e şöyle seslendi:

Dur Ey güneş, Givon üzerinden Ey ay, sen de Ayolon deresinde.’’

-Yeşu 10:12​


‘’ Güneş için göklerde çadır kurdu Tanrı,

Gerdekten çıkan güveye benzer güneş,

Koşmaya başlayacak atlet gibi sevinir.

Göğün bir ucundan çıkar diğer ucundan döner.’’

-Zebur 19:4-6
Güneşin hareketle açıklanacak çıkma ve dönme eylemlerine giriştiği ve bununla koşmaya başlayan atletin sevincini taşıması Aristoteles felsefesindeki zorunlu harekete benzetilebilir. Aristoteles’e göre cisimler gitmek istedikleri yere hareket etmeye eğilimlidirler. Bu konuyu bilimsel kısımda tekrar irdeleyeceğiz. Galieo Galilei bu tür Kitab-ı Mukaddes kaynaklı eleştirilere Benedict Rahibi Benedetto Castelli’ye yazdığı ayrıntılı bir mektupla yanıt verir. Galileo’nun bilim ve Kitab-ı Mukaddes arasındaki ilişki üzerine görüşlerini özetleyen bu mektup özel olarak dolaşıma sokulup Kilise önde gelenlerine iletilmiştir.

2_1_1.jpg


3_1_1.png


Bu mektubun yazılışından yaklaşık bir yıl sonra Galieo’nun mektubuna onu köşeye sıkıştırmak amaçlı eklemeler ve çıkartmalar yapılır ve dini bakımdan ortodoks olmadığı gerekçesiyle (ortodoks kelimesi burada heretik olmayan, asıl dinden olanlar olarak kullanılmıştır) Roma Engizisyon Mahkemesi’ne ihbar edilir. Bu ilk suçlama kısa süreliğine olmak kaydıyla geri çekilir. Galileo bunun üzerine, ilk mektubundan daha kapsamlı ve uzun olarak, 1615 yılında “Letter to the Grand Duchess Christina”da (Grand Düşesi Christina’ya Mektuplar) bilim ve Kitab-ı Mukaddes arasındaki düşüncelerini tekrar dile getirir. Bu yapıtıyla konu o kadar tartışmalı hale gelir ki yapıtı 1636 yılına kadar az sayıda basımla kalır.

