Büyük ihtimal Şampiyonlar Ligi seviyesi takımlar arasında en kopuk top oynayan takımız. Avrupalı rakipler alanı daraltıp oyunu kaleciyle santrafor arasında 50 metrede oynamaya çalışırken biz daha maçın ilk dakikasında araya 70-75 metre mesafe koyuyoruz. Oyuncular birbirinden her daim uzak, takım birbirinden her daim habersiz. Pas futbolu dar alanda oynanır, 70 metrede verimli pas futbolu oynayamazsın. Bunu oynamaya kalkarsan 100 pasının yarısını 2 stoperin kendi arasında yapar, topla yarı sahadan çıkmaya çalıştığın 10 topun 8'ini kaybedersin. Marcao da, Luyindama da bizim standartlarımızda takım için ayağı temiz oyuncular ama biz bu adamlar 2 diagonal pas attılar diye hemen Van Dijk zannetmeye başladık. Düzenli bir takımda 2 stoperden bu kadar keskin pas atması beklenemez. Normal bir takımda stoperlerin görevi topu etkin biçimde orta saha oyuncularına taşımaktır. Biz stoperlerden orta saha olmalarını bekliyoruz. Marcao'nun top ayağına geldiği anda topa taş çatlasın 1 orta saha oyuncusu geliyor. Orada üçgen kuramazsın, 2'ye 1 yapamazsın, arkaya top atamazsın.
Oyunu çok geriden kurup aniden ilerde pozisyonla bitmek istiyoruz, çıkarken sabrımız yok, yerleşmede planımız yok. Bu kadar birbirinden kopuk olunca da iç sahada seyirci avantajıyla Arena'ya göre daha önde oynayan her takım bize sıkıntı çıkartıyor. Bunu çözecek meziyetin Fatih Terim ve ekibinde olmadığı belli, çözseler 2 yıldır çözerlerdi. Bu süreçte yapmak gereken ya Falcao'dan filan da kopup Dyzuba tarzı sadece top indirmeye yarayan bir pivot santrafor alıp şişirme oyunu oynamak ya da Abdullah Avcı gibi tamamen topa hakim oyun oynatıp öncelikle kaleyi kapatmayı hedefleyip rakibin hatasını kollamak. Biz Çemişgezek'ten hallice sistem yönetimimizle Manchester City gibi top oynamak istiyoruz. Ama bu işler sadece niyetle olmuyor, meziyet de lazım. Abdullah Avcı nasıl bu saatten sonra haldır huldur kaos futbolu oynatamazsa, Fatih Terim de Guardiola topu oynatamaz. Bunu kabullenmedikçe başarılarımız en iyi ihtimal yerel kalmaya devam eder.