Breaking Bad - Sayfa 58 | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu
DİZİYİ İZLEMEDİYSEN OKUMA!!!! HATTA DİZİYİ İZLEMEDİYSEN BU KONUYA GİRME BİLE!!

Gustavo Don Eladio'yu ve Bolsa'yı aradan çıkardıktan sonra cartelin üstünde hiç durmadılar. Gustavo lafta Meksika'ya uyuşturucu götürmeye devam etti ama Eladio'dan sonra cartelin başına kim geçti onu bile söylemediler. İlla ki yerine biri geçti ki bu Better Call Saul'un yaratacılığında olduğu gibi kalan tek Salamanca olsaydı dizinin son sezonu Walter ve gurbetçi neo nazilerden çok daha anlamlı bir hikayeye sahip olurdu.
Kartel'in başına kimin geçtiğini bilmiyoruz doğru. BCS'de Lalo Salamanca ile Gustavo arasındaki savaşın nasıl sonuçlanacağını, Lalo'ya ne olacağını da bilmiyoruz. Onu BCS'nin 6. sezonunda öğreneceğiz. Lakin Gustavo, karteli harcadıktan sonra orada, sınırın ötesinde ağırlığını muhakkak koymuştur. Çünkü önünde durabilecek kimse kalmamıştı. Kartelin başına geçen adam da büyük ihtimalle Gustavo'nun kuklasıdır. Ben burada bir sıkıntı görmüyorum. Gurbetçi neo naziler, tamamen yozlaşmış akıldan yoksun et kafalı eşkiyalardı zaten fazla anlam yüklemeye gerek yok. Walter'ın pis işlerini yaptırdığı maymunlardı. Ha Walter egosundan dolayı kendi kendini öyle bir bataklığa soktu ki bunlardan bile kazık yedi o ayrı.

Ya da Walter'ı tamamen uyuşturucudan çıkartıp Hank'le hesaplaşmasını işleyebilirlerdi. 2 yıl boyunca kayınçosunun arkasından iş çevirip gram iz bırakmayan herif tuvalette unuttuğu kitap yüzünden mi yakalandı yav, bu mudur yani? Dizinin son sezonunda akla mantığa sığınarak yapılan tek iş o kadar aksiyon gören Walter'ın finalde kanserden yığılıp kalmaması oldu. İyi düşünmüşler ki o dramatizasyonu yaşatmadan adamı vurarak öldürdüler, onun dışında hemen hiçbir yere bağlanamayan aptal saptal bir final sezonuydu.
Evet, budur. Bu kadar zeki ve her şeyi hesap edebilen dahi zekasına sahip bir deha ancak ve ancak böylesine aptalca bir tesadüf ile ancak ve ancak akrabası olan, evine girip çıkan birine yakalanabilirdi. Burada benim için en ufak bir problem yok. Yıllarca Hank'in arkasından çevirdiği dolapların bir bedeli olacaktı elbet. Ha bu noktada işte egosuna ve kibrine mağlup oldu. Hank'in evinde yedikleri akşam yemeğinde kayınçosu Hank, Gale cinayeti ile alakalı dokümanları Walter ile paylaşmıştı. O sırada Hank, Gale'ın Heisinberg olduğuna ikna olmuştu ta ki Walter alkolün de etkisi ile kibir yapıp Gale'in Heisinberg olamayacak kadar amatör olduğunu Hank'in aklına sokana kadar. Zaten Walter'ın sonunu getiren o akşam yemeği oldu. Kırılma noktası odur. Hank'in tuvalette kitabı bulması tesadüfi bir sonuçtur. Eğer Walter kibrine kapılmayıp Hank'i atlatabilseydi belki de bütün yaptıkları yanına kar kalacaktı ve ailesi de dağılmayacaktı. İşte işin içine Hank girmese belki de Walter zaten uyuşturucu işini bıraktığı için kartelin geride kalmış kalıntıları ile savaşmak zorunda kalacaktı, bilemeyiz.

