Okumalık Hikaye | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Okumalık Hikaye


Ben bu hikayeyi donanımhaberden kolpala yapıştır yöntemiyle aldım.Daha kendimde okumadım.tarzıma uygun değil bu konuyu Atakan Kenarın açtığını varsayalım.Küfürler sansürlü.Okuyan zırlıyor :happynew:





BAŞLIYalIM.



ben şu an 24 yaşındayım. Başıma yaklaşık 6 sene önce gelen ve süregelen bir aşk hikayesini anlatacağım sizlere.



lise son sınıfa geçmiştim. her liseli gibi bizimde abazanlıklarımız vardı. her gün servisle okula giderken, benim yaklaşık 10 metre ilerimde de bir başka servis bekleyen bi kız vardı. bu benim sürekli dikkatimi çekiyordu. güzel kızdı ve gizliden gizliye hep ona bakıyordum servisler gelip bizleri alana kadar.



belli bir zaman geçtikten sonra, artık iyiden iyiye platoniğe bağlamıştım ben. sürekli onu düşünüyor ve her sabah erkenden dışarı çıkıp onun aşağı inmesini ve ona bakmayı arzuluyordum. ilk günkü sapıkça bakışlar yerini, duygusallığa bırakmıştı. aradan yaklaşık 4 ay geçmişti ve ben daha kıza bakmaktan başka hiçbir şey yapamamıştım



kızlara karşı biraz çekingen bir yapıda olduğum söylenebilirdi o zamanlar. her ne kadar tipsiz sayılmasam da, kızların bana açılması, kızların ilk adımı atması gerekiyordu bana. yoksa olmuyordu arkadaş. işte 4 ay boyunca bundan bir adım bekledim. ilk adımı o atacaktı. Köpek gibi istiyordum onu (şehvet duygusu değil yanlış anlamayın) ama iki kelam edemiyordum. her gün aynı şey. dışarı çıkıyoruz, ben gizlice onu seyrediyorum, arada bir o da baksa dahi hiçbir selamlaşma bile olmuyor, servisler geliyor ve o başka okula ben başka okula gidiyoruz işte.



Artık kafayı sıyırma düzeyine gelmiştim. Yapamıyordum bir türlü. Ne kadar çok seversem seveyim, kıza belli edemiyordum durumu. Ne yapmalıydım, nasıl belli etmeliydim acaba kıza olan duygularımı.



Evet daha öncede dediğim gibi, 4 ay gibi bir süre geçmişti. Ankaranın karı meşhurdur Ankaralılar bilir. Ben çankayada oturuyordum. Oranın karı direk buz olur trafikten olsa gerek. Sabah yine okula gitmek için çıkmıştım evden. Kapıdan çıkar çıkmaz inanılmaz bir kar ile karşılaştım. Kar yağmıyordu ama etraf bembeyazdı. Yine gittim servisin beni alacağı yere, başladım beklemeye. Tabii bi yandanda o kıza bakmaya çalışıyorum. O günü hiç unutamam. Üstünde krem rengi bir palto ile çok sevimliydi. Bi an dengemi kaybettim ve pat diye yere yığıldım, ona bakayım derken. Allahım nasıl bir acı, nasıl bir his bu. Kolumu kırmıştım galiba ve yerden kalkamıyordum.



• Nasıl bir ses geldiyse artık, kızda duydu galiba, beklide görmüştür bilmiyorum, hemen bana doğru gelmeye başladı kız. içimden gelme diyorum, rezil oldum , sıç*ım diyorum ama yapacak bişey yoktu. Adeta yere çakılmıştım ve kalkamıyordum bile. Kız geldi ve panik halinde direk beni yerden kaldırmaya çalıştı. Dur dur dedim, çünkü inanılmaz bi ağrı vardı, kolum kırıldu galiba, kalkamıyorum dedim. Bu ne yapacağını bilemez bi halde, ambulans çağıralım falan diyor panikle. Yok dedim, ambulans değilde, bizimkilere haber versek iyi olur aslında. O an aklıma geldi, cep telefonumu yanıma almamıştım. Okulda her gün sigara araması yapılıyordu a*k, o aramalarda cep telefonu görürlerse onu da alıyorlardı ve uzunca bi süre vermiyorlardı. O yüzden çok sık götürmezdi kimse telefon. Neyse konuya dönelim.



Zaten rezil olmuştum kıza, sı*tım sıvayım dedim ve cep telefonun varsa bizimkilere bi haber verebilirmisin dedim. Kız çıkardı telefonunu aradı dediğim numarayı ve bana tuttu telefonu. Dedim anneme böyle böyle çabuk aşağı inin falan. Neyse annem gelene kadar bekledi kız benim başımda, daha sonra bu ayrıldı. O ara servisini de kaçırmıştı kız. Sonradan öğrendim o gün okula gitmemiş daha sonra.



Doktora gittim, bana 1 haftalık rapor verildi. Lise sondum ama pek ders falan takmıyordum açıkçası. Okula gitmeme fikri güzeldi ama, 1 hafta boyunca onu göremeyecektim. Hem görsem ne olacakki diyorum içimden, kıza iyice rezil oldum. Yanında iki seksen uzandım yere, ağladım a*k, kolum ağrıo, dur kaldırma, telefonun varsa annemi arayalım falan. Hala düşündükçe tüylerim dikiliyor , bu nasıl bir rezilliktir



Neyse ilk 2 gün gitmedim okula, o meseleden sonra işte. 2 gün sonra bi telefon geldiğini söyledi annem. kız, o gün telefonundan arattığım numarayı, aranan numaralardan bulmuş ve beni merak etmiş. Ben aşağıda servis bekleyen kız falan gibi saçma bir şekilde kendini tanıttı ama ben hemen anladım zaten onun olduğunu. Aklımda olan tek kız o çünkü. nasıl oldun merak etimde, bu telefondan arayım dedim bi falan dedi işte. iyiyim dedim bende, çok teşekkür ederim sana çok iyisin falan tarzı bişeyler söyledim. Bu bana 2 gündür göremiyorum seni okula gitmiyor musun dedi. Bende yarın gidecem, 2 gün dinlendim dedim. Tekrar teşekkür ettim, o geçmiş olsun dedi ve kapattık telefonu.



Artık onun telefon numarasını da biliyordum. Daha önce annemin telefondan bulabilirdim ama aklıma gelmemişti bu nedense. Doktor 1 hafta rapor vermişti ama sırf o adını dahi bilmediğim kızı görebilmek için okula gidecektim.



Sabah oldu, kırık kolla indim aşağı. Bizimkiler şaşkın tabi, oğlum bu ne okul aşkı. Dinlen biraz işte falan. Yok anne gitmem lazım diyorum ben. Neyse bunlar çokta ısrar etmediler zaten. indim aşağıya bekliyorum. Biraz erken inmiştim ben. Bi kaç dakika sonra kızda belirdi ufukta. Beni görünce bana doğru yaklaşmaya başladı. Evet bir adım atıyordu benim için. En dibe vurduğumu düşündüğüm o an, o düştüğüm an, benim için bi başlangıç olacaktı. Bu geldi ve nasılsın dedi daha iyimisin dedi. Ama nasıl bakıyor öyle. Masum, telaşlı ve saf bir bakış. Anlatamıyor, tarif edemiyorum inanınki. Daha iyiyim dedim, o gün için tekrar teşekkür ettim buna, o sırada bunun servisi belirdi yukarda. Bize doğru yaklaşıyordu. tüh dedim içimden, biraz daha geç gelsen nolurdu sanki. Kızda gördü servisi ve vedalaştık biz, o servisin onu her zaman aldığı yere doğru giderken, ben, bir dakika beklermisin dedim. Koşa koşa gittim kızın yanına, bu meraklandı tabi. Ya dedim, alçıma bi imza atarmısın. ilk senin atmanı isterim dedim. Bu güldü, tabiî ki dedi. O ara servis geldi bile. Kızı bekliyor. Bu hemen bi kalem çıkardı neyse, alçıma adını ve imzasını attı. Tekrardan iyi günler dedim o da sanada falan dedi işte ve servisine binip uzaklaştı.



Evet artık adını biliyordum. O alçıda onun ismi vardı. Kızın yüzüne soramamıştım ama en azından biraz zeka pırıltısıyla alçıya ismini yazdırarak öğrenebilmiştim. ismi eda’ydı. Eda. Hemen ilk iş olarak telefonumdaki adını eda olarak değiştirdim. Çok mutluydum. Kolumun kırılması adeta bir mucizenin başlangıcı olmuştu.



Cuma günü sabahıydı ve yine aşağıya iniyordum. Bir baktım eda benden önce inmiş bile aşağıya. Bu sefer ben ona doğru gidecektim. Artık biraz da olsa eşekliği bırakmam gerektiğinin farkındaydım. Günaydın dedim. Karşılık verdi ve kolumu sordu yine. iyiyim ya falan dedim. Biraz dinlenmem gerekiyormuş işte dedim. Buna ismiyle hitap edince bu şaşırdı. Biz tanışmışmıydık ya dedi. Ben gülerek alçıdaki ismi gösterdim ve kendi ismimi söyledim ona. En sonunda tanışma faslını geçmiştik. sendeki benim numaram değil dedim, benim kullandığım numarayı verdim buna.



Ertesi gün bi mesaj: işin yoksa bugun gezelim mi ya diyordu mesajda. Allahım bu nasıl bişey. Daha ne isteyebilirdimki. Dersane falan vardı ama pek s***** değildi zaten normalde de. Bu daha ben mesajına karşılık veremeden anında ikinci mesajı da yolladı. Onda da; ya pardon senin dinlenmen gerekiyordu, unutmuşum ben. iyileşince gezeriz demiş. Ben hemen aradım edayı, yok dedim benim de çok canım sıkılıyor evde benim içinde iyi olur dedim. Bu ben öyle deyince tamam o zaman dedi mutlu bir şekilde ve bir saat sonra, aşağıda buluşalım dedi ve kapattı. Hemen hazırlandım ben tabi 10-15 dk da. 45 dakkanın geçmesini bekliyordum artık. 45, 40, 30,15, en sonunda indim aşağıya.



Edayı ilk defa okul üniformasından farklı bir kıyafetle görüyordum. Bu ne güzellik. Kapşonu tüylü olanlardan bir mont giymiş. O kadar güzel duruyorki yüzü onun içerisinde. Saçlarının rengi ile karışmış adeta o tüyler ve uyum içerisinde. Siyah bir pantolon ve aynı renkte bir çizme. ikimizde birbirimize doğru yürüyoruz ve ortada buluştuk. Merhabalaştık ve ne yapalım dedim ben edaya. nereye gitmek istersin. bu bana sen fazla yorulma, doktor dinlen demiş zaten, çok uzak bi yerlere gitmesek daha iyi olur dedi. Hem çok vaktim de yok, annemin yanına gitmem lazım falan dedi. Atakuleye gidelimmi dedi. Ordan ankarayı seyretmesi çok güzel hem dedi. Peki dedim ve bir otobüse binip gittik. Şimdi fakir piç diyecekler ama otobüs vızır vızır geçiyor, ha taksiye binmişsin ha otobüse, 5 dk lık yol zati



Gittik atakuleye, bi atari salonuna uğradık önce alt kattaki. Hehe şaka lan. Çıktık yukarı, bu evini bulmaya falan çalışıyor, zıpır zıpır yerinde duramıyor adeta, çok tatlı yani. Biraz takıldık işte sonra bu beni kırmayıp geldiğin için çok sağol falan dedi. O ara annesi aradı. Buna kızdı besbelli, kız sessiz sessiz konuşuyor. Sonra bana, benim gitmem lazım dedi. daha 1 saat anca olmuştu. Ya biraz daha duramazmısın dedim. Bu düşündü biraz peki dedi. Gittik bi cafeye oturduk ama bunun morali bozuldu belli. Annenden habersizmi çıktın niye kızdı dedim. Bu başladı anlatmaya. Annesi ile babası ayrılmışlar. Annesi babasını aldatmış falan. Şimdi başka bi adamla evlenmiş. Bu babasında kalıyormuş ama hafta sonları annesinin yanına gidiyormuş işte. Baya kötü oldu anlatırken, bende daha fazla soru sormadım. Annesi balgatta oturuyormuş oraya gidecekmiş. Dur bende geliyim dedim. Yok falan dedi ama dinlemedim. Yol boyu yine konuştuk birbirimizi tanıdık işte. Annesinin evinin oraya gittik ve orda vedalaştık. Vedalaşırken, adeta ne o gitmek istiyordu ne de ben. Orada anladım işte, eda da benden hoşlanıyordu. Öptü beni yanağımdan ve ayrıldık. O an dünyanın en mutlu insanı bendim galiba



Eda özel bi lisede okuyordu ve dersaneye gitme ihtiyacı hissetmemişti. O yüzden hafta sonları boştu. Benim içinse öss stresi neredeyse yok gibiydi zaten. O hayatımda yokken de pek fazla takmıyordum okulu, dersaneyi, dersi falan. Kız annesini her şeye rağmen seviyordu fakat onun yanına gitmeyi pek istemiyodu çünkü annesinin kocasına çok büyük bir öfke ve nefret duyuyordu. Bu da annesinin yanına gitmek istememesine sebep oluyordu.

Hafta sonları kimi zaman annesine ders çalışmam gerek bahanesi ile gitmiyor ve bütün gün birlikte geziyorduk. Yine bir gün birlikteyken, edaya olan hislerimi açıkça söyledim. Bu güldü ilk önce. Tamam dedim kusura bakma, hata ettim söylemekle dedim. Bu ben öyle deyince sustu, ama gülmemek için zor tutuyor kendini. Sinirlendim bi anda ve kalktım masadan tam çıkıyorum arkadan seslendi bana. Dur dedi, ne yapıyorsun, bende seni seviyorum salak dedi



Acaba diyorum hala benimle dalgamı geçiyor. Bu tuttu elimi ama hiç konuşmuyor. Bende konuşmadım. Yaklaşık yarım saat tek kelime etmeden, ellerimiz birbirine, gözlerimiz birbirine kenetlendi.



Sessizliği yine ben bozdum, dayanamadım. Hadi sinemaya gidelim dedim ne alakaysa. Gittik bi sinemaya, tam 5 dk sonra başlayacak bi film vardı. Maksat zaten film izlemek değilya, sırf laf olsun diye söylemiştim. Film van helsing mi neydi, vampir filmi. Bu bi korkuyor ama filmde. Kolumu kıracak sanki tekrar nasıl sıkıyor. Film ara verdi, bu bana sende anca böyle film seçersin dedi. Benim şarteller attı. Hadi gidiyoz dedim. Ya şaka yaptım dedi. Dinlemedim ben çıktık. Yolda başladı ağlamaya. dayanamadım sildim göz yaşlarını. Bu nasıl ağlıyor ama. Seni seviyorum ben diyor. Sadece şaka yapmak istemiştim, cafede gülmemin sebebi ise mutluluktandı dedi. Nasıl utandım kendimden. Ama nerden anlayabilirdimki yani bende.



ilk defa el ele tutuşarak yürüyorduk. o anki hissettiklerim tarif edilemez. En son evinin önüne geldiğimizde, çok mutlu olduğunu söyledi, beni öptü ve bana bakarak geri geri girdi apartmanlarına.

Her liseli gibi mesajlaşma ve arama trafiği son sürat başlamıştı artık. Ben sevmem öyle şeyleri, hani yanımda olsun, saatlerce birbirimize bakalım konuşmadan eyvallah. Ama yok ne yedin, yok ders çalıştın mı, yok bugün kendime şunu aldım bunlar içimi daraltan şeylerdi.



Sürekli bana ders çalışmam gerektiği hakkında telkinlerde bulunuyordu. Hayaller kuruyorduk, aynı üniversitede okuyacaktık. Farklı bi şehir yazacak ve birlikte yaşayacaktık. Çok güzel yemek yaparım ben, sen sadece derslerine çalışırsın, benim gibi ev arkadaşı bulamazsın der dururdu. Hep hayal ettim bende, hiç çalışmadım ders mers.



Günler monoton bi şekilde geçiyordu artık. Hafta içi okul, haftasonu eda. Dersaneyi bırakmıştım ama bizimkilerin haberi yoktu. Parayı peşin verdiğimiz içinde dersane pek s**** takmıyordu beni zaten. Rahattım o konuda yani.



Neyse girdik öss denen illete. Benim kötü geçti ama çaktırmıyorum tabi. Bunun iyi geçmiş mutlu. Edanın babası tekstil işi ile uğraşıyor ve en az 2 haftada bir bursaya mal almaya, mal anlaşması yapmaya yani bişeyler için muhakkak giderdi. O gittiği zaman eda da annesinde kalırdı istemese de. Yaz tatilindeydik ve annesi ile yeni kocası tatile gitmişler bi yerlere. Babasının yine bursaya gitmesi gerekmiş ve 2 gün sürecek bir işmiş.



Bu arada şunu da söyleyim kız aslen denizlili ve burada bir tane akrabaları yok. Ankaraya eda 13 yaşındayken göçmüşler zaten. Burada çok fazla kimsesi yok kızın en azından aile yakını olarak yani.



Babası edaya seni de götüreyim demiş bu da kabul etmiş. Ben üzülmüştüm tabi haliyle, ama yapacak bir şey yok. iyi dedim ama moralim bozuldu ister istemez. Bu yapma nolursun böyle falan dedi. Korkuyorum işte napıyım dedi. Haklısın dedim, git. Benim bu kadar üzülmeme dayanamamış olacakki. Babamla bi konuşuyum da, izin verirse kalırım dedi. Korkacaksan kalma dedim. Ben sadece seni özleyeceğim için gitmeni istemiyorum ama senin korkmanı da istemem dedim.



Akşama doğru aradı beni. Ben gitmiyorum aşkım dedi. Babasına gitmek istemediğini söylemiş. Yalnız kalmaya da alışmam lazım falan filan demiş. Babasının da canına minnet zaten, adam bir sürü işle mi uğraşacak, kızıylamı. Babasıda sen bilirsin demiş.



Gitti babası edanın. Bu beni aradı, akşam bize gelsene. Sana yemek yapayım dedi. Tabi kabul ettim hemen. ilk defa evine gidecektim. Çok merak ediyordum evini, odasını. Resimlerin görmüştüm tabi ama yine de çok heyecanlanmıştım. Önce gittim bi avm’ye bi hediye aldım ev eşyası. Sanki yeni eve taşınmışlar gibi a*k :) bir de çiçek yaptırdım. Evlerine doğru gidiyorum. Yolda bi tanıdık görecek diye baya tırsmıştım. Bizimkilere arkadaşa gidiyorum dedim ama yine de elimde çiçek ve hediye, sanki kız istemeye gidiyormuş gibi bi halde görünmek istemiyordum kimseye.



Gören olmadı allahtan ve çaldım zili. açtı kapıyı eda tüm güler yüzüyle girdim içeri. ilk defa evindeydim. Önce oturduk, öpüştük falan işte biraz. Sonra hadi yemeğe geçelim dedi. Bana yaptığı ilk yemekti. Bi çorba getirdi önce. gındıra mı ne deniyormuş daha önce hiç duymadım adını. allahım bu nasıl bir çorba. Öyle böyle ekşi değil. iğrenç resmen. Bu soruyor tabi nasıl aşkım beğendinmi. Kızın evine gitmişiz, özenmiş bezenmiş yemek yapmış. B*k gibi de olsa yiyecez mecbur. Çok güzel olmuş eline sağlık deyip bi an önce bitirdim çorbayı. Sonra tavuk pilav falan koydu işte. Onların tadı yerindeydi ama. Sonuçta kız babasına bakıyor. illa ki güzel yemek yapıyordur yani. Yemeklerimizi yedik, bunun odasına geçtik. Bilgisayarını açtı, müzik falan dinliyoruz. Ben bunun odasını karıştırıyom işte, şu ne bu ne falan. Kız bi ara odadan çıktı ve elinde votka geldi bu. Ben fazla içen birisi değildim. Öyle ortam olunca bira içerdim bi tek işte. içmeyelim falan dedim. Sarhoş olup yanlış şeyler yapmayalım dedim. Bu nasıl alındı ama. Suratı düştü bi anda. iyi getir dedim. Bu redbull falan döktü işte, karıştırdı koydu önüme, içiyoruz. B*k gibi bi kokusu vardı ama eda için bok yemeye razıydım . Bu bilgisayardan müzik açıyo falan, biraz içiyoruz sonra dans ediyoruz.



Ben daha fazla dayanamadım. içki de cesaret verdi zaten, yapıştım bunun dudaklarına dans ederken. 1 dakka nefes almadık sanki aralıksız öptüm. Bıraktığımda ikimizinde nefes alma ritmimiz bozulmuştu adeta. Ne yapıyorsun dedi gülerek. Çok seviyorum kızım seni dedim. Çoook. Bu oturdu yatağına sonra ben tabi. Bunu iterek yatağa uzandırdım ve başladık öpşmeye. ilk başlarda temkinli olduğu her halinden belliydi ama sonra o da rahatladı.

Ertesi gün tekrar evine çağırdı beni. Gittim yine. Bu başladı konuşmaya. Beni gerçekten seviyorsun de mi falan. Kız bana güvenmek istiyordu belli. Ona onu ne kadar çok sevdiğimden bahsettim. Dün yaptığım hayvanlıktan dolayı çok pişman olduğumu söyledim. Bu yine güldü, ben öyle deyince. iyice yaklaştı bana. Ben sana güveniyorum dedi, seninle bir ömür paylaşmak istiyorum ben. Seninle hiçbir şeyden pişmanlık duymam ben dedi. Yine başladık öpüşmeye. Bu sefer o benden daha istekliydi. Senin olmak istiyorum dedi bana. Ne yapacağımı şaşırdım. Korkuyordum bi kere. Ama çokta seviyordum. Kafaya koymuştum bi kere, ondan başka biri olamazdı artık hayatımda. Eminmisin eda dedim. Pişman olma sonra dedim. Sürekli ben sana güveniyorum diyordu. Bende çok istiyordum zaten. Önce evden çıktım bi eczaneye gidip geldim. O gün ilk defa birlikte olduk edayla. Daha önce bi kaç kez cinsel ilişkiye girmiştim ama bu farklıydı. ilk defa sevdiğim bir kızla, ve beni seven birisi ile birlikte olmuştum. Bana kocacım demişti. Çok hoşuma gitmişti ama ilk defa işin ciddiyetini algılamıştım bu sözden sonra.



Artık ilişkimiz yeni bir boyut kazanmıştı. işin içine ilişki girince ister istemez daha bir bağlanıyor insan birbirine. neyse efendim, öss sonuçları açıklandı, bu kazandı ben kazanamadım haliyle. O da çok üzülmüştü ama ben ilk defa bu kadar pişmandım çalışmadığıma. seneye hazırlanacaktım tekrar kafaya koymuştum ama artık benden bir yıl üstteydi eda.o üniversiteliydi artık ve böyle düşünmek beni huzursuz ediyordu. ankarada bi üniversite kazanmıştı. Hem ben istememiştim zaten başka şehri yazmasını hem de babası istememişti ki bu daha önemliydi tabi onun için. Babası zaten kızından başka kimsesi olmayan biriydi.



Benim kafa dank etmişti artık. Ne yapıp edip kazanacaktım üniversiteyi. Okullar açıldı. Ben dershaneye eda okula. Hiçbir zaman değişmedi eda. Ne bana karşı değişti ne de kendisinde en ufak bir kendini beğenmişlik vardı. Benim ailem onu, onun babası ve annesi de beni biliyordu artık. Sık sık bize gelir, bana ders çalıştırırdı. Bizimkilerde çok seviyordu onu çünkü beni adam etmişti resmen. Sürekli ders çalışıyordum. Derslerim daima kötüydü ve hiçbir temel olmadığı için baya zorlanıyordum. Artık edayla olan muhabbetlerimiz tamamiyle derslerle alakalı olmuştu. O da anlıyordu tabi, onun üniversiteli olup benim olamamamı hazmedemediğimi ama yine de benden daha çok istiyordu üniversite okuyabilmemi. kız vize-final haftalarında bile bana ders çalıştırmaya gelirdi sık sık.



