12 dakikada neler yapılabilir?
Eğer işe yetişmek için erken kalkan biriyseniz, 12 dakikada iyi bir kahvaltı bile edemezsiniz.
Eğer akşam saatinde köprü trafiğindeyseniz, 12 dakikada 12 metre bile ilerlemeyebilirsiniz.
Eğer televizyonda dizi izleyen biriyseniz, 12 dakikada reklamların bitmediğini bile görebilirsiniz.
Eğer tuvalette fazla kalan biriyseniz, 12 dakikada işinizi bitiremeyebilirsiniz.
Eğer Lewandovski'yseniz, 12 dakikadan daha az bir zamanda 5 gol atabilirsiniz ya da Klay Thompson'sanız 12 dakikada 37 sayı atabilirsiniz.
Peki ya Kadıköy'de takımını izleyen bir Galatasaraylıysanız ne yapılabilir bu 12 dakikada. 12 dakika önde olma mutluluğu yaşayabilirsiniz. Evet 17 yıldaki 18 maçta sadece 12 dakikanız vardır takımınızın önde olduğunu görebildiğiniz. 2008'de 4 dakika, 2013'te 8 dakika, toplamda 12 dakika.
1999 yılındaki o malum maçtan bu yana oynanan 18 Kadıköy derbisinde Galatasaray'ın maçı önde götürdüğü toplam dakika 12 olarak kayıtlara geçmiş oynanan 1620 dakikalık oyunda. Yani 27 saat boyunca Galatasaray, Kadıköy'de maç oynamış ve sadece 12 dakika önde olabilmiş. 666 dakika maç berabere devam ederken, Fenerbahçe 942 dakika boyunca önde olmuş son 18 Kadıköy derbisinde. Kadıköy'de yenik durumda olduğumuz o anları düşünün, işte o sinir bozucu anların toplamı 15 saat 42 dakikaya tekabül etmiş.
Tarihin en iyi Galatasaray'ı, bir hafta önce Pendikspor'a yenilen berbat Fenerbahçe'yi Kadıköy'de 2-1 yenerken, altı buçuk yıllık kazanamama serisini bitiriyordu. Yani Galatasaray'ın Kadıköy'deki bir önceki galibiyeti 1993 Nisan'ında as ve yedek kalecisi sakat olduğu için sahaya 3. kalecisiyle çıkmak zorunda kalan Fb karşısında gelmişti. Hayatında 2. ve son kez Süper Lig'de forma giyen Can Okuyucu isimli kaleci yerine takımın as kalecisi Engin İpekoğlu olsa belki 1993'teki 5 yıllık hasreti bitiren galibiyet de gelmeyebilirdi. 5 yıllık hasretin başladığı maç ise 1988 Mart ayında oynanıyordu Kadıköy'de. Yine berbat bir sezon geçiren Fb karşısında şampiyonluğun tek adayı Galatasaray 1-0 yenik duruma düşmesine rağmen 88. dakikada 2-1 öne geçip kazanıyordu. Evet yıl 1988'di. Yani bundan tam 28,5 sene öncesi. 28,5 senede kazanılabilmiş 2 deplasman galibiyeti.
90'larda önemsemedik fb yenilgilerini. Ne de olsa biz her daim zirvedeydik ve çekiştiğimiz rakip Beşiktaş oluyordu genelde. Sürekli hoca, başkan değiştiren fb'nin tek tesellisi Galatasaray maçları olurken biz hem ligi hem kupaları topluyor hem de Avrupa'da gürlüyorduk.
2000'lerin başlarında önemsemedik fb yenilgilerini. Çünkü her seferinde yenilsek bile daha üstün oynayan ve pek çok gol kaçıran, büyük şanssızlıklar yaşayan bir takım oluyordu sahada. Mücadeleyi gören taraftar çok kızamıyordu takımına. Üstelik o zamanlar Kadıköy'de sidik torbaları, yumurtalar, ses bombaları, meşaleler gibi futbol dışı hayvani ortam yaratan unsurlar da vardı.