Kendisi "ailem için" kisvesi altında uyuşturucu işine girdiğinde giderek büyümeye başladı. Bu işi yaparken kendisini daha canlı ve daha önemli biri gibi hissettiğini de finalde karısına söyledi zaten. Bir noktadan sonra keyif almaya başladı. Kanserinin büyümesini önleyen şey de bu durumun kendisine verdiği moral motivasyondu. Ama eninde sonunda sonuç belliydi. Final bölümünde zaten zor yürüyordu. Kurşunla ölmese kanserden ölecekti zaten. Ben bu konuda da bir saçmalık olduğunu düşünmüyorum. Son 3 bölümü final olarak görüyorum ve olması gerektiği gibi bir final yaptığını düşünüyorum. Dizi 9,5 Final ise 10'dur benim için.

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu arada bu yapımı devamlı "The Sopranos" yapımı ile kıyaslayanlar görüyorum. O diziye bir ara başlamış, 7-8 bölüm izlemiş ve sonra bir şekilde devam edemeyip daha sonra da bir şekilde tekrardan başlayamamış bir izleyiciyim. Methini çok duydum. Tıpkı Breaking Bad gibi bu kadar beğenilen bir yapım olduğuna göre muhakkak boş bir yapım değildir.

Lakin "The Sopranos" mastürbasyonu yapmak isteyen arkadaşlar bu dizinin konu başlığı altında yapabilir. Tamam anladık Breaking Bad dizisini sevmiyorsunuz beğenmiyorsunuz eyvallah. O zaman gidin beğendiğiniz dizilerin konu başlığında takılın, mastürbasyonunuzu orada yapın. Burada ne işiniz var? Amaç nedir? Breaking Bad severleri yargılamak veya aşağılamak mı? Bu kadar kompleksli insanlar olmanıza gerek yok. Boş verin hayat kısa.
 
The Wire > Breaking Bad. The Wire düzene, sisteme bir başkaldırıydı. Siyaset okullarında, hukuk fakültelerinde, polis akademilerinde, sosyolojik araştırmalarda, psikiyatr dalında, hayat okulu terkte ders olarak okutulacak ansiklopedi değeri taşıyan bir dizidir.

Tüm dizi tarihi boyunca gerçeklik algısını (toplumsal gerçeklik, sosyal gerçelik) bu denli kullanmış başka bir dizi yok. Yoksulluk, cinayet, uyuşturucu bağımlıları, kötü anneler, babalar, hırslar, acımasızlık, iletişimsizlik, yolsuzluk, politikacılar, gazeteciler, patronlar, bürokrasi, çocuklar kısacası var olma hali içinde her gün 3. sayfalarda görüp, göz ucuyla kaçıp, saklandığımız her şey.

Diziyi izlerken Baltimore'un sokaklarını karşı karış hissediyor, suçluları, sıradan insanları, sıradan ve zoraki suçluları, polisleri, halkı, bürokratları, gazetecileri kısaca tüm şehri ve insanları tanıyoruz. Dizinin belgesel havası tek bir an sıkmıyor izleyicisini.

Dizi gerçek bir hikayeye dayanmaktadır. Ed Burns doğma büyüme Baltimore'lu bir dedektif olarak hayatı boyunca Baltimore'u geniş kitlelere anlatmanın hayalini kurmuş, yetmişli yıllardan itibaren Baltimore'la alakalı notlar almış, gözlemler yapmıştır. Yani dizide beş sezonda anlatılan dönüşüm gerçekte otuz yıla tekabül ediyor ki diziyi tadından yenmez kılan hikaye ve karakter dolgunluğunun sebebi bu.

Fakat Ed Burns konsepti bir türlü tasarlayamamış. Ed Burns bakmış ki bu kadar büyük çaplı bir işi toparlamak zor olacak, kısa bir bölümünü kitap yapmış .(The Corner)

Baltimore Sun gazetesinden David Simon'la tanışmış ve kendisine kitabın senaryosunu yazmayı teklif etmiş böylelikle The Wire'a giden süreç başlamış.

Oyunculardan bir kaçı The Corner'dan Simon ve Burns'ün adamıyken bir kaçı sonradan dahil olmuş, geri kalanların tamamı Baltimore'un yerlisi ve en ufak bir oyunculuk tecrübeleri yok.

İlk sezon uyuşturucuyla başlayan,haliyle polis departmanı ve yozlaşmışlıklarını da gördüğümüz, ikinci sezon uyuşturucunun kaynağı limana giren sendikalardan çaktırmadan politikaya tırmanan, üçüncü sezon politikayı,dördüncü sezon eğitim sistemini ve beşinci sezon medyayı anlatıyor.