Bunun üniversiteden arkadaşları ile de tanışmıştım tabi. erkeklerle arkadaşlık yapmasına kızıyordum ama yine de iyi arkadaşları vardı gerçekten ve ilk başlardaki huzursuzluğum yoktu. Ne zaman boş vaktim olsa, edanın okuluna giderdim. güvenlikle bile ahbap olmuştum artık ve okula girmem de rahat oluyordu baya. Herkes biliyordu edanın sevgilisi olduğumu ve işin aslı da, zaten bunun için boş bırakmıyordum okulunda edayı açıkçası



günler geldi geçti, birbirimize olan sevgimiz hiç değişmeden, onun desteği ve morali ile girdim bir kez daha sınava. Puanlar açıklandı ve orta halli bi puan almıştım. Ankarada devlet üniversitesi tutmuyordu ve ben özel yazmak istemiyordum. durumumuz iyi sayılır ama şimdi anlatsam baya uzun sürecek bir takım sebeplerden dolayı paralı bir okulda okumak istemiyordum. eda baya üzülmüştü bu duruma ama biliyor beni. kafaya koymuşum bi defa. Düşündük nere yazalım nere yazalım. Eskişehir ve Kırıkkale yakın diye onlarda karar kıldık. Son gün tercihlerde ne olduysa, dershanedeki hocam, bursalıdır kendisi, bursayı övdü övdü, bak belki gelir, yaz diye diye yazdırdı bursayı. Edanın haberi bile yok. diyemedimde zaten. Sonradan bi pişmanlık aldı beni ama iş işten geçti. Artık bursa gelmesin diye dua etmekten başka yapacak bi şey yoktu.



sonuçlar bi açıklandı, ahanda bursa a**. eda arıyor açmıyorum. Bahane düşünüyorum. demeyecekmi a** bursa nerden çıktı diye. git gel 12 saat yol. bu ben açmayınca telefonumu, bi yer kazanamadım sanmış, başlamış ağlamaya. neyse ilk şoku atlattıktan sonra aradım bunu. sesi kötü geliyor anladım. noldu dedim. kazanamadın değil mi dedi. yok ya kazandım dedim. nereyi kazandın dedi. bursa dedim. şokk…



nasıl yani dedi. ilk başta algılayamadı çok uzak olduğunu herhalde. Biz yazdımıydık ya bursayı falan dedi. bende son gün dersane hocam yazdırdı dedim. Güzel falan dedi. iyi dedi, sevindi yinede. Sonradan bi arama, kaç saat canım bu bursa ankaraya. yakındır ya falan dedim. bu biliyor tabi. babası sürekli gidip geliyor. altı saat altıııı diye bağırıyor. Sen niye yazıyorsunda, başına buyruk hareketler yapıyorsunda bir sürü azar işittim. haklıydı sonuna kadar.



Ertesi gün buluştuk bu hiç pas vermiyor bana. Surat bi karış. Ne şebeklikler yapıyorum anlatamam. Ama yok. o an aklıma nerden geldiyse, dedim ;eda senin baban sürekli geliyor buraya, e sende onla gelirsin işte sürekli, nolur yapma dedim. burayı kazanabildim işte. Bende isterdim ankarada okumak ama olmadı işte. Elimden bu geldi, bu kadar bastı kafam falan. iyice acındırdım kendimi. Bu da biraz olsun yumuşadı ben böyle konuşunca, iyi tamam beee, dedi ve affetti beni.



artık bursa seferi başlıyordu benim için. ailem ve edayı geride bırakıyordum sonuçta. yeni bir şehiri yeni bir çevre, yeni bir yaşam. bizimkilerle gitmiştim ilk önce bursaya ve bana ev tutmuştuk. bursalıllar bilir, görükle diye bi yer var ama o zamanlar nerden bilelim a*k, biz şehir içinden tuttuk evi. neyse dayadık döşedik evi ve bizimkiler gittiiii…



ilk günler paso dışarıdan yiyorum. çevre desen yok. öğrencilerin hepsi görüklede a*k. ben s*k gibi kaldım yalnız başıma. eda arıyor, iyiyim diyorum sürekli. üzülmesini istemiyorum sonuçta. evdekilere dert yanıyorum ama başka yolu yok okuycaz işte. ilk haftalar her hafta sonu ankaradayım a*k. önce aile sonra eda ile görüşüyorum. sonra ağlaya ağlaya vedalaşıyoruz edayla ve bursaya dönüyoruz yine a*k.



bir gün evde televizyon seyrederken, karşı komşum kapıyı çaldı. ismi hülya olan bu teyze bana yemek yapmış. Nasıl mutlu oldum nasıl. yemekten dolayı değil bu mutluluk. Bu şehirde ilk defa biri benim için bişey yapıyordu. bu başladı kapıda ayak üstü konuşmaya, evladım işte nerelisin, kimsin, adın ne cart curt. Kadını eve çağıracam nerdeyse hemen, muhabbet edelim diye, o derece yalnızım yani. ne zaman bi sıkıntın olursa, derdin olursa haber ver yavrum dedi. bende senin bi annen sayılırım dedi. kadın aslen göçmenmiş, bursanın yarısı göçmen zaten a*k. bu göçmenler çok sıcakkanlı insanlar oluyor gerçekten. muhabbetleri de zevkli. kocası öğretmenlikten emekli olmuş. bi evleri var işte, ele muhtaç olmadan yaşıyorlar. Kadının bir tane de kızı var o aralar 22 yaşlarında olsa gerek. bir de oğulları var ama o da asker olmuş ankarada oturuyormuş. sonradan antepe gidiyordu gerçi



okulda dersleri fazla savsaklamamaya çalışıyordum, aklım başıma gelmişti bir kere ve ipin ucunu kaçırmayacaktım bu defa. Az biraz ortam oluşturmuştum ama aklım hep edada ve ankarada olduğu için bursa sıcak gelmiyordu bana. bursadaki en güzel şey o karşı komşumdu. kadın bana öz evladı gibi davranıyor bana her gün yemek, börek, pasta getiriyor, halimi hatırımı soruyordu. kocası para falan sıkıntın olursa çekinme diyordu. hiç bi zaman paralarını almadım ama, sonuçta elin memleketindeyim ve bi an parasız kalsam ne bok yerim diye düşünmek gerçekten çok kötüdür ve bu adam beni öyle düşünmekten kurtardı. hep aklımda, bi yerde, g*t gibi kalsam ersin amca ( hülya teyzenin kocası ) anında yardım ederdi bana diye düşünürdüm. bir öğretmen maaşıyla geçinen bu aile, gördüğüm en zengin insanlardı ama bu zenginlik gönül zenginliğiydi.

kızları ile de tanışmıştım. benden 2 yaş büyüktü, ben buna abla diyordum haliyle ama abla deme ya, resmi oluyor, falan diye sonradan abla dememi istemeyecekti. kız üniversite okumak istememiş anladığım kadarıyla. Annesi babası baya baskı yapsalar da kız kabul etmemiş. Bunun sevdiği bir çocuk varmış, o da üniversite terk. bundan büyük biri. evleneceklermiş ama çocuğun işi yokmuş, iş arıyormuş falan o sıralar işte. kızın adı da sedef. o da tüm aile gibi bana karşı iyi davranan, halimi hatrımı soran, çok bi samimiyet olmasada bana arkadaş olan birisiydi. hani çok samimi olmasınız dahi yanında huzurlu hissedersiniz, muhabbeti mutluluk verirya insana, bu kız da öyleydi benim için.



bir gün eda aradı. sesi çok heyecanlıydı. müjde müjde diye bağırarak, hafta sonu bursadayım dedi. a*k öyle bi denk geldiki, bizimkilerde bir hafta öncesinden haber etmişti bursaya gelicez diye. ben kıza bişey demeden tamam aşkım falan diye sevinmiş halde kapattım telefonu. Düşün düşün sonra eda her zaman gelemez, bizimkilere bi yalan söyleyim bir hafta sonra gelsinler dedim. aradım bizimkileri, hafta sonu istanbula gitmem gerektiğini, bi arkadaşımın hastalandığını falan söyledim. resmen sı**ım. belki anlamışlardı da ama tamam dediler ne desinler. sonra edayı aradım böyle böyle dedim. sonuçta eda annemle falan görüşüyordu. eda şimdi der, ben bursaya gidicem bişey istiyormusunuz ordan diye bizimkilere, benim yalan ortaya çıkar. eda ben daha sonra gelirim ya, annenler gelsin falan dedi. yok dedim onlar hep geliyor zaten. Haftayada onlar gelir sen gel dedim. bunun içine sinmese de kabul etti.



hafta sonu geldi bunlar babasıyla. babası hep temkinli yaklaşmıştır bana ve haklı da. Tek evladı ve ona bir zarar gelsin istemiyordu. babası benden daha iyi biliyor bursayı. gelin sizi kahvaltıya götüreyim dedi. uludağa gelmeden, inkaya diye biyer var, oraya götürdü bizi. Daha bende bilmiyorum tabi oraları. Çok güzel bi yerdi. yedik içtik falan. ben hava atıcam ya a*k, hesabı ödedim babası masada değilken. kalkarken hesap dedi. ben tolga amca ödedim ben dedim. bu bana bi ters baktıki anlatamam. sen neyapıyorsun ya***m der gibi. altıma sı**ım korkudan. neyse bindik arabaya indik şehre. bu bana sordu işte xxx bey, nerede indireyim sizi, nereye gideceksiniz falan. kızımı fazla yorma zaten yol yorgunu dedi. daha bi yer bilmiyorumki bursada a*k. nereye götürsemki edayı. Kültürparka gidelim dedim ama kültürparka ben bile daha önce gitmedim. Sadece adını duydum, yerini de görmüştüm işte otobüsle giderken falan. tam önüne kadar bıraktı bizi babası. Sonra bastı gitti işine



girdik kültürparka, her yer yemyeşil güzel bi yerdi. ankarada pek yok böyle yerler.bi papazın bağı var bizim oralarda, en yeşil yer orası a*k. ikimizinde hoşna gitmişti burası. ama çokta önemli değildi yer. birbirimizi özlemiştik biz. oturduk bi cafeye bişeyler içiyoruz. sürekli beni ne çok özlediğini falan anlatıyordu eda. oysa ben onu daha çok özlemiştim. burada çok yalnızdım. edaya buradaki hayatımı falan anlattım işte. o da baya üzülmüştü benim için. sürekli alışırsın aşkım, bu da geçecek, bugünlerine güleceksin diye telkinlerde bulunuyordu. oturduk bir saat falan işte. benim evimi merak ettiğini söyledi. gideriz ya acelen ne falan dedim. ama o da anlamıştı zaten bursada pek bi yer bilmediğimi. iyi dedim gidelim. gittik neyse eve, tesadüf bu ya hülya teyzenin kızı sedefte tam evinden çıkıyordu. beni gördü selam verdi, bende ona selam verdim girdik içeri. içeri girince kimdi o falan dedi. ben komşularımdan çok bahsetmiştim edaya ama kızları ile ilgli hiç bişey dememiştim. ne olursa olsun içine kurt düşmesin istiyordum çünkü. ama şimdi dakka bir gol bir oldu. niye beni tanıştırmadın diye başladı fırçalamaya beni. neyse susturdum edayı. beni hülya teyze ile tanıştır falan dedi. yok a*k, illa tanışacak. tartışma çıksın istemiyordum, taa ankaradan benim için gelmiş, zaten bi yer gezdiremiyoruz bari vakit geçer diye düşündüm. ne de olsa hülya teyzenin muhabbetide güzel. vakit geçer dedim işte.



çaldık kapıyı. ersin amca, sürekli yürüyüş yapar, dışarıda parkta faşan gazete okurdu. o evde yoktu. hülya teyze açtı kapıyı. dedim böyle böyle, eda ankaradan geldi.



eda hakkında çok şey bilmeselerde edanın sevgilim olduğunu biliyordu hülya teyzede. sizden çok bahsettim, sizinle tanışmak istiyor dedim. hülya teyzede mutlu oldu sağolasun, aldı içeri bizi çay ikram etti. edada çok sevdi hülya teyzeyi. dedi, xxx beni hiç gezdiremiyor hülya teyze, hiç bi yer bilmiyor bu yaa dedi. bu hemen ersin amcayı aramaya kalkıştı bizi gezdirsin diye. yok teyzecim dedim, o şaka yapıyor ya falan, bin bir güçlükle ikna ettim geri.



müsaade istedik ve kalktık. çok mutlu olmuştu sağolsun hülya teyze de. eve girdik, edada sevmişti hülya teyzeyi. iyi kadınmış falan diyor. arayı tekrar düzeltmiştik. hadi bakalım dedi evini gezdir bana. eve hiç bakmamıştı bile ilk geldiğinde, sedefi görünce. hışımlar kalkıp gittik hülya teyzeye sonrada. neyse bu evi gezdi çok hoşuna gitti. sen ne düzenliymişsin be. vay vay vay falan. bilmiyoki garibim, sırf o geliyor diye temizlikçi tuttum evi baştan aşağı temizlettim. belki babası da gelir dedim. adamın gözüne de girelim hem. bu dedi evlenince de böyle düzenli olacaksın işte aferim falan.he dedim a*k oluruz oluruz (içimden)



geldiğinden beri ne kadar sürtüşsekte bunlar hep birbirimizi daha çok sevmekten kaynaklanıyordu. 2 hafta önce ankarada görüşmüştük en son ve çok özlemiştik birbirimiz. odama geçtik ve başladık se***meye. tam se**şmenin ortasında babası aramasınmı. nerdesiniz kızım, ‘’ıııı, şeyyy baba’’ ben kültürpark desene dedim. ‘’kültürparktayız babacım’’ tamam ben yarım saate ordayım. öğlen yemeği yeriz birlikte dedi ve kapattı. a*k, napacaz



hemen giyindik çıktık a*k. üst baş, saç dağınık. taksiye bindik neyse gidiyoz. bu benim saçımı falan düzeltiyo. kendine makyaj yapıyor arabada. rezillik a*k. vardık kültürparka. babası da 5 dk sonra geldi a*k. tam zamanında dedim içimden. sıkılmadınızmı burada ya dedi babası bize. biz güldük falan. anladı bi ipnelik olduğunu anlamasına da yanlış anladı a*k. neyse çıktık kültürparktan bizi iskenderciye götürdü. yedik içtik. bu sefer hiç hesaba falan bulaşmadım zaten. ödedi sağolsun. bugun yapacağı iş yarına kalmış adamın a*k. bugün bende sizleyim dedi. içimden küfrediyorum ama yapacak bişey yok. mudanyaya gittik gezdik falan. akşam oldu. şehre geldik tekrar, babası bana seni bırakalım evine bizde bi otele gidelim dedi. olmaz falan dedim ısrar ettim. baya zor da olsa ikna ettim en sonunda ve gittik bize. babası evi görünce baya şaşırdı. aferim dedi, düzenliymişsin baya. oturdu biraz, çay falan ikram ettim, dersleri sordu işte, muhabbet falan derken. babası ben yarın erken kalkıcam yatayım ben dedi. bunu benim odaya gönderdim gitti. kızla baş başa kalmıştık. a*k, babası evdeykende kızla ********ya. g*t yusuf yusuf. bi film koyduk, oturduk izledik birlikte. sonra edaya içerdeki odayı hazırladım. bende salonda yattım.



sabah erkenden kalktım tabi. müstakbel kayınbabamıza yalakalık yapacazya. buna çok güzel bi kahvaltı hazırladım. yedirdim, içirdim. biraz gözüne girmiştim babasınında. bana teşekkür etti. işte akşam 5-6 gibi işim biter. 5-6 gibi evde olunda edayı alıp çıkalım bizde yola dedi. tamam dedim gönderdim müstakbel kayınbabayı. ne kadar geç yatsamda uyku muyku yok a*k. eda var içerde borumu. kaldırdım bunu, baban gitti sen hala uyuyorsun falan dedim. güldü işte, sonra başladık se***meye bir kez daha. ikimizde birbirimizi çok özlemişiz. direk olaya daldım ben ama hiç itiraz etmiyordu o da istekliydi belli. 2 saat yataktan hiç kalkmadan birbirimizin olduk. ben toktum tabi, babasıyla yemiştim bişeyler ama eda açtı :) en sonunda yeter artık dedi, ben acıktım. o diyene kadar aklıma bile gelmemişti. kalktık kahvaltı yaptık edayla. sonra duş aldık ve çıktık evden. dün edayı bi yere götüremeyince, bursalı bi arkadaşı arayıp nereye gidebiliriz diye sormuştum. cumalıkızık diye bi yer var, oraya gidin dedi bu. çıktık evden cumalıkızığa gittik. güzel bi yerdi işte, değişik bir köy. onun hoşuna gitmesi yeterliydi zaten, ben sevmesemde olur. saat 3 gibi çıktık eve dönmemiz 5i buldu. babası da 6 ya doğru geldi zaten. teşekkür ettim edayı da getirdiği için. iyi yolculuklar diledim ve gittiler.



ilk dönem bitti nihayet. biraz biraz alışmıştım bursayada. dersler orta halliydi. yaklaşık 1 ay gitmedim bursaya ama sayılı gün çabuk bitiyor. bana yine bursa yolu gözükmüştü. artık daha bi seviyordum bursayı ama. ilk sene kalanların çoğu yurtta kaldığı için, evi olan ben, daima arkadaşların buluşma sonrası konakladığı mekan sahibi oluyordum. her ne kadar çevremde sevilmeye başlasamda, aklım hep edadaydı. ne yapıyor acaba, şimdi nasıl falan filan. bu arada hülya teyzenin kızı sedefte o sevdiği çocukla nişanlanmış ve yazında düğün yapacaklarmış. kız çok mutlu tabi. hülya teyze pek sevmiyordu çocuğu hissettiğim kadarıyla. ersin amcada zaten hayata hep pozitif bakan birisi, çocuk en adi ******** de olsa, kızım seviyor diye evlenmelerine karşı çıkmazdı bence.



hülya teyzelerin bir de oğulları vardı işte asker. tayini antepe çıkmış. evliymiş bu ama karısıyla araları biraz bozulmuş galiba. apar topar ankaraya gitti hülya teyzeler. sedef bursada kaldı ama. bu sedefle nişanlısı yavaş yavaş ev döşemeye falan başlamış galiba. hülya teyze gitmeden, bana sedefe ara sıra bakarak ol dedi. kızını ilk defa yalnız bırakıyordu garibim anlaşılan. tamam hülya teyze dedim, senin için rahat olsun. neyse bunlar gittiler. daha anında damladı peze**** nişanlısı sedefin. ( peze**** dememin sebebi sedefe karşı bişeyler hissettiğimden değil bu arada) . adamın arabasını biliyordum, ordan anlıyordum geldiğini zaten. şimdi gidip, sedefe bişeye ihtiyacın varmı desem olmaz, kızın nişanlısı var sonuçta. e hülya teyzeye de bi söz verdim. napıyım, ne edeyim. adamla sedef 3-4 gün hiç ayrılmadılar. bi gün baktım araba yok kapının önünde, dedim gidip bi soruyum şu kıza. çaldım kapıyı, nasılsın falan dedim işte. bi ihtiyacın olursa, alınacak götürülecek bişey çekinme dedim. ne de olsa onların bana yaptıklarının yanında benim, alacağım iki ekmeğin bilmem neyin lafı olmazdı. bu yok teteşekkür ederim dedi. tam kapıyı kapatacakken bi dakika dedim. efendim dedi. ben; hülya teyze size göz kulak olmamı söyledi haberiniz olsunda dedim. ben öyle deyince, nişanlımın buraya geldiğini syleme lütfen falan dedi. sonuçta kızın nişanlısı yani. ben daha lise p*çiyken edanın evine gitmiştim. peki, dedim söylemem.



ilk senem bitmişti okulda. her ne kadar ankara gözümde tütsede, bursada da özleyeceğim insanlar vardı. yalnız yaşamakta ayrı bir güzeldi zaten. neyse topladık bi kaç eşya, hülya teyzelerden helallik aldım. bunlar benim numaramı aldılar, sedefin düğününe gelmezsen kırılırız dediler. söz verdim haliyle. yolda giderken dedim, edayla giderim düğüne güzel olur. yüzümü tebessüm aldı.



yaz okuluna kalmamıştım ve tüm yaz edayla olacaktım. bunu düşünmesi bile çok güzeldi. düşündüğüm gibide oldu ve tüm yaz birlikteydik. babası tatile göndermemişti bizi ama bizimkiler tatile gittiğinde, sık sık bize geliyordu babası işteyken. bu benim için en güzel tatildi zaten. yemişim ankaranın sıcağını. aradan yaklaşık 2 ay geçmiştiki aklıma hülya teyzeler geldi. aramamışlardı hiç beni. düğüne çağırmadılar diye üzülmüştüm. aradım ersin amcayı. sesi kötü geliyordu. ilk başta algılayamadım kötü bir şeyler olduğunu. düğüne niye çağırmadınız ersin amca ya kırıldım dedim. ersin amca, düğün olmadı dedi. şaşırdım. çok seviyordu sedef ve dışarıdan bakıldığında adamda sedefi. ne oldu falan diyemedim adamcağıza ve hülya teyzelere bol selam diyerek kapattım telefonu. üzülmüştüm haliyle. neden vazgeçmişlerdi acaba?



tatil bitti yine bursaya vardım. daha sonra öğrendimki, bu 0.* sedefi aldatmış. sedefte bunu öğrenir öğrenmez olay kopmuş zaten. kız kendini eve kapatmıştı hiç çıkmıyor dışarı. annesi bitap düşmüş. babası ne yapacağını bilemez halde. fakat sanki başka şeylerde vardı kötü giden. söylemiyorlardı ama anlaşılıyordu bu.



benim günlerim güzel geçiyordu artık. sık sık gitmiyordum ankaraya ama ayda bir kesin gidiyordum. eda da 2 ayda bir geliyordu babasıyla. babasının güvenini de kazanmıştım artık ve beni sevmeye başlamıştı. zorla harçlık bile veriyordu sağolsun adam.



okuldaki hiçbir kıza yan gözle bakmamıştım. hani çok yakışıklı sayılmasamda taliplerim çıkıyordu ama hep eda vardı aklımda ve bi kaçamak yaparsam eğer, sanki aynısı benimde başıma gelecek ve eda da beni aldatacak diye düşünüyordum hep. bir çok arkadaşım bana, bursalı oldun sende iyice yaa diyorlardı ( bursalı arkadaşlardan özür dilerim ). sık sık görükleye gidiyordum artık. bir çok arkadaşım oradaydı çünkü. hülya teyzelerde çok sık yoklamıyorlardır artık beni. kendi dertleri başlarından aşkın. hiç bişey düşünemiyorlardıki başka. ben hal hatır soruyordum, teselli etmeye çalışıyordum bazen onları ama, sonuçta ben kimimki ve ne yapabilirdimki



aradan bi 3-5 ay geçmişti. hülya teyze kapımı çaldı, müsaitmisin dedi bana. ev dağınıktı, 2 gün önce arkadaşlarım gelmişti ve haliyle evin a***** k***** ve bende daha temizlememiştim evi ama utana sıkıla buyur ettim hülya teyzeyi. kadının zaten evi görecek hali yokki a*k. başladı anlatmaya. yavrum, bizim antepe gitmemiz lazım. oğlu antepe yerleşmişti. karısı ile boşanmışlar orda ve adam bunalıma girmiş. onun yanına gitmeleri gerekiyormuş yani. kızlarını antepe gitmeye ikna edememişler. kız evden çıkmıyor hala a*k. bu olaylar olduktan sonra yüzünü gördüğüm sayılıdır ama kız çökmüş resmen. hayata küsmüş işte. bizim antepe gitmemiz lazım ama sedef kalacak. kuzeni gelecek yanına ama yinede seninde haberin olsun. biliyorsun kızımın durumunu falan dedi. tamam teyzecim dedim, ne demek. ben her gün yoklarım sedefi. yapılması gereken bişey olursada yaparım dedim. teşekkür etti bana, koskoca kadın yanımda hüngür hüngür ağladı inanın.