2000'lerin ortalarından itibaren fb kadro olarak çok daha üstün kadrolarla karşımıza çıktığı için mağlubiyetler de kaçınılmaz oluyordu haliyle.
2010'lardan itibaren kafamızı kaldırdık ve onlardan daha güçlü kadrolarla çıktık bazı maçlara. Ama alabildiğimiz maksimum skor 2-2 olabildi direkte patlayan son dakika şutuyla birlikte. Yine de 2012'de oynanan o tarihi maç 0-0 bitmesine rağmen kazanılan şampiyonluk nedeniyle en büyük gurur kaynaklarımızdan biri oldu. Ertesi sene şampiyon olarak gittik ve yine yenildik. Baskı yoktu, stres yoktu. Kötü kaderi değiştirmek için her şey elimizdeydi ama yine elimizin tersiyle itmiştik. Sonrasında yine parasızlık, Dursun Özbek faktörü ve yine kadro yetersizlikleri.
Ali Sami Yen'de ve TT Arena'da fb seyircisinin yaptığı atmosferden daha fazlası yaratıldı bazen. Hatta pislik yapılan maçlar da oldu maç boyu. Ama 25 yıldır derbileri izleyen biri olarak ben daha Galatasaray deplasmanında stres yapan, panikleyen, elleri ayaklarına dolaşan 1 tane fbli görmedim. Berbat halde bile gelseler yere sağlam bastılar, savunmalarını sağlam kurup, kontraataklarını iyi yaptılar. Kalecileri hep iyi oynadı. Şansları da yanlarında olduğu için yenilseler de 2 farktan fazlasını görmediler. Bir de Kadıköy'e giden Galatasaraylı futbolculara bakın. En basit yan topları bile yapamaz hale geliyorlar. Topu ayaklarında tutuşları bile normal zamanlardakinden farklı şekilde oluyor. Sürekli bir panik hali, sürekli bir hata yapma ihtimali, üstelik son yıllarda inanılmaz derecede ruhsuz ve şahsiyetsiz futbol oynuyor Galatasaray forması ile o stada çıkan her kim olursa. Drogba'sı, Lincoln'ü, Sneijder'i, Kewell'ı, Jardel'i hatta Hagi'si bile etkilendi o statta oynarken ve normal oyunlarını oynayamadı. Uzun yıllar her türlü başarıyı tadan ve Galatasaray ruhuna sahip olarak niteleyeceğimiz Bülent Korkmaz, Hakan Şükür, Arif Erdem, Suat Kaya, Ergün Penbe, Hasan Şaş, Tugay Kerimoğlu, Ümit Davala, Ümit Karan, Necati Ateş gibi adamlar bile şaşkın hallere düştüler o statta. Oysa köylü Werner Lorant'ın, ayakta zor duran Aragones'in, teknik direktör bile olmayan Turhan Sofuoğlu'nun, İsmail Kartal'ın, tartışılan Dick Advocaat'ın Fenerbahçe'si sahaya hep maksimumunu koyarak oynadı.
