12 Ağustos 2012. Galatasaray - Fenerbahçe Süper Kupa karşılaşmasının oynandığı gün. Benim de askerliğimin ilk günü. Askerliğini yapanlar bilir ki ilk gün evrak işleri, kıyafet dağıtımı, koğuş tespiti koşuşturma derken çok yorgun olduğun gün olur.
O yorgun günün ardından saat 18.00'da komutan tüm bölüğü topladı, içtima yaptı. Bir tanesi ortalıkta yok. Adam köpürdü. Oranın gediklisi uzun dönem askerleri dört bir yana saldı ve adamı aradılar. Adam ankesörlü telefonda sevgilisiyle konuşurken bulmuşlar. İçtima alanına gelince komutan bu çocuğu çok ağır bir şekilde azarladı. Çocuğun gururunu kırdı diyebilirim.
O içtima sonunda herkes serbest kaldı. Saat 21.00 gibi susadım ve kantin nerededir acaba diye dışarı çıktım. Kışla çok büyük bir yer. Kenarda muhabbet eden askerlere kantini sordum. Tarif ettiler. Kapkaranlık bir arazide uzakta bir ışık. Yürümeye başladım. Yaklaştıkça sesler geliyordu. Maç sesini algılayınca süper kupa finalinin olduğunu hatırladım. Koşarak kantine girdim. En öne oturdum. Herkes bu ne yapıyor böyle bakışlarına aldırmadan izlemeye koyuldum. Kimse bir şey demedi. Süreyi çok hatırlamıyorum ama 60. dakika sonrasıydı. Olaylar oldu. Oyun durdu. Yaklaşık 5 dakika boyunca başlamadı. "Mustafa kalk git yat bu maç çok uzak daha yarın seni ne bekler belli değil; Cüneyt Çakır bu maçı zor bitirir" dedim kendi kendime ve koğuşa gittim. Bölüğe girer girmez bir ses bağırarak adımı okuyor. Adam üçüncü katta ben giriş katından sesi duydum. Merdivenleri üçer beşer çıkıyorum. Aklıma içtima alanında olanlar geldi tabi.
'Acaba ne kadardır beni arıyorlar' diye düşüne düşüne adamın yanına vardım. Çocuğa nefes nefese kalmış bir şekilde "beni kaç zamandır çağırıyorsun" diye sordum. Yeni seslendim abi cevabını verdi. Meğer bölük komutanı hoş geldin demek için çağırıyormuş. Gittik selamlaştık. Ciddiyim!
O maçta olaylar olmasa, Cüneyt Çakır maçı durdurmasa, maç heyecanlı bir şekilde devam etse ben o maçı bitirirdim. Ama o maç sonunda halim ne olurdu onu da allah bilir.