bunlar gitmeden beni sedefin kuzeniyle de tanıştırdılar. benim yaşlarımda bi kız o da. adını hatırlamıyorum şimdi. kuzenine tembihlemişler zaten, bi ihtiyacınız olursa bişey olursa ilk karşı komşuna söyle diye. aradan iki gün geçti. cuma günleri üniversite öğrencilerinin gittiği bi gece kulübü vardır, bursada okuyanlar bilir. oraya gidecez. daha önce söz vermiştim gelirim diye ama aklım sedefte. söz vermiştim annesine sonuçta. gidiyimmi gitmeyimmi derken, arkadaşlarımdan biri, oğlum 2 gündür bişey oldu mu hayır. bugunde bişey olmaz içini rahat tut ya dedi. haklıydı galiba. neyse dedim, s**erim bişey olmaz. çıktık yola gittik eğlenmeye. ben fazla içen birisi değilimdir ama ortamada ayak uyduruyoruz tabi. içtik falan, ben baya sarhoş olmuşum bünye alışık değil tabi a*k. iki arkadaşta gece sonunda benle birlikte gelmişler eve, haberim dahi yok. gözümü açtım yataktayım. lan nasıl geldim ben buraya. ne ara geldim.



bizimkilerde kalktı. evi bok götürüyor, dışarıdan poğoça moğoça alıyım bari a*k dedim. evden çıkarken aklıma sedef geldi. belki onlarında bi ihtiyaçları vardır bi soruyum ya dedim. çaldım zili. açan yok. çaldım açan yok. dedim heralde doktora gittiler. sedef psikolojik tedavi görüyordu. gittim aldım poğoça falan. eve gelince arkadaşım telefonumun çaldığını söyledi. baktım arayan ersin amca. 3 cevapsız a*k. has**ktir lan ne olduki??



aradım ersin amcayı, çabuk sedefe bak diyordu, çabuk. ne oldu ersin amca diyorum. çabuk bak sen diyor. apar topar kalktım, basıyorum zillerine. bi 10 dakka sonra ses geldi. açıldı kapı. sedef karşımda. ne oldu dedi bana. ersin amcalar merak etmiş seni dedim. bi arayıp konuş istersen dedim. tamam dedi.



bişeyler olmuştu anlaşılan ama direk evine dalamazdımya ne oluyor diye. biraz bekledim, ersin amcayı aramak için. sedefle konuşuyorsa diye. sonra aradım ersin amcayı. noldu ersin amcacım dedim. adam başladı anlatmaya. dün gece kuzenini evden kovmuş sedef. kız benim zile basmış basmış açan yok kapıyı. mekmiş gitmiş sonra. gece aramamışta ersin amcaları, telaşlanır diye. onlarında sabah haberi olmuş. telaşlanmışlar tabi. kız biraz önce konuşurken iyi konuşmuş adamla da, biraz rahatlamış adamcağızda işte. hülya teyzenin haberi yokmuş, söylersem telaşlanır diye düşündü heralde. adam bana, şey dedi. bugun bi doktoruna götürebilirmisin sedefi. kendisi ben giderim dedi ama güvenemiyorum dedi. tamam ersin amcacım dedim. haberleşiriz sonra diyerek kapattım telefonu.



arkadaşları evden yolladktan sonra, giyindim adam gibi. çaldım zili yine. bu sefer fazla bekletmeden açtı kapıyı. efendim xxx dedi. müsaitsen biraz oturabilirmiyim dedim. g** yusuf yusuf tabi. kız banada patlayacak diye tırsıyorum. ama iyi karşlıladı beni. kusura bakma ama sana göz kulak olacağıma söz verdim annene babana dedim. o yüzden buradayım dedim. hıı falan dedi bu. dün gece kuzeninle tartışmışsın galiba, ben evde değildim yeni haberim oldu dedim. evette bu bizim aramızda dedi. haklısın ama annen baban orda telaşlanıyorlar, gelemiyorlarda, onlar için kendine iyi bakman, eski güler yüzlü sedef olman gerekmezmi dedim. yaklaşık 2 saat oturup konuştuk. ilk başlarda sanki ben nasihat veriyormuşum gibi oldu ama daha sonra dertleşmeye döndü iş. benim anladığım kadarıyla kız kendini yalnız hissediyordu. her ne kadar anne babası ona çok iyi davransalar da, sosyal yaşamı çöküntü içine girmiş gibiydi. bu kız eski nişanlısı için bir çok arkadaşı ile tartışmış. bir çok arkadaşı o adamın sedefe göre olmadığını söylemiş sedefe, sedefte adama çok güvendiğinden hepsini defterden silmiş. adam da bunu aldatıncada, yapayalnız, dımdızlak kalmış.



dedim bugün doktora gitmen gerekiyormuş galiba. hı hı dedi. gideceğim zaten de, bi kalkmadın ki dedi gülerek. ilk defa espiri yapmıştı 2 saatten beri, belki de o adamdan ayrıldığından beri. bende dedim, bugun bi işim yok, birlikte gidelim mi doktora? anladı tabi ailesinin tembihlediğini. hiç gerek yok falan dedi ama ısrar ettim. bunu ailen için değil benim içimden geldiği için yapıyorum dedim. siz bana burada yapayalnızken, destek oldunuz, benim sıkıntımı paylaştınız, güler yüz gösterdiniz. ben ne yapsam sizlerin hakkını ödeyemem dedim. ki haklıydımda. iyi peki gel dedi. gittik doktora, bu işte ilaç falan alıyormuş, onun kontrolleri ile alakalıydı galiba. ben doktora diyemedim kızın yanında ama, içerde beklerken doktorun yardımcısına ( ne s*kim deniyorsa işte onlara ) dedim, dün böyle böyle şeyler yaşamış, doktor beyinde haberi olsun falan. tamam dedi adamda



çıktık doktordan eve doğru gidiyoruz. aklıma kızın günlerce evden çıkmadığı, sadece doktora gitmek için çıktığı geldi. hadi dedim dışarıda yemek yiyelim. bildiğin güzel bi yer var mı diye sordum. lisedeki arkadaşları ile sürekli gittikleri bi restoran varmış ama biraz uzak ya boş ver dedi. olsun dedim. hem benim ankaradan misafirlerim gelince götürebileceğim değişik bi yer olur, hep aynı yere götürmekten utanıyorum falan diye bi espri yaptım. o da peki gidelim dedi.



nedendir bilmem, normalde taksi falan çok kullanmam. tamam çok zengin olmadığım içinde olabilir de, o gün taksiye bindik. 30 küsür lira taksi girmişti hiç unutmam. bundan 3 sene önce, kol gibi gi*diydi. daha yemek yiyecektik ve yemeğide ben ısmarlayacaktım a*k eşek değilimya. inşallah çok pahalı bi yer değildir diye yusuf yusuf girdik restorana. güzel bi yerdi, fiyatlarda uygundu. verdik siparişleri geldi işte. yemeğin tam ortasında telefon çaldı. arayan edaydı. aha a*k, ne diyecektim şimdi edaya. masadan kalksam, sedef yanlış anlayabilirdi. sonuçta kendini zaten yalnız hissediyordu. bana güvenini kaybetmesini istemiyordum. öte yanda eda, sedefe bi selam verdim diye cingan çıkarmıştı. nasıl derdim sedefle oturduk yemek yiyoruz diye. telefonu açmamaya karar verdim. sedef diyor telefonun çalıyor. ya boş ver falan. daha 2-3 lokma yiyenece 4 cevapsız oldu a*k. olacak gibi değil açtım en sonunda telefonu. başladı bu fırçalamaya, niye açmıyorsunda, ne yapıyorsunda, merak etimde.



dedim bi arkadaşımla yemek yiyordum, telefon sessizdeymiş, anca duydum. içimden diyorum kim bu arkadaşın demez inşallah diye. bu demedi o soruyu. hala bana kızıyor bir daha telefonunu sessize alma, beni burada öldürmekmi istiyorsun, neler karıştırıyorsun orda bilmem ne. tam kapatacaz telefonu, dedi semihlemi birliktesin. semih yakın bi arkadaşımdır sedefte tanır. şimdi evet desem, ver bi sesini duyuyum der belki, o zaman direk aldatıyorum diye düşünür. yok aşkım dedim, karşı komuşumuzun kızı sedefleyim. hııı dedi, çattt kapattı telefonu.

sedefe belli etmek istemiyorum ama, bi an önce eve gitsekte edayla konuşsam diyorum içimden sürekli. yemeklerimiz bitti. hadi ersin amcaları arayalım dedim. aradık, önce sedef konuştu ve sesi çok iyi geliyordu. beni merak etmeyin çok iyiyim dedi bu. işte kuzeni ile anlaşamadığı için tartıştığını, yalnız da idare edebileceğini söyledi. eskisinden daha iyiyim babacım dedi, sonra hülya teyzeyle konuştu. en son bana verdi telefonu sedef, annesi oğlum diyor, kızım sana emanet. biz gelemiyoruz, ne olur onu boş bırakma. bi delilik yapmasın diyordu ağlamaklı bi sesle. dedim sedef çok iyi teyzecim, o size numara yapıyormuş ya falan dedim, o evet evet diye bağırarak annesine güldü falan. biraz olsun içi rahat etmişti kadıncağızın.



akşam artık kaç olduysa vardık evlere. ben kızı yalnız bırakmak istemiyorum. her ne kadar baya toparlamış gibi görünsede içimde hep bi şüphe var. sen bana gel veya ben sana geliyim de diyememki kıza a*k. hem daha edayı aramam lazım. hala telefon etmedim ve kuduruyordur eminim ki. hiç bişey demedim. iyi akşamlar sedef dedim, güzel bi gündü falan diyorum işte. geldi sarıldı bana ağlaya ağlaya. çok etkilenmiştim. kız aylar sonra gülmüştü beklide. ne zaman bir şeye ihtiyacın olursa, saat kaç olursa olsun beni rahatsız edebilirsin dedim. biliyorum canım biliyorum bilmezmiyim dedi. ve evlere dağıldık



hemen aradım edayı ama açmıyor. benim yaptığımın aynısını yapıyor emindim. ne zaman yanlış bişey yapsam, affettiremediysem kendimi, aynısını o da bana yaparak cezalandırırdı beni. tam dördüncü aramada açtı telefonu. efendim xxx bey diye konuşuyor. ya dedim bi dinle beni, ondan sonra ne yaparsan yap. bu bi parladı bana, ne yaparsan yap ne demek ya, bu kadar kolaymı yani, bu mudur yani dedi. çattt… kapattı telefonu. bir daha aradım telefonu kapalı. evi arasam babası çıkabilir. adamıda üzmeyelim hiç yoktan dedim. yapacak bişey yok. telefonunu açmasını bekleyecektim. canım nasıl sıkkın ama. hayat başıma yıkıldı sanki. çıktım dışarı bira aldım sekiz-on tane. normalde hiç bi zaman yalnız başıma alkol almamışımdır. çünkü çok kötü oluyorum zaten içince ve yalnızken başıma bi bok gelir diye kullanmazdım alkol. bu ilk olacaktı yani. aldım biraları geldim eve, içiyorum işte. ( bu arada birayla sarhoş olunurmu demeyin a*k bünye alışmıyor ne yapayım )



2 tane falan içmiştimki kustum a*k. içmeyim si*** et dedim.bu arada sürekli arıyorum edayı. kapalı. kapalı kapalı. gece yarısı olmuştu saati tam hatırlamıyorum kapı çaldı. gittim baktım sedef. içeri girebilirmiyim canım sıkıldı evde dedi. bende kafayı sıyırma durumundayım zaten muhabbet ederiz kafam dağılır biraz diyorum içimden. buyur ettim içeri. bu yarım saat oturdu, kaklıyım ben dedi, senin okulun vardır hem dedi. yok yarın gitmeyeceğim dedim. niye dedi, başladım edayı anlatmaya işte. ben anlattım o dinledi. bi ara susadığı için olsa gerek mutfak müsaitmi dedi. ne istiyorsun ben getiriyim dedim. yok sen zahmet etme dedi. gitti mutfağa. geldi tekrar, dolaptaki biraları görmüş. aaa sen biramı içiyorsun dedi. daha önce alkol almadığımı söylemişim ben buna. taa ilk sene heralde. bu bir tane içebilir miyim dedi. tabii dedim. açtı içiyor. ben bu arada sürekli ona edayı anlatıyorum, arada bir arıyorum edayı telefon kapalı. iyice dertlendim gittim dolaba bir bira da ben aldım. o bana eski nişanlısını anlatıyor ben ona edayı ama nasılız bi görseniz yani. bi kaç saate o 6 birada bitmiş işte. kim kaç tane içti bilmiyorum. sabaha doğru eda arıyor beni. ben bi yerde sızmışım, sedef bi yerde. sedefin kafa zaten yerinde değil. bu kendi telefonu zannedip açmış telefonu (sonradan böyle dedi). eda kız sesini duymuş tabi. bu sefer harbiden ***** yemiştim beyler.



sabah uyandım ben, sedef benden önce kalkmış bişeyler yapıyor mutfakta. evi bok götürüyordu, uğraşma dedim. ben poğoça alıyım. yumurta falan kırmış işte, gerek yok dedi. evde ekmek yok diye yinede çıktım dışarı a*k. neyse kahvaltı yapıyoruz. benim başım çatlıyor. bu demezmi dün seni bi kız aradı, yanlışlıkla açtım kendi telefonum sanıp diye. elim titriyor a*k. eda mı lan, eda mı aradı. kesin edaydı a*k.



baktım gelen aramalara ve edaydı arayan. dünya başıma yıkılmıştı işte. kıza nasıl açıklayacaktım. hem anlamazdıki de. telaşla aradım hemen. çalıyordu bu sefer ama açmıyordu, çalıyor açmıyor, çalıyor açmıyor. sedef kendini suçluyor, bi de onu telkin ediyordum o halde a*k. kızı hayata döndürenece kendi anam s**ildi, şimdi tekrar aynı duruma düşmesin diye ona belli etmemeye çalışıyordum durumu. ben hallederim sen üzülme dedim sedefe. bir sürü özür diledi benden sedef ama hiç bi özrün yararı yoktuki bana.



sedefin yüzü düştü. konuşmak istiyor, utanıyor falan. ben espri yapmaya çalışıyorum kızın içini rahatlatmak için, gülüyor ama belli zorla güldüğü. bi arkadaşa mesaj attım, beni arayıp yanına çağırsana diye. aradı arkadaş, ben sedefin yanında konuşuyorum işte. tamam kardeşi hemen geliyorum dedim. sonra sedefe benim çıkmam lazım akşama görüşürüz dedim gülerek. öylece evden uzaklaştık.



ne yapsam ne etsem diye düşündüm. hemen ankaraya gitme fikri geldi tabi aklıma. ama gidemezdim. sedefi yalnız bırakmamalıydım. sonuçta bi söz vermiştim. hem ben yanlış bişey de yapmamıştım ki. edanınki sadece bir kıskançlıktı. gittim bi arkadaşa, oturdum biraz. sonra tekrar eve doğru yol aldım. tabi bu arada sürekli arıyorum edayı, mesaj atıyorum ama dinlemiyor beni. eve gittim oturuyorum. edanın babasını aramaya karar verdim. aradım açtı bu telefonu. kızının moralinin bozuk olmasının derslerle alakalı olduğunu zannetmiş adam. ben bi sorun oldu edayla aramızda deyince, birden ses tonu değişti bana. kızını üzdüğümü anlamıştı hemen. ne oldu anlat ama adam gibi yalansız anlat diye başladı bu söze tehditvari bir şekilde. bende anlattım işte durumu. tam 1 saatten fazla konuştuk. hülya teyzeyi, sedefi, kim varsa, neyse anlattım. adam bana hak vermişti. senin yaptığın yanlış değil oğlum dedi bana. ilk defa oğlum demişti bana. ben edayla konuşurum sen merak etme dedi bana. kapattık telefonu. içim biraz olsun rahat etmişti. bundan sonra edayı aramayacak, ondan telefon bekleyecektim



akşam oldu hala arayan soran yok. iyice sinirlenmiştim. gittim markete bu sefer votka aldım. daha iyi sarhoş olmak istiyordum bu sefer. okul mokul s**imde değildi artık zaten.eve girerken sedefin kapısını çaldım, nasılsın falan dedim. bu elimdekileri görünce, anlaşılan barışamamışsınız dedi. evet demekle yetindim. bu üzüldü tabi. ben konuşsam belki inanır falan dedi. açmıyorki telefonunu dedim. sedef bana gelsene, birlikte içelim dedi. benimde canıma minnet a*k, hem o kadar üzgünüm yine de gidiyorum kızın yanına



neyse bu biraz daha iyi işte eskiye göre belli. ersin amca zaten her gün beni de arayıp soruyor kızını. biraz vakit sonra başladık içmeye. bunun kafa bu sefer harbiden sağlam yamuldu. saçmalıyor baya. bana eski nişanlısıyla cinsel ilişkiye girdiklerinden bahsediyor. hülya teyzeler ankaraya gittiğinde birlikte olmuş bu o**** cocu**yla. bi yandan susturmaya çalışıyorum bi yandan da benim de hoşuma gidiyor onu dinlemek, hem kafamda dağılıyordu işte. bu başladı bana dert yanmaya iyice. ben güzel değimliyim, niye aldattıki beni. neyim var benim falan diye. kız kendine güvenini kaybetmişti anlaşılan. ben de sürekli güzel olduğunu söylüyordum. aslında gerçekten de çok güzel bi kızdı, göçmen kızı işte, ama baya bir yıpratmıştı kendisini. çok zayıflamıştı bi kere, ve yüzünün kemikleri bile çıkmış gibiydi



bu bana soruyor ben gazı veriyorum derken ortamın boku çıktı iyice. eda aklıma bile gelmiyordu o an. sedef bana iyice sokuldu öp beni dedi. bende hazır kıta bu lafı bekliyordum sanki a*k, yapıştım dudaklarına ama nasıl öpüyorum.o da karşılık veriyor tabi, benim kafamda onunki kadar iyi zaten. o ara eda aklıma gelmiyor ama sedefin bakire olmadığı aklımdaydı a*k. o da zaten istekliydi baya ve o gece birlikte olduk onunla.



sabah kalktık. ikimizde de garip bir duygu olduğu belli. bende pişmanlık var ama sanki edadan hırsımı almıştım. sedef ise benden özür diledi. bense ne yaptıysak birlikte yaptık. bunun tek sorumlusu ne sensin ne de benim dedim. haklısın dedi. gülmeye çalıştı. kahvaltı yaptık ve ben çıktım evden



okula gittim. derste eda aradı. hemen mesaj attım. dersteyim ben seni çıkınca arayım diye. mesaja cevap gelmedi. çıktığımda aradım edayı, bana babasıyla konuştuğunu söyledi. onun hatrına beni affettiğini söyledi. bense bi suçum olmadığından bahsediyordum ona ama yine de o daha baskın çıkıyordu konuşmada. evet ben haklıydım o gece ama dün geceden sonra kesinlikle aldatmıştım onu. pişmanlık hissetmedim desem yalan olur ama adeta o hak etti bunu diye düşünüyordum yinede.



aramızı düzeltmiştik telefonda ama büyü bozulmuştu sanki. inanmayacaksınız belki ama hiçbir kıza yan gözle bakmayan ben, aldatmıştım onu bikere. beni çok özlediğinden falan bahsetti en sonunda. bende hafta sonu gelirim dedim ve kapattım telefonu



okuldan sonra eve gittiğimde ne yapacağımı bilmiyordum. sessizce girdim eve. oturuyorum yalnız bi şekilde işte. ersin amca aradı akşamleyin. kızını soruyor bana. iyi olduğunu söyledim. meraklanacak bişey yok dedim. onlarda 2 gün sonra geleceklermiş. ersin amcayla konuştuktan sonra merak ettim sedefi. iyi dedim ama haberim yoktu aslında. çaldım zili, açtı bu kapıyı. meraba nasılsın falan işte, gel otur dedi. kararsız kaldım ama girdim en sonunda içeri. yemek yapmış, bende açtım zaten birlikte yemek yemeye başladık ama masada çıt ses yok



sessizliği bozmaya karar verdim. dün gece olanlardan bahsetmemiz gerekiyordu diye düşündüm. söze senden özür dilerim sedef diyerek girdim. senin zayıflığından yararlandım ben, hülya teyzeye, ersin amcaya ihanet ettim ben dedim. o ise hiç beklemediğim bi yanıt vererek, dün gece yaşadığı hiç bir şeyden pişman olmadığını, aksine mutlu olduğunu söyledi



sen kimseye ihanet falan etmedin ben istemeseydim zaten olmazdı diyerek beni biraz olsun rahatlatmaya çalışıyordu. kız sanki bana karşı bişeyler hissediyordu. çokta normaldi aslında böyle hissetmesi çünkü o adamdan sonra hem hayata küsmüş hem de evden dışarı adım atmayan asosyal bir insan haline gelmişti. karşısına çıkan ilk insan da bendim ve böyle hissetmesi son derece normaldi. önemli olan benim bu durumda nasıl bir tepki vereceğimdi. hem bi duyulsa nasıl bakardım ben o insanların yüzüne. bu bana sordu peki sen pişmanmısın diye. evet dedim. benim bi sevgilim var. bunu yapmamalıydım. çok büyük bir hata yaptım dedim.



kız başladı ağlamaya ama nasıl ağlıyor, hıçkıra hıçkıra. ne yapacağımı bilemedim. korkuyordum da zaten. git buradan dedi bana. önce kapıya doğru yöneldim ama sonra ya kendine bişey yaparsa diye düşündüm ve vazgeçtim. geldim tekrar yanına. o da gitmediğim için memnun kalmıştı aslında. ben onun ağlamasını seyrediyor o ağlıyordu. belli bi süre sonra, birbirimize bakakaldık öylece.



ona gerçekten çok iyi birisi olduğundan bahsettim ama ben edayı seviyordum ve ikimizin birlikteliğinin imksansız olduğundan bahsettim. kelimelerime çok dikkat ederek konuşuyordum. zaten içimde artık büyük bir korku vardı. bu korku sadece sedefin kendisine bişey yapar korkusu değil aynı zamanda yaptığımız bu pisliğin ortaya çıkması korkusuydu. bir duyulsa bu yaptığımız eda beni asla affetmezdi. ersin amca, ve hülya teyzelerin durumlarını ise düşünmek dahi istemiyordum



sedef konuşmalarımdan anlamıştı benim ne kadar çok korktuğumu. için rahat olsun, bu yaptığımızı kimseyle paylaşmam dedi. ama ne olursun benden uzaklaşma, beni tekrar yalnızlığa terk etme dedi. bunları söylerken ellerimden tutuyor, tüm çaresizliğiyle adeta bana yalvarıyordu. ne yapacağımı bilemiyordum ben de artık. benim sedeften uzak durmam en doğru yoldu ama ya benim mutluluğuma köstek olursa, ya yaptıklarımızı anlatırsa diye kopamazdım artık sedeften. peki sedef dedim. ben senin yanındayım, senin yalnız kalmana müsaade etmeyeceğim dedim. bu biraz olsun mutlu oldu benden bu sözleri duyunca



hafta sonu ankaraya gittim. aileme haber bile vermemiştim. sabah 6 da ankaradaydım. geleceğimi bi tek eda biliyordu ve o saatte beni terminalde bekliyordu. gece uyumamış bile. son olaylardan sonra daha bir duygusal olmuştu anlaşılan. o benim için çok şey yapmıştı ve beklide sırf bu yüzden beni kaybetmek istemiyordu. çünkü beni ben yapan, benim şu an üniversite okumama kadar beni adam yapan kişi edaydı. hani yanlış anlamayın da, beni bir sevgili gibi seven eda, beni çocuğu gibi de seviyordu aslında. hani anneler, evlatları ne kadar ş*refsiz olursa olsun, çocuklarından vazgeçemezya, işte bizim durumumuz da böyleydi edayla. otobüsten indim, karşımda eda. bitkin görünüyordu aslında ama güçlü görünmeye çalıştığı her halinden belliydi. kucaklaştık önce sıkı sıkı. bavul falan almamaıştım yanıma, küçük bi sırt çantası işte. tuttum elinden, yürüyüroz. ilk ben konuştum, şurda bişeyler atıştıralım mı dedim, terminalin içinde bir cafeyi göstererek. olur dedi. girdik işte içeri oturuyoruz, ne desem bilemiyorum edaya. söze o başladı. ne oluyor sana xxx dedi. sorunlarınmı var bursa da. yalnız mı hissediyorsun kendini orda, derslerin mi kötü yoksa, ne oluyor sana, sen eski sen değilsin.