Bu kısır döngünün bitirilmesi ve sayacın 0'lanması için artık daha radikal kararlar alınması gerekiyor. Bir kere öncelikle bu başkan ve yönetimle olacak şey değil bu iş. Dursun Özbek'le bırakın şampiyon olmayı, ligde ilk 4'e bile giremez bu kulüp. Lise yıllarında sınıf başkanı yapılamayacak acziyetteki bir adamın bu kadar büyük bir camianın başında 1,5 seneyi bitirmesi akıllara durgunluk veren bir olaydır bana göre. Dursun Özbek kalibresindeki bir adamın başkan olması demek 14 yıllık şampiyonluk hasretinin yaşandığı günlere daha da yaklaşmak demektir. Bunu başa getiren ve hala o koltukta tutan üstüne üstlük bu kıyafetini bile doğru dürüst seçemeyen bir adama Riva arazisi gibi bir mirası teslim etmek, gelecek parayı da çarçur edeceğini ön görememek için Galatasaray düşmanı olmak gerek ve maalesef Galatasaray'ı Galatasaray düşmanı olan o liseliler yönetiyor. Yıl olmuş 2017 biz hala Sabrilerle, Hakan Baltalarla, Selçuklarla, Hamitlerle sahaya çıkıyoruz. Bu cebini doldurmaktan başka bir düşüncesi olmayan Galatasaray'ı zerre umursamayan bu adamlar def edilmeden bu girdaptan çıkış yok, lig şampiyonluğu hayal, kupalar uzakta, Avrupa'ya çıkamayacağız bile. Kadıköy hüsran. Bunları bile bile neden hala aynı yüzlerden medet umuluyor. Neden hala futbolcuya dayalı düzen devam ediyor. Neden camiada bir boşvermişlik hali var anlamak mümkün değil.
Bizim sevdiğimiz, bildiğimiz Galatasaray bu değildi. O bildiğimiz Galatasaray 2005-2006'daki şampiyonluktan sonra azala azala bitti ne yazık ki. Terim'li 2 şampiyonluk bile eski günlerdekiler gibi olamadı. Hamza'nın şampiyonluğu zaten aşırı derecede yavandı. Ne zaman ki Galatasaray o skor ne olursa olsun sürekli hücumu düşünen, maç boyu rakip kalede gol arayan, her alanda basan takım özelliğinden, savunmaya çalışan, zaman geçiren, pozisyon kısırlığı çeken, mücadele etmeyen, tesadüfen maçlar kazanmaya başlayan takıma evrildi işte Galatasaray büyüsü bozuldu. Tekrar gelir mi acaba 80'lerin sonundan 2000'lerin başındaki gibi Galatasaray. Bu kafayla zor..
Safiye Ayla - Hey Gidi Gunler (1979) - YouTube
Eğer işe yetişmek için erken kalkan biriyseniz, 12 dakikada iyi bir kahvaltı bile edemezsiniz.
Eğer akşam saatinde köprü trafiğindeyseniz, 12 dakikada 12 metre bile ilerlemeyebilirsiniz.
Eğer televizyonda dizi izleyen biriyseniz, 12 dakikada reklamların bitmediğini bile görebilirsiniz.
Eğer tuvalette fazla kalan biriyseniz, 12 dakikada işinizi bitiremeyebilirsiniz.
Eğer Lewandovski'yseniz, 12 dakikadan daha az bir zamanda 5 gol atabilirsiniz ya da Klay Thompson'sanız 12 dakikada 37 sayı atabilirsiniz.
Peki ya Kadıköy'de takımını izleyen bir Galatasaraylıysanız ne yapılabilir bu 12 dakikada. 12 dakika önde olma mutluluğu yaşayabilirsiniz. Evet 17 yıldaki 18 maçta sadece 12 dakikanız vardır takımınızın önde olduğunu görebildiğiniz. 2008'de 4 dakika, 2013'te 8 dakika, toplamda 12 dakika.
1999 yılındaki o malum maçtan bu yana oynanan 18 Kadıköy derbisinde Galatasaray'ın maçı önde götürdüğü toplam dakika 12 olarak kayıtlara geçmiş oynanan 1620 dakikalık oyunda. Yani 27 saat boyunca Galatasaray, Kadıköy'de maç oynamış ve sadece 12 dakika önde olabilmiş. 666 dakika maç berabere devam ederken, Fenerbahçe 942 dakika boyunca önde olmuş son 18 Kadıköy derbisinde. Kadıköy'de yenik durumda olduğumuz o anları düşünün, işte o sinir bozucu anların toplamı 15 saat 42 dakikaya tekabül etmiş.
