Daha önce yazdığım yazı da bu;
galatasaray ve türk spor tarihinin en önemli kırılma olayı olup şimdiye kadar ekseriyetle sıradan bir takım içi hizipleşmenin ayrılmaya gitmesi ve galatasaray'ın içinden güneşspor adında yeni bir kulüp kurulması olarak algılanır ki bu sözlükte bile başlık güneşspor olarak açılarak bu siyasetin spora doğrudan fiili müdahalesini gözlerden ırak tutmaktadır.
esasında anlatıya o dönem galatasaray başkanı olan yusuf ziya öniş'ten başlamak gerekir zira bir başkan düşünün ki takımını hatta kulübünü siyasi görüşüne göre dizayn edemeyince istifa edip kendisine yeni bir kulüp kurup bu kulübün başkanlığında şampiyon olup daha sonra tekrar galatasaray'a dönüp girift ve ideolojik bir serüvenle türk spor hayatını kökünden değiştirsin.
aslında bu olay dikkatli incelense yani ittihatçılar-galatasaray; mustafa kemal atatürk-güneşspor; ismet inönü-beşiktaş; kenan evren-ankaragücü; fenerbahçe-tsk; fenerbahçe ve başakşehir ile akp arasındaki doktrinsel organik bağ daha iyi anlaşılacaktır...
yusuf ziya öniş, galatasaray spor kulübü derneğinin üçüncü başkanı olup; bu makama iki kez seçilmiş ve aynı zamanda da futbolcumuz olan büyük spor adamıdır.
1892 yılında istanbul'da doğan yusuf ziya öniş, galatasaray lisesinde tahsil görmüş ve tahsili sırasında galatasaray futbol takımında futbolcu olarak görev almıştır. yüksek tahsili için gittiği isviçre'de ise futbolculuğunu servette fc takımında üniversiteden mezun oluncaya dek sürdürmüştür. ardından memlekete dönen yusuf ziya öniş, milli mücadele dönemi yıllarına tekabül eden bu zaman zarfında türkiye idman cemiyetleri ittifakını kurdurmuştur.
özellikle kendisi de bir ittihatçı ve teşkilatçı olan mustafa kemal atatürk'ün izmir yangınıyla başlayan ilk safhada ittihatçılarla ayrışması izmir suikastiyle tavan yapmış bu süreçte kurucu kadrosu sıkı bir ittihatçı olan galatasaray ile atatürk arasında gerilim oluşmasını önlemek adına bilhassa kurucumuz ali sami fraşeri tarafından başkanlığa aday gösterilmiştir. zira yusuf ziya öniş ailesinde ittihat ve terakki fırkası yahut teşkilat-ı mahsusa mensubu olmayan nadir üyelerdendi... üstelik öniş; otoriter, teşkilatçı ve feraset sahibi biriydi...
işte tüm bu hasletlerle mustafa kemal atatürk'ün bilhassa 1924 olimpiyatları hususunda ali sami fraşeri ile oluşan fikir ayrılıklarının ayyuka çıkarak galatasaray aleyhine yansımasını engellemek adına en uygun namzet oluyordu yusuf ziya öniş...
ilk başkanlık dönemi 1922-1924 yılları arasında bu minvalde rahmetli öniş büyük faydalar sağladı... hem galatasaraylı hem de atatürkçü olan bir hizip ortaya çıkıp 21.asra kadar taşınmasının en büyük mimarı da kendisi olacak ve ateş güneş olaylarında ciddi kırılmalar yaşanacaktı. ne var ki, en nihayetinde galatasaray bu kavgalardan ve hizipleşmelerden daha güçlü çıkarak kurumsal bilincine, oluşan tekamülle ve yıllar içinde üzerine inşa edilecek olan teamüllerle türk sosyal hayatına ve dahası türk harsına "biricik" misal olarak geçecekti...
öniş, türkiye'ye ilk yabancı antrenör olan ingiliz billy hunter'ı getirmiş ve galatasaray'ın ingilizlerle mücadele eden ve onlara bir antitez olarak ortaya çıkan galatasaray'ın kurucu kadrosunun aksine ingiliz ekolünü benimsemesini sağlamıştır.