eda haklıydı. ona layık olamamıştım ama onu kaybedemezdim o bana bu hayatta sunulmuş en büyük şanstı. tuttum ellerinden, özür dilerim dedim. ben sana layık olamıyorum. ben senin kadar güçlü olamıyorum. ama asla senden vazgeçmekte istemiyorum dedim. konuşamadım daha fazla. boğazım düğümlenmişti. oysa yolda onlarca prova yapmıştım bu an için. bana aşkım dememişti geliğinden beri. ismimle hitap ediyordu ve yine öyle başladı söze. xxx böyle yapma lütfen. ben seni senden daha iyi tanıyorum. ben senin beni taa ilk baştan beri aşık olduğunu biliyordum diyor (lise 3 ün başından beri demek istiyor). ben sana aşık oldum çünkü sen beni gözünde o kadar büyütüyordunki, aylarca bana bir selam vermeden, sadece bakmakla yetindin. ben senin gözlerinle konuşabiliyorum, sakın beni sende yarı yolda bırakma annem gibi, bu acıyı bir daha yaşamamı istermisin diye sordu. bu söylediklerini daha önce bilmiyordum. ben ilk kez kolumun kırıldığı gün onun dikkatini çektim sanmaktaydım oysa.



sana güvenmek istiyorum diyordu bana. bu sözü daha önce, ilk kez evine gittiğimde söylemişti bana. bu ikinci oluyordu. oysa bana hep güvenirdi. tamam kıskançlığı falan çoktu ama, ben bir şey söylediğim zaman inanırdı bana. kıskançlık tartışmalarımız bana inanmadı için değil, hep içinde geleceğe dair bir korku olmasından kaynaklanıyordu. bir kez daha sordu işte bana; sana güvenebilir miyim xxx?



rüzgar beni bir yerlere sürüklüyordu ve ben kontrolü kaybetmek üzereydim. eda’ya güven verebilmeyi ondan daha çok istiyordum ama ya uçuruma sürüklenirsem, ya eda yaptıklarımı anlarsa, ya bundan sonra da o pisliklerimle yaşamaya devam edersem diye düşünmekteydim içimden.



evet güvenebilirsin dedim. ama çok zor dedim, çok düşünerek dedim ve o da anlıyordu muhakkak bir şeylerin kötü gittiğini. bu başladı söze, tekrar. ben artık senin o evde yaşamanı istemiyorum ordan taşın, uzaklaş oradan. peki dedim, sen nasıl istersen. bunu bende istiyordum artık. bu bana sarıldı tekrar, en sonunda geldiğimden beri ilk defa canım dedi bana. canım bi peçete versene şurdan. ohh beee. ohhhhh…



ne yapalım, nereye gidelim dedim. ikimizde yorgunduk aslında. bilmem sen söyle dedi. ikimizinde gözünden uyku akıyor ama. evlere gidip ayrılmakta istemiyorduk. bizim gölbaşında bi ev daha vardı. oraya gitme fikri geldi aklıma ama hafta sonları genellikle bizimkiler orada kalıyor. ulan ne yapsak. nasıl anlayabilirim bizimkilerin orda olup olmadığını. ya biz ordayken, gelseler ne bok yiyecem ben. ne işin var senin burada demezlermi. hem de eda var yanımda. peder bey, sabahları erken kalkar iş için. c.tesileri bazen gider iş yerine ama muhakkak erken kalkar. aradım babamı, nasılsın hoş beş işte. işler nasıl gidiyor falan dedim, ağzını yokluyorum adamın. bugün gitmedim dedi. iyi o zaman gölbaşına gidersiniz dedim gülerek ama içimden küfrediyorum. yok dedi, bugün müsafir gelecek, teyzenler gelecekmiş dedi. hımm falan dedim, bol selam herkese dedim kapadım telefonu.



hadi gidiyoruz kızım dedim edaya. gölbaşına gittik. eda babasına anneme diye çıkmış evden ama anne baba görüşmediklerinden içi rahat yani. girdik eve işte. hiç bişey yapmadık. ikimizde yorgunluktan geberiyoruz. hem bizimkisi zaten sadece seks yaşanan bir ilişki de değildi. birbirimize sarılarak yattık. o güzel saçlarını okşaya okşaya daldım uykuya. o gün rüyamda bile gördüm edayı. hem yanımda, hem rüyamdaydı.



3-4 saat uyduk galiba. eda uyanmış benden önce. geçmiş karşıma bana bakıyor sessiz sessiz. bu nasıl bir sevgi diyorum ya. tamam herkes aşık olur, herkes aşk yaşar ama acaba herkesin aşkı böyle mi oluyordu. başından çok aşk geçmiş birisi değildim zaten. lise de ondan önce bi kaç tane olmuştu o kadar. onlarda bildiğin sözlüğün liselilerinin açtığı başlıklar gibi işte :)



hiç sanmıyordum bir başkasının beni böyle taparcasına sevebileceğine. bende kendime geldikten sonra hadi çıkalım hava alalım biraz dedim, çıktık dışarı. mogan parkı var işte ankaralılar bilir, oraya gittik. konuşuyoruz falan işte. babası buna araba alacakmış. bir tane bulmuşlar yarın alacakmış babası. artık her hafta bursadayım aşkım diyor bana. sende okulu bitirince babamla çalışırsın falan dedi. ilk defa orda kızdım edaya. tamam kötü niyetle demiyor bunu ama kendime yediremezdim böyle bir şeyi. baya tartıştık falan işte orda. ben sana bakarım, sen bunlarımı düşünüyorsun dedim. yine üzmüştüm kızı.



ertesi günde birlikteydik bütün gün, ben gece bindim otobüse çıktım yola. eve geldim, semihi aradım, böyle böyle ben evi boşaltıcam. bi yer bulmam lazım falan. semihinde bi ev arkadaşı vardı ama 1 aya kadar ayıracaklarmış zaten evi. birlikte çıkalım falan dedi bana. benimde aklıma yattı bu fikir. hem daha hesaplı olurdu. baya para harcıyordum sonuçta yalnız yaşarken.



hülya teyzeler gelmişti bursaya, oğullarının işlerini falan baya yoluna koymuşlar işte, kızları da eskisi gibi değil tabi. görünce baya şaşırmışlar. biraz olsun gülüyordu kadının yüzü. ben evden taşınacağımı söyledim hülya teyzeye. kadın kendilerini suçlu hissetti sanki. ben onlardan kaçıyorum gibi düşündü, baya üzüldü. gitmemi istemiyordu beni çok seviyorlardı çünkü ama gitme de diyemedi. kafama da koymuştum artık. eda her gün arayıp, ne yaptın ev işini diye soruyor bende semihle eve çıkacağım işte, onun ev bulmasını bekliyorum diyordum



sedef duymuş benim taşınacağımı, bi gün geldi benim eve. oturuyoruz işte, bu dedi evden niye taşınıyorsun. benden mi kaçıyorsun falan. ne alakası var falan dedim. çok masraflı oluyor tek yaşamak ondan gidiyorum dedim. bu üzüldü ağlıyor işte. ben biliyorum sen benden kaçıyorsun dedi. sen gideceksin ben yine eski sedef olacağım. senden başka konuşabildiğim kimsem kalmadı, sende gidiyorsun işte dedi.



artık tek düşüncem sedefi iyi etmek, tamamen çöküntüden kurtarmak ve böylelikle sedeften kurtulmaktı. bir plan yapmalıydım. sedef için, ben ve eda için. okuldan bi arkadaşım var, adı burak. tipi falan da yerinde iyi bir çocuktur. buna sedeften bahsettim. ama her şeyi anlattım, ilişkiye girdiğimize kadar. en son ağzımdaki baklayı çıkardım ve oğlum bu kızı sana yapalım mı dedim. ilk başta manyakmısın falan yapsa da, erkek milletiyiz abi. kız bulunca dayanamıyoruz. iyi bakalım yap dedi bu bana en sonunda.



bi gün ayarladım burağı işte, hülya teyzelerin kapıyı çaldım. ben biraz gezeceğim de, sedefin işi yoksa, o da gelsin isterseniz, hem bi hava alır dedim. gitti söyledi sedefe. mutlu oldu tabi o da. neyse bekledim ben evimde bunun hazırlanmasını biraz. altıparmakta bir cafeye gittik. ben buna bi arkadaşımın daha geleceğini. çok iyi biri olduğunu falan söyledim yoldayken. yakın arkadaşımdır dedim. bi tepki vermedi. cafeye oturduk, biraz sonra burakta geldi. oturduk hoş beş sohbet işte. burağın hoşuna gittiği belliydi sedefin. sedefte tık yok ama. lan çocuk benden daha yakışıklı ama yok a*k. hiç pas vermiyor. sonuçta burakta gururlu çocuk, bir iki yokladı ama karşılık alamayınca o da vazgeçti.



ayrıldık cafeden evlere gidiyoruz. bu bana demesin mi, senin ne yapmaya çalıştığını çok iyi biliyorum. sen benden kaçmak için gidiyorsun, sen benden kurtulmak için arkadaşını bana yapmaya çalışıyorsun diye. otobüsteyiz ama nasıl sinirli. lan dedim aha yine kafayı sıyırdı bu kız. nasıl götürecem ben bunu bu halde evine. eve yakın bi yerde bi yere oturttum bunu. kız zaten kendinde değil. bu halde eve götürsem bülbül gibi şakırdı ne bok yediğimizi. oturduk işte, ben buna evet haklısın bunun için gidiyorum evden, bunun için çağırdım burağı. ama sende beni anla, iş sadece bende bitmiyorki. eda hissediyor bazı şeyleri ve o istiyor bunları benden dedim.



ne olursun bırakma beni. en azından biraz daha bırakma. sana ihtiyacım var diyordu. ben senin edayla birlikte olmana engel olmayacağım. sadece beni bırakma. illa bi isim koymamız gerekmiyor, sadece sadece beni bırakma dedi. e ne yapıyım bende iyi dedim, sen nasıl istiyorsan öyle olsun. ama lütfen ağlama artık yeter.



aradan biraz vakit geçmişti ve ben taşınıyordum. sedefe bunu eda için mecburen yaptığımı söylemiş ve ona yine de onunla daima görüşebileceğimizi söylemiştim. yeni ev eskisinden daha yeniydi ama eskisi daha genişti ve burada 2 kişi kalacaktık bir de üstelik. ama semih iyi çocuktu, anlaşamayacağımızı sanmıyordum



okul devam ediyor, bu dönem baya s**mıştım. a*k bu iktisat derslerinin.

neyse devam;

iki kişi yaşamak harbiden zormuş. gelen gidende eksik olmuyor a*k zaten. ebesinin a*ı gibi bulaşık çıkıyor. tamam aşırı düzenli bir insan değilimdir ama, bu tahmin ettiğimden de fazlaydı. ister istemez, atışmalar falan başladı bu semihle. eda gelmişti 2 kez, daha taşınalı 1 ay olmuş. beni merak ediyor tabi. ulan bu semihin ya**ak ya**ak hareketleri kızın yanında, beni çileden çıkartıyor. bi keresinde, odamızda film izlerken bile daldı a*ın evladı, ne izliyosunuz ya bende izleyimmi diye.



semih kıskanıyordu beni bunu anladım. bu aralar sedefte gelmeye başlamaz mı bize a*k. bir gün semih, keraneye çevirdin evi dedi şaka yollu sözde. baya baya birbirimize girdik o lafı duyunca. ulan eda nın gelmesi mi batıyor sana oros*u ç**uu. sedef konusunda haklıydı ama, bilmiyorki geçmişi a*k. ne diyecem ben buna, sedefi si**im, şimdide korkudan ne dese yapıyorum mu a*k.



bi gün ben okuldayken gelmiş bu sedef. semih evde o sırada, öyle girmiş. bana haberde vermiyor geleceğini a*k. bunlar sohbet falan derken, sedef buna, sana bişiy söylüycem ama aramızda demiş. semihte atlıyor tabi hemen söyle diye. sedef bütün yaşadıklarımızı anlatmış buna. eve geldim ben, tabi hiç bişeyden haberim yok. sedefi gördüm şaşırdım. semihin yüzünde ya**ak bi sırtarış var ama ne biliyim a*k, yediğim naneleri öğrendiğini



o gün takıldık üçümüz birlikte. sedefi yolladım gitti, sonra. bir gün yine telefon çaldı. eda ben geliyorum dedi. hem de arabasıyla gelecekmiş bu defa. daha önce göndermemişti 2 kez babası arabayla. şu şansa bak a*k, millet araba alıp kız ayarlamaya çalışır. bana arabası olan bi kız benim için geliyor. :)



eda iyi araba kullanırdı zaten, arabası olmadan öncede. neyse geldi eda. biz ikimiz takılmaya çalışıyoruz ve bu semihi pek dahil etmemeye çalışyorum aramıza. adam dengesiz çünkü. kızın yanında, ooo xxx’cim, arabalı kızı bulmuşsun falan der a*k, bi de edanın yanında papaz olmayayım şunla. hem eda kesin kendini suçlardı, benim yüzümden sen bununla ev arkadaşı oldun. senin düzenini bozdum diye üzülürdü kesin.



ilk gün gayet güzel gezdik işte. altımız da arabamız da var. uludağa çıktık edayla. semih p**tu bende geliyim der gibi nasıl bakıyor a*k. yolda görseniz o tipi para verirsiniz. neyse çıktık uludağa, bu kayak yapmayı nasıl biliyor. nerde öğrendiyse artık. bende orta derece işte. kaydık falan, baya güzel bi gün geçirdik. akşam eve gittik, yattık. sabah ben ekmek falan almaya çıktım dışarı. iyiki çıkmışım a*k. bi baktım yolda sedef. yine geliyor lan. lan bi haber ver, si**cem seni oracıkta artık. bi haber ver lan.



bu güle güle geliyor. hemen koşa koşa gittim yanına sedef dedim eda burada. gelme bugun cart curt. bu geliyim ya ne olacak diyor. ne ne olacak lan a**na k**um, ben senin için kaçtım o evden, burada semihle savaş yapıyoz her gün senin bokuna. daha ne olacak diyor. bu gelicem diye tutturdu. gelme diyede kolundan sürükleye sürükleye gönderemem ya. bunun elinde bi poşet var. kahvaltılık bir şeyler getirmiş belli.



hadi dedim, getirdiğin şeyleri şurada yiyelim, ondan sonra da sen git ne olursun. bak eda ta ankaradan geldi ama ben yinede senle oturucam. hadi nolur dedim. bu iyi tamam dedi. açık bi parka gittik, oturduk yiyoruz. bakkaldan içecek almıştık işte. onu içiyoruz yiyoruz derken 1 saat oldu nerdeyse. eda aramadı daha bu iyi haber ama ne has aramadı diye de aklımda bir soru işareti yok değil.



deli dana gibi evde dolanıyorum. sedefle bizimi gördü diyorum. evet galiba bizi gördü. herhalde arkamdan o da indi, beni sedefle görünce de, çekti gitti. semih diyorum bu önce evden çıktı, sonra tekrar gelip mi gitti diye. çünkü beni takip etmeye dışarı çıksaydı, tekrar eşyalarını almak için eve girmek zorundaydı.

hayır direk çıktı, bi daha da uğramadı dedi. e o zaman sedefle beni görmedi eda. daha başka ne olabilirki. telefon kapalı hala offff…



o gün yaklaşık bir 6-7 saat sonra bir telefon. arayan tolga amcaydı (edanın babası). içimde büyük bir korku. bir şeyler olmuştu ama ne. edanın gitmesi için ne olmuştuki. bütün bu sorular kafamda açtım telefonu. telefonada babası bana nasıl küfrediyor, öyle böyle değil. bir daha kızımın adını dahi ağzına almayacaksın. seni gördüğüm yerde vururum ve daha neler neler. hani görseniz adam inci yazarı dersiniz, o derece.



ne oldu, ne yaptım diyorum ama kime diyorum, adam 7. ceddimden girmiş, soy ağacımı yeniden şekillendiriyor. küfürlerle zaten sarhoş oldum ben. yığıldım olduğum yere. semih noldu oğlum falan diyor ama kendimde değilim. zırıl zırıl ağlıyorum. ne yapmıştımki edaya. suçum neydi en azından onu bari bilseydim



semih okulun hastanesine götürdü beni. serum falan verdiler. tansiyonum falan düşmüş heralde. beni telkin ediyor bu or**pu ç**cu. üzülme lan diyor sana kız mı yok. a**na ko**uğumun sıpası, ne diyon sen. kıskanıyorsun sen bizim aşkımızı bu besbelli diyorum içimden. neyse bi kaç saat hastanede kaldıktan sonra gece ankaradan bi arkadaşımı aradım. dedim böyle böyle oldu, neler oluyor anlamadım. babası şu saatlerde işte oluyor, sen bi kaç gün geçsin, ortalık yatışsın, git bi bak edaya. neler oluyor öğren dedim



2-3 gün sonra arkadaş gitmiş edanın evine. açmış kapıyı eda, baya solgunmuş yüzü. bunı tanıyor eda zaten. ne oldu neden geldin demiş. bu anlatmış işte xxxin telefonuna çıkmıyormuşsun. baya meraklanmış ne oldu falan. bu demiş git ona sor, git sedefe sor. ben artık onun artık adını bile duymak istemiyorum. ne olur rahatsız etmeyin beni artık demiş. bu biraz daha ısrar edince en sonunda demiş işte. o gün ben evden çıktığımda, semih benim sedefle yaşadığım şeyleri bir bir anlatmış edaya. edada bi hışımla çıkmış evden. yolda da kaza geçirmiş. arabası yoldan çıkmış, ölümden dönmüş



her şeyi anlatmış işte bizim arkadaşa ve bundan sonra hayatımda onun gibi bir ş**efsizin lekesini taşımak istemiyorum demiş. bana kızdığında sadece ismimle hitap eden eda, bana ******** demişti. arkadaş ilk başta bana olanları anlatmadı. sen gel bi ankaraya dedi bana. anladım öğrenmişti bişeyler ama telefonda konuşmak istemiyordu anlaşılan. o gün atladım otobüse gittim ankaraya.



bu bana her şeyi anlattı. sen böyle böyle yapmışsın. semihte her şeyi söylemiş. ulan semih nasıl öğrendi diyorum. ben anlatmadımki o p**ta olayları. bilmiyorum tabi sedefin her şeyi semihe anlattığını. yıkıldım tabi ben haliyle. edanın yanına gitmek istiyorum köpek gibi ama bitmişti artık her şey. bu sefer yolun sonuna gelmiştim



bursaya gidiyorum neyse. semih tabi ankaraya gidince her bi boku öğreneceğimi tahmin etmiş önceden. eve çağırmış 2 arkadaşını. ben bunu s**ersem, ayıracaklar, belki de bana dalacaklar işte. eve girmemle semihin üstüne atlamam bir oldu. öyle böyle değil öldürecem herifi. iyiki o 2 arkadaşını çağırmış yoksa kesin katil olurdum. o 2 kişide bizi ayırmaya çalışıyor falan ama onlarada giydiriyorum arada. onlarda bana falan işte. ölesiye dövüştüm. en son bittim tükendim işte, polis çağırmış komşular. polis geldi aldı bizi. sorgumuzu falan aldılar. orda derdiniz ney diyolar hiç cevap yok. bir gün nezarette kaldım. o gün bizimkiler armaış açmamışım telefonu. onlar da meraklanmış baya bi. ertesi gün çıktım. annem biz yoldayız demezmi. niye açmıyorsun telefonunu, ne oldu bişey mi oldu bilmem ne. yok anne gelmeyin diyorum ama dinleyen kim. eve girmedim o gün. burak dediğim o arkadaştayım. bizimkiler geldik dedi. ben benim eve götürmeyecektim, burağa götürecektim. sağ olsun bana çok yardımı olmuştur burağın.



bizimkiler geldi. ben ölü gibiyim. noldu diyorlar falan. dedim edayla ayrıldık. annem telkin ediyor beni, üzme oğlum canını, ne yani kendini mi öldüreceksin, yapma etme. bir sürü şey. niye evine gitmedik diyorlar, semihle tartıştım dedim. ne oldu falan dediler. edayla aramızı o bozdu dedim işte. babamda baya üzülmüştü durumuma. bu halde zaten ders mers çalışamazsın, gel gidelim eve dedi. yok dedim. gidemezdim ankaraya. edasız bi ankara bana yabancıydı artık. edasız nefes alamazdımki ben ankarada



ne kadar ısrar ettilerse de gitmedim onlarla. bi gün kalıp gitti onlar. babam, sağolsun baya yüklü bi miktar para verdi. al dedi, nasıl istiyorsan öyle kur düzenini dedi. kendini daraltma, okumasan da olur, ne yaparsan yap ama kendine bişey yapma sakın, annenin haline bak dedi. oysa onun hali de anneminkinden pek farklı sayılmazdı.



elimde tekrar bi eve çıkabilecek miktarda para vardı ama uğraşmak istemiyordum ev ara, eşya ayarla. burak oğlum burada kal falan dedi. burağı severdim ama yalnızlık en iyisiydi. çocuğun düzenini de bozmak istemezdim ne olursa olsun



gittik bi kaç gün sonra burakla benim eve. kişisel bütün eşyalarımı topladım. evde yoktu semih p**tu. burağın eve götürdüm bi kaç elbise falan. sonra bi kamyonet ayarladım, ne kadar getirdiğim eşya varsa onları da aldım evden. eşya falan si**mde değil ama o o**spu ç**uunun, benim aldığım şeylerle keyif sürmesini istemiyordum. aldım eşyaları, koyacak yer yok bi boş dükkan buldu bi arkadaş, oraya koyduk eşyaları. çürüse de s**imde değil, semih kullanmasında. hep merak etmişimdir, o s**ik evi öyl dımdızlak görünce ne hissetti acaba diye.



yakşaık 1 ay geçti. okulu iyice boşlamıştım. edadan ses yok, işin ilginci sedefte hiç aramamıştı beni. o niye aramıyordu acaba diye düşünüyordum çünkü hiç bişeyden haberi yoktuki. oysa semih kavgamızı falan her şeyi anlatmış sedefe. sedefte korkuyor tabi aramıyor beni.







biraz olsun toparlamıştım kendimi. ben eve çıkacağım falan dedim burağa. görükle de kalmayacaktım ama. o semihin yüzünü görmek istemiyordum çünkü. yine şehir merkezinde bi ev tuttum ben. dükkana emanet koyduğum eşyaları da aldım, bi kaç üstüne yeni bişeyler derken evi düzdüm tekrar. okul bitmişti, dersler bok gibi, 2 tanesinden geçmiştim yaz okuluna kalacağımı söyledim bizimkilere. gitmek istemiyordum ankaraya. annem bi haftalığına da olsa gel yavrum özledik diye ağlayınca dayanamadım peki dedim



1 haftalığına gidecektim ankaraya. ilk 3 gün evden dışarı adımımı dahi atmadım. her gün edanın yanına gitmeyi istiyor ama cesaret edemiyordum. edanın okul arkadaşlarından birini aramak geldi aklıma. adı burcu. beni çok severdi. tepkisi ne olacak bilmeden, görüşmek istediğimi söyledim. bu bana hiç gerek yok artık dedi ama yalvarıyorum burcu yalvarıyorum sana dedim. ikna ettim burcuyu.



buluştuk bi yerde. edayı sordum önce. eskiye göre daha iyi dedi. o da 2 dersten kalmış. daha önce hep a'lı b'li notlarla geçerdi. sağlığı nasıl dedim. nasıl olsun senin yüzünden ölüyordu dedi. haklısın dedim.ben burcuya tüm yaşadıklarımı en ufak ayrıntıyı es geçmeden anlattım. sedefi, semihi, eski evimi, nerde ne yaptıysam anlattım.

burcu biraz hak vermişti bana. korkularından dolayı sedeften vazgeçemedin yani dedi. evet dedim. ben edadan başka hiç kimseyle birlikte olamam. ne yaptıysam edayı kaybetmeme korkusundan yaptım falan dedim. lütfen edaya şunu de ki; eğer istesin, bana son bir şans versin, bursayı hayatımdan çıkarmaya razıyım. okumam gerekiyorsa dedim. kız bana çok acımıştı ama nefretle bakmaya çalışıyordu.



