Turan - Sayfa 2 | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Turan


Şamanizm, Gök Tengri, göçebe hayat? Ne kadar Türk Kültürü kaldı ki? Sadece bizi gaza getirecek ülkü(ideal)leri mi benimsiyoruz? Mankutlaştık mı yoksa?
 
Şamanizm, Gök Tengri, göçebe hayat? Ne kadar Türk Kültürü kaldı ki? Sadece bizi gaza getirecek ülkü(ideal)leri mi benimsiyoruz? Mankutlaştık mı yoksa?
Üstat mankutlaşma değil Mankurtlaşma...Ayrıca Cengiz Aytmatov'un turancı olmadığını ama kadro hareketinin artıklarınca öyle lanse edildiğini de ekleyeyim...
 
Atsız Reis'in milliyetçi başbakanımız Şükrü Saraçoğlu'na Orkun Dergisinde yazdığı açık mektup üzerine Ankara Nümayişi sonrası sıkı bir kovalamaca sonrası tutuklanmasıyla Sirkeci Sansaryan Han'da işkence görmeye götürüldüğü esnada 1932'de yazdığı şiiri 1944 yılında birebir yaşadığına şaşırmıştır...İşte Yolların Sonu şiirinden;


Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize.

Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.
Düştüğü yer uzakta "DİLEK" adlı bir saray.

O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da "Kür şad" uzatarak elini;
"Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun!" diyecek.
 
Sovyetler dağıldıktan sonra pek bir heves etmişti dönemin siyasileri, tabi sınırların bir olduğu yönetimin bir olduğu ve/veya içeride bağımsız dışarıda bağımlı yönetimler topluluğundan oluşan bir turandan bahsetmiyoruz nüfuz sayesinde yarı bağımlı devletler/yönlendirilebilir yönetimler vs vs detaya girmeyeyim.

ABD 20-30 yıl içinde dağılan sovyetlerin, yeni adıyla Rusyanın toparlanacağını/toparlanmaya başlayacağını öngördü, bu sebeple Rusya toparlanmadan yeni ortaya çıkan devletlere nüfuz etmek istedi, o dönem avrasyaya açılma politikamız ABD desteğine rağmen başarısız oldu, ABD'liler kısa sürede etkisizliğimizi gördü ve başka stratejiler geliştirmeye koyuldu. O stratejilerde büyük oranda başarısızlıkla sonuçlandı. Sonuç olarak ABD'lilerin Rusya'yı çevreleme politikası büyük oranda başarısız oldu.

Rusya parçalanmadıktan sonra hiçbir kuvvet avrasyada güç alanını genişletemez, başarılı girişimlerde kanlı bir şekilde bertaraf edilir. Kafayı olmayacak işlere yormaktan daha büyük bir israf yok, olabilecek işlere kafa yoralım.

*Başlığa veya başlıktaki herhangi bir şahsa yönelik yazmadım, var böyle bir hayalperestlik buna istinaden yazdım.
 
Sovyetler dağıldıktan sonra pek bir heves etmişti dönemin siyasileri, tabi sınırların bir olduğu yönetimin bir olduğu ve/veya içeride bağımsız dışarıda bağımlı yönetimler topluluğundan oluşan bir turandan bahsetmiyoruz nüfuz sayesinde yarı bağımlı devletler/yönlendirilebilir yönetimler vs vs detaya girmeyeyim.

ABD 20-30 yıl içinde dağılan sovyetlerin, yeni adıyla Rusyanın toparlanacağını/toparlanmaya başlayacağını öngördü, bu sebeple Rusya toparlanmadan yeni ortaya çıkan devletlere nüfuz etmek istedi, o dönem avrasyaya açılma politikamız ABD desteğine rağmen başarısız oldu, ABD'liler kısa sürede etkisizliğimizi gördü ve başka stratejiler geliştirmeye koyuldu. O stratejilerde büyük oranda başarısızlıkla sonuçlandı. Sonuç olarak çevreleme politikası büyük oranda başarısız oldu.

Rusya parçalanmadıktan sonra hiçbir kuvvet avrasyada güç alanını genişletemez, başarılı girişimlerde kanlı bir şekilde bertaraf edilir. Kafayı olmayacak işlere yormaktan daha büyük bir israf yok, olabilecek işlere kafa yoralım.