öniş, galatasaray'daki ilk başkanlığında aynı zamanda türkiye futbol fedarasyonluğunun da ilk başkanı oldu. türk futbolcuları paris olimpiyatlarına hazırladı...
yusuf ziya öniş, kulübü profesyonelleştirmek, kulübün enigmatik bir yapıdan çıkmasını sağlamak, camiayı yeni kurulan rejimin aygıtına evirmek gibi fikirlerini paylaşmaya başlayınca ali sami fraşeri (yen) müdahil olup kendisini seçime zorlayıp yeniden 1925'te ikinci ve son kez başkan oldu.
rahmetli öniş bu mağlubiyetin ardından cumhuriyetçi hizbin önderi olarak 1933 yılına kadar önemli bir azamız olarak galatasarayımıza hizmet etmeye devam etmiştir.
1933 senesi galatasaray tarihinin belki de ali sami fraşeri'nin ülkeden kaçtığı dönem, balkan harpleri ve hatta istanbul'un işgali sırasından bile daha zor olan bir yıldır...
1993 yılı başlarında ismet inönü'ye yakın kadro hareketine mensup isimler, galatasaray'ın rejime entegre olmadığını hala mensuplarının birbirine bektaşi selamı verdiğini, çok sayıda ittihatçının yuvalandığı, batı karşıtı bir yapıya büründüğünü; oysa ki sultaninin, tevhid-i tedrisat sonrası ehlilleştirilmesine rağmen aynı çalışmanın ve ortamın galatasaray kulübünde eski üyelerden dolayı yapılamadığını açık dille ifade etmek adına birtakım gazeteci galatasaraylı büyüklerimize yazılar yazdırmaya ve toplantılarımızda bunları dile getirmelerini sağladılar.
bilhassa eşref şefik, galatasaray örf ve ananelerine uymayacak şekilde tarikat, mezhep, meşrep münakaşalarına girişmekte; galatasaray spor kulübünün gül baba'nın ocağı olmadığını, başıbozuk bir yeniçeri yuvası olarak kalamayacağını bu yüzden çağ dışı bu yaklaşımlardan sıyrılıp galatasaray'ın cumhuriyetin de nimetlerinden faydalanarak bir propaganda aracına dönüşmesini, başarı için profesyonelleşerek artık lise talebelerinin müsabık olmamasını daha çok transfer yapılmasını; kurulan branş takımlarında en azından ekseriyetin profesyonel olmasını savunmuştur...
daha sonra adalet partisinden başbakan olacak olan cihad-ı ekber ilancısı büyük ittihatçı şeyhülislam ürgüplü hayri efendinin oğlu suat hayri ürgüplü ve bir başka ittihatçı kökenli muslih peykoğlu'nun eşref şefik'i kulüpten ihraç ettirmeye çalışmaları bu isimleri rahmetli öniş ile karşı karşıya getirdi.
öncelikle efsane başkanımız fethi isfendiyaroğlu siyasi baskılardan ötürü istifa etmek zorunda kalmış yerine bir başka rahmetli büyüğümüz eski başkan ali haydar barşal orta yol olarak seçilmiştir. lakin ali haydar bey de kafi gelmemiş olacak ki bektaşilikten girilmiş irticacılıktan çıkılmıştır ...
zaten fethi hocamız (zira kendisi lise hocamız ve sonrasında da müdürümüzdür aynı zamanda) göreve gelir gelmez ilk iş olarak bu hususa eğilmiştir öyle ki yönetim kurulunun ilk işi kulüp aleyhinde belirttiğim minvalde neşriyat yapan eşref sefik'i ihraç etmek oldu ki bu da fethi hocamızın sonunu hazırladı... gül baba'nın yaşadığını ispat eden, arşiv karıştıran, ali sami yen ile mezar mezar dolaşan hocamız
tam bu ortamda 1925'ten beri benzer fikirlerin savunucusu olan rahmetli öniş; "türk futbolu ancak profesyonellikle kalkınabilir miadı dolmuş hurafelerle değil" demekteydi...
