Şuursuzluk / Maç Yazısı | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Şuursuzluk / Maç Yazısı


1541337725837.png

Sanırım benim bugüne kadar izlediğim en kalitesiz Galatasaray - Fenerbahçe maçı buydu. Daha sıkıcı, 0-0'a bağlanan derbiler izledim ama o maçlarda takımlar hiç değilse savunma yapabildiği için berbat, seyir zevki hiç olmayan maçlar vardı. Bu maçta ise takımlar savunma da yapamayacak kadar kalitesizdi. Kalitesizlik bazen seyir zevkini yükseltir ama bu kalitesiz olduğu gerçeğini değiştirmez. (Aykut Kocaman buna sık sık değinirdi)

Fenerbahçe son dönemde Türk Telekom'a gelmiş en kötü takımlardan biriydi. Tabii Erzurumspor'u da zar zor bir duran top golüyle yenebilen Galatasaray'ın, ligin en zayıf performanslarından birinin de fişini çekememesi şaşırtmadı. Bulunan goller ve pozisyonlar yine duran toptu. Galatasaray'ın oyun organizasyonu, ön alan presi ve set oyunu yine sıfırdı ama ondan önce, her şeyden önce değinmek istediğim bir konu var. Önce onu yazmak istiyorum. Maça yine geçerim...

ÇÖKÜŞ NASIL BAŞLADI?

Süper Lig'in geriye gidişi bundan 3-4 yıl önce başladı. Ülkedeki terör olayları arttı. Ankara'daki patlama, yıl başı gecesinde gece kulübünde yaşanan silahlı saldırı, Taksim'deki patlama, havaalanındaki patlama, Beşiktaş maçı sonrası yaşanan patlama... Ve unuttuklarım. Sadece sıradan olayları unutursunuz. Yaşanan acı olaylar maalesef sıradan hale gelmişti o günlerde. Hepsi o dönemde o kadar çok üst üste geldi ki, o dönemden sonra ülkede forma giyen Avrupalı futbolcular da yavaş yavaş ayrılmaya başladı ve kalan yabancılar; ya Araplar, ya Afrikalı siyahi oyuncular ya da fakir ailelerde büyümüş Güney Amerikalılar oldu.

Kuyt gibi, Podolski gibi, Gomez gibi iş ahlakı yüksek Avrupalılar kaçtı. Ya Avrupa'nın en fakir, en güvensiz mahallerinde büyüyen Araplar, kendileri gibi Müslüman bir ülkeye gelmeye sıcak baktı ya Afrikalı siyahi futbolcular geldiler ya da yine fakirlik, şiddet görmüş Güney Amerikalılar geldi. Bizim Türk çocukları da aşağı yukarı aynı zaten. Süper Lig bir Faslı, Cezayirli cennetine döndü.

Yani ekonomik özgürlüğü olan, çocuğuna iyi bir eğitim veren, sadece sokağa salmamış onun karakter olarak iyi yetişmesine önem, özen ve sorumluluk gösterebilmiş ailelerin çocukları gelmiyor artık. Hatırlayın bizzat Kolbein Sigthorsson, 2015-2016 sezonu başında, ısrarlar ve daha yüksek maaşlara rağmen ailesi izin vermediği için gelmemişti Galatasaray'a. Daha sonra gittiği takımda başarısız olunca geldi... Somut bir örnek olduğu için yazdım, bunun gibi bir sürü örnek var.

Çocukluğumu bir Roman mahallesinin yakınında yaşadığım için bu konuda çok örnek görmüşümdür. Roman anne babalar, çocuklarını sevmedikleri için onlara özen göstermiyor değillerdi. Her anne baba gibi çocuklarını çok seviyorlardı ama ekonomik özgürlüğünü kazanmadan çocuğuna, kendine hatta en basitinden giyimine, kuşamına ve dahası kişisel temizliğine bile özen gösteremezsin. Akşam evine getireceğin ekmek için bitmek bilmeyen bir savaş veriyorsan, bir süre sonra güzel kokmayı düşünüp buna zaman ve para ayırmak bile senin için lüks haline gelebilir. Her göçmene, dünyanın her yerinde 'kokuyorlar' damgası yapıştırma nedeni bunlar. Sabundan önce ekmeği düşünmek zorunda kaldıkları için kokuyorlar. Çocuklarının eğitimin seviyesinini düşünememeleri de böyle tabi... Bizim Roman arkadaşlar 2. 3. sınıftan sonra babalarının yanında çalışmaya başlıyordu. En basitinden babaları yeterli parayı kazanıyor olsa, çocukları 3. sınıftan sonrasını da okurdu.