burcu edaya anlatmış tabi bütün konuşmalaramızı. bir gün bursadayken telefonum çalıyor. tanımadığım bi numara. açtım telefonu alo dedim. ses yok. kapandı sonra. diyorum ya eda ya sedef kesin ama hangisi. eda olma ihtimali daha yüksekti çünkü eski hattını kapattırmıştı. 10 kez aradım tekrar ama açan olmadı. o gün gece aydınlığa doğru geçerken yine çaldı telefonum. uyku sersemi baktım numaraya, arayan gündüzki numara. açtım telefonu, karşıdaki ses; neden, neden, neden, diyor.



edaydı evet, edaydı. bir neden söyleyemiyor sadece dinliyordum. ilk baştaki neden sorularından sonra o da susmuş, sadece ağlama sesini duyabiliyordum. eda diyorum edaaaa, bu daha çok ağlıyor sanki ben öyle dedikçe. bitirme eda, bitirme dedim. bi 5 dk sürdü bu telefon görüşmesi. yine o kapattı. bir umut ışığı görünmüştü sanki. eda beni unutamıyordu. dedim ya, beni çocuğu gibi seviyordu adeta diye. ne kadar ******** de olsam, benden vazgeçmek istemiyordu.



hava aydınlanmıştı.. aradım edayı açtı. o an ne konuştuk çok fazla hatırlamıyorum şu an. ama ankaraya geliyim mi dedim. neden dedi. seni görmeye dedim. hayır dedi. sana olan aşkıma inanman için kendimi öldürmem gerekiyorsa, onu da yaparım eda dedim. bu nasıl korktu öyle deyince. sakın dedi. bana bir de bu acıyı ekleme. peki dedim sen nasıl istersen. ben seni hak etmedim, ama ben senin için ne istiyorsan yapmaya hazırım bunu bil dedim. bundan sonra sana haber vermeden nefes bile almam, yeterki bana bir şans daha ver dedim.



o gün tekrar arayamadım bir daha. cesaret edemedim. ertesi gün eda aradı ve ben yapamam artık xxx dedi. babama söyleyemem seni bir daha. biz hakkımızı kaybettik dedi. gidiyim babanın yanına, ne olacaksa olsun, yeterki sen iste, orasını düşünme dedim. hayır dedi karşı çıktı. olmaz dedi, bir daha görüşmeyelim bunu benim için yap dedi ve kapattı telefonu.



edayı tekrar kazanmak için değil babası tüm dünyayı karşıma almaya razıydım. kafaya koymuştum, ankaraya gidip babasıyla görüşecektim. isterse beni öldürsün, hiç umurumda değildi artık. birkaç gün sonra cesaretimi de toplayarak ankaraya gitmiştim



öğlene doğru babasının dükkanına girdim. tolga amca nerede diye sordum, elemana. eleman beni tanıyordu daha önce, bu gelmez boşuna bekleme dedi bana. anlaşılan onun da bazı şeylerden haberi vardı. peki dedim çıktım dükkandan. dükkanın karşısında bekliyorum tolga amcayı.. akşama kadar bekleyecektim. bugün gelmezse yarın, yarın gelmezse ondan sonraki gün. gelene kadar bekleyecektim onu.



yaklaşık 2 saate yakın dikildim dışarıda. en sonunda tolga amca belirdi. gittim yanına, bu şok. ne var lan it dedi herif bana resmen. bir daha karşıma çıkma seni öldürürüm demedim mi ben dedi. bende istersen öldür tolga amca ama önce bi konuşalım dedim. bu iyi lan atla arabaya dedi. bindik arabaya bu beni bi yere götürüyor. ne kadar cesaretli de olsam, eda için ölmeye de razı olsam, içimden s*ki tuttum bu sefer bu beni kesin s**ecek diyordum. benim ses resmen gö**me kaçtı, o da hiçbir şey demiyordu, yol boyunca hiç konuşmadık. bu beni bi yere götürdü, boş bi ev. daha önce bilmediğim bi yerdi. girdik içeri.



ben başladım ağlamaya ama nasıl ağlıyorum. adam bana bişey yapacak diye de korkuyorum zaten. bu bana ne var lan, ne istiyorsun daha diye söze başladı. ben işte, yaptığım her şey için çok pişman olduğumu, eda için her şeyi göze aldığımı, bir şans daha istediğimi falan söyledim son derece korkak bi tavırla. bu kendini bi anda kaybetti. ne diyorsun oğlum sen, ne tekrardan bahsetmesi. kızımın başına senin yüzünden gelmeyen kalmadı dedi ve başladı bana yumruk atmaya. yumruklardan hırsını alamamış olacak, yere kapaklanan bana biraz da tekme salladı, sağolsun. şimdi s**tir git bu evden. bir daha karşıma çıkarsan yemin olsun öldürürüm seni dedi.



ben y**ağı yemiş bir suratla evden çıktım. sarhoş gibiyim a*k. aradım bi arkadaşı geldi aldı beni. hastaneye gittik, pansuman falan işte. burnum çatlamış. hastaneden çıktım. bizimkiler geldiğimi bilmiyordu zaten. tekrar bastım gittim bursaya



ertesi gün telefonum çaldı, arayan edaydı. babası olanları anlatmış galiba. ama beni dövdüğünden haberi yok. niye beni dinlemedin. ben sana demedim mi sakın babamla görüşme diye ne yaptı sana, bişey yaptımı falan dedi. yok dedim, bişey yapmadı ama keşke yapsaydı da, affetseydi dedim. eda, babam affetse ben affetmem artık seni, her şey bitti bunu kabullen ve kendine güzel bir hayat kur, bundan sonra hayatında eda diye birisi yok bunu bil ve lütfen kendine iyi bak dedi ve kapattı telefonu.



o günden sonra günlerim hep monoton geçti. asosyal bir yaşam geçirdim ilk başlarda tabi ama daha sonra elbette bende ,güldüm, eğlendim, makara da yaptım. derslerime daha bi önem verdim. sanki eda için yapabileceğim son şeydi bu. hep okumamı istiyordu çünkü. sedefle bir kez telefonda görüştük, semihe her şeyi kendisinin anlattığından bahsetti. o günlerde kendinde olmadığını bilmem ne bir sürü şey söyledi. hiçbir şey demeden kapattım telefonu, bir daha da görmedim. hülya teyze ve ersin amcadan da haber yok. belki sedef onlara da anlatmıştır yaptığımız o iğrençliği ve o yüzden onlar da beni arayıp sormamışlardır.



eda'ya gelince. okulunu bitirdi. en sonki ayrılık konuşmamızdan sonra, haftada bir telefonda görüşüyor gibiydik. kendime bir şey yapmamdan korkuyordu galiba. daha sonra aramalar seyrekleşti, ankraya geldiğimde işleri oluyordu genelde. arkadaş kalalım demişti ama olmamıştı. hep yeni bir sevgilisi var mı acaba diye içim içimi yedi ama böyle bir şey bulamamıştım. babası okulunu bitirdikten sonra onu yurt dışına göndermiş. 1 senesini doldurdu. irtibat iyice kesildi. galiba unuttu beni.



bana gelince; okul bitti. şu an çalışmıyorum ama bi kaç aya bi iş ayarlayacağım kısmetse. edadan sonra bir başka kızla tanıştım. onunlada 1.5 yıl gibi bi süre sürdü. evlenecektim artık onunla ama o da olmadı. şu anki tek sosyal hayatım sizlersiniz ama bugünleri de geride bırakacağıma eminim. hayat bana bir fırsat sunmuştu ve ben bunu değerlendiremedim. fakat hayatta şunu unutmamalıyızki, fırsat her zaman gelmez insanın ayağına, her zaman eda gibi biri çıkmaz insanın karşısına fakat eda yok diye de kahretmek boşuna. elimde kalanlarla mutlu olabilmeyi öğrendim ve edayı unutamasamda, edasız yaşamaya alıştım galiba.





edayla ayrıldıktan sonra birden itribatımız kesilmedi. benim yanlış bişeyler yapmamdan korkuyordu sanırsam. benden bir söz istemişti ve semihe bulaşmayacaktım. beni seviyorsan, benim için yapmanı istediğim tek şey budur dedi. çünkü ben bu ayrılığı semihe bağlamıştım ve edada semihe bişey yapmamdan korkuyordu o yüzden. uzun lafın kısası ben edaya bir söz verdim ve bu sözü uzunca bir süredir de tutuyorum.



şimdi siz bana yardımcı olmak istiyorsunuz sağolun ama olayları deşmeye gerek yok. herkes hak ettiğini yaşıyor inanınki. yoksa semihi de sedefi de vesile. içimde böyle bir orr... luğu olmasa, her şey çok daha farklı olurdu. ben böyle düşünüyorum.





eda için:



o ayrılık konuşmasından sonra, çoook yalvardım edaya ben. öyle peki deyip telefonu kapatmadım yani. ama güvenini kaybetmiştim bir kere ve babasına bişey olmasından korkuyordu da. tek varlığı babası kalmıştı çünkü kızcağızın.



arkadaş kalalım demişti bana ve arkadaş gibiydik ilk başlarda. babasından gizli, sıradan bir arkadaşlıktı bu. ama ben hep bir umut besliyordum tabi. olmadı ama. her geçen gün daha çok soğudu benden. okulunu benden önce bitirmişti. geçen sene den beri de, avustralya'da yüksek lisans yapıyor. babası gönderdi eminimki. bir gün burcudan telefonunu aldım edanın kaldığı evin. aradım ama bi erkek çıktı. edayı istedim, bu edayı çağırırken dayanamadım ve kapadım telefonu.



anlayacağınız edanın gözünde ben bittim. bitmemek için çabaladım, çırpındım. babasından korkmadım desem yalan olur ama elimden bu kadarı geldi yan.



bu saatten sonra edanın değerini anlayamayan biri çıkacağına inanmıyorum zaten. o herifi onun koynunda hayal etmek delirtse de beni, bunu kabullenmekten başka seçeneğimde yok.



EDİT 2: ADAMIN SON SÖZÜNÜ UNUTMUŞTUM BUYRUN:



Lafımı şöyle bitireyim bu da son olsun; hani ''xxx'' ne a*k diyorsunuzya, xxx; ankaraya ne zaman kar yağsa kolu sızlayan adam işte.





eda: https://www.incicaps.com/images/9519117313.jpg



bu bursadan bi anımız işte; https://www.incicaps.com/images/2772913997.jpg



bu da babasının arabasından bi foto; https://www.incicaps.com/images/2399713363.jpg



https://www.incicaps.com/images/3116113742.jpg



https://www.incicaps.com/images/9519117978.jpg





bu ikisi de sedef işte; https://www.incicaps.com/images/2528710643.jpg



https://www.incicaps.com/images/2724810896.jpg



Bütün küfürler editlenmiştir.
 
Cevap: Okumalık Hikaye



Ahahaha,inci sözlük lan bu,milletin kitlendiği hikayelerden biriydi sabaha kadar okumuştum bende.Hattan çalan kimse postları teker teker alıp copy paste yapmış
 
Cevap: Okumalık Hikaye



Okumuştum,özeti çocuk hayatının kızını buluyor,sonra ayrı ünilere düşüyorlar,bu arada çocuk yoklukta ev sahibinin mağdur kızıyla fingirdeşiyor,kız da bunu çakıp ayrılıyor falan.
 
Cevap: Okumalık Hikaye



Bunu da tavsiye ediyorum arkadaşlar!Başka bir forumda görmüştüm baya sürükleyici.













gidip te beğenmeyenler,burada aktif yaşantısı olan kimselerdir...onlar amerika gibi biyere gittikleri zaman haliyle yabancılık ve yalnızlık çektiklerinde ne biçim bi yer burası hiç sevmedim diyebilirler ve kısa sürede tr ye dönüp tekrar önceki yaşayış tarzlarına kavuşmak isterler..

olayın ana sebebi budur...

halbuki yurtdışında yaşamaya alışkın birinin amerikayı sevmemesi için neden yoktur..

bir de bazıları için yol itibarıyla çok uzak olduğundan dolayı gitmek istemeyecekleri bir yerdir amerika..

ancak amerika hakkında kafanızda yarattığınız hayalleriniz varsa oraya gittiğiniz zaman gerçek dünyada o hayaller yıkılabilir kolayca..sadece amerika için değil her yer için böyledir..kimisi isveç hayali kurar,kimi almanya,kimi avustralya vs vs...

amerikaya ilk gittiğim zaman tanıdık hiç kimse yoktu yapayalnızdım...tek avantajım ingilizce bilmem ve daha önce avrupada yaşamış olmam ve bu sayede yabancı kültürlere olan yakınlığımdı..

new york gibi koca bir metropole gelmiştim..ilk intiba olarak ne biçim yer burası dedim. taksiciler bile aynı istanbul misali adamın üstüne üstüne sürüyolardı !!! sokak satıcıları ,sokak çalgıcıları çinli hintli ve arap dükkanları vardı genelde..manhatton da büyük bir süpermarket bile bulamamıştım !!! birine adres sorduğumda genellikle insanlar bilmiyorlardı hatta trafik polisi bile bana yalnış adres tarif etmişti !!! pes dedim bu kadar olur ne biçim yer burası yav ?? avrupayla kıyasladığımda ise amerikayı yerin dibine sokuyodum o zamanlar...

ancak nice sonra orada yaşamaya alıştığınızda farkediyosunuz ki amerikanın üstüne yer yoktur dünyada !!!

yaşaması o kadar basit ve aynı zamanda ucuz...herşey elinizin altında...

uzun bir süre işsiz dolaşmıştım hiç bişey düşünmüyodum sadece geziyodum sokak sokak bir oraya bir buraya hatta sabaha kadar uyumadan gezdiğim günler oldu !!!

time square meydanında bir türk sandwiç shopa gelmştim saat sabahın 4 ü civarı hava acaip derecede soğuktu donmuştum resmen..hemen dedim usta bana büyük bi çay yap donmak üzereyim...

neyse adamla sohbete başladık bana sordu sen ne yapıyosun burada ??

dedim hiç bişey sadece dolaşıyorum...

olmaz öyle dedi iş bulman lazım..

o an gariptir adamın bu lafı bana etki etti !!

dedim varmı bildiğin iş bana göre ?

ben nerden biliyim dedi azarlarcasına git sor oraya buraya vakit kaybetme dedi..

güldüm dedim ya haklısın usta harbiden benim kafa durmuş burda..

nerde kalıyosun dedi ?

dedim harlemde ...

dikkat et dedi oralar tehlikelidir daha aşağılarda bi yer bul.

sen merak etme dedim zencilerle aram iyidir hah hah haaaa...

garip garip gözlerimin içine baktı senden şüphelendim dedi.

polismisin yoksa allah aşkına söyle dedi !!!

yok dedim ya ne polisi sadece burada dil okuluna geldim dedim öğrenciyim...

bu saatte dışarda ne işin var dedi niye gidip yatmıyon ??

uykum yok dedim bazen bana böyle olur dolaşırım...

bi döner kes de yiyim dedim..

kesti verdi güzel bişey yapmıştı bayağı lezzetli..bakiyim benden para alacakmı diye merak ediyodum,aldı affetmedi...iyi adamdı sonraları ona bazen yolum düştükçe uğrardım o da ne yapıyosun şimdi diye merakla bana sorardı...

ben de derdim gene aynı vaziyetteyim.

ya bırak derdi burada adama para mı dayanır be ?? hep cepten yemekle yaşayamazsın..ben de gülerdim...çalışıyodum halbuki mahsus ona öyle söylerdim o da benden şüphelendikçe şüphelenirdi...huuuu hah hah...

inşaat işi bulmuştum günlük 4-5 saat çalışıyodum 70 dolara..bana yetiyodu kaba işti ama kolaydı benim için..o berbat manyak rus formen olmasa orda daha çok çalışırdım ama herifle kavga edince anında işten attılar...

sonra başka bi iş, onun ardından başka bi iş derken zaman geçti...new york new jersey pensilvania boston chicago boyuna dolaştım..sonra hıyarın birine rastladım kumarcıydı herif beni de alıştırdı !! atlantik city vardır büyük kumarhane boyuna orada takılırdık..biriktirdiğim bikaç bin dolar da orada gitti..

o hıyar benden önce döndü istanbula bi kaç ay sonra da ben döndüm dibe vurmuş bi halde..



--------------------------------------------------------------------------------



Chapter 2 ** YAZIM HATALARI DÜZELTİLDİ

manhatton dan staten island a feribot kalkar. yaklaşık 25-30 dakikakada staten island da olursunuz...

o vakitler staten island da kalıyordum bir ailenin yanında oda kiralamıştım..sabahın çok erken saatlerinde manhattona geçmek için feribota biniyordum. daha güneş bile doğmamış vakitlerde sabahın alaca karanlığında...

staten islanda geçmeyen new yorku bilmez emin olun !! o feribottan manhatton ı bütün ihtişamıyla seyredebilirsiniz. olmaz böyle birşey...o gökdelenler bulutlarla buluşuyor diğer yanda özgürlük heykelinin elinde tuttuğu meşale parlıyor...

ve feribot kıyıya yanaşırken çok güzel bir sessizlik var her tarafta..şehir yavaş yavaş uyanıyor...sokak kahvecileri tezgahlarını açmış sabah kahvesi satacak müşteri bekliyorlar...

hemen iner inmez bi kahve alırdım sıcak sıcak..bir de orada çok güzel çörekler satılır kahvenin yanında iyi gider..işte benim kahvaltım böyleydi..sonra bi sigara yakar denizi seyrederdim...

yürümeyi çok severim yoruluncaya kadar yürür sonra metroya binerdim..

bilirmisiniz amerikada aynı prenses güzelliğine sahip kadınlar vardır dışarda olsun metroda olsun heryerde...ama kafalarını kaldırıp da çevrelerine bakmazlar !!! acele acele yere bakarak yürürler,metroda ise genellikle ya roman okurlar ya da telefonlarıyla meşgullerdir..sizin farkınıza bile varmazlar..

erkeklere bakanlar ya ufak boylu meksikalı kadınlar ya da zencilerdir...

dışarıda kadın ayarlamak amerikada gerçekten zor bi olay..dil okuluna gidiyorsanız orada arkadaş edinebilirsiniz yahut otelde kalıyorsanız orada tanışabilirsiniz. veyahut internet vasıtasıyla ki en kolay yol budur...

bigün ilan vermiştim cvp geldi..brooklyn de buluştuk..40 yaş civarı koca popolu iri yarı zenci bi kadındı..laf aramızda koca popolara bayılırım..ben yaklaşık 1.80 boyundayım kadın benden daha uzundu ve tahmini 120 kilo rahat gelirdi..dudaklarının kalınlığı abartmıyorum ölçseniz 5 cm garanti hah hah haaaa...

kadının mesleği neydi biliyomusunuz ?

immigration officer !!!

şansıma ne çıkmıştı...

pizzacıda oturup pizza ısmarladık saat akşam 10 civarıydı..benim ona ettiğim iltifattan daha çok o bana ediyordu !

17 yaşında aynı kendisinin cüssesinde bir kızı vardı beraber yaşıyolardı..

neyse kadınla çıkmaya başladık her bulduğumuz yerde öpüşüyoruz vs ama kadın sekse yanaşmıyor bir türlü !! otele de davet edemiyordum o yüzden..2 gün sonra artık canıma yetti bunu çalıştığım güvenlik şirketinin ofisine götürdüm geceleyin..nihayet fırsatını yakalamıştım artık elimden kurtulamazdı..en güzelinden viski, kuruyemiş ve meyve almıştık..yedik içtik kafayı da çektik ortam harıkaydı...saat 12 civarı patron girdi içeriye biliyomusunuz !!! hayatta işyerine uğramayan adamın geleceği tuttu işte !!! bizi o en münasebetsiz durumda gördü adam..yav olmaz böyle bişey inanın olmaz..amerikalılar çok kibardır insanın yüzüne karşı bişey demezler bağırıp çağırmazlar ama affetmezler hayatta..nitekim ertesi sabah işime son verildi yüzde yüz tahmin etmiştim zaten...ama umruma da olmadı ben takmam öyle şeyleri..

sonraki günler kadının kafadan çatlak olduğunu farketmiştim. hani sülük nasıl yapışır insana aynı öyle yapışmıştı kadın..beraber olmadığımız zamanlarda her 15 dakikada bir beni arıyodu bu da beni sinir ediyodu tabi bıkmıştım...geceleri telefonu kapatmadan uyumak mümkün olmuyordu..bana green kart bile teklif etmişti reddettim. o kadar ihtiyacım olmasına rağmen sırf kadından kurtulayım diye...

şimdi düşünüyorum da güzel günlerdi ben hep fırtınalı yaşadım..şimdiyse bunların belli belirsiz içimdeki anıları kaldı sadece..

hayat böyledir bir bakmışsınız ki gelip geçmiş..

elinizde olansa koca bir hiç...

hiçlikten gelip yine hiçliğe doğru gitmekteyiz hepimiz....

------------------------------------------------------------------------------------

Chapter 3 **

inanın kendim için değildir bu..çok sayıda genç arkadaş var burada umarım faydasını görürler...yaş olarak 40 ı devirdim ben. hep başına buyruk bi şekilde yaşadım. kimseye boyun eğmedim ne patron taktım ne akraba ne de başka birisi..her zaman içimden gelen şeyi yaptım hayatım böyle geçti..o yüzden maaşlı işlerde tutunamadım türkiyede..müslümanız diye geçinirler ama yaptıkları bambaşka söyler..burada işe girdiniz mi sizi kullanmaya kalkarlar bu hiç değişmez artık bu milletin karakteristik özelliği haline gelmiştir kul hakkı yemek..ben hakkımı yedirmek istemediğim için ya istifa ettim ya kapı dışarı edildim..ama en ufak taviz de vermedim kimseye.tası tarağı topladığım gibi hadi bana eyvallah dedim..enteresandır buna rağmen allah sırtımı yere getirmedi namertlere muhtaç da bırakmadı...

ama bu duruma en çok annem üzülüyodu tabi..oğlum ne olacak senin halin böyle diye kadın başımın etini yerdi..bak elalemin çocukları hem çalışıyor hem evleniyor..sen de böyle aylak aylak dolaşıp duruyosun niye her girdiğin işten çıkıyosun ?? hepmi sen haklısın diye ha bire mücadele ederdi benle..sırf onun çenesinden kurtulmak için gece geç saatlerde eve gelirdim..sonra baktım yok beraber yaşıyamıyoruz yurtdışına gitmeyi aklıma koydum..yaşım daha 19 civarıydı..

annemin bi iş arkadaşı kadın vardı beni çok severdi nedense..bi gün bize gelmişti dedi benim marmariste vergi dairesi müdürü arkadaşım var git onu bul o seni güzel bi işe koyar..canıma minnet tabi hemen o gece atladım otöbüse sabah marmaristeyim.

adamı buldum vergici olduğu için otel sahipleri onun önünde esas duruşa geçiyolardı..ilk uğradığımız otelde hemen işe başlattı beni..sene 1987 nin mayıs ayıydı..orada yaklaşık ekim ayının ortalarına kadar çalıştım otel sahibi rum asıllıydı dürüst bir adamdı o yüzden çok iyi anlaşıyoduk..maaşımı da hiç aksatmamıştı..en son evli bi ingiliz kadınla maceram olmuştu otelde kocası farkedince beni şikayet etmişti..o olay üzerine işten çıkmamı istedi ama çekinerek tabi o vergici adam yüzünden..ben patron sen merak etme dedim hatamın farkındayım yalnış yapan benim sen rahat ol bu akşam oteli terkediyorum dedim..gözleri doldu hiç unutmam boynuma sarıldı hadi allaha emanet ol dedi...

atlayıp ankaraya geldim...sonra o ingiliz kadın beni ingiltereye davet etti kocamdan ayrılıyorum dedi lütfen gel beraber ayrı ev tutalım çok mutsuzum vs diye bana mektup yollamıştı..tamam dedim gelicem söz ama param yok bana para yollaman lazım..bir hafta içinde bana 1000 sterlin yolladı kadın...o zamanlar ingiltereye vize yoktu ama kapıdan çevirip içeri sokmadıkları da oldukça fazlaydı..uçakla gidicektim ama bi arkadaş beni vazgeçirdi dedi bomboş pasaportla gidersen seni geri çevirirler iyisimi sen karayoluyla git biletini ben ayarlarım dedi..yalnızca belçika ve almanyadan transit almak zorundasın hem böyle olunca pasaport da damgalı olur şansın artar...

kıbrıstan kalkan ingiltere otöbüsü beni ankara garının tam karşısından alarak yoluna devam etti..kapıkule bulgaristan yugoslavya avusturya almanya ve belçika nın ostende limanına kadar 3 gün 4 gece yol gittik..hayli zevkli ve maceralı bi yolculuktu bulgar ve yugoslav polislere verilecek rüşvet önceden hazırlanmış durumdaydı. buna rağmen şöför herkesi uyararak ne kadar kıymetli eşya varsa toplayıp arabanın gizli bölmesine koydu ne olur ne olmaz tabi bu heriflerin allahı kitabı para dedi...liman çıkışına geldiğimizde herkes üstünü değiştirip kendisine çeki düzen versin, erkeklerin hepsi tıraş olsun kravat taksın vs vs laflar..iplemedim tabi ingilizlerin hürmetine sakalımı mı kesecektim !!! kesmedim de.. 4 günlük sakalla çıktım karşılarına..görevli memur kadın beni öyle görünce niye traş olmadığımı sordu , ben de ben sadece kendim için tıraş olurum diye cevap verdim sizin için değil ... kaltak orada dudak büktü ve beni ayrı bi yere aldı valizimi açtılar didik didik ettiler niye geldin diye sorguladılar ben de sevgilim var dedim açıkça..kadın beni bekliyor dedim gülerek..bu cevaba iyice gıcık kapmışlardı..beni almayacaklarını tahmin ettim ve kadını aradım.dedim kapıda zorluk çıkardılar heralde beni geri gönderecekler ona göre haberin olsun..dedi seni kimse geri gönderemez hemen oraya geliyorum..camlı bölmeden heralde kadınla konuştuğumu anladılar ve hiç bekletmeden tekrar feribota bindirerek ostend e geri gönderdiler..

umruma değildi valla...avrupaya ayak basmıştım bi defa ya o yeterdi..

arkadaşlar tanıdığım bir tane kul oğlu kul yoktu !!! tek dostum allahtı...