4 şubat 1933 tarihindeki galatasaray kongresinde başkan isfendiyaroğlu; "eşref sefik'in yazdıkları ortadadır. kulübün selameti için alınan bu karar tasvip görmezse biz yönetim olarak çekiliriz" diyerek çok sert bir rest çekmiştir...
kadro hareketinin galatasaraydaki mühim temsilcilerinden sadun galip, teamüllere aykırı olarak divan reisinden söz almadan başkanın yanına kürsüye çıkıp haziruna; "savunması alınmadan bir insan cezaya çarptırılamaz, adalet! adalet!" diye haykırdı...
bu iki takrirden ağır basan isfendiyaroğlu yönetimi oluyor ve eşref şefik ihraç ediliyordu... bunun üzerinde genel kurul aritmetiğinin eski üyelerinin sıkı ittihatçı olmasından dolayı değiştirilemeyeceğini ve son restleşmede alınan mağlubiyet sonrası yapılacak bir şey kalmadığını düşünen yusuf ziya öniş istifasını verdi. mamafih bu istifa fethi hoca tarafından kabul görmedi. istifa dilekçesine yazılı olarak cevap verildiği gibi şifahen de kendisine gerekçesi sorulduğunda; rahmetli öniş, "hocam siz istifa ediniz ve bizim göstereceğimiz namzetlere rey veriniz zira bizim maksadımız alınganlık göstermek değil galatasaraya yeni bir veçhe vermektir" gibi oldukça sert bir ifade kullanıyor... bu noktadan sonra uzlaşma imkanı kalmıyor zira seçilmiş bir başkana demokrasi hiçe sayılarak ve hazirun aritmetiği yadsınarak şekil verilmeye çalışılmaktadır.
aslında 1925 yılında yusuf ziya öniş başkanımız koltuğunu ali sami yen'e bıraktığından beri bu çatışma vardı hep... zira 1925 yılında da suat hayri ürgüplü, ali sami yen ile birlikte galatasaraylılık ruhunu öldüreceğini savunarak profesyonelleşmeye karşı çıkmış, takımımıza ingiliz ekolünün adapte edilmesine pek sıcak bakmamışlardı. dahası bu ilk fikir ayrılığı aradan geçen 8 senede daha da artmış artık ürgüplü ile öniş arasında profesyonellik ve amatörlük adı altında her tür ayrışma derinleşmişti öyle ki bir şeyhülislam evladı olarak galatasaray'da karşıt görüşlülerin dediği gibi bektaşi sempatizanlığı olmadığını, bektaşi selamının artık galatasaraylılık selamı olduğunu bilakis bunların dile getirilmesinin hizipçiliğe yol açtığına dair çok ciddi bir kürsü atışması yaşanmıştır.
benzer minvalde 1929 izmir iktisat kongresinden sonra büyük buhran ortaya çıkmış ve cumhuriyet halk fırkasındaki sağ kanat ittihatçılığın etkisiyle de varlığını daha da yitirmiş kontrol neredeyse tamamen kadro hareketine geçmiştir... tam da bu sırada celal bayar'a yakın isimler kızağa alınmış yerlerine ismet inönü başbakanlığı nihai olarak kaybedip atatürk'ün gözünden düşeceği zamana kadar kadro hareketine bırakmıştır.
bunun yansıması da kulübümüzde yönetim kurulunun, başkanlıktan istifa eden sivas milletvekilimiz necmettin sadak'ın yerine bir başkan seçmek için 18 ekim 1929 tarihinde gerçekleştirdiği genel kurulumuzdur...
başkan sadak haziruna istifa sebebinin artık dayanılmaz boyutlara ulaşan hizipçilik olduğunu dile getiriyor ve bunun sadece galatasarayı değil aynı zamanda da galatasaraylılığı tahrip ettiğini veryansın ediyordu...
yeni yönetim kurulunun seçimine geçilmeden muhalefet adına söz alan kemal rıfat kalpakçı müstafi yönetim kurulunu ağır bir dille eleştiriyordu. bunun üzerine yönetim kurulunu müdafaa amaçlı olarak kurucu efsanelerimizden abidin daver söz alarak şu efsane konuşmayı yapıyordu; "haksız yere itham ediliyoruz, bizler vazifelerini müdrik kimseleriz, ben kulübümün hizmetinden vakit bulup heybeliada sanatoryumunda yatan ve ölümle cebelleşen hasta oğlumu ayda ancak iki kez ziyaret edebiliyorum"...
bu etkileyici belagatın üzerine başkan necmettin sadak tekrar başkan seçildi mamafih kendisi barışı tesis edemeyeceği için bu görevi kabul edemeyeceğini tekrarlayınca yeni başkan arayışları devam etti. bu sırada işte yusuf ziya öniş'in hizbi kemikleşmeye ve 1925 sonrası ilk kez boy vermeye başladı. kendisi, ünvan tayfuroğlu, kemal rıfat kalpakçı, sadun galip, nüzhet öniş ve tabii ki
eşref şefik...
