Hayır. Avrupa Süper Ligi asla olmayacak. Bu iyi olmaz. Her şehirde büyük bir futbol kültürüne sahip olan İngilizler buna asla müsaade etmeyeceklerdir. Konferans Ligi, Birinci Lig ya da İkinci Lig maçlarını izlerseniz, bütün stadyumların dolu olduğunu görürsünüz. İngilizler oyunun bu yönüne çok özen gösteriyor ve taraftarlara büyük saygı duyuyorlar. Burada oyuna başka hiçbir yerde görmediğim bir sevgi var.
Barcelona'nın mevcut takımının omurgasını Gerard Pique, Sergio Busquets, Lionel Messi ve Luis Suarez'den oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu takımın önde basabileceğini, kendi kalesinin 40 metre uzağında savunma yapabileceğini ve bunu yapmak için gereken enerjiyi koruyabileceğini düşünüyor musunuz?
Evet, düşünüyorum. Telefonda ya da birbirimizi gördüğümüzde Ernesto Valverde ile oyun hakkında çok konuşurum. Takımından ne istediğini tam olarak biliyor. Dışardan bir gözle seyrediyorum ve kesinlikle takımının kendi istediği gibi oynamasını sağladığını düşünüyorum. Unutmayın, bu son 11 La Liga şampiyonluğunun sekizini kazanan bir takım! Bu sayılardan kimin şüphesi olabilir?
"Avrupa'da sadece çeyrek finale ya da yarı finale yükselebiliyorlar" demek çok kolay. Bu turnuvaların sonucunu küçük anlar belirliyor; her şey kaçan bir pozisyona ya da bir hataya bakıyor. Bu takım son 11 La Liga şampiyonluğunun sekizini kazandı; çünkü her üç günde bir sahaya çıkacak enerjiye sahipler. Böyle bir takım hakkında eleme turlarında aldıkları sonuçlar üzerinden şüphe duyamayız. Anfield'da turu geçebilselerdi, belki de şu an üç kupayı kazanmış bir takım hakkında konuşuyor olacaktık.
Barça'da antrenörlük yapmak hiç kolay değildir. Diğer takımların antrenörleri dahi ne yapmam gerektiğine dair yorumlar yaparlar ve bu beni hâlâ çok kızdırır. Onlar ne biliyorlar ki? Antrenmanlarımızda yoklar, öz güven sorunu yaşayan, eşinden boşanmaya hazırlanan ya da evinde sorunları olan oyuncularla ilgilenen onlar değil. Bir oyuncunun performansını etkileyebilecek milyonlarca şey var ve dışarıdaki insanlar bunun hakkında hiçbir şey bilmiyor.
Her şeyin daha fazla takipçi ve beğeni kazanmakla ilgili olduğu günümüz dünyasında, kendi ligini kazanmaktan ziyade Şampiyonlar Ligi’ni kazanmaya daha fazla değer atfediliyor. Sizin Şampiyonlar Ligi'yle ilişkiniz nasıl? Şampiyonlar Ligi'ne ne kadar değer veriyorsunuz?
Her yıl turnuvanın ilk maçında kendi kendime, "Vay be! Şampiyonlar Ligi'nde olmak ne kadar güzel!" diyorum. Grup aşamasından eleme turlarına kadar her anını seviyorum. Geçen sezon elendiğimizde içimden, "Kahretsin! Ajax ile Johan Cruyff Stadı'nda oynamak hayatımın yarı finali olurdu!" diye geçiyordu. Buna karşın lig ise daha farklı. Şampiyonlar Ligi'nde kaybettiğinizde iki ya da üç gün için kötü hissediyorsunuz; ama ligde Pazar günkü maçınızı kazandığınızda, sonra hemen Çarşamba günkü maçı aklınızdan geçiriyorsunuz. Pazartesi ve Salı günleri etrafta heyecanla dolanıp, "Bu ne kadar harika?!" diye düşünüyorsunuz.
Spor bu demektir; bir sonraki maça hazırlık yaparken elde ettiğiniz zaferlerin tadını çıkarma sanatı. Kazandığınızda her şey mükemmeldir. Lig ise bitmek bilmez. Örneğin, Şubat ayında şampiyonluk yarışının dışında kaldıysanız, bir hiçsinizdir. Bu korkunç bir şeydir. Neyse ki, bu çok fazla başıma gelmedi, ama bu durumda oyuncularınızı nasıl motive edebilirsiniz ki? Yani sonuç olarak, işimi seviyorum ve lig şampiyonluğu unvanının en iyi takıma verildiğini biliyorum. Dolayısıyla bunu kazanmışsam, hak etmişimdir.
Çeyrek finali, sonra yarı finali ve ardından finali kazanıp kazanmayacağımızı görmek için tüm yılımı harcamayacağım. Elbette, yarıştığımız her turnuvayı kazanmaya çalışacağız; ancak lig bizim daha zinde olmamızı sağlıyor ve ben daha zinde olmak istiyorum. İşimi seviyorum. Eve gidip ailem ve arkadaşlarımla birlikte hayatın tadını çıkarmak ve "Bir sonraki maça nasıl hazırlanabilirim?" ya da "Son maçı neden kazandık?" diye düşünmek istiyorum. Ligi kazanmak bunu yapabilmemizi sağlıyor.