3_1_1.png


Bu mektupları neden yazdığı sorusuna en yakın yanıt Floransa’daki Toskana Sarayı’ndaki iltimaslı konumunu korumak istemesi olabilir. Herhalde bu açıklamalarıyla kendini riske attığının da bilincinde olmalıdır. Galileo dini eğitim görse de sıradan bir kilise üyesidir. Bu nedenle de 8 Nisan 1546’da gerçekleşen Trent Konsili’nin dördüncü oturumunda alınan, piskopos ve kilise konsili dışındaki kişilerin Kitab-ı Mukaddes’i yorumlayamayacağı kararını da kesin bir şekilde ihlal etmiştir. Zira astronomlara evrenin yanlış yorumlandığını söylemek başka, Kilise’nin karşısına geçerek inanılan her şeyin gerçeklik denen sunumlarla örtüşmediğini söylemek ise bambaşka bir şeydir. Galileo’nun bilim ve din arasındaki görüşünde temel aldığı kısımlara gelince, Tanrı hem Kitab-ı Mukaddes’in hem de doğa kitabının (yeryüzü) mutlak yazarıdır. Evren’e yöneltilecek gözlerin göreceği gerçeklikle onun sanatı gözlemlenecektir. Bu yüzden Kopernik kuramında yeryüzünün dönmesinin de aslında Evren’de bir düzen olduğunu ve bu düzen içinde bir düzenleyici olması gerektiğini de göstermek zorunda kalacaktır. Yine de Kitab-ı Mukaddes bir ahlaki öğreti ve terbiye kitabı olarak kurgusal ve yorumsal olmak zorunda olabilir. Ancak onun gerçekleriyle uyuşmayan doğa kitabı aslında yine iki farklı gerçekliğin işaretçisi olacaktır. Doğa bilgisi bu yaşama, Kitab-ı Mukaddes bilgisiyse gerçek yaşama ait iki kısmi öğretidir. Aralarında meydana gelen farklılıklarda bu iki doğanın zaten farklı olduğunun bilgisini sunmasıyla sonuçlanacaktır.
Roma Katolik Kilisesi adına yanıt veren teolog Kardinal Robert Bellarmine, Galileo’nun düşüncelerinin çoğunu paylaşsa da Tanrı tarafından yazılan Kitab-ı Mukaddes’in her kelimesinin doğru olması gerektiğini bu nedenle de bir hristiyanın yazılanları inanç kadar gerçeklik olarak da kabul etmesi gerektiğini söylemiştir. Ancak Kopernik kuramı Galileo’ya göre yalnızca bu dünyaya yöneltilen bir söylemdir ve bu nedenle de Kitab-ı Mukaddes’e aykırılık içermeden ilgili pasajların itirazı bir yöntem olmalıdır. Bunun yanında dini bakımdan büyük bir sorun olan diğer bir konuysa Mesih olarak kabul edilen İsa’nın yeryüzüne gelişi hakkında yazılan Kitab-ı Mukaddes sözleri ve bunu referans alan büyük hristiyan düşünürlerinin savlarının Galileo’nun da desteklediği Güneş merkezli Evren modelleriyle düşünsel çelişkiler içermesidir.
Kopernik kuramı, Evren’i baştan yaratmanın yanında yeryüzünü sıradan bir gezegen olarak sınıflandırmasıyla insan düşüncesini de etkiledi. Milattan önceki yüzyıllarda Platon ve Aristoteles yorumlamalarıyla düşünüşlerini arhke arayışından insana çeviren filozoflar, bireylerin ve onlara ait olan tözsel düşüncenin (benlik) önemini vurgulayarak öncelikle Evren’in anlaşılması için bireyin kendisini anlaması gerektiğini vurgulamışlardı. Bu doğrulukla gözlemsel olarak sabit durduğu düşünülen yeryüzü, Evren’in merkezi olduğuna göre insan da Tanrı karşısında merkezde konumlandırılmıştı. Bu yüzden de Mesih olarak gelen İsa yeryüzüne yani Evren’in merkezine gelerek Tanrı’nın biricik kulları olan insanı kurtarmak için canını vermişti. Burada görünen asıl büyük sorunsa şuydu: Ya Evren’in merkezi Dünya değilse? O zaman neden Tanrı sıradan bir yere gelerek sıradan olan bir türü kurtarmak istemişti? Peki ya kusurlu olan Ay gibi yeryüzünün coğrafi kusurları varsa, bu durum yeryüzünün de bir gün bozuluşa uğrayıp yok olmasına neden olmayacak mıydı? Peki ya ikinci kez geleceği müjdelenen İsa Mesih yok oluştan önce yeryüzüne inmeyecekse müjde (Tanrının cenneti) nasıl yeryüzüne gelecekti? Tanrı’nın cenneti sıradan bir uzay enlem ve boylamında olan gezegende nasıl kurulacaktı?


‘’Mesih İsa huzurunda sana buyuruyorum:
Rab’bımız olan İsa Mesih’in gelişine dek Tanrı buyruğunu lekesiz ve kusursuz koru. ‘’

-Timateos 6:14

‘’Aramızda göğe alınan çıktığını nasıl gördüyseniz, aynı şekilde geri gelecektir.’’
Elçilerin İşleri 1:10-11
1.2 Bilimsel ve Felsefi Tartışmalar
Galileo’nun çalışmaları klasik mekaniğin temelleri olarak model bilim duruşunun önemli temsillerinden kabul edilmektedir. Galileo teleskobu astronomik amaçla kullanan ilk bilim insanıdır. Kepler 1609 yılında ‘’Yeni Astronomi’’ adlı kitabının ilk nüshalarından birini kendine gönderdiği zaman Galileo, bu savların tutarlılığını sorgulamak için gözlemlere girişmiş ve gözlemlerini ‘’Yıldız Habercisi’’ adlı kitabında toplamıştır.