ne var ki hazirun ittihatçıydı ve hala galatasaraylılığın amatörlükte başarılı olacağına kaniydi... bu yüzden 31 ocak 1930'da abidin daver başkan seçildi lakin kendisi sulh olsun diye en ateşli muhalif eşref şefik genel sekreterliğe getirildi...
lakin muhalefetin sebebi mevki makam değil galatasarayı ideolojik olarak dizayn etmek olduğundan indoktrine bir eşref şefik ki babası mühim bir osmanlı mensubu ve ittihatçı karşıtıydı; çok geçmeden istifa etti...
sonra ki 3 sene boyunca izah ettiğim gibi sağda solda menfi neşriyat yaptı ta ki ihraç edilinceye kadar... 4 temmuz 1933'te cumhuriyet gazetesinde halen arşivlerde de görülebilecek olan şu yazı intişar etti;
"haber aldığımıza göre, olimpiyad spor mecmuası aleyhine, galatasaray kulübü idare heyeti tarafından bir dava ikame edilmiştir. bu, bir alacak davasıdır. olimpiyad mecmuası 1931 senesinde sadun galip imtiyaz sahibi olup tahir yahya bey ise mesul müdürdür ve galatasarayın hukukunu müdafaa amaçlı neşredilmiştir.
yeni matbuat kanunu çıktıktan sonra tahir yahya bey görevden çekilmiş sadun galip bey hem imtiyaz sahibi hem de mesul müdür olmuştur.
olimpiyad mecmuası galatasaray kulübünden alınan meblağ ile galatasaray kulübü azasından hissedar kaydedilen zevattan alınan sermaye ile ihdas edilmiştir. fakat aradan bir müddet geçtikten sonra olimpiyad mecmuası bilfiil çıkaranlar galatasaray heyetine ve galatasaray oyuncularına hücuma başlamışlardır. mecmuanın tahrir heyetinin de müdürü olan eşref şefik bey bilhassa tamamen galatasaray'a cephe almıştır. o kadar ki mecmuanın her nüshasında galatasaray erkan ve rüesasına, hülasa, galatasaraylılığa aykırı yalnız tenkitkar değil tezyifkar neşriyat da çıkarmaya başlamıştır.
galatasaraylı olduklarını iddia eden mecmuacılar son zamanlarda galatasaray kulübünden ihraç edilen eşref şefik beyi, kendisine bir aralık mezuniyet verdikleri halde tekrar tahrir müdürü yapmışlar ve bittabi bu suretler galatasarayı yıkmaya matuf neşriyat daha ziyade artmıştır.
galatasaray idare heyeti ve galatasaraylı hissedarlar, kulübün ve kendilerinin parası ile çıkan bu gazetenin galatasaraylılık ve galatasaraylılar aleyhinde vuku bulan neşriyatına kendi sermayeleri ile iştirak eder vaziyette kaldıklarını görerek bu işi esastan hale karar vermişler ve maddeten alakasını kesmiş olan olimpiyad mecmuasının mali rabıtasını da kesmeğe karar vermişlerdir.
esasen iki buçuk senedir çıkan mecmua, sermayedarlarına hiç bir hesap da vermemiş olduğundan; galatasaray kulübü idare heyeti ve galatasaraylı hissedarlardan bir kısmı, paralarının iadesi için olimpiyad mecmuası aleyhine dava ikame etmişlerdir. olimpiyad'ın diğer galatasaraylı hissedarları da galatasaray'dan ayrılarak başka bir kulüp teşkiline ve bu suretle galatasarayı yıkmaya çalışanların neşrettikleri mecmuaya verdikleri paraları istirdat etmek üzere hisse senetlerini galatasaray kulübüne temlik etmeye başlamışlardır."
bu haberden sonra karşılıklı kılıçlar çekiliyor ve yusuf ziya öniş başta olmak üzere tüm muhaliflerin istifaları yürürlüğe konmaya başlıyor ki adeta kulüp son istifanın gerçekleştiği 2 nisan 1935'e kadar boşaltılıyordu... resmen paranız kadar konuşun madem galatasarayı içten değiştiremedik öyleyse rakip olur varlığına son verir kendi galatasarayımızı kurarız demekteydi muhalifler...
bu kalkışma tarihimize ateş güneş olayı olarak geçecektir... bu konuyu daha detaylı başka bir başlıkta incelemek daha mantıklı olacağından yusuf ziya başkanın biyografisinden gitmek gerekirse; rahmetli öniş istifa sonrası arkadaşlarıyla beraber güneş spor kulübünü kurar.
