Gerçekten büyük bir utanç
Sekiz sene Fransızca okudum. İki sene hazırlıklı cinsinden. Zil çaldığında sıraya girmediğin; sınıfa çıkarken sırayı bozduğun; değil derste, tenefüste Türkçe konuştuğun zaman ceza aldığın türden disiplinliyle meşhur bir okulda. Okula başladığımız ilk gün, Fransızca sözlüye kalkmışlığımız var mesela. İlk sıfırımızı ne sorulduğunu bile anlamadan alıvermiştik. Mezun olduğumuzda yazarların hayat hikayelerini, şiirlerini, kitaplarını ezbere biliyor, felsefi doktrinleri Fransızca tartışabiliyorduk. Heyhat, acı gerçekle Fransa’ya ilk gittiğimde yüz yüze geldim: Konuşulanları anlamıyordum!...
Karşımdaki, “C’est terrible” diyordu mesela, ‘terrible’ korkunç demek ama Fransa’da “Muhteşem, çok güzel” gibi bir anlama geliyordu. Buna karşın “C’est pas terrible”, yani normalde ‘Fena değil’ olması gereken bir şey, ‘feci kötü’ demekti. Bayıldığım çizgi romanların tek satırını bile anlamıyordum. Okulda öğretilen ‘est-ce que’ ile başlayan soru formatı tamamen tedavülden kalkmışa benziyordu. Kendimi 18 yüzyıldan kalma bir Fransızca konuşuyor gibi hissediyordum. Bir ben, bir Victor Hugo... Fransızcaya Fransız kalmamak için, teoride bildiğim Fransızcayı pratikte ayrıca öğrenmek zorunda kaldım. İyi bir aksan (bkz Kapalıçarşı tezgâhtarları) ve geniş bir kelime hazinesi (bkz. anlıyorum ama konuşamıyorum) yabancı bir dili ‘iyi’ konuşmaya maalesef yetmiyor.
‘Utanç verici’
“It’s a shame”in gerçekten ‘utanç verici’ anlamına geldiği olmuştur. Bir zamanlar, bir yerlerde. Ama o cümlede değil: “Geçen seneki maç kasetlerini seyrettim. Ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu gördüm. Kampa katılmayışı YAZIK...” demiş Rijkaard’a “Utanç verici” dedirtirsen, asıl ‘utanç verici’ bu olur. Hadi tercüman çocuk daha genç; televizyona çıkarken ne giyeceğini, nasıl oturacağını, neyi nasıl çevireceğini bilmiyor diyelim, spor servislerinde yabancı dil bilen adam da mı yok? Bu ‘hayalinizdeki manşet’ bile olsa, bu şekilde kullanılmaz ki? Hadi kullandın diyelim, o zaman cuma günü ‘utanç verici’ diye manşet atıp, pazar günü ‘ak kaşık’ misali “Tercümanın yorumları camiada tartışma yarattı” diye haber yapma bari.
O röportaj esnasında gördük ki Galatasaray’da bir tercüman sorunu var. Mert Çetin cümleleri yanlış çeviriyor, kendi yorumlarını ekliyor. Gerçi henüz Gordon Milne’in, “It was a though game” cümlesini bir paragraflık bir beyanata dönüştüren tercümanı kadar değil performans olarak ama gidişat fena değil. Daha birkaç yıl önce her cümlesi esprili, her beyanatı ders gibi Erik Gerets’i Erdal Keser’in kötü tercümeleri yüzünden yıpratmış, takımla arasına soğukluk sokmuş bir camianın Frank Rijkaard’ı daha ilk günden yanlış tercüme yüzünden yıpratma lüksü var mı? Ellerinde Yako Igual gibi deneyimli bir isim varken hele?
İngilizce gayet iyi ifade ediyor“
Adamın kendi dilinde bir tercümanı olsun, İngilizce olarak kendini ifade edemiyor” görüşüneyse hiç prim vermemek gerek. Birincisi, adam İngilizce olarak kendini gayet güzel ifade ediyor. En azından ne dediğini anlayıp, tercümanın kötü çevirdiğini görebilenlerimiz var, peki Rijkaard birdenbire Flamanca konuşmaya başlasa ne yapacağız? Hadi biz birşeyler yaparız diyelim, futbolcular ne yapacak? Şu anda takımda sırf onunla konuşabilmek için İngilizcesini geliştirmeye, ağzından çıkan her kelimeyi ders gibi öğrenmeye can atan gençler olduğuna eminim. Hangi tercüman birebir iletişimin yerini tutabilir? Jose Mourinho?
BANU YELKOVAN/ RADİKAL
https://www.radikal.com.tr/Default....NU K. YELKOVAN&Date=14.07.2009&CategoryID=103