Çok geniş ve kaliteli bir kadro diye girilen sezon, transfer edilen çoğu oyuncunun beklentileri hiç ya da tam karşılayamaması nedeniyle dar bir kadro ile devam ediyor. Bunlardan kaçının ve hangilerinin istenen seviyeye gelebileceğini bilemiyoruz; şahsen ikisinden tamamen ümidi kesmiş durumdayım mesela...
İşler iyi gidiyor ama hocanın tek oyun planının aşırı efor gerektiriyor olmasından endişelenmemek elde değil bu durumda. Geçen yıl 14 maçlık seride zayıf takımlara karşı bile maçların Rus Ruletine döndüğü sekansların hiç de az olmadığını görmezden gelmeyelim. Bu sene işin içine aşırı yıpratıcı Avrupa maçları da girdi ve ligdeki rakibimiz de geçen sezona kıyasla çok daha kaliteli bir kadroyla, daha çok yönlü oyun sergiliyor. Bizim kadro kalitesinin performans olarak an itibariyle geçen yıla göre artmış olduğundan emin değilim doğrusu; futbolu sahada isimler oynamıyor zira...
Burada bahsedilen set oyunu konusuna daha önce değinmiştim. Geçen sezondan bu yana hocanın pek öyle bir kaygısı olmadığı izlenimi edindim. Takım bunu denemiyor bile. Kendi sahamızda top kazanıldığında erkenden riskli tek toplar, dripling veya ara pası-defans arkası top deneniyor. Takımda topu dinlendirecek, olgun atağa çevirecek tarzda oyuncu eksikliği çok bariz...
Çok yönlülük her zaman iyidir. Gereken maçlarda veya maçların belli bölümlerinde set oyununa dönmek yahut tam saha pres yerine takımın enerjisini daha ekonomik kullanmak adına yarı saha presle oynamak da tercih edilebilmeli. Reelde 12-13 kişilik bir kadroyla her maçı 90 dakikaya yakın tam saha presle oynamanın sürdürülebilir olmadığı kanaatindeyim. Kopenhag maçında 40, Bayern maçında 50 dk sonrasında takımın enerjisi düştüyse, sonraki maçlarda da böyle olabileceğini tahmin etmek zor değil. Bu arada çekirdek kadrodan sakatlık-ceza sebebiyle neredeyse hiç eksiklik olmamasını da düşünmek lazım. Mesela Torreira ve Sanchez' in olmadığı bir maçta o ön alan presinin yarısını yapamaz bu takım. o zaman ne olacak?..
Hoca da bunları düşünüyordur, belli planları vardır belki; ilerleyen dönemde göreceğiz. Bizimkisi, görebildiğimiz kadarıyla fikir jimnastiği yapmaktan ibaret...
kopenhag ile münih'i enerjimiz bitmeden önce temiz 3'lük edebilirdik, sonra kontrollü futbolla kontra-atak oynardık. yüksek tempoyla başlanan maçlarında riski bu; atamazsan atarlar. şansımız yaver gitse 9 puan ile liderdik ve dünya bizi konuşuyordu.
bu iki maça kontrollü başlasak ne olurdu ? hoca bunu illaki düşünmüştür. münih belki maçı daha erken kopartırdı; daha rahat hücum edip gol bulurlardı. gerçi attıkları ilk 2 gol aşırı rahat goller ama oda bizim şansızlığımız.
kopenhag ise bariz defans yapmaya gelmişti; yüksek tempo yapmadan o defansı açamazdık.
lig maçlarına fazla birşey diyemiyorum. her maçta 2 handikaptan birini yaşıyoruz;
1- CL öncesi maçlar; takım mental olarak CL maçını düşünüyor ve kendini fazla yormuyor.
2- CL sonrası maçlar; takım fizik olarak yorgun oluyor (++maç yolculukları)
transfer'e gelirsek; bonservis harcamadan kaliteli adam bulmak zor. bakambu, kerem, halil, ziyech, ndombele gibi oyuncular için hocada büyük beklentiye kapılmamıştır ama el mahkum olunca; ya tutarsa niyetine alındılar.
devre arası en azından 25-30m euro luk oyuncu satışı gerçekleşse; oradan gelecek para ile torreira ayarı dinamo bir 8 no ve hareketli ve ayağı raket bir 10 no alabilsek takımın çehresi bayağı değişir.