-------------------------------------------------------------------------------------

Chapter 4 **

hala bekarım...evlenmeyi istemedim değil istedim ama takdiri ilahi işte olmayınca olmuyor...

tekrar ostende de indim feribottan. transit vizem olduğu için 3 gün boyunca yasaldım ülkede.nereye gidiyim diye düşündüm hollanda aklıma geldi dedim oğlum amsterdama git bakalım ne olacak..o sıralar belçika hollanda lüxemburg arasında vize yoktu (benelux) devletleri olduğu için geçiş serbestti.amsterdama bilet aldım ve gittim..elimde sarı valizimle (babam rahmetliden kalma aile yadigarı bi valizdi) amsterdam sokaklarında dolaşıyodum..büyük bi bilardo salonu gözüme çarptı girip çay içiyim dedim hem de dinlenirim..şansıma bizim türkler işletiyormuş orayı..ortamı seyre koyulmuştum millet büyük bi hırsla kumar oynuyodu içeri tıklım tıklım dolu vaziyetteydi.langırt masalarının olduğu bölüme gittim iyi langırt oynardım çünkü..bi köşeden seyrediyorum..elini 5 guldenden oynuyolardı ama içlerinde beni yenecek adam yoktu hepsi acemi..yaklaşıp dedim ben de oynayabilirmiyim ? öylece oyuna girdim karşıma çıkanı deviriyorum..artık karşımda ikişer ikişer oynamaya başladılar gene yendim gene yendim..beş beş derken cebimde epey de para birikmişti bi taraftan da arkadaş olmuştuk..kalacak yere ihtiyacım var dedim içlerinden biri davet etti sağolsun dedi biz 10 kişi kalıyoruz arkadaşın biri memlekete gitti gel onun yatağında yatarsın..

işte avrupada ilk günüm böyle geçti...sonraları bu kumar işini iyice ilerletmiştim bu şekilde amsterdamın en fırlama adamlarıyla tanıştım her gece beraber takılıyoduk sabahlara kadar gece kulüplerindeydik..ama bi sorun vardı ki her an yakalanabilirdim kaçaktım çünkü..tek avantajım tip olarak avrupalıya çok benzerim gözlerim renklidir saçları da iyice uzatmıştım ki türk olduğum belli olmasın..arkadaşlardan biri bana bi hüviyet ayarlamıştı ilticacıların kullandıkları kimliklerdenmidir nedir öyle bişey..polis kontrol ederse bunu göster yeter dediler..kendi pasaportumu çoktan yoketmiştim zaten...

nasıl bi hayat yaşamaya başlamıştım biliyomusunuz ?? aynı vampirler gibi geceleri dolaşan ve gündüzleri uyuyan bir hayat...sırf heyecan olsun diye araba çalardık...benzini bitinceye kadar giderdik sonra bi başka araba...

bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyliyim diye bir laf vardır ya..insanın azgınlığının da sonu yok azdıkça azıyoduk...hele aramıza yeni katılan biri vardı ki artık diyecek laf bulamıyorum onun için..hataylıydı...soygundan 4 sene fransada yatmış sonra sınırdışı edilmiş profesyonel bi hırsızdı...istanbul teknik üniversitesi son sınıftayken ayrılıp avrupaya gelmiş bi tip..ana dili gibi fransızca konuşurdu ingilizce ve almanca da bilirdi..35 yaşlarında kısa boylu saçlar dökülmüş bi tip..görseniz adam yerine bile koymazsınız öyle silik duruyor ama...ondan daha tehlikeli bi adam düşünemiyorum...gözünü kırpmadan herşeyi yapabilecek biriydi !!! bigün geldi bana dedi ki gel senle şebekecilik yapalım acayip para var..ne yapıcaz dedim ? isviçreye kaçak adam sokucaz dedi..adam başı 1500 mark var...kabul ettim..avrupada ne kadar kaçak giriş çıkış yolları varsa ondan öğrenmiştim..müthiş para kazanıyoduk beraber..türk hintli arap kürt suriyeli surinamlı iranlı her ırktan adamlar vardı..arabayla sınırı geçirip bırakıyoduk o kadar..günde 20 bin mark kazandığımız günler olmuştur...3 defa alman polisine yakalandım ama serbest bırakılmanın taktiğini iyi öğrendiğim için aynı gün serbest kalıyodum...

yaklaşık 2 sene bu hataylıyla neler yaşadım biliyomusunuz ?? artık siz tahmin edin..

sadece bi kadın yüzünden yollarımız ayrıldı onunla..hiç olmayacak bi sebeb bahane olmuştu..kader işte...herşey bir yere kadardır ötesi yok...

yüklü miktar parayla istanbula geldim..isviçre zürihten geçici pasaport çıkartmıştım sırf tr ye gelmek için..pekiyi niye geldim hiç bilmiyorum !! aklıma esti geldim ...senelerce ayrı kaldığım için özlemiştim belki de..



-----------------------------------------------------------------------------------------

Chapter 5 **



türkiyeye geldikten birkaç ay sonra babannemi kaybettim...beni o büyütmüştü çocukluğum onunla geçmişti..annemden daha çok emeği geçmiştir bana..ölümüyle yıkılmıştım..o kadar acı çekiyodum ki sanki içimden bişeyler ayrılır gibiydi..sanki beni türkiyeye döndüren kuvvet gidip de ölmeden önce babannemi görmemi istemişti..getirdiğim paraları kısa zamanda istanbulda tüketmiştim biliyomusunuz. haydan gelen paralar huya gitti..onbin mark kadar bişey kalmıştı cebimde. babannemin mezarını yaptırdım..allahın günü mezarlığa gider o mezarın başında saatlerce otururdum.mezarlık beni rahatlatırdı biliyomusunuz. kimseler olmazdı sadece rüzgarın sesi ve tepede parlayan yakıcı güneş..öyle dua falan da etmezdim sadece oturur beklerdim orada..

bi gün biri geldi yanıma tanımadığım biri..delikanlı dedi ölenle ölünmez daha çok gençsin ben buranın bekçisiyim ne zaman bu noktaya gelsem seni görüyorum ,ölmeden toprağa mı gireceksin oğlum dedi ?? yazık canına...

yaşamanın manası nedir ki dedim dayı ? öleceksek niye yaşıyoruz biz ??

orasına karışma allah bilir dedi...

işte bu sorduğum soru hayatımdaki yeni bir dönüm noktasıydı !!!

sonraki günler mezarlık ziyaretlerim azaldı...yalnız içimde anlatılamayacak şeyler uyanıyodu kimseyle de konuşamıyodum..yalnız kalmaktan hoşlanır olmuştum..acayip derecede tabiatı seviyodum..ağaçları kuşları gökyüzünü rüzgarı yağmuru vs herşeyi..

dolmuşa binmiş gidiyodum, baktım dış cama karasinek konmuş o da bizimle gidiyo !!! nereye gidiyo ki bu dedim kendi kendime ... dolmuş nereye götürürse oraya..heryer onun vatanıydı çünkü biz insanlar gibi yabancılık nedir bilmezdi..heryerde kendine ev bulabilir her yerde beslenebilirdi..hiç yabancılık hissetmeden dilediği eve girer ve dilediği yemeğin üstüne konup tadına bakabilirdi..o kadar özgürdü ki ...sadece özgür..

işte gerçek yaşamak buydu..o an farkettim...

basit bir sinek...ama ne mükemmel yaratılmış...uçarken kanatlar görünmeyecek kadar hızlı...kafa yapısı,antenleri,vücut şekli havadaki ani ve keskin dönüşleri vs...çıldırtıcı bir zekanın ürünüdür !!! herkes bakar ama görmez..insanı gördüğü zaman illaki üstüne konar ki dikkat çeksin!!! ister ki insan onu farketsin..ama ellerinin tersiyle iterler...

ömrünüzde bir defa olsun ona bakın ama gerçekten bakın !!! görün...ölmeden evvel tabiata bir an olsun bakın..o hep ordadır...yağmura bakın gökten nasıl yağıyor ?? güneş nasıl o parlaklıkla ışık veriyor ?? dünya nasıl dönüyor ? kendinize bakın aynada..orada gördüğünüz suretin mükemmelliğini de görmeye çalışın !!! yüz dediğimiz şey bütün varlıklar içinde en çok insanda belirgindir..eller kollar vücut yapısı ses konuşma düşündüğünü söyleme kabiliyeti vs...biz değil ama insan mübarek bir varlıktır...biz değiliz ama insan özgürdür...

zaman niçin geçer bilirmisiniz ? saate bakmayı bile bilmeyiz...karşınıza bir duvar saati alın ve bakın ne görüyorsunuz ??

saniyeler akıyor,akrep ve yelkovan hareket ediyor... pekiyi niçin ????????

sanki bir kuvvet bizler için kronometre tutmuş gibi dikkat edin !!!

bir yere kadar vakit verilmiş herkese...

o vaktin dolduğu yer ise ecel oluyor...işte herşey buraya kadar...

zamanın sonu insana verilen vaktin bitmesi demektir..

bunlar bundan daha fazla anlatılamaz içinizde hissedip anlamanız lazım..

einstein bile zamanın ne olduğunu anlayamadı !!!

sadece, zaman mutlak değil görecelidir dedi..

zaman görecelidir demek ,insandan bağımsız devam eden bir zaman yoktur demektir..yani zaman insanla varolup ve insanla biten birşeydir ...insanın evvelinde ve sonrasında zaman yoktur !!!!

kuranın bir ayetinde diyor : sizi belli bir süreliğine yaşatır ve imtihan ederiz...en sonunda rabbinize döndürüleceksiniz...

benim bi eniştem vardı rahmetli oldu..ölmekten çok korkardı..yaş 75 i devirmişti..bigün bana dedi ki : çağırdılar mı yok ben gelmem diyemezsin illa ki gideceksin !!! hah hah haaaa...komik adamdı rahmetli beni çok güldürürdü...bi sefer gene dedi yiğenim allah insanı o anlatıldığı gibi cehennemde cayır cayır yakarmı yav?? ben inanamıyorum buna dedi..

sen rahat ol enişte dedim eğer büyük günahın yoksa bişey olmaz dedim..yok dedi büyük günahım yok da ufak tefek kaçamaklarım oldu ondan korkuyorum...

hah hah haaaa...hala gülüyorum aklıma geldikçe...acayip derecede çapkın bi adamdı o yaşta bile kadınlara takılırdı..enişte derdim harbi söylüyorum çapkınlıkta senin eline su dökemem ..

adam o yaşta süper araba kullanırdı bir taraftan da kadınların poposunu keserdi..hah hah ....



------------------------------------------------------------------------------------------------

Chapter 6 **

amerika nasıl biyer ??

herkes yaşayamaz orada..yaşasa bile yaşayamaz gene !!! dediğimi anlayın...acı tatlı çok anım kaldı orada..

new yorkta işsiz günlerimden birini yaşıyodum..internette bi iş ilanı gördüm ama chicago daydı. aniden gitmeye karar verdim..aradım gel başla dediler..hemen o gün gittim tren bileti aldım chicagoya...uçak bileti daha ucuz olmasına rağmen trenle gitmek istemiştim..tam 20 saat sürecek bir yolculuktu...tren 5-10 dakikalık molalarla çok sık durarak gidiyodu ve bu da benim işime geliyodu tabi.böylece sigara içme imkanı da bulabiliyodum..o molada sigara tiryakisi olan kadın erkek diğer yolcularla da tanışıp konuşma imkanı bulabiliyodum..

şu amerikalılar gerçekten ilginç insanlar..pek çoğu cana yakındır bilirmisiniz..sanki kırk yıllık dostuymuşum gibi gelir yanına konuşmaya başlar !! bu adam belki ingilizce bilmiyordur falan hiç düşünmez..konuştukça konuşur artık..sen de yes yes oh really falan diyerek geçiştirirsin..zaten konuşmanın çoğunu da anlamazsın hah hah haaaa...

trenin gece verdiği molalardan birinde sigara içmekten döndüm tekrar yerime geldim baktım ki bi kadın oturmuş yanımdaki koltuğa..ben gene geçtim yerime oturdum sonra tanıştık..tanışma talebi önce ondan gelmişti..kadına alıcı gözüyle baktım ,vücudu süperdi ama suratı epey çökmüştü sanki çok dert çekmiş ve kaşarlanmış bir hayat kadını gibi duruyodu..sesi sigara içmekten galiba boğuk ve kalındı..kadının bacaklarına kesilmiştim eh nede olsa türküz değilmi huylu huyundan vazgeçmez kendime gem vuramıyordum bi türlü..kadın onu kestiğimi anlayınca çantasını açtı ve bana bi resim gösterdi..kim bu diye sordum ?? kocam dedi..yani kibar yoldan beni uyarmıştı kadın..belli etmedim ama biraz utandım tabi kendime kızdım ulan hiç mi bacak görmedin yabani şu yaşına geldin hala daha nefsine hakim olamıyosun diye...her neyse sonra kadınla konuşmamaya karar verdim ki yaptığım yalnışın farkına vardığımı anlasın diye..bu kibarca kusura bakmayın özür dilerim bi daha olmayacak demek gibi bişeydir..gözlerimi kapatıp uyumaya çalışıyorken kadın bacaklarını toplayıp öte tarafa yaslanınca kalçası olduğu gibi bana dayandı !! müthiş tahrik olmuştum anlatamam...sabret sabret belki kadın kalçasını çeker diye ama nafile..trenin hareketleriyle daha da çok abanıyodu üzerime..ikimiz de farkındaydık işin ama ne o konuşuyodu ne de ben !!! tren mola yerine gelince kadının altında kalan bacağımı zorla çekip tuvalete kendimi dar attım..böyle bi gavur azabını ömrümde çekmemiştim inanın..neyse işimi bitirip çıktıktan sonra bi sigara yakıp kendime geldim sonra trenin barına gidip buz gibi büyük birayı devirip tekrar koltuğuma geldim..yanımda bi bira da kadın için almıştım tabi..gözleri kapalıydı ama uyumuyodu..this is for you dedim..yani bu sizin için..ah çok teşekkür ederim dedi ne kadar naziksiniz..siz de çok güzelsiniz dedim aynı zamanda da zalim !!! bunu duyunca bira boğazında kaldı bi kahkaha koydu ki uyuyan kim varsa uyandı trende !!! o derece bi kahkaha...

biraz sonra yine aynı sahneye geri dönmüştük..acaba bilmedenmi yapıyo diyodum kendi kendime belki de öyledir ama resmen bana dayanıyodu bu kadarına da pes yani..kan ter içinde kalmıştım artık dayanamıyodum..bütün cesaretimi toplayıp kollarımı beline doladım ve onu iyice kucağıma çektim..dönüp bana doğru bakınca dudaklarımız kendiliğinden buluşmuştu...

işte burası amerika arkadaşlar...

crazy place...

f...ing crazy place...

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Chapter 7 **



hayatımdaki en heyecan verici birlikteliği o chicago treninde yaşadım...bitmek tükenmek bilmeyen bi geceydi hiç bir anını unutamam ve eminim o kadın da unutamıyodur..

tren chicago garına geldiği zaman ben işi falan unutmuştum..gitmek zorundayım der gibi gözlerime bakmış ve hiçbişey söylemeden kaçarcasına yanımdan uzaklaşmıştı..ne bir soru ne de bir veda vardı...anlıyodum halini gitmek zorundaydı evli ve 3 çocuk annesiydi..bana çocuklarının resimlerini de göstermişti..o yüzden benimle kal diyemedim...

gardan çıktım ama kendimde değilim hala...gözlerim onu bi kere daha görmek için her yana bakıyor ama nafile..gitti artık bi daha nerde bulucan ?? uzun süre öylesine sokaklarda dolaştım..hava da bir soğuk ki sormayın chicagonun soğuğu ve o meşhur gölünden şehre doğru esen dondurucu rüzgar meşhurdur...

nice sonra iş için beni davet eden adam aklıma geldi...telefon açtım beni almaya geldi..30 yaşlarında bi türk arkadaştı..altına güzel bi jeep çekmiş belli ki işler yolunda..dedi biz 3 ortağız işte falanca mall de satış yapıyoruz saati 12 dolardan çalışıncan günde 8 saat..kendi ürettiğimiz mallardan müşteriye satıcaksın iş bu dedi..şimdi seni diğer arkadaşlarla tanıştırıcam sonra başlarsın...ok dedim...

meğer baş patron bu değilmiş..diğer ikisi gelince anladım..biraz konuştuk sonra kendi aralarında konuştular ve patron geldi bana dedi ki : arkadaşım senden çok özür diliyorum ama sen bizim işe uygun değilsin !!! haydaa dedim nerden çıktı şimdi bu ya ?? o kadar yoldan geldik ayıp olmuyomu dedim ??

biliyorum ayıp ettiğimizi dedi ama mecburum...ben sana emir veremem dedi !!! inanın aynen böyle dedi..ben de herkes gibi biriyim dedim sadece yapacağım işi göster ben yaparım emir vermene gerek yok dedim..sen fazla tecrübelisin dedi ...fazla tecrübeli adam bana yaramaz. bana tecrübesiz lazım burası amerika ve ben bu duruma gelene kadar çok kazık yedim bi daha buna tahammül edemem dedi..nereye gitmek istiyosan uçak biletini ben alıcam ve şu 500 doları da kabul etmeni istiyorum dedi seni buraya kadar yorduk çünkü...parayı ittim o kadar abartma dedim uçak bileti kafidir...kalın sağlıcakla...tekrar new york a geldim....

----------------------------------------------------------------------------------------------------

Chapter 8 **



benim gibi başıboş ruhlu bi adam için amerika yada dünyanın neresi olursa olsun uygundur hiç farketmez...

sizlere biraz da afrikadan bahsediyim..2005 senesinin şubat ayıydı..nereye gitsem diye düşünürken aklıma güney afrika gelmişti. dünyanın diğer ucu...ben aniden karar veririm ve yaparım ilerisini düşünmem..uçağa atladığım gibi cape town a doğru yola çıktım (türkçe ümit burnu olarak bilinir...afrikanın en alt ucu..qatar havayollarından almıştım biletimi ki çok memnun kaldım herkese tavsiye ederim.hem daha ucuz hem de oldukça konforludur..

doha aktarmalı olarak gitmiştik sonraki durak johannesburg ve son durak cape town..toplam 15 saat süren bir uçak yolculuğuydu..böyle uzun uçak yolculuklarında ben iyi kafayı çekerim güzel olur hem de vakit çabuk geçer..yanıma uzun boylu zayıf hipi kılıklı bi ingiliz oturmuştu ki tam adamımdı yani..yol boyu sohbet edip kafaları çekmiştik..o da benim gibi yalnız dünyayı gezenlerden biriydi..johannesburg da indi uçaktan o ben devam ettim...türkiyeden memnun kaldınmı diye sormuştum adama, bana dedi ki sizin havaalanı polisini hiç sevmedim !! niye dedim ?? sanki suçluymuşum gibi davrandı bana dedi sonra kendisini yarım saat ayakta sorguya çektiklerini söyledi hah hah..hoşuma gitmişti bu ama belli etmedim tabi..bizim polisler nihayet işi öğrenmişler dedim kendi kendime..hep biz mi ezilicez biraz da onlar ezilsinler değilmi yani...

cape town a vardığımda acayip bi sıcakla karşılaşmıştım..şubat ayındaydık ama orada yaz mevsimi yaşanıyordu..

hiç bulutların insan boyu mesafesine kadar indiğini görmemiştim daha önce..ilk defa orada şahit oldum..

bir tarafta deniz diğer taraflar yüksek dağlarla çevrili tam bir doğa harikası şehirdi cape town..bir yer ancak bu kadar güzel olur...havaalanından şehir merkezine gitmek için taksi kiralamanız lazım..yaklaşık 35-40 dakikalık yoldur..şehir merkezine vardığımda siyahlardan birine kalacak yer sordum gençten bi oğlandı..oranın halkı acayip yardımseverler ama yardımlarının karşılığında da para diye gözünün içine bakarlar..eh nede olsa fakir insanlar bu da onların hakkı..çocuğa 20 rant bahşiş verdim sevinçten havalara uçtu !! nihayet tam aradığım yeri bulmuştum..summerset bölgesinde ufak bi oda tuttum ki heryere yakındı..içinde size lazım olan herşey var..banyo tuvalet mutfak televizyon çift kişilik yatak mikrodalga bardak çanak vs herşey tamamdı..

vakit öğleden sonra saat 2 civarıydı dışarı çıktım rastgele yürümeye başladım..yoldan geçen çıtır zenci kızların çoğu bana asılıyolardı hayret etmiştim..hatta el atanlar bile vardı biliyomusunuz !! yaşları 15 ila 20 arasında ya var ya yok..

karnım acıkmıştı süpermarkete uğrayıp bişeyler alıyım dedim..fiyatlara baktım inanamadım !! dünyanın en ucuz yeri desem abartmış olmam..türk parasına vurdunuz mu en güzel yerinden 1 kilo sığır eti 5 lira ancak tutar..hele domuz eti onun yarı fiyatıydı..koca koca domuz jambonları satılıyodu..bi tanesini elime alıp baktım ,koca bir sürprizle daha karşılaşmıştım.üzerinde made in turkey-istanbul yazılıydı !!! demek bu ülkeye domuz ihracatını biz yapıyomuşuz ..ilk orada öğrendim bunu..

cape town da akşam olunca ne kadar hayat kadını varsa müşteri aramak için dışarı çıkarlar..işin ilginç yanı bu hayat kadınlarının çoğu beyaz kadınlardır !!

ve ülkede aids oldukça yaygındır yüzde 20 oranında ki bu oran her beş kişiden biri aids li manasına gelir..o yüzden nefsime hakim olmak zorundaydım..ama gelin görün ki cape town gibi bi yerde bu hiç de kolay değildir...

waterfront dedikleri çok güzel bir yer vardır deniz kıyısında geceleri neredeyse bütün halk orada toplanır,konserler verilir,gösteriler yapılır vs vs..büyük alışveriş merkezleri,lokantalar barlar cluplar oteller sayın sayabildiğiniz kadar...

birkaç gün kimseye takılmadan sırf dolaşmak suretiyle şehrin altını üstüne getirmiştim..üstelik rehberim de vardı yanımda..bi zenciyle iyi arkadaş olmuştuk heryeri bana tarif ediyodu..