4_1.jpg


Galileo Galilei’nin gözlemleri Güneş merkezli sistemi desteklediğinden, Aristoteles fiziğinin belli bakımlardan geçerli olmadığını kanıtlaması bakımından oldukça önemlidir. Ayrıca Galileo Galilei, Ay ve kraterlerini görerek ay ve yeryüzünün aynı maddelerden yapılma olasılığı varken sanıldığı gibi eterden (esir/ether) yapılmadığını göstermiştir. Bunun yanında Ay’ında tıpkı Dünya gibi bir atmosfere sahip olabileceğini öne sürmüştür. Galileo aynı zamanda Orion kümesini gözlemleyerek bunun nebula olabileceğini ve kümeninse yıldızlardan oluştuğunu söylemiştir. Yine Samanyolu’nun yıldızlardan oluştuğunu tespit ederek Aristoteles’in Samanyolu için öne sürdüğü ‘’bulut’’ olabilme ihtimalini sonlandırmıştır.
Son olarak da Güneş sistemi içinde Satürn gezegenini gözlemleyerek Aristoteles fiziğine yeniden bir darbe vurdu. Çünkü Aristoteles ve yandaşlarına göre gökyüzünde hiçbir şey görünenin ötesinde olamaz ve yeni keşiflerle çoğalamaz, değişmez ve bozulmazdı. Ancak artık bu görüşler ciddiye alınamazdı.


5_1.jpg


Galileo teleskobunu Venüs gezegenine çevirdi ve Venüs’ün safhaları olduğunu tespit etti. Bu gözlem, Kopernik’in ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi. Batlamyus kuramında Venüs, sürekli belli bir uzaklıkta olmalıydı ve sadece hilal şeklinde görülmeliydi. Oysa gözlemler, Venüs’ün bazen çok yakın bazen çok uzakta olduğunu gösterdi. Yalnız hilal şeklinde değil farklı konumlarda da görünümler vermesiyse ancak Kopernik sistemiyle açıklanabilirdi. Galileo, Jüpiter gözlemlerine başladığındaysa, çevresinde dönen 4 uydu bulunduğunu söyleyerek bunları minyatür bir Güneş sistemine benzetmişti.

6_1.jpg


Gözlemlerinin sonuçlarını veren ‘’Yıldız Habercisi’’ kitabını yayımlayınca Galileo, 1613 yılında ‘’Güneş Lekeleri Üzerine Mektuplar’’ kitabını yayımlar. Bu eserinde Güneş üzerinde bulunan gölgelerin aslında manyetik alanından kaynaklanan bir ‘’leke’’ olduğunu kanıtlar.

7_1.jpg


İkinci açıklamaya göre lekeler, Güneş ve Yer arasında bulunan küçük gök cisimciklerine aittir. Oysa Galileo bu lekelerin Güneş üzerinde hep aynı yerde bulunduklarını tespit etmişti. Eğer bu lekeler küçük ve tespit edilemeyen cisimlere ait olsaydı, konumlarında değişiklik olması gerekirdi. Güneş Aristoteles’in öne sürdüğü gibi mükemmel değildi. En son ve önemli kısımsa Galileo’nun Yer merkezli Evren anlayışına göndermesiydi. Eğer Güneş lekelerinin bıraktığı iz, düz birer çizgi olsaydı Yer merkezli kuramın kanıtı olacağını ancak düzensiz olan bu izlerin Yer’in hareketi nedeniyle düzensiz olarak göründüğünü söylemiştir. Galileo’nun bütün bu çalışmaları Kopernik kuramını güçlendirdiği için Kilise tarafından rahatsızlıkla karşılanmaya başlandı. Kardinalliğinden beri yakın bir dostu olan Papa VIII. Urban aracılığıyla uyarılmış olan Galileo Galilei, sonunda Roma Katolik Kilisesi’nin iki kesin buyruk yayınlamasına neden olmuştu:

1. Güneş, Yer’in çevresinde dönmediği merkezde sabit olduğu yönündeki düşünce kutsal öğretiye aykırı, saçma ve yanlış bir savdır.

2. Yer’in merkezde sabit değil, Güneş çevresinde bir gezegen olduğu görüşü felsefi açıdan saçma ve yanlış, teolojik açıdan ise gerçek inanca ters düşen bir savdır.