İşte Türkiye'de futbol oynayan oyuncuların çoğu, aşağı yukarı böyle ailelerde büyümüş, sonra da birden zengin olup şuurunu kaybetmiş çocuklar. En diple, en tepe arasında bu kadar hızlı çıkışı kaldırabilecek etik ve ahlak değerleri edinememiş çocuklar. Dengesiz tavırları bu yüzden. Zaten bizim Müslüman toplumlarda aileler; dindarlıkları sayesinde, çocuklarına vermeleri gereken ahlak eğitiminden muaf olduklarına inandırıyorlar kendilerini. Sonra ne mi çıkıyor piyasaya? Kuran ve silah fotoğrafını çekip instagrama atan, vicdanını diniyle rahatlatıp, 8 aylık hamile karısını evde bırakan ve sabaha kadar gece kulüplerinde eğlenen vicdansız adamcıklar. Çünkü dini var instagramda, vicdanına gerek yok!

Ülkeye gelen Arap futbolcular, o yaşadıkları mahallelerde şiddetle iç içe büyüdüğü için Türkiye'de terör saldırılarından o kadar korkmuyor. "Fransa'da 1 alacağıma Türkiye'de 3 alırım" diyor. Fransız ise kolay kolay demiyor.

İşte Belhanda'sı, Feghouli'si, Benzia'sı, Slimani'si doluşuyorlar. İyi ama bu ülke futbolunu, etik ve ahlak değeri olan futbolcular veya teknik adamlar yükseltmiştir. Elmander gibileri, Kuyt gibileri örnek diye getiremezsen, Derwall gibi öğretmenleri getiremezsen, bu adamcıklara rol model getiremezsen nasıl olacak bu iş? Ülke futbolu dev bir adamcık ligine dönecek. Linnes, Frey gibiler bataklıkta debelenenler olarak kalacaklar.

Çok basit, zaman zaman yazardım eskiden. Kuyt'ın kafasına tribünden şişe at, eğer arkasına rakip bek kaçıyorsa "Dur ulan şimdi beki kaçırmayayım" diye dönüp sana, tribüne bakmaz bile. Belhanda ise taç kararı yanlışsa yere oturabilir.

FATİH TERİM FARKINDA DEĞİL

Galatasaray 2-0'a kadar rakibi karşısında üstünlük kurmuştu ama oyun organizasyon olarak yine sınıfta kaldı. Tüm pozisyonlar duran toptandı ve Belhanda'nın bu maçta duran topları çok iyi kullandığını da söylemek lazım. Goller de duran toplardan geldi.

Koeman büyük risk almıştı. Belki de "Yenilgide veya beraberlikte ne de olsa gideceğim. Bari risk alayım da, kazanırsam beni teknik direktör yaparlar" dedi ve acayip bir risk aldı. Ayew gibi kaçak oynayan, Benzia gibi temposuz, Valbuena gibi savunma zaafları olan bir hücum üçlüsünün arkasına Eljif ve Jailson'u koydu. Jailson tam bir hayalet. Değil Josef, Baroni'nin bile çok çok gerisinde bir oyuncu. Bence maçın da en kötü ismiydi ama çok güzel bir gol attı.

50'den sonra Galatasaray maçı neden elinde tutamadı? Evet Fırat Aydınus'un orta sahada bazı faullerinde, taç kararlarında bariz hatalar var ama iki faulle, iki taçla oyun üstünlüğünü kaptırmak bu kadar kolay olmamalı.

Fatih Terim basın toplantısında aynen şöyle bir cümle kurdu "Biz ne oynadık ki, hakem konuşalım diyeceğimiz maçlardan biri olmadı. Biz mükemmel oynadık ama hakem ..."

Terim bunu söylüyorsa bunun tek bir nedeni olabilir. Derbi atmosferi yüzünden o da kontrolünü kaybetmiş! Olmayan şeyleri, olmuş gibi düşünmüş. Evet duygular, aklı çoğu zaman manipüle eder. Maçı 2. kez izlediğinde takımının hiç de mükemmel oynamadığını görecektir ama mükemmel olduğunu sanma duygusu onun oyuncu değişikliği yapmamasına neden oldu!

Galatasaray mükemmel falan oynamadı. Çok kötü rakibi karşısında oyuna hakim olmakta zorlanan ama duran topları iyi kullanan bir Galatasaray vardı. (Yeni Malatyaspor maçında da Galatasaray duran topları iyi kullanmıştı bu arada)

Yani Fatih Terim olayın farkında değildi. Zira 2-0'dan sonra maçı tutacak hamlelerin hiçbirini de yapamadı. Maç 2-2'ye gelene kadar oyuncu değişikliğine gitmedi. Halbuki Galatasaray 2-1'den sonra kendi sahasından çıkamamaya başlamıştı. Müsabaka 2-2 olduktan sonra Selçuk'un girmesi de tüy dikmek gibi oldu.