bir öğlen vakti ufak bir bakkaldan bira aldım önünde oturaklar var oturdum karşıda deniz manzara harikulade ve benim keyifler gıcır...çok güzel zenci bi kadın geldi o da bira almıştı..ayakta durmuş elinde birayla bana bakıyodu..buyrun dedim davet ettim geldi yanıma oturdu tanıştık falan..zengin olup olmadığımı sordu güldüm yok dedim ben fakir beyazlardanım hah hah...en ucuz tarifeden ufak bi odada kaldığımı söyledim..bak dedim ben müslüman türküm avrupalı amerikalı değilim kimliğimi gösterdim bakınca ancak inandı..kocasının kendisini terkettiğini söyledi kızıyla yalnız yaşıyomuş..istersen gel bende kal odaya verdiğin paranın yarısını bana ver yeter dedi..eh benim de canıma minnet tabi..gene her zaman olduğu gibi dört ayak üstüne düşmüştüm..

yaklaşık 3 hafta kadar beraber yaşadık..daha çok yaşardım ama hazıra dağ dayanmıyor bendeki paralar suyunu çekmeye başlamıştı..haber vermeden çantayı toplayıp çıktım mecburen..ufak bi not yazıp bıraktım..kendisini çok sevdiğimi ama gitmek zorunda olduğumu...

hayatta bazı şeyler vardır yapmak istemediğiniz halde yapmaya mecbur kalırsınız..bu da onlardan biriydi benim için..

uçağa binip johannesburg a doğru yola çıktım..cape town la arası yaklaşık 2 saattir.uçak saatini gündüz orada olacak şekilde ayarlatmıştım çünkü johannesburg beyazlar için tehlikeli olabilecek bir yerdir..cape town daki beyazlar beni özellikle bu konuda uyarmışlardı..ama aksilik işte uçak rötar yapınca geç vakte kaldım..saat 20.30 da johannesburg havaalındaydım ki güneş yeni batmıştı..neyse indim baktım bir sürü zenci taksici vardı.johannesburg merkeze kaça götürüyosunuz diye sordum ,600 rant dedi !! korkunç para benim için..ne yapiyim ne ediyim derken gözüme taksicilerden birini kestirmiştim,dostum dedim beni 200 rant e merkeze bırakacan..çok az dedi falan filan ama sonunda razı etmiştim..adam beni öyle biyerde indirmiş ki beyazlar için en tehlikeli olan bir muhitlerden biriymiş sonradan bana bunu dediler..tabi parayı az verdik ya adam da beni böyle cezalandırmış meğer!!!şehrin biraz dışındaki kenar mahalle semtlerinden birinde büyük bi otelin önünde bırakıp gazladı..

otele girdim ama herkes bana bi tuhaf bakıyo..çevrede hiç beyaz yok..oralı olmadan resepsiyona gittim görevli kız bana öyle düşmanca bakıyodu ki dedim oğlum başın belada dikkatli ol !!! oda sordum ,odalar dolu dedi kaba bi şekilde..dışarı çıktım sokakta yürüyorum baktım bi taksi var bekliyor..şöför arkaya bi kız atmış öpüşüyolardı..camı tıklattım açtı dedim beni ucuz bi otele götür.tamam dedi kızı indirdi ben bindim.bak dedim beyazlar için güvenli olan biyer olsun ona göre..tamam sen merak etme dedi..neyse getirdi beni bi otelin önüne çantamı falan da taşıyodu resepsiyondaki görevliyle konuştular sonra bana gel işareti yaptı geldim..resepsiyoncu iyi ve dürüst bi zenciydi bana dedi ki burada sadece bu gece kalabilirsin sabah erkenden gitmen lazım..hemen odana çık ve sakın çevrede dolaşma!!o boğucu sıcakta kan ter içinde kalmıştım dedim içki ve sıgara almalıyım başka türlü olmaz.rocky adında birine seslendi genç 16 yaşlarında bi çocuk geldi.dedi beraber gidin ve hemen dönün oyalanmayın..çıktık gidiyoruz,rocky beni dehliz gibi biyere soktu alt katlara indik falan karanlık izbe bi mekana gelmiştik..içki lazım deyince çocuk beni meyhaneye getirmiş iyimi !! hah hah haaaa...olmaz böyle bişey..meyhanedekilerin hepsi şaşırmış istisnasız bana bakıyolar..rocky ona buna el işareti yapıyor tamam bu bizim adamımız merak etmeyin tarzında işaretler..barmen iri yarı zenci bi kadındı ama baktım gözlerinde düşmanlık yoktu..hi darling dedim ho you doing...ah thank you dedi kırıta kırıta..what the fck are you ?? hah hah haaaa...am your ex dedim dont you remember me ?? bi kahkaha attı ki meyhane sallandı resmen...hemen orada bi birayı devirdim dedim bana 4-5 şişe ver bi paket de malboro..döndük tekrar otele geldik rockyle..çantamı resepsiyondan aldım asansöre binip odama çıkıcam peşimden çıplak ayaklı 14 yaşlarında genç bi kız atladı asansöre..iki eliyle yakama yapıştı ne olur buradan git diyor bana !!! sakın kalma seni öldürürler !!!dedim geldim artık bu gece kalmak zorundayım..o zaman sabah kimse uyanmadan çıkman lazım dedi ben sana yardım edicem..kapıyı kilitle kimseye açma dedi kadın bile gelse açma !!! tamam sen merak etme dedim..para verdim almadı ilginç.ilk defa rastlıyodum parayı geri çeviren birine..neyse odaya girdim kapıyı kilitledim.odada cehennem sıcağı vardı.üst tarafta tek bir pencere açık o kadar başka penceresi yok..yatak çarşafını kaldırınca bir yığın hamam böceği gördüm yatakta!! ve oda dev gibi sivrisineklerle doluydu..4 şişe biranın tamamını içip öylece sızmışım..uyandığımda saate baktım 5.15 tam gitme vaktiydi..resepsiyona indim görevli değişmişti asık suratlı bi kız gelmiş oturmuş oraya..bana taksi çağır diyorum omuz silkiyo kaltak..birden gene o küçük kız belirdi sanki koruyucu meleğimdi o kadar tatlı bi kız ki sormayın..ayağına giyecek ayakkabısı bile yok..bekle dedi ben taksiyi getiriyorum..5 dakkaya varmadı taksi geldi.kız bana dedi ki pretoryaya git orası beyaz muhitidir.tşk ettim kızın cebine 200 rant koydum almıyor bi türlü artık zorla verdim ne yapiyim..dedim kendine güzel bi ayakkabı al my angel...

------------------------------------------------------------



Chapter 9 ** (AMERİKADAKİ VE AVRUPADAKİ IRK ÇILIK KARŞILAŞTIRMASI)



avrupadaki ırkçılık amerikadan çok fazladır...yalnızca bu kadarını söyliyim...

avrupada yabancı düşmanlığı var buna isterseniz ırkçılık da diyebilirsiniz..

amerikada ise tarihten gelen siyah beyaz ayrımı temeline oturan bir ırkçılık sözkonusudur..bugün de devam ediyor hala...

yalnız özellikle new york city de çok sıkı polis kontrolü vardır..eskiden beyazların giremediği harlem bölgesi ve bronx da bugün beyazlar dolaşabilmektedirler...bu bir ilerlemedir tabi...bugün new york city gibi dev bir metropolde suç oranı eskiye nazaran asgari seviyeye düşmüştür..kıyaslayacak olursak londra daha tehlikelidir mesela...

daha geçen sene ben londradaydım..totenham bölgesinde bizim türklerin işlettiği bir süpermarket gece sabaha karşı soyguncuların saldırısına uğramıştı..market sahibi kendini arka odaya kilitliyor ve hemen polisi arıyor..polis soyguncuların silahlı mı yoksa silahsız mı olduğunu soruyor,silahlı denince gelmekten vazgeçiyorlar inanabiliyomusunuz ?? silahları varsa biz gelemeyiz diğer silahlı ekibin gelmesini beklemek zorundayız demişler !!!

şaka gibi...

arkadaşlar gerçek ırkçılık budur ki bu tür olaylar avrupada oldukça yaygındır..mesela mahsus yabancılara karşı ambulansın gelmesini bile geciktirirler ki hasta vatandaş ölsün ve bir kişi daha eksilsin diye...

oysa amerikada böyle olmaz..911 i aradınız mı kim olursa olsun ekipler anında olay yerine intikal ederler...

amerikan polisi paranoyaktır yalnız !!!

boston da yeni bi iş bulmuştum..hayannis diye deniz kıyısında bir bölge vardır..orada büyük bir mall da ornaments derler noel için hediyelik eşya satıyodum..

standı kurmuştuk arkadaşlarla daha ilk günümdeydim...oradan askeri kamuflaj çok güzel bir pantolon almıştım ama bir beden büyük geliyodu bana. kemerle sıkıyodum belinden ki düşmesin...tezgah dizmiştik ya baktım atlet dışarı çıkmış düzeltiyim dedim. kemeri açtım ama fermuarı indirmedim pantolon zaten boldu çünkü ..atleti içeri yerleştirirken karşıdan bebek arabasıyla geçen bi kadın '' what re you doing like that ?? diye bağırdı bana !!! kadının o çıkışı karşısında afallamıştım.gayri iradi ben de ona dedim ki ''where re you looking at ?? manyak karı geçti gitti ama arkasından pat diye bi polis çıktı..dedi sen napıyodun ?? dedim hiç bişey , kadın manyak o kadar...senin patronun kim diye sordu ? falanca dedim...çağır gelsin dedi...nerde olduğunu bilmiyorum dedim gidin siz bulun..öyle deyince yanımdan uzaklaştı sonra baktım 4-5 kişi olmuşlar ve beni uzaktan takibe almışlar...15 dakka sonra bunların komserleri geldi yanıma, şimdi bu tezgahı kapatacaksın yoksa seni tutukluycam dedi !!!

sebeb nedir dedim ??

sen biliyosun dedi...

orada amerika doğumlu bir türk arkadaş vardı onu çağırdım hemen geldi. dedim şu polislerle bi de sen konuş meselenin aslı neymiş öğrenelim bana bişey söylemiyolar dedim..tamam sen merak etme ben konuşurum komserle dedi..o esnada var ya istisnasız herkes bana bakıyor ne olacak diye..polislerle zıtlaştım ya...çocuk konuştu geldi,abi ne diyolar biliyomusun dedi, ne diyolar dedim ? sen bu hediyelik eşyaları cinsel organına sürerek kendini tatmin ediyomuşsun !!! o kadın yazılı ifade vermiş polislerin biri de senin cinsel organını bile görmüş demesin mi !!! abi dedi bunlarla sakın zıtlaşma anında tutuklanırsın..hemen tezgahı kapatalım dedi..

tamam anladım dedim..baktım biraz daha kalsam beni ırza geçmeyle bile suçlayabilirlerdi !!!şaka söylemiyorum buna harbiden inandım yani !!! iftiranın bu kadarına da pes....

iftiraya uğradığına mı yanarsın,

tezgahı kapatılan patrona ayıp olduğuna mı yanarsın,

orada resmen herkesin önünde sapık muamelesi gördüğüne mi yanarsın,

işinden olduğuna mı yanarsın artık varın düşünün...

işte bu da amerikanın yüzlerinden size bir yüz...

oraya gidecekseniz her hareketlinizde çok dikkatli olmak zorundasınız. çünkü amerikada hapse girmek an meselesidir...



Chapter 10



esas değerli olan şey nedir biliyomusunuz ?

hızlı yaşamak değil doğru yaşamak ...

ve en zor olanı da budur..

yaşamı yeteri kadar bilmiyoruz, yaşam nedir ?

doğru yaşayabilmek için önce yaşamı öğrenmek lazımdır..bunun zenginlikle yahut fakirlikle ilgisi yok..yaşamı öğrenmek ,yine yaşamaktan gelen bir çok deneyimle yaşam denilen muammayı keşfetmektir...

bu tıpkı yüzmeyi öğrenmeye benzer !!!

insana yüzmeyi öğreten şey ,suya bir anlık teslimiyeti değilmidir ??

su şöyle der : bana güvenirseniz ben sizi batırmam...

ama güvenmeyip de çırpınırsanız sizi dibe doğru çeker boğarım !!!

işte hayat ta böyledir...kendisine güvenmenizi ister. eğer o güveni gösteremezseniz yaşamak denilen şey bir yaşam mücadelesi adını alır ve batırıcı çırpınışlara dönüşür ..çırpındıkça da batarsınız..insanı kötü yollara düşüren ve yüreğini maddi hırslarla dolduran kuvvet ,tamamen yaşamı tanımamasından ve nasıl yaşayacağını bilememesinden kaynaklanır..

ekmek kavgası derler...

bu sözün altında neler yatıyo bir bilseniz..

kuşlara yemi atarsınız da nasıl birbirlerini gagalıya gagalıya üst üste çıka çıka pay almak için mücadeleye girerler..

işte bu cehalettir aslında insanı maddeye esir edip de ruhunu basitleştiren...

yaşamak bir kavga değildir aslında..

ama insanoğlunun cehaleti neticesinde manasız hırslara ve mücadelelere dönüşür...

bakın size gerçek bir hikaye anlatıyim..

ankarada zengin bi işadamı bir gecede bütün servetini kumarda kaybediyor..sonra kumarhane sahibine rica ediyor arabamı 1 günlüğüne ödünç alabilirmiyim diye..sonra sabaha karşı biniyor arabasına ve gölbaşına gölün kıyısına geliyor..hava buz gibi ve göl donmuş durumda..arabadan inerek bir süre bekliyor gölün kıyısında..sonra silahını çekerek şakağına dayıyor..buraya kadarmış diyor,artık benim için herşey bitti...artık ne karımın yüzüne ne de çocuklarımın yüzüne bakabilirim..ne de bu utançla yaşayabilirim artık..onlara oturdukları evi kumarda kaybettiğimi söylemektense ölmeyi tercih ederim diyor ve tam tetiği çekeceği sırada gözü gölün üstündeki bir kuşa takılıyor..kuş gagasıyla buza vurarak delmeye çalışıyor..vuruyor vuruyor ve en sonunda buzu delerek bir balık yakalıyor oradan !!! ne oluyorsa orada oluyor işte..birdenbire adam silahını indiriyor ve yere kapanıyor..ey büyük allahım şu kuşun nasibini buzun altından bile veriyorsun...oysa bütün ömrümce ben senden şüphe ederek yaşamışım bunu şimdi anlıyorum ...hayır hayır...senin için hayat bitmedi daha,tam tersine yeni başlıyor ... o esnada doğan güneşin ilk ışıkları vuruyor adamın ağlayan gözlerine...





Chapter 11



arkadaşlar yurtdışında yaşam tamamen bir kültür meselesidir..oradaki yaşama adapte olabilmek için belli bir kültür seviyesinde olmak muhakkak lazımdır..tabi biraz da kafanın çalışması lazım...

yazdıklarımı okuyan ve benimle aynı hisleri paylaşan herkese buradan teşekkür ediyorum ayrıca...

biz türkler nasıl insanlarız bilirmisiniz ??

sürüler halinde yaşamayı seven insanlar ...bunun manası şudur : çevresi kalabalıkken aslan kesilir,yalnız kaldımı da kuzuya döner...bunun envai çeşidini hem çevrenizde hem de yurtdışında görebilirsiniz..o kemikleşmiş aile ve akraba bağlarıyla,binbir türlü gelenek görenek ve adetlerle bağlanmış bir yığın insan...

fransada bir türk kahvesinde oturuyoduk...içeri soluk soluğa biri girdi yetişin falancayı dövmüşler !!! hurraaa neredeyse bütün kahve boşaldı bi anda..eline sopa geçiren koşuyo..merak ettim gittim baktım ki yalnızca bir adam var !!! hepsi ona hücum ediyor hem de ellerinde sopalarla..adam kaçmasa linç edecekler...

bu tür hareketler benim kanıma dokunur bilirmisiniz !!!

1 kişiye 20 kişi birden girerler..bumudur türklük ??

ulan hayvan herifler durun bi nefes alın da bir an düşünün be..tamam kavga etmişler ama niye ?? sebeb ne ? belki de öbür adam haklıdır ne biliyosunuz ?? haklı olan birine dayak atılır mı ?? haksız dahi olsa bir kişiye 20 kişi girilmez insanda biraz da allah korkusu olacak...

ama nerdeee.... kime diyosunuz bu lafları ?? kim anlayacak ??

bakın görün ki zaman içinde nasıl da türklüğümüzü kaybetmişiz !!! dünyaya adaletleriyle nam salan o aziz türk milleti ne hale gelmiş şimdi... onlar bizim gibi değillerdi inanın..silahsız birisine silah çekmezlerdi..1 kişiye 2 kişi saldırmazdı..adaletsiz davranmaktan ve kul hakkı yemekten allaha sığınırlardı..atasözlerimize bir bakın,dünyanın başka hiçbir ülkesinde bu kadar manidar deyişler yoktur..bu topraklarda nice mübarek insanlar yaşadı bilirmisiniz...şimdiyse kimler dolaşıyo ??

kavga eden taraf en yakının dahi olsa eğer haksızsa kayırmıycaksın ...adalet her zaman bunu emreder..hakka hizmet edebilmek için haksızlık yapan tarafın değil haklı olan tarafın yanında olmak en azından bizi yaradana karşı bir insanlık vazifesidir..

her cuma namazında imam istisnasız şu ayeti söyler : allah size adaleti emreder ...allah zulmedenleri sevmez...kul hakkıyla allahın karşısına çıkmayın...

gerçek zulüm kul hakkı yemektir bilirmisiniz...eğer birine karşı haksızlık yaptıysanız onun hakkını yemiş olursunuz..kendinizi bir an için onun yerine koyun,zulme uğramak kadar insanı yıkan bişey daha yoktur bu dünyada...

bunların müslümanlığı batsın ne müslümanı...

hısım akraba hep birbirlerine yakın muhitlerde birikirler ki güçlü olsunlar..mesela avrupada türklerin yoğunlaşarak yaşadığı semtler vardır..aynı şekilde çinlilerin,rusların,arapların,hintlilerin ,siyahların vs vs...

halbuki medeni toplumlarda bireysellik hakim olduğu için sürü halinde yaşamak yoktur..insanlar yalnız yaşamayı yeğlerler...mesela genç bir avrupalı kız tek başına başka ülkelere gidip tatil yapabilir..halbuki tek başına yurtdışı seyahatine bizdeki erkeklerin bile çoğu cesaret edemez bırakın kadınları !!! o genç kızdaki yürek kadar bile yürekleri yoktur da ondan !!!

işte bu toplumlar arasındaki medeniyet farkıdır..

hee emmioğlu dayıoğlu nerdeyse biz oraya giderük ağam...yadellerde bi başımıza niderük ??

amerikada china town denilen çin mahalleleri vardır...arap mahalleleri vardır...zenci mahalleleri vardır...türk mahalleleri vardır...rus mahalleri vardır...vs vs ...bir tek amerikan mahallesi yoktur amerikada !!!!





Chapter 12





aile düzenini düşünüyorum da...sevdiğin kadın hep yanında olacak ve senden hiç ayrılmayacak...bundan daha büyük mutluluk varmıdır bu dünyada ??

ben çok aşık oldum..bir bakışta yıldırım aşkına tutulduğum günler oldu hayatımda...ama hiçbiri devam etmedi geride sadece güzel bir anı bırakarak kayboldu gitti hep...

brüxell in grand plas denilen meşhur bir meydanı vardır..birçok lokanta ve barın iç içe geçtiği biryerdir orası..dar sokakları gelen turistlerden artık yürünemeyecek hale gelirdi o zamanlar...romen çingeneler çiçek satarlardı yollarda..striptiz clupların önünde yarı çıplak fahişeler müşteri beklerlerdi...

üzerimde beyaz bi pardesü var...ayağımda kovboy çizmeler..kıvırcık saçlarım omuzlarıma dökülüyor...ava çıkmışım kadın arıyorum o kalabalıkta...havam 1500 o biçim..elimde bi tane uzun saplı kırmızı gül var..barın hemen dışındaki biryerde ayakta bekliyorum öylece..birden biriyle gözgöze gelmiştim..kadın gözlerini bana dikmişti ve bu tarafa doğru geliyodu..50-55 yaşlarında uzun boylu süper gösterişli sosyete bir kadın...üzerinde en pahalısından astragan kürk vardı ve bir adamın koluna girmiş vaziyetteydi..yüksek topuklu ayakkabıları ,mini eteği ve süper sexy desenli siyah çorapları ,parfümü vs rüya gibi bir fransız madamıydı karşımdaki...tam yanımdan geçerken bana gülümsedi..o gülücüğü görünce erimiştim resmen..gülü vermek istedim ama yanında adam olduğu için cesaret edemedim. belki de kocasıydı...o esnada benim iki arkadaş bardan çıkıp yanıma geldiler olayı görmüşlerdi..lan dedi neydi o karı öyle be !!! üffff dedi manyak bişeydi valla..bilmiyorum neden sanki içime doğmuştu '' geri gelecek '' dedim bekleyin görün..

inanın 5 dakika geçmemişti kadın yalnız geldi ve karşımda durdu..bana dedi ki senden bişey rica etsem yaparmısın ?? aynen şöyle dedim : sizin için hayatımı veririm madam !!!

elini bana doğru uzattı..o bakımlı uzun tırnaklı elmas yüzüklü mükemmel uzun parmaklar...elini iki elimin arasına aldım sonra yavaşca dudaklarıma götürdüm hafif eyilerek...fransız adetlerini iyi bilirdim o zamanlar..sonra dudaklarımı avcunun içine bastırarak öylece kaldım bir müddet..o lal laaaa dedi...hmmmmm...

şimdi geriye doğru baktığım zaman ancak anlıyabiliyorum o nasıl bir romantizmdi yarabbi !!!...kadın 55 bense 20 yaşındaydım...tek bir gece beraber olduk sonra gitti...ne adres ne telefon hiç birşey bırakmadan...

orhan babamız demiş ya :

gitti de gitti...

sevgilim gitti...

bu gönül onundu

almadan gitti

ardına bile bakmadan

gitti de gitti....

bir gönül oyunu bu

yaşandı bitti...

en güzel yıllarım

gitti de gitti....





Chapter 13





bende hatıra bitmez arkadaşlar hele sizler gibi severek takip edenler olduktan sonra ...

neredeyse heryerde bir anım kalmıştır..sadece kafamda net olarak hatırladıklarımı paylaşıyorum sizlerle..enteresandır bunları daha önce pek kimseye açmadım birkaç yakın arkadaş hariç tabi...gereği de yok zaten..ama böyle bir forumda yakından tanımadığın ve haklarında hiç birşey bilmediğin kimselerle hayatımda cereyan eden olayları paylaşmak hayli ilginç doğrusu...

insan lafının ardında gizlidir..inanın şu an beni siz okuyanlar kadar tanıyan kimse yok..burada yazdıklarım,hissettiklerim vs bu benim işte..

bir insanı tanımak ; onun yüzünü görmek,yaptığı işi bilmek falan değil..onun iç yaşantısını,ruhundaki kıpırtıları bilmektir..ancak o zaman karşıdakini gerçekten tanırsınız...

ben de samimiyetle sizlere iç yaşantımı açtım ve kendimi sizlerle paylaşmak da bana ayrı bi zevk veriyo...

kimisine ders olur,kimisine bilgi olur,kimisine gıda olur,kimisine de hayal olur öylece gider...

anılarım genelde ülke bilgisiyle kadın üstünedir..aslında aynı hayatın değişik versiyonları gibi ama ne yapalım bizim de kaderimiz böyle çizilmiş..hayat zaten bir tekrarlar zinciri değilmidir ?? herşey benzer bi şekilde tekrar eder..zaman dediğimiz şey de an ın sürekli tecelli etmesidir...nasıl ki siz elektriği sürekli yanıyo görürsünüz ama aslında çok yüksek frekansla bir yanıp bir sönmektedir..tıpkı zamanın göründüğü gibi...oluş ve yok oluş yahut doğum ve ölüm deyin hepsi bir andadır ancak çok hızlı vaki olduğu için bizler anlayamayız..

zaman bir var bir yok ...ama sanki o yanan elektrik ampulü gibi sürekli varmışçasına görünmekte bizlere...

ingilterede manchester yakınlarında blackpool denilen deniz kıyısı harika bir belde vardır..tam bir tatil beldesidir..ingilterenin avam kamarası önemli toplantılarını hep orada yaparlar...dünya dans yarışması her sene orada düzenlenir..kumarhaneler,lunapark,pansiyonlar,lüks oteller,barlar,gece kulüpleri vs oldukça çoktur..