Barcelona'nın mevcut takımının omurgasını Gerard Pique, Sergio Busquets, Lionel Messi ve Luis Suarez'den oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu takımın önde basabileceğini, kendi kalesinin 40 metre uzağında savunma yapabileceğini ve bunu yapmak için gereken enerjiyi koruyabileceğini düşünüyor musunuz?
Evet, düşünüyorum. Telefonda ya da birbirimizi gördüğümüzde Ernesto Valverde ile oyun hakkında çok konuşurum. Takımından ne istediğini tam olarak biliyor. Dışardan bir gözle seyrediyorum ve kesinlikle takımının kendi istediği gibi oynamasını sağladığını düşünüyorum. Unutmayın, bu son 11 La Liga şampiyonluğunun sekizini kazanan bir takım! Bu sayılardan kimin şüphesi olabilir?
"Avrupa'da sadece çeyrek finale ya da yarı finale yükselebiliyorlar" demek çok kolay. Bu turnuvaların sonucunu küçük anlar belirliyor; her şey kaçan bir pozisyona ya da bir hataya bakıyor. Bu takım son 11 La Liga şampiyonluğunun sekizini kazandı; çünkü her üç günde bir sahaya çıkacak enerjiye sahipler. Böyle bir takım hakkında eleme turlarında aldıkları sonuçlar üzerinden şüphe duyamayız. Anfield'da turu geçebilselerdi, belki de şu an üç kupayı kazanmış bir takım hakkında konuşuyor olacaktık.
Barça'da antrenörlük yapmak hiç kolay değildir. Diğer takımların antrenörleri dahi ne yapmam gerektiğine dair yorumlar yaparlar ve bu beni hâlâ çok kızdırır. Onlar ne biliyorlar ki? Antrenmanlarımızda yoklar, öz güven sorunu yaşayan, eşinden boşanmaya hazırlanan ya da evinde sorunları olan oyuncularla ilgilenen onlar değil. Bir oyuncunun performansını etkileyebilecek milyonlarca şey var ve dışarıdaki insanlar bunun hakkında hiçbir şey bilmiyor.
Her şeyin daha fazla takipçi ve beğeni kazanmakla ilgili olduğu günümüz dünyasında, kendi ligini kazanmaktan ziyade Şampiyonlar Ligi’ni kazanmaya daha fazla değer atfediliyor. Sizin Şampiyonlar Ligi'yle ilişkiniz nasıl? Şampiyonlar Ligi'ne ne kadar değer veriyorsunuz?
Her yıl turnuvanın ilk maçında kendi kendime, "Vay be! Şampiyonlar Ligi'nde olmak ne kadar güzel!" diyorum. Grup aşamasından eleme turlarına kadar her anını seviyorum. Geçen sezon elendiğimizde içimden, "Kahretsin! Ajax ile Johan Cruyff Stadı'nda oynamak hayatımın yarı finali olurdu!" diye geçiyordu. Buna karşın lig ise daha farklı. Şampiyonlar Ligi'nde kaybettiğinizde iki ya da üç gün için kötü hissediyorsunuz; ama ligde Pazar günkü maçınızı kazandığınızda, sonra hemen Çarşamba günkü maçı aklınızdan geçiriyorsunuz. Pazartesi ve Salı günleri etrafta heyecanla dolanıp, "Bu ne kadar harika?!" diye düşünüyorsunuz.
Spor bu demektir; bir sonraki maça hazırlık yaparken elde ettiğiniz zaferlerin tadını çıkarma sanatı. Kazandığınızda her şey mükemmeldir. Lig ise bitmek bilmez. Örneğin, Şubat ayında şampiyonluk yarışının dışında kaldıysanız, bir hiçsinizdir. Bu korkunç bir şeydir. Neyse ki, bu çok fazla başıma gelmedi, ama bu durumda oyuncularınızı nasıl motive edebilirsiniz ki? Yani sonuç olarak, işimi seviyorum ve lig şampiyonluğu unvanının en iyi takıma verildiğini biliyorum. Dolayısıyla bunu kazanmışsam, hak etmişimdir.
Çeyrek finali, sonra yarı finali ve ardından finali kazanıp kazanmayacağımızı görmek için tüm yılımı harcamayacağım. Elbette, yarıştığımız her turnuvayı kazanmaya çalışacağız; ancak lig bizim daha zinde olmamızı sağlıyor ve ben daha zinde olmak istiyorum. İşimi seviyorum. Eve gidip ailem ve arkadaşlarımla birlikte hayatın tadını çıkarmak ve "Bir sonraki maça nasıl hazırlanabilirim?" ya da "Son maçı neden kazandık?" diye düşünmek istiyorum. Ligi kazanmak bunu yapabilmemizi sağlıyor.