Maç 2-1'ken veya 2-0'ken Selçuk girse, orta sahayı üçlersin, Selçuk topu tutar, faul alır, tempoyu düşürür. Bu hamleleri 2-2 olana kadar yapmayan Terim, çok kızdığı Fırat Aydınus kadar sorumlu.

Öte yanda Benzia'nın çıkması da ilginç. Benzia olağanüstü bir yetenek. O dönüşleri, topla ilk dokunuşları harika. Müthiş bir kumaş belli ama o da 24 yaşında Fransa Ligue 1'den Türkiye'ye kiralık gelerek aslında problemi göstermiş oluyor. Böyle bir yetenek, yaş 24 olmuş hala parlayamamış ve Türkiye'ye kiralık olarak gidiyorsa işte mental olarak iyileşmeyen eksiklerden bahsetmek gerekiyor. Tabi onun yerine giren Alper'in de, ilk kontrolü mükemmel olan Benzia yerine girip, ilk kontrolünün rezilliği ile Linnes'e asist yapması trajik oldu.

MUĞDAT YASAK ELMAYI MI YEDİ?

Garry Rodrigues çok formsuz. Muslera'dan sonra sezon başından beri en çok süre alan futbolcu. Öte yandan kulübede Muğdat gibi oyuncular da var. Garry'ı 4-5 günde bir sürekli maça çıkarıp bu kadar yıpratarak mı kullanmalı? Zaten dar olan kadroyu daha da daraltarak, Ndiaye ve Garry gibi oyuncuların pili daha da bitiriliyor.

Ayrıca Eren'in sakatlığında yine Sinan Gümüş başladı. Sinan Gümüş bugüne kadar ne yaptı da Fatih Terim bugün ondan bir şey bekliyor anlamış değilim. Muğdat antrenmanlarda mı yetersiz, keşke bir kere de sahada yetersiz olduğunu görebilsek. Yani Sinan'la zaten bir şey olmuyor, en azından biraz da Muğdat'la olmasın. Hiç değilse hoca deniyor da olmuyor denir.

DONK TEMPOSUZ, KANATLAR YARDIMSIZ, NDİAYE TEK BAŞINA

Galatasaray'da oyun üstünlüğünü alamamanın belli başlı nedenleri var ve haftalardır sürüyor. Haftalardır olmadığı görülen bir sistem devam ediyor. Çok fazla çizgide kalan Garry ve Onyekuru merkeze yardım edemedi. Göbekte daralma gerektiğinde bunu yapamadılar. Göbek geniş alanda üçlüye kalıyor. Donk'un çabukluğu çok düşük, temposu da aynı şekilde, Belhanda çalışkan ama bir disiplin içinde değil, kendi başına çalışkan. Badou Ndiaye ne kenarlardan, ne yanındakinden ne arkasından yardım alamadan tek kalıyor.

Bunun artık çözülmesi lazım. Tudor mesela Ndiaye'ye hiç ofansif görev vermezdi. Tüm enerjisini savunmada kullanmasını isterdi. Hem sağ bek Mariano'yu çok rahatlatan bir Ndiaye vardı hem de Galatasaray kendi yarı sahasında rakibe asla alan vermezdi. Şimdi Terim, Ndiaye'den daha çok şey istiyor. Daha çift yönlü olsun, rakip kalede de iş yapsın istiyor ama bu sefer ne savunma tam oluyor, ne hücum. Belki 4-1-4-1 yerine klasik bir 4-2-3-1 denense Donk - Ndiaye ikilisinin önünde Feghouli gibi bir 10 numara oynasa daha rahat olacak herkes. Belki daha kötü olur ama hocanın hiçbir şey denememesi anlaşılır değil. Mesela basın toplantısında Belhanda'yı kanat kullanabileceğini söylüyor. Bunu yapsa bekli kanattan merkeze destek geleceği için daha kompakt bir Galatasaray olacak ama bir türlü yeni bir şey denemiyor. Tutmayan, olmayan, randıman alınamayan 4-1-4-1 haftalardır değişmeden devam ediyor.

