#
# galatasaray'a geldigi ilk gunden beri elestirilen teknik adam. elestirilerin ortak cikis noktasi iki tane;
a) genc ve tecrubesiz.
b) otorite sahibi degil.
simdi bu bilgiyi elimizde tutarak, galatasaray'in 2008-2009 sezonu icin, mayis ayinin sonundan itibaren giristigi teknik direktor arayisinda ismi gecen teknik direktorleri hatirlayalim. tek sezonluk olympique lyonnais performansiyla ilgi cekmis olan alain perrin, ayni olympique lyonnais'u dunya klubu yapmis paul le guen, yine bir senelik getafe performansindan baska portfolyosu bos olan michael laudrup ve juventus'u serie b'den serie a'ya cikararak imkansizi gerceklestirmis olan didier deschamps. bu ismini saymis oldugum teknik direktorlerin su anki durumuna bakalim;
alain perrin, st etienne'i calistiriyor. st etienne, ligue 1'da, liderin 23 puan gerisinde, son sirada.
paul le guen'in paris st germian'i, liderin 7 puan gerisinde ve 5 sirada liginde. uefa ise iki macta topladigi 1 puan ile grubunun son sirasinda.
michael laudrup'un calistirdigi spartak moscow, ligi sampiyonun 16 puan gerisinde, 8. olarak bitirdi. uefa'da iki macta 3 puan toplayabilmis ve ucuncu sirada.
didier deschamps calismiyor, evde pes'in become a legend modunu oynadigi soylentiler arasinda
iste bu isimler sonucunda takimin basina gecmis ve begenilmeyen, geldigi ilk gunden itibaren yerin dibine sokulan skibbe'ye bakalim simdi.
turkcell super lig'de, liderin 6 puan gerisinde, 5. sirada.
turkiye kupasi'nda 2 macta 4 puan toplayarak bir ust tura cikmayi garantilemis.
uefa kupasinda 3 macta 6 puan toplayarak grupta birinci sirada.
iste, skibbe gitsin o gelsin, bu ileri ciksin diyenlerin goremedigi nokta burasi. galatasaray'la ismi anilan hocalar icerisinde, skibbe'den daha iyi istatistige sahip bir isim yok simdilik. yanisi, skibbe, alternatifler arasinda en iyisiydi, bu takimin basina redknapp, erik gerets, guus hiddink, mourinho gibi gercek anlamda "stratejist" ve karizmatik ozellikleriyle takimi, oyuncuyu, tribunleri etkileyecek bir isim gelmedigi surece de, yine alternatifler arasinda en iyisi. maalesef medyanin, tribunun ve dolayisiyla da yonetimin teknik direktor dimagi low, daum, lucescu, vesselinovic, yilmaz vural, guvenc kurtar ile sinirli kaldigindan, soylenen isimler ayni. "o gitsin bu gelsin!" dendiginde, bu'nun performansinin daha yuksek olacagina dair olan o kutsal inanc beni sasirtiyor, tanriya bu kadar inanilmamis, iman edilmemistir.
michael skibbe'nin aslinda ne gibi bir degisim yaptigini kimse goremiyor, gorenler, gormeyenlerin gozunu acamiyor. cunku skibbe "takima top oynatmak"tan farkli bir sey yapmaya calisiyor. anlatayim;
bu ulke tarihinde hic bir takim gercek anlamda "sistem takimi" olmamistir 80'li yillarin sonuna kadar. ama bu ulke, dizilis ile futbol sisteminin ayni olduguna inanan futbol cahilleriyle doludur. bu tabuyu yikan isim, rahmetli, jupp derwall idi. derwall, galatasaray'a bir sistem asilamisti. o sistemi ilk once mustafa denizli, sonra karl heinz feldkamp devam ettirdi. bu sistemle oynayan, bu sistemle yogrulmus fatih terim, o sistemi kullanarak 4 sene sampiyon oldu, uefa kupasini hem de namaglup alma unvanina eristi. neydi bu sistem? sahanin her yerinde isir, kos, savas, rakibin oyununu boz. elde ettigin toplari rakip yari alana yolla, illa biri vuracak ve gol atacaktir.
galatasaray, bu anlattigim sistemi 20 yil boyunca uygulamistir. bu sistem sadece takimin degil, tribunlerin, yonetimin, galatasaray kadrosunu sayamayacak ama yine de kendisine galatasarayliyim diyen herkesin genlerine islenmistir, ben 3 yasinda galatasaray-karsiyakaspor maci izlerken de boyle oynuyordu bu takim, arsenal'i yenip uefa'yi alirken de, fenerbahce'yle gecen sene ciktigi sampiyonluk macinda da. cok basit bir sistem aslinda; direncli ve cok kosan kanat oyunculariyla rakibi orta alana hapset, bu huni icindeki rakibe de bunaltici pres yapip topu kazan. sonra hakan'a, jardel'e, nonda'ya bu topu at. kacirirlarsa bir daha aynisini dene, bir daha, bir daha.