Şimdi Galileo Galilei’nin “bir cismin düşüş hızının ağırlığıyla orantılı” olduğunu söyleyen Aristotelesçi dogmaya karşı bilimsel savlarına bakalım. Aristoteles’in apriori düşünmeyle fizik yapmasını eleştiren Galileo Galilei, onun apriori savlarındaki tutarsızlığı göstermek istemiştir. Bunun için şu savı öne sürer: m ve M sırasıyla hafif ve ağır taşları temsil ediyorlarsa bu durumda Aristoteles’e göre M yere m’den daha önce düşer. Şimdi M ve m’yi v hızıyla düşen tek bir cisim oluşturacak şekilde birbirine bağlayın. O halde M, m’nin daha hızlı düşmesine sebep olurken m de M’yi yavaşlatmalı (v V). Galileo Galilei, Aristoteles’in hipotezinde (aynı anda hem v’>V hem de v’

8_1.jpg


9_1.jpg


Galileo, eylemsizlik prensibini ele alırken bir cismin ağırlığıyla hızının çarpımı olarak tanımladığı momentum denen niceliği kullandı ve bir cismin eylemsizliği yani, cismin içinde bulunduğu hareket halinde devam etme eğilimini veren özellik kavramını da oluşturdu. Galilei’nin eylemsizlik anlayışı tam olarak doğru değildir ve günümüzdeki eylemsizlik düşüncesi, onunki yerine R. Descartes ve C. Huygens ve I. Newton’unkine dayanmaktadır. Descartes eylemsizlik ilkesini gerektiği gibi ifade eder: Her cisim bir sınırlama altında olmadığı sürece, düzgün doğrudaki hareketini devam ettirme eğilimindedir:

‘’Doğanın birinci yasası: Her şey, içinde olduğu sürece her zaman aynı durumda devam eder ve bir kere hareket ettirilen her zaman hareketine devam eder.’’

-Rene Descartes/ Felsefenin İlkeleri 1644

Her şey basit, bölünmemiş ve içinde olduğu sürece her zaman aynı durumda kalır ve dış bir etken tarafından neden olmadıkça hiçbir zaman değişmez:

‘’Doğanın ikinci yasası: Bütün hareketler kendiliklerinden düzgün bir doğrultudadır ve dolayısıyla bir çemberde hareket eden bütün cisimler her zaman tanımladıkları çemberin merkezinden uzaklaşma eğiliminde olurlar.’’

-Rene Descartes/ Felsefenin İlkeleri 1644
Kendi haline bırakılan bir cismin bütün parçaları, hiçbir zaman eğrilen bir doğru boyunca değil, aksine yalnızca düzgün bir doğru boyunca hareket eder ve bütün eğrisel hareketler her zaman zorlamadır. Descartes eylemsizliği tanımladıktan sonra sonsuz evren fikrini öne sürmüştür. Huygens, “Çarpışan Cisimlerin Hareketi”nde şu hipotezi ortaya atar:

‘’Hareket halinde olan herhangi bir cisim engellenmedikçe daima aynı hızda ve düzgün bir doğruda hareket etmeye devam etmektedir.’’

-Christiaan Huygens / Çarpışan Cisimlerin Hareketi 1659​

Descartes’in dönem içinde Kopernik ve Galileo gözlemleri üzerinde çalıştığı ve kendi kuramı üzerine kurduğu geometriyle analitik geometrinin temelini attığı tartışılamaz bir gerçektir. Bunun dışında kozmoloji üzerine makaleler ve ünlü Le Monde (Dünya) adlı eserini yazmıştır. Onun ileri sürmüş olduğu Vortecs (Çevrimler Kuramı) ile, Isaac Newton’dan önce Evren’in yapısı ve işleyişine ilişkin mekanik bir açıklama getirmeye çalışır. 1633 yılında Galileo’nun Engizisyon tarafından mahkûm edildiğini duyunca Kopernik sistemini savunduğu bu eserini yayımlamaktan vazgeçmiştir. Descartes mekanik oluşumları maddenin madde üzerinde etkisiyle açıklamak gerektiğini düşünerek uzayın boş olmadığını ve bir cismin devinebilmesi için gerekli olan kuvvetin başka cisim tarafından sağlanması gerektiği görüşünü ileri sürdü. Hareket vardı; ancak, hareketin arkasındaki neydi? Hareketin arkasında atlar, melekler olmadığına göre buna sebep olan neydi? Descartes bu harekete neden olanın vortecs olduğunu varsaydı. Gravitasyonlar bu vortecslerin sonucunda oluşuyordu. Buna şu analoji verilebilir: Kasırganın yarattığı dönme hareketi son bulduğunda cismi yere indirdiği gibi, uzayda bulunan eter kasırgalarının da cismi gezegende yere doğru çektiği öne sürülebilir. Rene Descartes Tanrı’nın tüm uzayı maddeyle doldurmuş olduğunu ve hareketi başlattığını söyler. Bu hareket kendi halinde kapalı vortecslerden oluşmuştur.