2008 in sonlarına doğruydu..londradaydım.. blackpoola gidiyim de bizim kemal abiyi bi ziyaret ediyim hem de sürpriz olur kafa adamdır beraber biraz takılırız dedim..kemal abinin orada işlettiği bi cafe vardır , cafenin üstü de oteldir ayrıca..ne zaman londraya gelse beni illaki blackpoola davet edip dururdu..

blackpoola vardığımda saat öğleden sonra olmuştu ve etraf bomboştu !! hayret ettim..o capcanlı blackpool sanki bir hayalet şehir gibi göründü gözüme !!! hava acaip derecede kapalıydı ve sokaklarda in cin top oynuyodu...allah allah dedim ne oldu buraya böyle ??

neyse cafeye vardım baktım ki cafe de bomboş !! ne müşteri var ne bişey..kemal abi oturmuş gazete okuyor...beni görünce vay yeğenim benim diye ayağa kalktı kucaklaştık falan neyse...ya abi dedim ne oldu bu şehire böyle kimseler yok yav ...dedi sorma boşaldı burası herkes dükkan kapatıp gidiyor ne iş kaldı ne güç..niye böyle abi diye sordum,bilmem valla dedi heralde siyasi bi mesele yüzünden ...yakında ben de burayı kapatıp londraya gidicem mecburen dedi..

akşam saat 9 a kadar sohbet ettik..kemal abinin otelde yer yoktu türkiyeden akrabaları gelmişti ve bütün odalar full durumdaydı.. eh dedim kemal abi gece oldu çıkıyım biraz kafama göre takılıyım yarın görüşürüz deyip çıktım cafeden...biraz orda biraz burda derken gece yarısı oldu..son açık kalan barı da saat 2 civarıydı kapattılar..dışarıda hava iyice soğumuştu ama kafayı iyi çektiğim için soğuk falan hissetmiyodum sadece uykudan gözlerim kapanıyodu ne hikmetse...kalacak bi yer aramaya başladım ama nereye gitsem kapılar kapalı..zillere basıyorum açan yok !!! koskoca blackpool da kalacak biyer bulamadım iyimi !!! her taraf terkedilmiş gibi duruyodu aynı korku filmlerinde olur ya o misal...

ara sokaklarda dolaşıyorum bir allahın kulu yok şehir tamamen ölmüş gibiydi...yokuşun başına geldiğim sırada baktım aşağı taraftan biri bana sesleniyo...epey uzaktaydı ve karanlık olduğu için tam göremiyodum ama sesi kadındı..aşağı doğru inmeye başladım beni bekliyodu orada..yanına gittim baktım ki sarışın ince uzun boylu bi fahişe...hemen business istermisin diye yanıma sokuldu..buz kesmişti kadın sarsıla sarsıla titriyodu..üzeri o kadar inceydi ki dedim sen nasıl donmadın ya ???kadın bi anda benim montun fermuarını açtı içine girdi..olanca kuvvetiyle bana sarılmış kendini ısıtmaya çalışıyo..ha hah ..hiç böylesini de görmemiştim...kalacak yer yokmu buralarda diye sordum , sen gel dedi benim ev yakın ...bu arada kadın boynuma sarılı durumda kesinlikle bırakmıyor..bacaklarını da toplayıp belime doladı hadi gidelim ben sana tarif ederim...kadın kucağımda o şekilde az kaldı geldik diye diye belki 2 km yol yürüttü bana...iyi de gelmişti hani ısınmayı bırak kan ter içinde kalmıştım...sonunda bi evin önüne durduk kapıya gelince önce para vermen lazım dedi..ne istiyosun dedim ? 80 pound dedi..50 si benim için 30 da ev ücreti..çıkardım al sana 100 pound...hemen aldı çantasına koydu..dedi sen burada bekle anahtar komşuda hemen alıp geliyim..tamam dedim...acele acele sol tarafa doğru gitti bu..anında çaktım meseleyi beni orada ekecekti kaltak !! aslında en basit numara budur ama çoğunlukla yerler...belli etmeden uzaktan takip etmeye başladım baktım iyice hızlandı kaçıyo..o topuklularıyla çabuk çabuk göya benden kaçacak...paralel yoldan inip birdenbire önüne çıkınca afalladı bu..ektiğini zannediyodu tabi...bunu bi ağaca dayayıp üzerine abanınca suratı bembeyaz oldu korkudan ...please diyo lütfen ...al paran burada..açtı çantasını hemen çıkardı parayı...o an bi tuhaf hissettim kendimi..çünkü amacım parayı geri almak değildi...geri çekildim ok dedim..para sende kalsın...bir iki adım uzaklaştım sonra geriye döndüm al dedim sana bi 50 kağıt daha...eline sıkıştırdım...hiçbişey söylemeden çektim gidiyorum...peşimden yetişti bana kızgınmısın diye soruyo...fck off dedim leave me alone...beni rahat bırak yani...dedi benim de evim yok aynı senin gibi dışarda kaldım...buralı değilmisin dedim ? değilim dedi ben irlandalıyım...hiç param kalmayınca sana fake atmaya mecbur kaldım...

neyse sabah oldu paulayla beraber kemal abinin cafeye gittik..kemal abi dedim bak sana bi gelin getirdim artık nikah şahidimiz sen olursun...hah hah...yav dedi nerden buldun hemen bi gecede ?? güzel de ha diyo ...fazla eşeleme dedim bunu londraya götürüyorum...





Chapter 14





düşünüyorum da acaba kadınsız bi dünya nasıl olurdu ??

o zaman biz erkekler cennette mi olurduk yoksa cehennemde mi allah bilir...

akıllı bi kadın isterse erkeği çok güzel yönetir bilirmisiniz..hele erkeğin onda gönlü varsa...

paula yı alıp londraya geldim...esas işin ilginç yanını söyliyim size...londrada 60 yaşında bi ingiliz kadının evinde kalıyodum o sıra..kıbrıslıların işlettiği bir cafe vardı oraya gitmiştim bir sabah..sonra bu kadın çıkageldi,karşımdaki masaya oturdu..öyle bi giyinmişti ki herşey meydanda derler ya aynen öyle...belli ki aranıyodu..baktım beni acayip kesiyo ama oralı olmadım beğenmemiştim çünkü..cafenin sahibi kerim abi habire bana kaş göz işareti yapıyo arkadan sakın kaçırma tam sana göre git masasına otur diye falan ...ben gene oralı olmadım sakin sakin kadına da bakmadan kahvemi içiyodum..en nihayet kadın geldi benim masaya...kendine göre acaip seksi bi şekilde göğüslerini aça aça beraber oturabilirmiyiz diye sordu..buyurun dedim ne diyim..havadan sudan konuştuk biraz sonra ben kalkmak isteyince nereye gidiyosun işin mi var diye sordu..dedim çamaşır yıkamam lazım laundry e gidiyorum. hemen getir ben yıkarım dedi boşuna para verme oralara..eh tamam dedim neden olmasın...çamaşırları getirdim beraber evine gittik..çok güzel dublex evi vardı ...sağolsun hemen çamaşırları attı makinaya sonra salona geçtik içki ikram etti falan..kadın gözümün içine bakıyodu anlarsınız ya o kadar yani..sonra dedi istersen burada benimle kalabilirsin para da istemem...düşündüm ev güzeldi koskoca ev..kadını da bi şekilde nasıl olsa idare ederim dedim ve kabul ettim..aldım çantayı geldim kadının evine..ben geliyorum diye 3 çeşit yemek yapmıştı..benim için şampanya bile açtı kadın hah hah...

yemekten sonra bana evi dolaştırdı odamı gösterdi dedi ben aşağıda salonda olucam sen odana yerleş sonra gelirsin...

aşağı inince baktım ki tam ortamı hazırlamış heryer loş..üstüne şeffaf bi gecelik giymiş ki görseniz bu kadar da olmaz dersiniz...

mahsus tek kişilik koltuğa oturdum ki yanıma oturma şansı bulamasın diye..çünkü iyi biliyorum daha ilk günden alıştırırsan o öyle gider sonra kurtulamazsın da...

çevreme baktım oturduğu üçlü kanepenin üst tarafında bir sürü ufak renkli şişeler vardı. bunlar nedir diye sordum,masaj yağı dedi..masaja bayılırım bazen yaptırırım...tamam dedim içimden işte elime en güzel koz geçti bu kadını masajla idare edersin...hemen ooo dedim ben de çok güzel masaj yaparım biliyomusun !! öyle der demez geceliği sıyırıp anadan doğma bi halde kanepeye yüzüstü uzandı kadın...hadi gel diyo bana...hey allahım dedim bana yardım et çattık ki tam çattık !!!

neyse fazla ayrıntıya girmeyelim ben bunu 2 hafta kadar her gece masajla idare ettim..blackpoola gitmeden 1 gün evvel gece odama gelmişti açıkça dedi ki sen erkek değilmisin ?? öyle deyince ya dedim sorma benim bazı psikolojik problemlerim var o yüzden uzun zamandır ilişkiye girmedim biliyomusun..önce inanmadı ama sonra ikna ettim..bana biraz zaman ver dedim falan filan...

işte bu durumdaydım tam olarak...

sonra paulayla beraber gelmiştik eve hah hah haaaaa...

kadının paulayı gördüğü zaman ki yüz ifadesini inanın unutamam...dedim kendisi benim eski arkadaşım olur tesadüfen yolda karşılaştık kalacak yeri yokmuş müsade edersen biraz burada kalsın oda ücreti neyse ben veririm...

yüzüme karşı olmaz diyemedi çünkü dese benim de gideceğimi biliyo..aynı odadamı kalacaksınız dedi hemen ?? yok dedim olur mu öyle şey ona yan odayı verirsin zaten dedim kendisi razı olmaz benimle aynı odada kalmaya..evli zaten o dedim kocasına hayatta ihanet etmez...biraz inanır gibi oldu bizimki neyse bu problemi de halletmiştik öylece...sonraki günler varya filme çekseler oscara layık bi komedi olabilirdi...paulayla biz ateşle barut gibiydik ama bu kadın da müfettiş gibiydi !!! her an bizi kolluyodu hah hahh haaaa...baktık olmayacak paula gitti uyku ilacı getirdi.kadının akşam yemeğine bir tane karıştırıyodu o kadar..en nihayet nefes alabilmiştik koca ev sabaha kadar bizimdi artık...



Chapter 15



hayatta bazı şeyleri anlayabilmek için illaki belli bir yaşa gelmek lazımdır. o yaşa gelmedikçe anlayamıyorsunuz yada farkına varamıyorsunuz birçok şeyin...

hani insan geçmiş hayatına bakar da şöyle düşünür bazen : bugünkü aklım olsaydı öyle davranmazdım...yahut şunu şöyle yapardım...

bu olayı iyi düşünürseniz şunu farkedeceksiniz ki geçmişteki benle şu andaki ben aynı değil !!!çünkü farklı iki benlik gibi düşünmektedirler...şu andaki ben geçmişteki beni onaylamıyor çünkü...

gün gelecek belki şu anda yaptıklarınızı da beğenmiyeceksiniz keşke yapmasaydım diyeceksiniz..

bu noktadan muazzam bir hakikatin ispatı ortaya çıkıyor ki o da şudur : kader...

ben hiçbir zaman gerçekten ben olamıyorum !!! hayat buna müsaade etmiyor çünkü...eğer ben gerçekten ben olabilseydim bütün yaşadığım zaman zarfında kendi yaptıklarımla çelişkiye düşmemem gerekirdi..oysa işin pratiği insan benliğinin hiçbir zaman aynı kalmadığı ve sürekli oluş ve yokoluş içinde değişim gösterdiği yönündedir...

hepimiz ben deriz ama bu ben hiçbir zaman bizim mutlak benliğimiz değildir sadece hayatın bizim için yarattığı payımıza düşen nasipten ibarettir..

nasıl ki bir köylü çocuğu düşünün, daha ne olup bittiğini bile anlamadan kendisini tarlada babasına yardım ediyorken bulur...o çocuğun cinsiyeti,şekli ve sureti,hangi ana ve babadan doğacağı,nerede dünyaya geleceği,ne tür işler yapacağı ,güzel mi olacağı çirkin mi olacağı,uzun mu olacağı kısa mı olacağı,şişman mı olacağı zayıf mı olacağı vs herşey hayat tarafından o çocuk için takdir edilmiştir..ve o çocuk yaşadığı ömür boyunca o takdirin dışına çıkma şansına sahip değildir...

işte bizler böyle bi dünyada yaşıyoruz...aslında yaşamıyoruz ''yaşatılıyoruz'' desek daha doğru olur....

biraz kendinizin farkına varmaya çalışın...

hiçbir irademiz olmadan kalbimiz atıyor...iç organlarımızın herbiri ayrı ayrı görevler icra ediyorlar..nasıl da sürekli nefes alıp vermeye muhtaç durumdayız..kendimiz nefes almıyoruz,bir kuvvet bize nefes veriyor ve yine verdiği o nefesi geri alıyor !!!

bakın bizi nasıl yaşatıyor...

kendini tanıma denilen bir ilim vardır..eskiler marifet ilmi derlerdi..anlamı şudur : insanın kendi benliğini tanıma yolundan yaratıcaya ulaşması..

biliyorum çoğunuzun yaşı çok genç ama bunları da arada bir düşünün bişey kaybetmezsiniz ama çok şey kazanabilirsiniz...

çünkü bizi dünyaya getiren kuvvet , sadece yiyelim içelim evlenelim çalışalım zevk edelim azgınlık yapalım vs için bizleri varetmedi..

varoluş amacımızı düşünmeye çalışın...hiçbir zenginlik bundan daha değerli değildir bilirmisiniz



Chapter 16



size pauladan biraz daha bahsediyim....

irlanda asıllı bir amerikalıydı paula..amerikada ne yaptıysa kesin olarak ben de bilmiyorum çünkü bana bile söylememişti..yalnızca polisle başının belaya girdiğini ve o yüzden amerikayı terk etmek zorunda kaldığını anlatmıştı...ben de fazla üstelemedim...mesleği profesyonel fahişelikmiş zaten bana açıkça söylemişti..daha 17 yaşında porno filmlerde oynatmışlar bunu sonra sokaklara düşmüş...

bilirmisiniz benim fahişelerde hayran olduğum birçok taraf vardır !!! hepsinde değil tabi yalnızca bazılarında...paula da onu hissetmiştim..bana derdi ki sen çok farklısın diğer erkekler gibi değilsin..neden dedim ?? çünkü dedi hayatımda ilk defa bu kadar nazımın geçtiği birine rastladım !!!

paula yarını düşünmeden yaşayan bi kadındı..en çok buna hayrandım işte..kimseye hesap vermeyen burnunun dikine giden bi karaktere sahipti..parası olduğu zaman son kuruşuna kadar harcamadan rahat etmezdi..herşeyden önemlisi yalnız başına yaşayabilen ,kimseyi takmayan ve kendi kararını her zaman kendi alabilen bir ruha sahipti..

onu hayranlıkla seyrederdim biliyomusunuz..niye bana öyle bakıyosun diye utanıp yüzünü kapatırdı bazen !!!

pekiyi eksileri yokmu ?? çoook...bi defa çok tembeldi,beceriksizdi,elinden hiç bir iş gelmezdi...şunu şurdan alıp da şuraya koyayım diye bişey yok..evi bile ben kendim temizlerdim...evin her tarafını dağıtsanız farkına varmaz sadece kendine oturacak kadar bir yer açıp oturur keyfine bakardı...öyle bi kadın... fazla banyo da yapmazdı ama buna rağmen kesinlikle vücudu kokmazdı..ayaklarının biçimine bayılırdım parmaklarını teker teker öperdim bazen... banyodan çıktıktan sonra o nemli sarı saçları bukle bukle o kadar güzel bi şekil alırdı ki anlatamam...vücudunda gram yağ yoktu tıpkı mankenler kadar zayıftı...doğru dürüst yemek yemezdi hep abur cubur şeyler..en sevdiği yiyecek patates cipsiydi..bütün gün onu yese bıkmaz yani...öyle bi içerdi ki sormayın,litrelik viski alırdım kendim 2 kadeh anca içerdim gerisini bu bitirirdi..işin ilginç yanı sarhoş da olmazdı !!!

bi de cep telefonu hastalığı vardı..2 defa en güzel modelinden aldım birini düşürüp kırdı öbürünü de mc donaldsın tuvaletine düşürmüş iyimi !!! ya da sattı parasını yedi bana öyle söyledi bilmiyorum...

6 ay beraber yaşadık paulayla...aslında evlenebilirdik ama resmi olarak evli görünüyodu o yüzden olmadı...amerikada evlenmiş biriyle ama zahmet edip de boşanmamış...demişler ya bir elinde cımbız bir elinde ayna umrunda mı dünya..

bigün çantasında uyuşturucu bulmuştum..nedir bu dedim ? speed dedi !! halbuki eroindi ben iyi anlarım...dedim bana yalan söyleme speed öyle olmaz basbayağı eroin bu..ne yaptım ne dediysem kabul etmedi..kendisi kullansa anlarım hemen ama kullanmıyor..geriye tek seçenek kalıyordu o da satmak...yüzüme karşı yalan söyleyince kafam bozuldu birden gecenin yarısı bunu attım dışarıya dedim sk....r git nereye gidiyosan..gitmedi kapının önündeki betona boylu boyunca uzanmış öylece yatıyo...2 saat kadar bekledim sonra pencereden baktım ki aynı vaziyette yatıyodu orada allahın delisi...biliyorum bana duygu sömürüsü yapıyodu... gene dayanamadım indim aşağıya gel diyorum bu sefer de gelmiyo hanfendi kalkmıyo yattığı yerden..kucaklayıp zorla içeri soktum..b u sefer de krize girdi bas bas bağırıp küfrediyo bana..hah hah...başa çıkabilene aşk olsun bişey değil konu komşu uyanıp polise telefon edecekler sonra al başına belayı !! neyse güç bela susturdum sabaha gene barışmıştık...bak dedim paula eğer bi daha seni uyuşturucuyla yakalarsam bu defa ben giderim dedim..tamam söz dedi bi daha yapmam...2 gün geçti geçmedi eve gelmemişti..merak ettim tabi nerde diye..saat sabahın 4 ü falan evin önünde bi motor sesi duyunca uyandım baktım bi tane jip durmuş içinden 4 kadın indi biri paula 2 tane de erkek vardı..aşağıdan zile basıyolar...açtım kapıyı geldiler,hepsi fitil gibi...paula ali bak bunlar benim arkadaşlarım diye tanıtıyo bana..gelen kızlara baktım 3 ü de 18 den ufaktı biliyomusunuz...adamların kafası iyi ya beni esir aldılar konuş babam konuş ne dediğini kendisi de bilmiyo o vaziyette..paulayla kızlar kayboldular birden. şüphelendim içeri geçtim baktım banyodalar..kapıyı açtım ki kızlardan biri diğerine damardan vuruyo paula da kıza arkadan destek oluyo...

o sahneyi görünce birdenbire nevrim döndü resmen !!! hayatımda kadına vurmadım ama o esnada vurabilirdim..allahtan kendimi dizginleyecek gücü buldum...hiç bağırmadan kibarca kapıyı açtım dedim hemen bu evi terkedin !!! suratımdaki ifadeyi görünce küçük kızlar hemen kaçtılar paula ise yere bakıp öylece sessiz duruyodu...dedim sen de terket çabuk...o sinirle içeri gittim adamlara dedim çabuk defolun burdan..hepsini kapıdışarı ettim....

hadi esrar falan neyse de bu damardan olayı çok ciddi bi olaydır..hele hele bu olaya küçük kızlar da karışmışsa..polis o esnada evi bi bassa acabasız beni içeri atarlardı...kimbilir kaç sene de ceza yerdim...

sonraki gün boyunca paula beni sürekli çaldırdı açmadım..sim kartı değiştirdim o evden de çıktım...

paulayı o gece son görüşüm olmuştu...



Chapter 17



new york city nin meşhur dil okullarından lsi a gidiyodum..2007 nin sonbaharıydı..okul çok güzeldir tavsiye ederim hem fiyatı da uygundur..varick st de yüksek bir binanın 12.katındadır..oradan muhteşem new york manzarasını da seyredebilirsiniz ayrıca..

okuldaki ilk günlerimdi kalacak yer bulamamıştım mecbur harlemde ucuz bi hostel bulmuştum..hostellerde odadaki yatak sayısı arttıkça ücret de o nispette düşer..12 yataklı odalar vardır en ucuz tarifeden..

resepsiyondaki çocuk iyi bi çocuktu fransızdı. ayaküstü biraz sohbet ettik falan en ucuz oda 21 dolardı 12 kişilik..sana bi oda vericem kimse yok bomboş dedi..tek kalıcan..oh canıma minnet dedim..yollarsan yanıma sadece güzel kız yolla dedim erkek istemem ona göre..güldü tamam dedi sen merak etme..

akşam saat 9 civarı odama geldim baktım ki ortada açık bi valiz var biri gelmiş ama giysiler bayandı iyi dedim demek çocuk yaptığım espiriyi ciddiye aldı...

yatağa oturup laptopu açtım mesajlara bakıyorum,kapı açıldı geldi hanfendi..güleç yüzlü sarışın mavi gözlü hayli iri yarı gençten bi kızdı gelen..banyodan yeni çıkmış üzerinde havluyla girdi odaya..hello dedi hemen tanıştık..avustralyalıymış..bana sordu nerelisin diye,am from china dedim !!!o kadar saf ki çinliye hiç benzemiyosun diyo bana hah hah haaa...sonradan jeton düştü kızda gülüştük falan..daha 17 yaşındaydı 1 haftalığına tatil için gelmiş..dedim karnın açmı ? hem de nasıl dedi..iyi dedim new york daki ilk gününde sana ilk akşam yemeğini ben ısmarlıycam hadi çıkalım...

grand central taraflarında güzel bir yere gidip oturduk fiyatlar biraz pahalıydı ama olsun nasıl olsa param vardı daha..yedik içtik biraz dolaştık falan sonra hostele döndük...

ben kapı girişinin hemen solundaki alt yatakta yatıyodum kız da biraz içeri taraftaki bir yatağı seçmişti..ışıkları söndürüp yattık tam uykuya dalıcam bu birden bi çığlık attı ki yüreğim ağzıma geldi resmen !! acele fırladım yataktan ışığı açtım ne oldu diye..hanfendi fare görmüş odada meğer !!! nerde diyorum çantamın içindeydi diyo..çantayı aralayıp bakmak isteyince gene bağırıyo..ya dedim sus bişey olmaz korkma ufacık fare neticede..çantayı iyice kontrol ettim ne fare ne bişey vardı..bak dedim yok işte boşuna korkmuşsun gördünmü..neyse biraz teskin oldu..tekrar yattık,korkuyorum diyo bana..amacını anladım tabi... istersen yanıma gel dedim burası daha emniyetli..you sure ? diye sordu of course dedim gelebilirsin...fareye karşı seni bizzat koruycam ...
 
Cevap: Okumalık Hikaye



Hikaye güzelmiş sevdim. Kısaca bir yargılama yaparsak:



En suçlu kişi Sedef sonra Semih sonra da bunu yazan çocuk. Eda 'nın suçu yok. Gerçi kız milleti onun da vardır kesin yediği naneler ya neyse. Dışardan 2 kişi en çok suçlu.
 
Cevap: Okumalık Hikaye



Yazık olmuş gerçekten elemana. Kolay kolay atlatamaz her kişi böyle bi dönemi. Allah başa vermesin diyelim.



Edit: İncicaps mort. Başka bir forumdan resimler;



Eda ve hikayeyi yazan eleman;



2772913997.jpg




Sedef;



ImageThumbnail2.aspx
 
Cevap: Okumalık Hikaye



Sağlam hikaye. Lan oğlum gül gibi Eda'yı bırakıp niye Sedef'in kollarına atlarsın.:sopa: İçkiyi sevmezdim, içmezdim şimdi iyice tiksindim.:eek:
 
Cevap: Okumalık Hikaye



Burdaki iki yazı kitap sayfası olsa 60 sayfa ediyor. Ulan istisnasız her gün o kadar sayfa kitap okusam ayda 3-4 kitap bitirirdim:eek:
 
Üst Alt