bu sistemin iflas ettigi artik cok asikar. avrupa'da kalburustu hic bir takim artik buna imkan tanimiyor, cok hizli pas alisverisleriyle yaptigin presin etkisini bozuyor, yoruldugunla kaliyorsun. gecen sene michael skibbe'nin leverkusen'i, galatasaray'a iste boyle 5 tane gol atti. turkiyedeki direncsiz ve teknik olmayan takimlarda ise bu sistem hic siritmadi. bunu goren michael skibbe, gelmis gecmis en teknik galatasaray kadrosu icinde, gercek anlamda bir devrim yaratmaya calisti geldigi ilk gunden beri. skibbe'nin galatasaray'i topu yere indirdi, kendisini degil topu kosturmaya basladi. yeri belli, nereye gidecegi belli, ne yapacagi belli olan oyuncularin birbirleriyle girdigi pas alisverisleri, daha az kosan ama daha yuksek pas isabetiyle oynayan bir galatasaray'i ortaya cikariyor. yani, topun arkasina gecip servis karsilayan, ardindan elde ettigi topla cok oynayarak ve cok pas yaparak hucum etmeye calisan bir galatasaray insa etme derdinde skibbe. ilk basta "one-touch football" oynatacak dendi ama israrla "possession football" oynatmaya calisiyor takimina.
boylesi teknik, ince ve akla dayali bir futbol, kaosa ve karambolden dogan gol sanslarina alismis galatasaray'a, galatasaray oyuncusuna, galatasaray taraftarina, galatasaray medyasina cok ama cok ters geliyor. lincoln'un 30 metreden attigi ve oyunun kanat yonunu degistiren bir pas yerine, yine ayni lincoln'un ters kanada 30 metre depar atarak oyun degistirmesi alkislaniyorsa, bu iste bir sacmalik var demektir. galatasaray'in hucumda yasadigi soruna sonra deginecegim ama bu noktada skibbe'nin elestirilmesi gereken onemli bir nokta var;
takimin onemli maclarda, kontrollu hucum pres yapmasi, oyun anlayisini degistiren bir durum degil, bunu daha onceki maclarda gorduk. demek ki kontrolsuz, deli danalar gibi pres yapmak ile, duzgun alan savunmasi yaparak rakibi hataya zorlamak arasinda fark var. o halde skibbe'nin oyuncularini takim savunmasi konusunda egitmesi, bir blok halinde hareket ederek pres yapmayi stratejisine dahil etmeyi ogretmesi gerek. maalesef galatasarayli oyuncular, onemsiz gordugu maclarda bunu yapmiyorlar; kendilerine olan bu ozguvenleri ya da mac seciyor olmalari da yonetimin cozmesi gereken bir sorun olarak kaliyor.
bu durumda aklimiza gelen soru su:
olympiakos, benfica, trabzonspor maclarinda cok zevk veren, oyunun hakimiyetini elinde bulunduran, sanat eseri gibi pas yapip, globalizm karsiti gibi saldiran galatasaray, neden eskisehirspor'a yeniliyor ya da neden ahi gitmis vahi kalmis fenerbahce'den fark yiyor? tabii ki bu sorunun arkasinda, galatasaray'in fizik direncinin yetersizligi yatiyor. michael skibbe'nin takima yeterli antrenman yaptirmadigi, futbolculara kondisyon yuklemedigi uzun zamandan beri soylenen ve artik dogrulugu resmen kanitlanan bir olay. o halde galatasaray'in duzgun bir kondisyon antrenmani sonucunda daha iyi bir futbol oynayacagina inanmak zor olmamali. zira bence skibbe, yapabileceklerini gostermistir gerek yukarida saymis oldugum maclar, gerekse cogu maclarda oynanan 30-40 dakikalik periyodlar sonucu.
galatasaray'in hucumda yasadigi sikintiya gelelim.
bir kere, galatasaray'in nasil bir hucum anlayisiyla oynadigini anlamak gerek. bu noktada, baros'un "gol atan" bir karakterden cok, arkasindaki arda/lincoln/kewell uclusune bos alan yaratan ve arkasindaki oyunculari pozisyona sokmak icin kaleye arkasi donuk top alarak top servis eden yapida bir futbolcu oldugunu gormeliyiz. zaten galatasaray'in en cok gol atan oyunculari da bu arka ucluden cikiyor, istatistiklere baktigimizda. en nihayetinde bu kanatlardan ya da gobekten top tasiyarak ve bu sirada rakip yari alani kalabalik bir sekilde baski altinda tutarak olusan bir durum. galatasaray paslariyla, ortalariyla, uzaktan sutlariyla, kornerleriyle rakibi oylesine afallatiyor ki, rakip bunaliyor ve sonunda gol geliyor. ama daha direncli ve cok iyi kapanan takimlar karsisinda bu 10-15 dakikalik dilimlerde gol bulamayan galatasaray, oyunun hakimiyetini yavas yavas kaybetmeye basliyor. iste skibbe'nin en buyuk hatasi ve en cok elestirdigim ozelligi burada: bir b-plani kesinlikle yok!