10_1_1.jpg


Evren sonsuz sayıda vortecslerden oluşan bir yapıdır. Vortecslerden ve bu vortecslerin çarpışmasından oluşur. Güneş sistemi de kendi başına vortecs hareketi gösteren bir yapıdır. Tüm bu sistemleştirmeye karşı Rene Descartes bu vortecslerin nasıl hareket ettiğini açıklamamıştır ve kendisinin kozmoloji çizimlerinde sistemleşen bir modelde gezegen hareketlerini de öngörmek mümkün değildir.

11_1.jpg


Descartes’in bu görüşleri gibi Leibniz de Evren’in boşluk olmadığı konusunda hemfikirdir. Leibniz Evren’in boşluğa sahip olduğunu öne sürmenin Tanrı’nın kusurlu olduğunu öngörmek olduğunu, dördüncü ilkesinde bölünebilir olmayan veya uzamı olmayan şeylerin var olduğunu ve bunların varlığının, hareketin veya bir cismin başlangıcı ve sonunu anlamak için gerekli olduğunu söyler. Bu iddia için şu savı öne sürer: Herhangi bir mekân, cisim veya zamanın bir başlangıcı ve bir sonu olur ve onun başlangıcı “ab” olarak kabul edilirse, onun “c” gibi bir orta noktası da olacaktır. Bu durumda “ac”nin “d” gibi; “ad”nin de “e” gibi ve devam eden orta noktalarından bahsedilebilir. Sonuç olarak “ac” başlangıç olamaz çünkü “cd” başlangıcı yok etmeksizin ondan çıkartılabilir. “ad” de başlangıç olamaz çünkü ondan da “de” başlangıcı yok etmeksizin çıkartılabilir ve bu şekilde devam eder. Kendisinden bir şey çıkartılabilenler başlangıç olamazlar. Kendisinden uzamlı herhangi bir şey çıkartılamayacak olan, uzamı olmayandır. Bu nedenle bir cisim, mekân, hareket veya zamanı; daha özelde ise bir noktanın, conatusun veya anın başlangıcının uzamlı olmaması gerekir. Leibniz’e göre hareket süreklidir; içinde çok küçük de olsa durağanlık barındırmaz. Bir nesne durağansa, yeni bir hareket nedeni meydana gelmediği sürece durağan kalır ve bir nesne hareketli ise, kendi halinde bırakıldığında hareketine aynı hız ve yönde devam eder. Nedensiz hiçbir şeyin olmadığını kabul eden Leibniz, Hobbes’tan aldığı conatus kavramı ile hareketin başlangıcı ve sonunu tanımlamaya çalışır. Hobbes conatus kavramını, hareketin sonsuz küçük birimi olarak kabul eder. İtici güç (impetus) kavramını da fiziksel conatus kavramı ile tanımlar. Leibniz de benzer bir biçimde conatusu, bir noktadan uzaya veya birden sonsuza hareket etmek için olduğunu kabul eder; çünkü conatus hareketin başlangıcı veya sonudur. Leibniz’in ilk dönemindeki hareket yasalarının temeline koyduğu conatus kavramı, “belirli bir yöndeki hareketin yönelimi” olarak tanımlanabilir. Leibniz’e göre hareket halindeki cisim, karşısına çıkan cisimlerin ne kadar büyük ya da küçük olduğuna bakılmaksızın, sahip olduğu bütün conatuslarını sonsuza kadar karşısına çıkan cisimlere yayar. Bu nedenle, durağan görünse de hareketli bir cismin hareketi önüne bir engel çıktığında bile devam eder. Başka bir deyişle, sahip olduğu hareketin aynısı veya fazlası için çaba gösterir ve kendisine engel olan cisim ne kadar büyük olursa olsun, onu hareket ettirmeye başlar.

