Ancak Hegel'de diyalektikle zihinlerimizi tanıştırırken aslında yine yukarıdaa bahsettiğim Platon'un hatasına düşmüştü. Evet tin adını verdiği kavramla bilinci( tam karşılığı bu mu emin değilim) felsefenin hem konusu hem kurucusu yaptı ama asıl unuttuğu şeyi Aristo'ya benzer bir şekilde Marx tamamlamıştı. Neydi o? diyalektiğin inşası felseik düzeydeki bilinç ya da tin değil, aslında Aristo gibi günlük tecrübelerdi. Yani tarih. Yani madde. Yani İnsan. Oysa Hegel felsefeyi önceleyerek insanı, maddeyi, tecrübeyi dışarı itmişti. O'nda pratik yoktu ve dolayısıyla pratik olmayınca insan da kalmamıştı. Peki insan olmadan felsefe olur mu? Olmaması gerekir. Düşünceyi insansız düşünebilir miydik? Düşüncenin cismanileşmiş hali olan medeniyeti düşünbilirmiydik? Peki medeniyetin oluşması da felsefenin doğuşunda ilk adım değil miydi?
Felsefe öncelenince, epistemoloji öncelenince varlığı, yani pratiği ikincile etmiş olmuyormuyuz? Oysa felsefeyi de bilgiyide ortaya çıkaran varlık. O halde felsefe varlığı önceleyen, varlıktan hareket eden mantığı önceleyemez. İnsan içinde bulunduğu maddi şartların felsefesini yapar, bigisini üretir, yoktan bilgi üretemez. Marx bu konuda konuşan ilk kişi olmasa da(marxistler bu konuda yanılır büyük oranda) Hegel'e bir düzeltmedir. Hegel ise Platon'un düştüğü hataya düşmüştür.