Tarihin en iyi Galatasaray'ı, bir hafta önce Pendikspor'a yenilen berbat Fenerbahçe'yi Kadıköy'de 2-1 yenerken, altı buçuk yıllık kazanamama serisini bitiriyordu. Yani Galatasaray'ın Kadıköy'deki bir önceki galibiyeti 1993 Nisan'ında as ve yedek kalecisi sakat olduğu için sahaya 3. kalecisiyle çıkmak zorunda kalan Fb karşısında gelmişti. Hayatında 2. ve son kez Süper Lig'de forma giyen Can Okuyucu isimli kaleci yerine takımın as kalecisi Engin İpekoğlu olsa belki 1993'teki 5 yıllık hasreti bitiren galibiyet de gelmeyebilirdi. 5 yıllık hasretin başladığı maç ise 1988 Mart ayında oynanıyordu Kadıköy'de. Yine berbat bir sezon geçiren Fb karşısında şampiyonluğun tek adayı Galatasaray 1-0 yenik duruma düşmesine rağmen 88. dakikada 2-1 öne geçip kazanıyordu. Evet yıl 1988'di. Yani bundan tam 28,5 sene öncesi. 28,5 senede kazanılabilmiş 2 deplasman galibiyeti.
90'larda önemsemedik fb yenilgilerini. Ne de olsa biz her daim zirvedeydik ve çekiştiğimiz rakip Beşiktaş oluyordu genelde. Sürekli hoca, başkan değiştiren fb'nin tek tesellisi Galatasaray maçları olurken biz hem ligi hem kupaları topluyor hem de Avrupa'da gürlüyorduk.
2000'lerin başlarında önemsemedik fb yenilgilerini. Çünkü her seferinde yenilsek bile daha üstün oynayan ve pek çok gol kaçıran, büyük şanssızlıklar yaşayan bir takım oluyordu sahada. Mücadeleyi gören taraftar çok kızamıyordu takımına. Üstelik o zamanlar Kadıköy'de sidik torbaları, yumurtalar, ses bombaları, meşaleler gibi futbol dışı hayvani ortam yaratan unsurlar da vardı.
2000'lerin ortalarından itibaren fb kadro olarak çok daha üstün kadrolarla karşımıza çıktığı için mağlubiyetler de kaçınılmaz oluyordu haliyle.
2010'lardan itibaren kafamızı kaldırdık ve onlardan daha güçlü kadrolarla çıktık bazı maçlara. Ama alabildiğimiz maksimum skor 2-2 olabildi direkte patlayan son dakika şutuyla birlikte. Yine de 2012'de oynanan o tarihi maç 0-0 bitmesine rağmen kazanılan şampiyonluk nedeniyle en büyük gurur kaynaklarımızdan biri oldu. Ertesi sene şampiyon olarak gittik ve yine yenildik. Baskı yoktu, stres yoktu. Kötü kaderi değiştirmek için her şey elimizdeydi ama yine elimizin tersiyle itmiştik. Sonrasında yine parasızlık, Dursun Özbek faktörü ve yine kadro yetersizlikleri.