Görüldüğü gibi, dönem içinde tüm felsefi çekincelere rağmen Galileo Galilei’nin yaptığı bilimsel tutumla birlikte, Aristoteles’in kozmolojisi ve fiziği büyük devinimlerle sorgulanmaya başlandı. Bu yepyeni bir dünyanın temellerini inşa ederken Galileo Galilei’yi Roma Katolik Kilisesi ve Kitab-ı Mukaddes önünde bilim için durmak zorunda bıraktı.

1.3 Kopernikçiliğin Mahkûm Edilmesi

Şubat ayında Papa V. Paul bir grup teoloğundan Güneş merkezciliğin Ortodoksluğuna dair görüş ister. Teologlar Papa’ya oybirliğiyle Kopernikçiliğin yalnızca yanlış değil, aynı zamanda birçok kutsal metne açıkça hakaret ettiği ve heretik olduğunu bildiren özel bir rapor verir. Papa bu teolojik kanıyı değiştirir ve 5 Mart 1616 tarihinde Dizin toplantısında yayımladığı kararnameyle bütün Kilise’ye duyurur. Kararda Kopernikçilik heretik olduğu için değil, yanlış ve Kutsal Metinlere tamamen aykırı olduğu için düzeltmeler olana kadar yasaklanır. Roma Katolik Kilisesi’nde ilgili Kitab-ı Mukaddes ve bilim meseleleri üzerine yürütülen tartışmayı sona erdiren Kopernikçiliğin mahkûm edilişinin bilim ile din arasındaki ilişki adına bir felaket olduğu hem o sırada hem de daha sonra ortaya çıkmıştır. Kopernik kuramının yasaklanmasının en büyük sebebi Galileo Galilei’yi susturma girişimi olduğu da reddedilemez bir olgudur. Kararda Galileo’nun fikir ve adı geçmese de direkt onu ilgilendirici bir karar alınmıştı. Papa, Bellarmine’den Galileo’ya Kopernikçilik aleyhindeki kararı açıklamasını ve bunu reddetmesi durumunda hapsedileceğini söylemesi adına buluşmasını ister. Bu buluşma Şubat 1616’da gerçekleşir. Buluşmada neler olduğu tam bilinmemekle birlikte iki açıklamaya ulaşılır: İlki Bellarmine, Galileo’nun bundan üç ay sonra rica ettiği bir mektupta, Galileo’nun yaklaşan 5 Mart kararında yer alan Kopernikçiliğin savunulamayacağı hakkında bilgilendirildiğini söylemiştir; ancak, bu karara karşı çıktığını bildirmemiştir. Çok daha sağlam olan ikinci açıklamada Engizisyon Mahkemesi dosyalarında toplantının Galileo’ya “Onu sözel ya da yazılı hiçbir biçimde benimsememesi, öğretilmemesi ya da savunmamasının emredildiği” toplantının notları olduğunu ileri sürer. Günümüz bilim insanlarından bazıları bu dosya bildirisinin 1616 ya da 1632’de Galieo Galilei’yi tuzağa düşürmek için hazırlandığını öne sürer.

Kopernikçiliğin 1616’da mahkûm edilmesi ve Galileo’nun Bellarmine’yle anlaşmaya varması vakanın ilk kısmını sonlandıracaktır.

1.4 Galileo Galilei'nin Mahkemesi

1623 yılında tam bir bilim insanı ve yakın arkadaşı olan Toskanalı Maffeo Barberini’nin VIII. Urban adıyla Papa seçilmesi Galileo’yu umutlandırır. Sonraki yıl Galileo Kopernikçilik üstüne olan suçlamaların kaldırılmasını dilemek için Roma’ya gider. Yeni Papa’yla yaptığı 6 görüşmeden sonra Urban, Galileo’ya Kopernikçilik üzerine bir daha yazamayacağını söyler. Bunun üzerine Galileo, Kopernikçi sorunun iki tarafına ilişkin kanıtları ve savları gözden geçirerek Platon stili bir kitap kaleme almayı düşünür. Diyalog şeklindeki bu kitapta karakterlerden Salviati yeni düşünceleri güçlü bir biçimde sunacak, diğer sözcü Simplicio eski gelenek adına inatla ve ayrıntılı bir biçimde tartışacak ve üçüncü sözcü Sagredo sorunları yansız bir bakış açısıyla dile getirecekti. En iyi bilinen bu son kitabı, “Dialogue Concerning the Two Chief World Systems (İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog)”, 1616 kararını çiğneyip çiğnemediği tartışmaları üzerine oldukça ses getirmiştir.