1938 yılında kapanıncaya kadar da güneş spor kulübü başkanlığını yürüten yusuf ziya öniş dediğini yapar ve galatasarayı her mecrada zor doruma sokar... bilhassa 23 şubat 1934'te kavgalı maç'ta fenerlilerin çıkardığı olaylara rağmen tamamen haksız yere avni, nihat, kadri, lütfü, ibrahim, necdet ve fazıl ikişer ay maçlardan men yemiştir oysa ki bizden tek suçlu tevfik olup o da fenerli kaleci hüsamettin'in çirkef tahriklerinden kaynaklanmıştır... bu bir işaretti artık hiçbir şey galatasaray için kolay olmayacaktı... zira zamanın ruhuna direniyor siyaseti karşımıza alıyorduk...
buna rağmen güneş spor ile ilk maçımız olan ve tarihe ayvalı maçı olarak geçen maçta 6 atıyor maçı da 6-2 kazanıyorduk
lakin bu yusuf ziya öniş'in büyük paralarla türkiye'nin en iyi oyuncularını transfer etmesine yol açmıştı... önce üç kez berabere kaldık sonra da biz 6 yedik
1938'de güneş spor'un ilk ve son kez şampiyon olduğu ve tarihindeki son sezonunda güneş spor bizi ligin ilk yarısında 7-0 ikinci yarısında da 4-2 mağlup ettiğinde ne kadar zengin, siyaseten nüfuzlu, popüler kişi varsa güneş spor'a üye olmaya ve yusuf ziya öniş'in balolarına katılmaya çalışırken bizim eski tüfek ittihatçı büyüklerimiz başta ali sami yen olmak üzere hasnun galip'teki köhne binamızda fenerbahçe'yi nasıl 7 kişiyle 7-0 yendiğimizi, kürt celal'i, hms imogene'i madara edişimizi, emin bülend'in kin şiirini, arkadaşlarının nasıl tek tek şehit düştüğünü, kendisinin nasıl sokağa atıldığı filan anlatıyordu...
ve tabii ki devran döndü ve ismet inönü başbakanlıktan alınıp hasta galatasaraylı celal bayar başbakan olunca
güneş spor her ne kadar başarılı olsa da ankara'nın talimatıyla kapandı...
galatasaray'dan ihraç edilmiş ve kurmuş olduğu nihayetinde de şampiyonluğa ulaşmış olan güneş spor'u kapanmış olan yusuf ziya öniş affedilip tekrar galatasaray'a dönene kadar eski iş bankası müdürü de olan celal bayar'ın talimatıyla iş bankası ve denizbank'ta müdürlük yaptı...
1950-1952 yılları arasında demokrat parti iktidarının rüzgarıyla bir kez daha siyasi destek alan rahmetli öniş ikinci kez başkan seçildi...
türkiye'de rahmetli atatürk'ün vefatı ve ikinci cihan harbinin başlamasıyla ittihatçıların kadrocularla kapışması bir müddet daha devam edebildi ta ki ismet inönü'nün almanların savaşı kaybedeceğini idrak ettiği zamana kadar. bundan kelli kalan ekip de turancılık davasıyla tasfiye edilecek 1944-1950 arası galatasaray yeniden zorlu bir sürece girecekti.
ne var ki celal bayar'ın yeniden iktidar olmasıyla ittihatçı damar ve galatasaray'ın yükselişi hiç olmadığı kadar ivmelenecek baba gündüzler, sadık gizler türk spor tarihine damga vurarak bugün bile devam edecek olan status quo'nun tesisini sağlayarak yepyeni bir paradigma ortaya koyacaklardır. bu süreçte emin bülend'in nihat bekdik'e; nihat bekdik'in gündüz kılıç'a; gündüz kılıç'ın da turgay şeren'e el vermesiyle esasında özü merzifonlu mücahit derviş gül baba'nın ıı.bayezid ile kurduğu galata saray-ı ocağına dayanan ittihatçı gelenek galatasaray paradigmasıyla vücut bularak kendisini 21.asra taşıyacaktır...