[FONT="]Biz insanız ve yanılabiliriz. Emin olunamayacak konularda, her an önüne konulacak bir fikirle sendeleyebilecek insanın hodri meydan demesi pek akıl karı değil.[/FONT]
[FONT="]Öncelikle Zariyat 47 ile alakalı olarak birbirinden farklı anlamlar çevirilerde kullanılmış.
Kimsenin işgüzarlık yapmaya çalıştığı yok, metnin orijinal çevirisi diye bir kavram da olamaz. Ayetin orijinali arapça zaten, türkçe anlamında meseleye farklı yaklaşımlar, yorumlar olmuştur. Bu yorumlar da kelimenin anlamları dışına çıkamaz zaten.
[/FONT]
[FONT="]Ayetin birkaç çevirsi şöyle:
Zariyat 47[/FONT]
[FONT="]İbni kesir: “Göğü gücümüzle biz kurduk, ve muhakkak ki biz, genişleticiyiz.”
[/FONT][FONT="]İbni kesir, 1301-1373 yılları arasında yaşamış biri.
Elmalılı Hamdi Yazır: “Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.”
Elmalılı 1878-1942 yılları arası yaşamış.
Diyanet: “göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.”
Sonra bu değişmiş ve şu şekle dönmüş.
“Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz”
Seyyid Kutub: “Göğü gücümüzle biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.”
Yaşar Nuri Öztürk: “Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz, biz, genişleticileriz”[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]
Bilimin evrenin genişlediği gerçeğini ortaya koymadan önce de bu ayete bu anlamı verenler oldu. Elmalılı gibi farklı bir anlam vereni de eleştirmem. Bilimsel olarak bilinmediği için kendisi için daha mantıklı olarak o yorumu yapmış olabilir.
Fakat bu kitabın üstün bir Yaratıcı tarafından indirildiğini kabul eden için Zariyat 47’nin evrenin genişlediğini söylemesini kabul etmekte zorluk yok.
Peki bu kitap başka bilimsel gerçekliklere değinmedi mi? Hiç mi?
[/FONT]
[FONT="]Ben bir derleme olarak koyuyorum buraya, zaten inanan için bilinen şeyler. Daha önce bilmese dahi okuduğunda hak vereceği şeyler. İnanmayan da yine inanmamaya devam edebilir. Ama bak bunlar da var demek için koyuyorum.[/FONT]
[FONT="] [/FONT]
[FONT="]Bizden önce de olduğu gibi, bizim de şahit olduğumuz bu dönemde dahi, evrenin bir başlangıcının olup olmadığı bilimde büyük bir tartışma konusudur.
Evren ya hep vardır yahut yoktan var edilmiştir.
Aristo evrenin sabit olduğunu, Newton’da sonsuz olduğunu söylemiştir.[/FONT]
[FONT="]Kuran’a bakıyoruz;
[/FONT][FONT="]
Ahkaf 3
“Gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri hak olarak ve belirlenmiş bir süre için yarattık biz." [/FONT][FONT="]
[/FONT][FONT="]
Evrenin bir başlangıcının olduğunu ve sonunun geleceğini belirtiyor Kuran.
Yine başka bir ayette rüzgarlardan bahsediliyor fakat yağmurla beraber farklı bir gerçeklikle.
Hicr 22
“Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten su indirip sizi onunla suladık. O suyu da hazinelerde tutan da siz değilsiniz.”
Elmalılı Hamdi Yazır
Aşılayıcı ya da dölleyici anlamlarına geliyor ayetteki mevzu kelime. Rüzgarla dölleme nasıl oluyor, herkesin ilkokul, ortaokul zamanlarından bilgisi vardır. Rüzgarla beraber çiçekli bitkilerin polenlerinin dişi üreme organına dahil olmasıyla vuku bulan bir çiftleşme ayini.
Kuran’da ayetler arası mükemmel bir bağlantı yani ayetler arası ağ mevcut.
bir surenin bir ayetinde anlatılan olay, başka bir sureden bir ayetle tamamlanıyor, cevaplanıyor ya da ek yapılıyor.
Mesela
[/FONT][FONT="]Taha 53[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]"Yeryüzünü size beşik yapan, onda sizin için yollar açan, gökten su indiren O'dur. Biz o suyla çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık."[/FONT][FONT="]
[/FONT][FONT="]
[/FONT][FONT="]Hicr 22’deki dölleme olayı, taha 53’teki bitkilerden erkek ve dişi çiftlerin çıkarılmasıyla bütünleşiyor.
Dünya atmosferinde biz biliyoruz ki, yükseğe çıkıldıkça oksijen miktarı azalıyor. Himalayalara çıkan dağcılar belli yükseklikten sonra oksijen tüpüne ihtiyaç duyar. Yükseklerde insan vücudunun vereceği tepki aynen şu ayetteki benzetme gibi değil midir? [/FONT]
[FONT="]
En’am 125
Allah, iyiye ve güzele götürmek istediğinin göğsünü İslam'a açar. Kimi de saptırmak isterse gönlünü sanki göğe yükseliyormuş gibi daraltıp tıkar. Allah, iman etmeyenleri böyle pislik içinde bırakır.
[/FONT][FONT="]Ben Muhammedin gittiği Hira Mağara’sının bulunduğu Nur Dağı’nın yükseklğinin 2500m ve üzeri olduğunu sanmıyorum.[/FONT]
[FONT="]Bir başka ayet,[/FONT]
[FONT="]Neml88[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]“Sen dağlara bakar da onları donuk, durgun görürsün. Oysaki onlar, bulutların dolaştığı gibi dolaşmaktadır. Herşeyi güzel ve mükemmel yapan Allah'ın sanatıdır bu. Yaptıklarınızdan gereğince haberdardır O.”[/FONT][FONT="][/FONT]
[FONT="]
Bu ayete nasıl bir yorum farklılığı katabilirsin,
Mevlana denen adamın mesnevisi mi bu, “mesnevi tanrı tarafından indirildi” dediğinde, muridleri için “ya aslında orda öyle demek istemedi” diye kıvırma payı olsun.
Coğrafyadan orojenik ve epirojenik hareketleri biliyoruz. Dağlar sabit değil biliyoruz. Kıtalar sabit değil. Ee?
Tarık Suresi’nin ilk üç ayeti çok ilginçtir;
“Andolsun göğe ve Tarık’a”
“Nereden bileceksin sen Tarık’ın ne olduğunu?”
“ O delen yıldızdır”
Tarık, anlam olarak tokmak gibi vuran, vuruşu olan anlamlarına geliyor.
Hem delen, hem vuran, hem de yıldız. Ne ola ki bu?
Nötron Yıldızı desem.
Bu yıldız bir süpernovanın patlamasıyla kendi içine çöken, kütlesi inanılmaz boyutlara ulaşan, hareket halinde bir yıldız hali. Bir çay kaşığı kadar miktarı 1 milyon ton kadar yoğunlukta bu yıldızın.
Evet dönemine göre bilinmesi mümkün değil. Zaten ayet de bilmezsiniz diyor.
Katılır ya da katılmazsınız, bu bir yorumdur neticede. [/FONT]
[FONT="]Fakat yukarıdaki ayetleri inandırıcı bulmamak hele hele o dönemde bir insanın yazdığını söylemek bence kolaya kaçmak olur.
Başka ayetler de var tabii, eklerim sonra.
[/FONT]