Küçükçekmece Sahilde Tanıştığım Kadınla Yaşadıklarım | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Küçükçekmece Sahilde Tanıştığım Kadınla Yaşadıklarım


Herkese iyi geceler diliyorum öncelikle. Bir süredir sadece takip ediyorum forumu ama bu gece tekrar yazmaya karar verdim.
Başımdan ilginç bir olay geçti ve bunu içimde tutmak bana zor geliyor arkadaşlar. O yüzden izninizle paylaşmak istiyorum.


Geçen haftasonu, yine böyle soğuk bir aralık akşamı yakın dostlarımla beraber Küçükçekmece civarlarında kuru fasulye yiyor ve bir yandan çeşitli konular üzerine sohbet ediyorduk. Hesabı ödeyip kalktık, kapıda arkadaşlarımdan Mustafa bana nazik bir teklifte bulundu,

-Hikmet istiyorsan seni hususi otomobilimle eve bırakayım dedi, “Sağ ol Mustafa fakat biraz yürüyeceğim” diyerek aynı nazik tavırla geri çevirdim.

Mustafa ve diğer arkadaşlarla vedalaştıktan sonra yürümeye başladım, karakolun yanından Mimar Sinan köprüsüne çıktım.
Biraz ötemde köprünün duvarlarına yaslanmış az sonra yapmayı planladığım şeyi yapan bir siluet gördüm. Yaklaştıkça daha net anlamıştım, bu bir kadındı, 20'li yaşlarının sonlarında veya 30'larının başında, diri vücutlu, elem ve tütün kokan güzel bir esmer. Bu saatte köprüde tek başına bir kadın görmek beni şaşırtmıştı, hemen söze girdim;

-Bu saatte burada böyle bir güzellik göreceğimi hiç tahmin etmezdim.
-Bu güzelliği ilk kez gördüğüne göre buralarda yenisin genç adam.
-Siz beni yanlış anladınız, güzellikten kastım sizsiniz.
-Bana bak velet, ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama bu ucuz sözlerin hoşuma gitmedi bilesin.
-Haha, sizin gibi paha biçilmez bir güzelliğin yanında sözlerim elbet ucuz kaçacaktır mademoiselle. Ben Hikmet.

Adımı söyleyip elimi uzattım, yüzünde hınzır bir gülümseme belirdi ve o da elini uzattı.

-Kaç yaşındasın sen? dedi.
-29, diye cevapladım.
-Bana kur yapman sence doğru mu? Diye karşılık verdi.
-Size kur yapmak gibi bir amaç gütmüyorum soylu hanımefendi, tek amacım yalnızlığınıza ortak olmak.
-Öyleyse yalnızlığıma evde ortak olmak ister misin?
-Bundan memnuniyet duyarım.
-O halde gel benimle.

Köprüden meydana doğru yürümeye başladık, cebinden anahtarlarını çıkarıp kırmızı bir Honda Civic'in kapılarını açtı. Birlikte yol almaya başladık, Menekşe'de bir Büfe’nin önünde durdu ve benden bira almamı istedi. Arabadan inip on kutu bira aldım. Yola devam ettik, Basınköy'e gelmiştik.

Evine geçtik, üzerini değiştirmek için odasına gitti, ben de o sırada salonda bulunan eşyalara göz gezdiriyordum. İkea'dan alınmış eşyalarla döşeli tipik bir genç eviydi burası, belli ki yeni taşınmıştı. Kısa süre sonra üzerinde saten bir kombinezonla geri döndü, birbirimiz hakkında konuşuyorduk. Nerede okuduğum, ne zaman mezun olduğum, ne iş yaptığım, bir sevgilim olup olmadığı gibi klasik sorular sordu. Ben de benzer soruları ona sordum, civardaki bir kolejde İngilizce öğretmeni olduğunu söyledi, kredi kartı borçlarıyla başı beladaydı ve köprüye intihar etmek için çıkmıştı. Söylediğine göre sıcak ve naif tavırlarım onu kendi 20 yaşına götürmüştü ve böylece intihardan vazgeçmişti.
Mutluydum.. Genç bir kadının, bir öğretmenin hayatını kurtarmıştım. İki-üç saat ve dört bira sonra uykusunun geldiğini ve yatacağını söyledi;

-Ben yatıyorum, sabah erken kalkıp sınav kâğıtlarını okumam lazım.
-Ben gideyim öyleyse, bu güzel gece için çok teşekkür ederim.
-Asıl ben sana teşekkür ederim ama bir yere gidemezsin, seni bırakmaya niyetim yok, burada kal.
-Peki öyleyse.
-Yalnız senden bir ricam olacak, yanımda uyur musun?
-Bilmem ki nasıl olur, daha önce hiç bir bayanla uyumadım.
-Merak etme, ben sana öğretirim.

Birlikte odasına geçtik, yatağa uzandı ve yanına gelmemi söyledi, isteğini yerine getirdim. Kendisi sırtı bana dönük olacak şekilde uzandı, benim de yüzüm ona dönük şekilde uzanıp ona sarılmamı istedi. Söylediğine göre buna "kaşık pozisyonu" deniyordu. Bana çok tuhaf gelmişti. Ağır yemeğin ve günün yorgunluğunun etkisiyle uykuya yenilmeye hazırdım. "Tatlı rüyalar" dedim, o ise beni kahreden cümleyi söyledi;

-Ne yani uyuyacak mısın? Oysa arzularınla kabaran erkekliğini hissedebiliyorum.

Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Kalçalarının tenasül uzvuma dokunmasıyla gayriihtiyarî kabaran erkekliğimi bir seksual arayış işareti algılamıştı.
Hemen yataktan fırlayıp ışığı açtım, bir yandan pantolonumu giyiyor bir yandan da bağırıyordum;

-Bu da ne demek şimdi?!! Başka bir beklentin mi vardı yoksa?!! Ben sana dostça ve arkadaşça yaklaştım sen bana ne diyorsun?!! Diye çıkıştım.

-Dostça ve arkadaşça mı? Komik olma koca çocuk, ne saçmalıyorsun sen? Şeklinde karşılık verdi.



Kendimi aşağılanmış hissetmiştim, ağlıyordum. Bir kadın ve bir erkeğin arasında insanca duygularla beslenen bir sevginin olamayacağı bir kez daha yüzüme vurulmuştu.
Issız sokaklarda kendime gelmeye çalışarak yürürken arkadaşım Mustafa’nın evinin yakınlarına kadar gelmiştim. O kabus gibi geceyi yalnız başıma geçirmeme imkan yoktu. Mustafa’nın evine gidip kapıyı çaldım. Mustafa gözlerime bakıp başımdan geçenleri anlamıştı, ben hiçbir şey demeden "Buyur gel, benim bahtsız kardeşim" dedi. Mustafa "kardeşim" deyince Mustafa’ya sarılıp ağlamaya devam ettim.
O gece sabaha kadar oturup dertleştik. İnsanın böyle dostlarının olması ne de güzel bir şeydir.
Olayın üzerinden 1 hafta geçmesine rağmen hala kendime soruyorum; Böyle dostlar varken bir kadından sevgi dilenmeye ne gerek vardı ki.

Sizce de haklı değil miyim arkadaşlar?
 
Son düzenleme:
Geçmiş olsun renktaş, böyle şeyler genelde Muzaffer Bey'in başına gelir onunla dertleşmeniz sizi rahatlatacaktır.
 
qJr6rR.jpg
 
Üst Alt