12_1.jpg



itabı Kopernikçi kuramı savunuyor olarak kabul edilmiştir. Papa VIII. Urban, bütün meseleyi soruşturması için özel bir komisyon atar. Bu süreçte Komisyon, Engizisyon Mahkemesi dosyalarından VIII. Urban’ın bile bilmediği Kardinal Bellarmine’nin Galileo ile yaptığı uyarı görüşmesinin dosyalarını ortaya çıkarır. Bu olay sonrası Papa’nın Galileo’yla arkadaşlıkları bir ihanet hissine dönüşür. Mahkemeye çıkarılması kaçınılmaz bir hale gelir ve bu mahkeme 1633 yılının ilkbaharında görülür. Mahkemede iki temel hukuki sorun vardır:
1. Kitap yayımlanmak için alt düzey kilise yetkililerinden gereken onayları sağlayarak piyasaya çıkmadan üç yıl önce Galileo uygunsuz mu hareket etmiştir?
2. Daha önemlisi 1616’da ona verilen emri çiğnemiş midir?
Papa VIII. Urban’ın son kararı “şiddetli biçimde sapkınlık şüphesi altında” olduğu hükmüdür. 22 Haziran’da Galileo mahkemenin bir yeminini okumaya zorlanır:



"Siz muhterem kardinaller ve inançlı tüm Hıristiyanların hakkımdaki haklı şüphelerini gidermek için, geçmişteki tüm yanlış ve aykırı düşüncelerimden ötürü kendimi lanetliyor, bundan böyle kutsal öğretiye aykırı hiçbir fikir taşımayacağıma dair huzurlarınızda diz çöküp önümdeki Kutsal Kitap'a el basarak tüm kalbimle yemin ediyorum. Kutsal Kilise tarafından verilen hukuk, hüküm çevresinde, söz konusu yanlış doktrini, her ne suretle olursa olsun, yazılı ya da sözlü olarak savunmayacağıma, benimsemeyeceğime ve öğretmeyeceğime, şahsımla ilgili benzer şüphelere yol açabilecek hiçbir iddiada bulunmayacağıma yemin ediyorum."

Galileo hayatının kalan günlerinin büyük bir bölümünü Floransa yakınlarında Arcetri’deki villasında, bizim bugün ev hapsi diye adlandırdığımız koşullar altında geçirir. Kopernik sorunu onun için tamamen kapanmıştır ve en büyük bilimsel katkısı olan “İki Yeni Bilim Üzerine Diyaloglar (Discourse on Two New Sciences)”ın 1683 yılında yayımlanmasıyla sonuçlanan çalışmalarını ve yazılarını kuramsal mekanikte sürdürür. Galileo vakasının uzun ve rahatsız edici gölgesi aradan geçen yüzyıllar boyunca bilim ile dinin kesişimi üzerine düşmüştür. Bu olay sonrası bilim ve din arasındaki tartışmalar felsefe tarihinin önemli bir kısmında devam etmiş ancak bilim, yeniden ve yeniden ardında saf eleştirel düşünceyi getirmiştir. Galileo Galilei’nin sözleriyle ‘’şüphe bilimdir.’’

Kaynak:
 
Galileo aslinda biraz Elon Musk gibi bir adam. Cok zengin bir tuccar ve parasini da o donemin meshur icatlarindan kazaniyor.

Mesela teleskop kendi icadi degil, Hollandali birinin icadi ama kendisi lenslerle gelistirip modern teleskopa yakin bir hale getiriyor.

Cok zengin oldugu ve boyle seylere de vakit + para ayirdigi icin oyle bir nam saliyor. Zaten sonradan da iddia ettigi her seye tovbe etmistir.

Bu konuda cok daha takdir edilesi bilim adamligi ve durusuyla on plana cikan yakilan rahip Giordano Bruno'dur.
 
Üst Alt