MUSLERA, HARUN'DAN FARKLI DEĞİLSE, HARUN KADAR PARA ALSIN

Son olarak gelelim Muslera'ya. Geçen sezon ilk yarıda Beşiktaş derbisinde maçın kırılma noktası olmuştu. Bu sezon da Fenerbahçe derbisinde ortaya çıktı. Bu sezon 3. kez aynı bariz hatayı yapıyor. 11 maçta 3 kez aynı hata olmaz. Bir oyuncunun geçmişi büyüktür, geçmişte verdikleri büyüktür. Zamanla yaptığı 3-5 hataya 'canın sağ olsun' denir. Gel gelelim bu bariz hatalar 3'ü 5'i bırakıp 20-25 olduysa 'canın sağolsun' denmez.

Akhisarspor maçında yaptırdığı penaltı, Antalyaspor maçında ceza sahası dışındaki topa çıkıp yaptığı hareket ve bu maçtaki penaltı. Büyük kaleciler bu kadar şuursuzca kalesini terk etmez. En azından 11 maçta 3 kez aynı şeyi yapmazlar.

Şimdi Muslera'nın Eljif'in şutunu çok iyi çıkardığı bir pozisyon var. Yine Skrtel'in kaçırdığı golde o kadar hızlı ve doğru açı kapatıyor ki rakibine vuruş açısı vermiyor. Bunlar güzel. Gel gelelim Süper Lig seviyesinde (Avrupa'nın en büyük 10 liginden biri) olan, kalburüstü kalecilerin zaten refleksi, birebirleri, cepheden şutları tutmaları çok iyi olur. Harun da birebirlerde ve reflekslerde çok iyi, Onur Kıvrak da bunlarda çok iyi.

Büyük kaleci ile Harun, Onur gibi ortalama kaleci olmak arasındaki fark zaten detaylarda saklı. Yan toplarda hata yapmaman, çizgiyi her zaman doğru anda terk edebilecek konsantrasyon seviyesine sahip olman, geriden oyun kurmayı bilmen. İşte bu detaylar seni orta sınıf kaleciden alıp, büyük kaleci yapıyor. Yoksa refleksi çok iyi, cepheden çok kıvrak Harun gibi yüzlerce kaleci var. Ne o Meksika'nın kalecisi Ochoa. Onun gibi dolu. Bunların maaşı da 800 bin eurodur bilemedin 1 milyon eurodur. Hadi Türkiye gibi vergisiz ülkelerde 1.5 milyon olsun. 3.550 milyon euro olmaz! 3.550 milyon euro alan kaleci sadece büyük kaleci olur! 3 maçta bir %100'lük hata yapmaz.

Muslera, Porto maçında kaleciyle karşı karşıya birçok top çıkardı. Bunlar tamam, bunları zaten yapacak. Gitti sonra kale sahası içine yapılan kornere çıkamadı ve gol yedi Galatasaray. Önü de bomboştu, çıkıp yumruklayamadı bile. İşte bu olmuyor. Muslera'ya Harun gibi 1, 1.5 milyon euro verilse. Dersin ki "Tamam birebirlerde iyiydi. Yan topta da çıkamadı. Çıksa zaten 3.5 milyonluk kaleci olur. Her şeyi de yapamaz" dersin. İşte Muslera, 3 yıldır Harun kadar top oynuyor ama Handanovic'ten yüksek maaş alıyor! Bakmayın Schalke maçında Embolo ve Konoplyanka'nın bütün şutları da Muslera'nın üzerine abanılmış şutlar. Kurtarıştan çok kötü son vuruş var o pozisyonlarda. Embola zaten o konuda çok sıkıntılı bir adam.

Bu arada pozisyon da penaltı. Geçen hafta Ankaragücü - Fenerbahçe maçında aynısı oldu. Ankaragücü oyuncusu topa vurduktan sonra biçildi ve penaltı çalındı. Burada da Isla topa vurduktan sonra biçildi. Bir oyuncuyu topsuzken biçmek de faul tabii ki! Nereye çıkıyorsun, nereye kayıyorsun?

***

Galatasaray'da bir şeyler değişmeli. Bazı oyuncular değişmeli ama kusura bakmasın bu değişimi de ilk hoca başlatmalı. Sinan Gümüş'e verdiği şansın 10'da birini diğerlerine de vermeli. Hiç değilse kötü performansı tekrar oynatıp ödüllendirmemek için başkalarına da şans vermeli. Sinan bu takımın oyuncusu da Muğdat malzemecisi mi?

Kaynak: futbolist.co / Sinan Yılmaz
 
Keyifle okudum, gayet akıcı yazmış ve tespitlerin hemen hepsine katılıyorum. Medyada sürekli it dalaşı okuyup izleyeceğimize böyle doyurucu yazıların artması ve kıyıda köşede kalmaması gerekir.
 
Üst Alt