Ali Sami Yen'de ve TT Arena'da fb seyircisinin yaptığı atmosferden daha fazlası yaratıldı bazen. Hatta pislik yapılan maçlar da oldu maç boyu. Ama 25 yıldır derbileri izleyen biri olarak ben daha Galatasaray deplasmanında stres yapan, panikleyen, elleri ayaklarına dolaşan 1 tane fbli görmedim. Berbat halde bile gelseler yere sağlam bastılar, savunmalarını sağlam kurup, kontraataklarını iyi yaptılar. Kalecileri hep iyi oynadı. Şansları da yanlarında olduğu için yenilseler de 2 farktan fazlasını görmediler. Bir de Kadıköy'e giden Galatasaraylı futbolculara bakın. En basit yan topları bile yapamaz hale geliyorlar. Topu ayaklarında tutuşları bile normal zamanlardakinden farklı şekilde oluyor. Sürekli bir panik hali, sürekli bir hata yapma ihtimali, üstelik son yıllarda inanılmaz derecede ruhsuz ve şahsiyetsiz futbol oynuyor Galatasaray forması ile o stada çıkan her kim olursa. Drogba'sı, Lincoln'ü, Sneijder'i, Kewell'ı, Jardel'i hatta Hagi'si bile etkilendi o statta oynarken ve normal oyunlarını oynayamadı. Uzun yıllar her türlü başarıyı tadan ve Galatasaray ruhuna sahip olarak niteleyeceğimiz Bülent Korkmaz, Hakan Şükür, Arif Erdem, Suat Kaya, Ergün Penbe, Hasan Şaş, Tugay Kerimoğlu, Ümit Davala, Ümit Karan, Necati Ateş gibi adamlar bile şaşkın hallere düştüler o statta. Oysa köylü Werner Lorant'ın, ayakta zor duran Aragones'in, teknik direktör bile olmayan Turhan Sofuoğlu'nun, İsmail Kartal'ın, tartışılan Dick Advocaat'ın Fenerbahçe'si sahaya hep maksimumunu koyarak oynadı.
Bu kısır döngünün bitirilmesi ve sayacın 0'lanması için artık daha radikal kararlar alınması gerekiyor. Bir kere öncelikle bu başkan ve yönetimle olacak şey değil bu iş. Dursun Özbek'le bırakın şampiyon olmayı, ligde ilk 4'e bile giremez bu kulüp. Lise yıllarında sınıf başkanı yapılamayacak acziyetteki bir adamın bu kadar büyük bir camianın başında 1,5 seneyi bitirmesi akıllara durgunluk veren bir olaydır bana göre. Dursun Özbek kalibresindeki bir adamın başkan olması demek 14 yıllık şampiyonluk hasretinin yaşandığı günlere daha da yaklaşmak demektir. Bunu başa getiren ve hala o koltukta tutan üstüne üstlük bu kıyafetini bile doğru dürüst seçemeyen bir adama Riva arazisi gibi bir mirası teslim etmek, gelecek parayı da çarçur edeceğini ön görememek için Galatasaray düşmanı olmak gerek ve maalesef Galatasaray'ı Galatasaray düşmanı olan o liseliler yönetiyor. Yıl olmuş 2017 biz hala Sabrilerle, Hakan Baltalarla, Selçuklarla, Hamitlerle sahaya çıkıyoruz. Bu cebini doldurmaktan başka bir düşüncesi olmayan Galatasaray'ı zerre umursamayan bu adamlar def edilmeden bu girdaptan çıkış yok, lig şampiyonluğu hayal, kupalar uzakta, Avrupa'ya çıkamayacağız bile. Kadıköy hüsran. Bunları bile bile neden hala aynı yüzlerden medet umuluyor. Neden hala futbolcuya dayalı düzen devam ediyor. Neden camiada bir boşvermişlik hali var anlamak mümkün değil.
Bizim sevdiğimiz, bildiğimiz Galatasaray bu değildi. O bildiğimiz Galatasaray 2005-2006'daki şampiyonluktan sonra azala azala bitti ne yazık ki. Terim'li 2 şampiyonluk bile eski günlerdekiler gibi olamadı. Hamza'nın şampiyonluğu zaten aşırı derecede yavandı. Ne zaman ki Galatasaray o skor ne olursa olsun sürekli hücumu düşünen, maç boyu rakip kalede gol arayan, her alanda basan takım özelliğinden, savunmaya çalışan, zaman geçiren, pozisyon kısırlığı çeken, mücadele etmeyen, tesadüfen maçlar kazanmaya başlayan takıma evrildi işte Galatasaray büyüsü bozuldu. Tekrar gelir mi acaba 80'lerin sonundan 2000'lerin başındaki gibi Galatasaray. Bu kafayla zor..
Safiye Ayla - Hey Gidi Gunler (1979) - YouTube