Simon kurguyu öyle güzel yapıyor ki, bürokrasi kanadı olay kendilerine ulaşana dek diziye destek veriyorlar , işin ucu kendilerine geldiğinde ise engellemeye çalışıyorlar fakat dizi artık kitlesini oluşturmuş,ortalama bir bürokrattan daha yetkili insanların beğenisini kazanmıştır

Nüfuzlu politikacılardan birinin diziyi yayından kaldıramasa da herhangi bir ödül alamaması için elinden geleni yaptığı söyleniyor. Ve THE WIRE hiç bir ödül kazanamamıştır...
 
The Wire > Breaking Bad. The Wire düzene, sisteme bir başkaldırıydı. Siyaset okullarında, hukuk fakültelerinde, polis akademilerinde, sosyolojik araştırmalarda, psikiyatr dalında, hayat okulu terkte ders olarak okutulacak ansiklopedi değeri taşıyan bir dizidir.

Tüm dizi tarihi boyunca gerçeklik algısını (toplumsal gerçeklik, sosyal gerçelik) bu denli kullanmış başka bir dizi yok. Yoksulluk, cinayet, uyuşturucu bağımlıları, kötü anneler, babalar, hırslar, acımasızlık, iletişimsizlik, yolsuzluk, politikacılar, gazeteciler, patronlar, bürokrasi, çocuklar kısacası var olma hali içinde her gün 3. sayfalarda görüp, göz ucuyla kaçıp, saklandığımız her şey.

Diziyi izlerken Baltimore'un sokaklarını karşı karış hissediyor, suçluları, sıradan insanları, sıradan ve zoraki suçluları, polisleri, halkı, bürokratları, gazetecileri kısaca tüm şehri ve insanları tanıyoruz. Dizinin belgesel havası tek bir an sıkmıyor izleyicisini.

Dizi gerçek bir hikayeye dayanmaktadır. Ed Burns doğma büyüme Baltimore'lu bir dedektif olarak hayatı boyunca Baltimore'u geniş kitlelere anlatmanın hayalini kurmuş, yetmişli yıllardan itibaren Baltimore'la alakalı notlar almış, gözlemler yapmıştır. Yani dizide beş sezonda anlatılan dönüşüm gerçekte otuz yıla tekabül ediyor ki diziyi tadından yenmez kılan hikaye ve karakter dolgunluğunun sebebi bu.

Fakat Ed Burns konsepti bir türlü tasarlayamamış. Ed Burns bakmış ki bu kadar büyük çaplı bir işi toparlamak zor olacak, kısa bir bölümünü kitap yapmış .(The Corner)

Baltimore Sun gazetesinden David Simon'la tanışmış ve kendisine kitabın senaryosunu yazmayı teklif etmiş böylelikle The Wire'a giden süreç başlamış.

Oyunculardan bir kaçı The Corner'dan Simon ve Burns'ün adamıyken bir kaçı sonradan dahil olmuş, geri kalanların tamamı Baltimore'un yerlisi ve en ufak bir oyunculuk tecrübeleri yok.

İlk sezon uyuşturucuyla başlayan,haliyle polis departmanı ve yozlaşmışlıklarını da gördüğümüz, ikinci sezon uyuşturucunun kaynağı limana giren sendikalardan çaktırmadan politikaya tırmanan, üçüncü sezon politikayı,dördüncü sezon eğitim sistemini ve beşinci sezon medyayı anlatıyor.

Simon kurguyu öyle güzel yapıyor ki, bürokrasi kanadı olay kendilerine ulaşana dek diziye destek veriyorlar , işin ucu kendilerine geldiğinde ise engellemeye çalışıyorlar fakat dizi artık kitlesini oluşturmuş,ortalama bir bürokrattan daha yetkili insanların beğenisini kazanmıştır

Nüfuzlu politikacılardan birinin diziyi yayından kaldıramasa da herhangi bir ödül alamaması için elinden geleni yaptığı söyleniyor. Ve THE WIRE hiç bir ödül kazanamamıştır...

@Erman Türker i katil yapacaksın, ortalık zaten karışık. :D
 
Sen git Salamanca gibi psikopatların eksik olmadığı bir aileye kafa tut, racon kes, Don Eladio'yu mezara gönder ama sümsük bir kimyager tarafından ahirete postalan.
1596361351540.png
 
Üst Alt