*Başlığa veya başlıktaki herhangi bir şahsa yönelik yazmadım, var böyle bir hayalperestlik buna istinaden yazdım.
Yoo gayret gerçekçi idi mesela Azerbaycan'ı iki kere ele geçirdik ama rahmetli demirel bertaraf etti ikisinde de...

İslam Kerimov'u önce Enver Altaylı ile devşirmiştik sonrasında da Tansu Çiller yüzünden aramız bozulunca Mesut Yılmaz zamanında şimdi İyi Parti Grup Başkanı olan o dönemki Türkistan Devlet Bakanı Ahad Andican az daha deviriyordu ikinci kez...İkisinde de yine rahmetli demirel kurtardı Kerimovu da...

Örnekler çoğaltılabilir sadece o dönem devlette çok ciddi ve her görüşte yer edinen hiç de hayal olmayan ama batılıların güçlü bir rusyayı bize tercih ettiği ve sizin gerçekçilik dediğiniz dönemi yaşadık...Daha da beteri o zaman destekledikleri Yeltsin'i şu duruma biz düşürdük;


O zaman izin verseydi batı bugün ukrayna-gürcistan-kırgızistan-suriye diye uğraşmazdı...Bizim için hava hoş 300 sene önce de bu deyyuslarla mücadele ediyorduk şimdi de...Sıkıntı yok...

Unutmayın Sovyetler Birliği bir konfederasyondu ve dağılması son derece uluslararası hukuka uygundur ama rusya federasyonun bir parçası olan içkeryanın bağımsızlığını ilan etmesi ve rusların yukarıdaki videodaki gibi bunu tanıması 120 irili ufaklı federatif antiteden oluşan rusya için sonun başlangıcıydı...Hiç unutmam AGİT Zirvesinde Maşhadov gözlemciydi ve yanlış hatırlamıyorsam Joschka Fischer ile Robin Cook (dönemim dış işleri bakanları) kendisine gülüyordu Rusya'nın kendilerin, bağımsız İçkerya'yı tanıyacağını söylediğinde...O denli süpriz bir olaydı yani son derece gerçekçi idi yapılanlar sadece korkuldu...
 
Hüseyin Nihat Atsız'ın babası Kafkas İslam Ordusundan ve Öncesinde Doğu Anadoluda görev yapmış sıkı bir ittihatçı idi ve Atsızın küçükken evlerine gelen topal bir askerin babası tarafından nasıl sahiplenildiği görüp hayran kalıp hikayesini dinlemiştir...Ortaya aşağıdaki muazzam şiir çıkmıştır;


Şiir;

Ey saçları “alagarson” kesik hanım kız!
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Bacağımla alay etme pek topal diye.
Bir sorsana o topallık nerden hediye ?

Sen Şişli’de dansederken her gece, gündüz
Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz
Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
Siz salonlarda dansederken bizler savaştık.


Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!
Olan işler dimağını azıcık yorsun!
Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

Biliyorum baldırını o kadar nazla
Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla
Benim bütün elbisemden… Hatta kendimden…
Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

Neyim? Bir hiç… işe güce yaramaz, topal…
Sen sağlamsın senin hakkın dünyadan zevk al:
Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!
Sen yabancı kucaklarda oynaşırken her gün
Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
Dolaşırken… Biz de tipi, fırtına, yağmur,
Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık

Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık…
Gülme bana bakıp pek arsız arsız
Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

Sana karşı haykıranı mecbursun dinle;
Bugün hesap göreceğiz artık seninle:
Ben cephede geberirken, geride vatan
Aşkı ile bin belalı işe can atan

Anam, babam, karım, kızım eziliyorken
Dağlar kadar yük altında… Gel, cevap ver, sen
Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda…
Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
Sizin için harbederken yedim kurşunu.

Onun için topal kaldı böyle bacağım,
Onun için tütmez oldu artık ocağım.
Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,
Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
Size şarap oldu sanki… Şehit canımız

Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
Zıpladınız,kudurdunuz arsız,edepsiz!…
Gerçi salonlarda “yıldız” dı senin adın,
Hakkikatte fahişesin ey alçak kadın!

Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.
Omuzunda neden seni fuzuli çeksin?
Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..

Çok da bir şey değişmemiş :) Neyse Gazi Asker Versus Hedonist Boğaziçi Karısı dikotomisinin de gerçek hikayesi Profesör Dr. Ali Kafkasyalı'nın kaleminden şöyle;

1915 yılının Aralık ayı. Kışın en şiddetli günleri. Türk Ordusu 37 yıldan beridir Rus ve Ermeni işgali altında bulunan Kars, Ardahan, Artvin ve Batum şehirlerini Rus ve Ermeni zulmünden kurtarmak için Doğu'ya sefer düzenler. Enver Paşa komutasındaki Türk Ordusu Allahüekber Dağları'ndan aşarak düşman ordularını arkadan kuşatıp imha etmek istemektedir. Öncü kuvvetler Sarıkamış, Selim ve Kars'ın yol güzergâhındaki köyleri gizlice seferber ederler. Türk Ordusu'nun harekete geçtiğini haber alan köylüler, Türk Ordusu'na yardım etmek için hummalı bir çalışmaya koyulurlar. Hayvanlar kesip kavurma yapar, buğday kavurup kavurga, kavut hazırlar, uzun süre bayatlamayan lavaş ekmekler pişirir; çoraplar, kazaklar örer, keçe çarıklar dikerler.

Yıllardan beridir Ermenilerin ve Rusların baskı ve zulmünden canlarına yeten ve tahammül edemez duruma gelen bazı Türk gençleri ise Rusların, Ermenilerin tehdit ve takiplerine aldırmaksızın silahsız, donanımsız olarak köylerinden ayrılır, Türk Ordusuna katılmak için yollara düşerler.

Palasını beline bağlayıp, azığını sırtına alarak Türk Ordusu'na katılmak için yollara düşen gençlerden birisi de Ahmet Turan'dır.
Ahmet Turan, Kars'ın Derecik köyündendir. İki yıldır evlidir. Bir kızı vardır. Annesi, babası ve eşiyle vedalaşıp bir gece yarısı köyünden ayrılır.
Bütün Türk anne ve babalar artık evlatlarının Ermenilerle, Ruslarla mücadele etmelerine, onlara karşı savaşmalarına engel olmuyorlar, hiç bir eğitim almayan yavrularının cepheye koşmalarına ses çıkarmıyorlardır. Çünkü yapacakları başka şey kalmamıştı. Rusların fedailiğini yapan Taşnak ve Hınçak Ermenileri ve Rumlar gemi azıya almışlardı. Türklere yapmadıklarını bırakmıyorlardı. Köyleri basıyorlar, insanları öldürüyorlar, mallarını yağmalıyorlar, kadınlarını kızlarını kaçırıyorlardı. Halk çâresizdi. Ya canlarından olacaklardı ya da sefil zelil yaşayacaklardı. Ölmeyi sefil ve zelil yaşamaya tercih ediyorlardı.

Ahmet Turan'ın da annesi ve babası ona engel olmamışlar, bilâkis ardından su serpmişler dualar etmişlerdi.Ahmet Turan, Oltu önlerinde Türk Ordusu'na kavuşur. Ona destek kıtaların birisinde görev verilir. Ordu hareket halindedir.

Türk Ordusu Aralık ayının son günlerinden Aşkale tarafından Allahüekber Dağı'na yönelir. Çok zorlukla çıktıkları dağın üzerindeki platoda tipiye tutulurlar. Ordunun büyük bir bölümü donarak şehit olur. Sağ kalan askerlerden birisi Ahmet Turan'dır. Hatta birkaç askeri de donmaktan o kurtarmıştır. Komutanı o geceki gayretlerinden dolayı onu çok beğenir ve yanına alır.

Türk Ordusu, büyük bir talihsizlik olarak düşmanla savaşamadan iklimin azizliğine uğrar ve savaşamaz duruma gelir.
Büyük kayıplar veren Türk Ordusu Erzurum'a çekilir. Kısa süre sonra destek kıtalarından birkaçı Irak cephesine gönderilir. Ahmet Turan da bu kıtalardan birisinin komutanının yaveri olarak Irak cephesindedir.