aslinda baktigimizda, michael skibbe'nin cok yerinde oyuncu degisikliklerine imza attigini goruyoruz. ornegin elestirilen emre asik-baris degisikligiyle, metalist kahrkiv macinda daha baskici bir orta saha kurmak istemis, baris'in caldigi toplarla da bu istegine ulasmisti. bunun sebebi galatasaray'in farkli mevkilerde, farkli ozelliklerde oyuncular bulundurabiliyor olmasindan kaynaklaniyor. ornegin cok hizli forvetleri olmayan bir takima karsi daha teknik ama daha yavas bir meira savunma gobeginde oynayabilecekken, hizli kontrataklarla gol bulmaya calisan rakibe karsi emre gungor ve emre asik ikilisi var skibbe'nin elinde. topa sahip olmak, defans acmak gibi yeteneklere sahip bir kewell'a karsilik, bos alandan maksimum fayda saglayacak bir aydin'i var. ayni sekilde isiran bir baris ozbek'e karsilik, sabit oynayip capa gorevinde oynayan mehmet topal'i var. baktigimiz zaman cok dengeli bir kadro ve takimdaki teknik ayaklar sebebiyle degil, iste bu sekilde ikame oyuncu karakteri dolayisiyla galatasaray turkiye'nin en iyi kadrosuna sahip. cunku bu oyuncu karakterleriyle birlikte takimin da karakteri bir anda degisebiliyor.
ancak bu konudaki en buyuk eksiklik, hucumda goze carpiyor. iste skibbe'nin eksikligi, b-plani, galatasaray'in puan kayiplarinin yegane musebbibi.
galatasaray forvetlerine baktigimizda; shabani nonda, umit karan ve milan baros'u goruyoruz. ucu de turkiye'nin her takiminda 11'de oynayabilecek kalitede oyuncular olmalarina ragmen, temelde ozellikleri hep ayni. ucu de daha cok top tutan, gelip alan ve baskasina servis eden, sirti kaleye donuk oynayan ve gol atmaktan cok gol attirma ozelligine sahip olan oyuncular. bu noktada skibbe'nin baros'u cikarip umit'i sokmasi ya da baros ve nonda'yla oynamasi hic bir dinamik getirmiyor takima, cunku takimin karakteri neredeyse hic degismiyor. galatasaray'in bir nobre'ye, shevchenko'ya, ibrahimovic'e, roonie'ye ihtiyaci var; henry'ye, drogba'ya ya da adebayor'a degil. iste skibbe'nin hata yaptigi nokta burasi. birbirini besleyebilecek baros-karan ikilisini oynatacagina, baros ve karan degisikligi yaparak sonucu degistirebilecegine inaniyor. halbuki sahasinda top bekleyen ve beraberlige yatan bir takima karsi, volkan yaman-umit karan degisikligi yapabilse, saldirmayan bir takip karsisinda 3'lu defans oynayabilse; ya da kewell-karan degisikligiyle benfica macindakine benzer bir sistemle oynayabilse galatasaray'in farkli bir kimlige burunecegi asikar. her halukarda, galatasaray'in bosa kacacak ve markaj yemeyecek, karambolden de yararlanmasini bilecek bir forvete ihtiyaci var.
su anlattiklarimin cogu, turkiyedeki futbol izleyicisi icin hic bir anlam ifade etmeyecektir. maalesef ki futbolu, yapmasi gereken her seyi yapmis bir sabri'ye yenilgiden sonra kufretmek ve kaptirilan sacma salak bir top sonucu yedigin golden oturu teknik direktore giydirmek olarak algilayan, sistem/plan/strateji ne demek hic bilgisi olmayan ve cok asagiladigi, dalga gectigi hincal uluc uslubundan baska bir uslup kullanmayan, fotomac/fotospor derinliginde "cakmak lazim/koyduk mu/misir kocanini tuttunuz mu" mantik silsilesinden baska bir sekilde yorumlayan insanlarla dolu her yer; tribunler, sokaklar, kahvehaneler, forumlar, blog'lar, eksi sozluk. ve tum bunlarin isiginda, bu insanlarin soylediklerine canak tutan ve kendi masterplanini olusturmayan bir yonetim; her yerde gule gule skibbe, git skibbe benzeri yorumlar. ama hic ikame fikir bulundurmayan, analizden yoksun, zekadan yoksun, sonucu sadece skorla olcen bir mentalite. tum bunlar karsisinda her seferinde kendisine buyuk saygisizlik edilen skibbe, "bu cok aptalca bir soru" dedigi icin butun gazeteler tarafindan "saygisiz!" yaftasi vurulan skibbe.
kendisiyle iki yil hayal ediyorum. sans yanimizda olur, yonetim de arkasinda durursa, iki yil.
hic sanmiyorum ama, olur ya olur, en gec iki sene sonra kepceyle laf yedirecek turkiyedeki milyonlarca kisiye; su an lincoln yuzunden bir ayda 15 kilo alanlar gibi.
NOT:Alıntıdır söylemek istediklerime tercüman olmuş arkadaş