İngilizlere karşı savaşan 6. Türk Ordusu'na destek verirler. İngilizleri bozguna uğratırlar. Bir İngiliz tümenini generalleriyle birlikte esir alırlar.
Ne yazık ki Türk Ordusu bu cephede de Arapların azizliğine, daha doğrusu ihanetine uğrar. İngilizlerin bağımsızlık vaadlerine ve dağıttıkları altınlara aldanan Araplar Türk Ordusu'nu arkadan vururlar. Bu amansız çatışmalarda Ahmet Turan bacağından yaralanır. İyi bir tedavi göremez. Yaraları iyileşir ama bacak kemiğinin eğri tutması sebebiyle ayağı garip bir görünüm alır. Topallayarak yürümektedir.

İki yıl kadar bu bölgede İngiliz-Hint ve aldatılmış Araplara karşı savaşırlar. Ne hazin ki Bağdat'ı Araplara bırakmak zorunda kalırlar. O günlerde İstanbul'dan bir emir gelir. Destek kıtalarından birkaçı Galiçya'ya gidecektir. Ruslara karşı savaşan Türk kolordusuna katılacaklardır.
Ahmet Turan'ın içinde bulunduğu kıta da gidecektir. Komutanı onu götürmek istemez. Ahmet Turan, kıtasından ayrılmamak için komutanına yalvarır yakarır. Sonunda arzusuna kavuşur. Komutanı onu yine yanında götürür. Aylardan sonra Galiçya önlerindedirler.
İki yılı aşkın bir süre de bu bölgede bulunurlar. Almanlarla birlikte Ruslara karşı savaşılar. Zaman zaman çok sor durumlarda kalırlar.

Ahmet Turan birçok arkadaşını kaybeder. Birçok arkadaşı sakat kalır. Nice arkadaşı atılan bombaların altında parçalanıp meleklere katılır. Kendisi de bir kez daha yaralanır. Siperdeyken kafasına hedeflenen kurşun sakat bacağına saplanır. Bir şarapnel parçası da burnunu, çenesini dağıtır. Yine iyi bir tedavi yapılamaz. Ayağı daha da eğri ve sakat kalır. Yüzü gözü tanınmaz olur.

Türkler bu cephede de Amerika'nın ve Bulgaristanların hıyanetine uğrar ve perişan bir vaziyette çekilirler.

Birinci Dünya Savaşı sona ermiş, Türkler, Avusturya-Macaristan ve Almanya ile birlikte savaşı kaybederler. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra İstanbul'a dönerler.

Askerler terhis edilir. Ahmet Turan da silahını teslim eder. Silahı ile birlikte ruhunu, canını bıraktığını zanneder. Kendisiyle özdeşleşen silahından ayrı yaşayamayacağını düşünür. Düşmanları için göz dağı, kendisi için arkadaş, kardeş olan, güvendiği, dayandığı silahı artık onunla değildir. Bir değnek bulur, şimdiden geri ona dayanarak yürüyecektir.

Memleketine, köyüne dönmek istemektedir. Yedi yıldır köyünden, eşinden, çocuğundan, anne ve babasından haber alamamıştır. Onların hasretiyle buram buram yanmaktadır. Onlarla kucaklaşacağı anı, onlara savaş hatıralarını anlatacağı günü aramaktadır. Topal bacağıyla kanatlanmış kuş gibidir. Uçmak istiyor, havalanıp köyüne konmak, yıllardır yolunu gözleyen eşine, çocuğuna ulaşmak istiyor.
Komutanı ülkesinin neresinde neler olduğunu iyi bilmektedir. Yunanlıların İzmir'i işgal ettiğini, İtalyanların Antalya'yı, Fransızların Kahramanmaraş'ı, İngilizlerin Adana'yı, Rus ve Ermenilerin doğu illerini aldıklarını biliyor. Hatta Rus ve Ermenilerin Erzincan'dan Gümrü'ye kadar yol güzergâhındaki bütün Türk köylerini yaktıklarını, insanlarını öldürdüklerini, bütün varlıklarını alıp götürdüklerini biliyordu. Bu köyler arasında Ahmet Turan'ın köyünün de talan edildiğini ve bütün halkının samanlıklara doldurularak yakıldığını öğrenmişti.

Komutan, bütün bunları bildiği için Ahmet Turan'ı İstanbul'da alıkoymak istemektedir. Yıllardır yanından ayırmadığı ve cepheden cepheye birlikte koştukları bu kahraman ve yiğit vatan evladını bırakmak istememektedir. Ancak bir türlü gerçekleri de ona söyleyememektedir.
Ahmet Turan vedalaşmak için komutanının yanına gelir. Elini öpmek helallik almak ister. Komutanı elini öptürmek, o yaralı dağ parçası yiğidi kucaklar bağrına basar. Bir süre onu bırakmaz. Vücudunun büyük bir parçasının kopup gittiğini zanneder. Yüreği yanar, gözleri yaşarır ama Ahmet Turan'a hissettirmez. Kollarını çözüp bu defa omuzlarından tutup bir müddet yüzünü seyreder. İç cebinden bir kağıt çıkarır, üzerine bir şeyler yazar ve katlayıp Ahmet Turan'a uzatır ve ekler:

-Ahmetçiğim, adresimi yazdım. Sakın kaybetme. Memleketine, köyüne git. Bir müddet kal, hasret gider. Eğer sıkıntıya düşersen, iş güç bulamazsan dön, bana gel. Sana iş güç bulabilirim. Burada birlikte yaşarız.

Ardından yan cebinden çıkardığı birkaç kuruşu da Ahmet Turan'ın eline tutuşturur.

-Bu birkaç kuruşu da al, gereğin olur.

Ahmet Turan pusulayı alıp sürekli göğsünde taşıdığı hamailin arasına koyar. Parayı almak istemez. Komutanın ısrarı üzerine onu alır paltosunun iç cebine koyar. Teşekkür eder.

Ahmet Turan İstanbul'dan ayrılır. O artık Kars yolundadır. Eşine, annesine, çocuğuna, babasına gitmektedir. Köyden köye, şehirden şehire, o topal bacağı ile sürünüp yürümektedir. Kimi gün yaya, kimi gün rastladığı at arabalarına binerek kimi zaman at, katır kafilelerine katılarak aylardan sonra Kars'a ulaşır.

Şehir tanınmaz hâldedir.Sanki yedi yıl önce bıraktığı şehir gitmiş yerine başka bir şehir gelmiştir. Sözün gerçek anlamı ile harpten çıkmış bir şehir. Çarşıyı pazarı dolaşır bir tek tanıdık simaya rastlayamaz. İçinde ağır bir sıkıntı oluşur. Kalbi sıkışır.. Duman dolmuş bir aşhaneye girmiş gibidir. Bir an önce şehirden çıkmak ister. Tenha bir bakkalda biraz şeker, çay ve şekerleme bulur, alır. Annesi, babası, eşi ve çocuğu için İstanbul'dan satın aldığı hediyelerin yanına kor ve bohçayı bağlayıp omuzuna atar. Köyün yolunu tutar. Ata ocağı , yâr kucağı olan köyü, Kars'ın 10 km. doğusundadır. Normal bir insan iki saatte varır. Ancak Ahmet Turan topaldır, üç dört saatte ancak varacaktır.

Yol boyunca eşini, evlilik günlerini, kızı Elif'i , annesini, babasını düşünür. Elif'in şimdi sekiz yaşında güzel bir kız olduğunu hayâl eder.
Köyün yanıbaşındaki derin vadinin karşı kaşına varır. Oradan köy nispeten görülmektedir. Elindeki değneğe dayanıp biraz dinlenmek ve köyünü seyretmek ister. Garip bir hava hisseder. Burnuna yanık kokuları gelir. Köyün camisinin ahşap minaresi, o güzelim ağaçlar, ağaç, direklerin başındaki leylek leylek yuvaları, hiçbirisi görülmüyor. Sanki köy yere gömülmüş. Bir şeyler göremez. Ortalıkta kimseler de yoktur.
Herkes yaylaya gitmiş gibi. Oysa yayla mevsimi değil. Bir anlam veremez. Yerinde duramaz, kafası, beyni uğuldamaktadır. Aklına çok garip şeyler gelir. Bir solukta vadinin dibine iner ve karşı yamaca tırmanmaya başlar. Kocaman yokuşu nasıl çıktığını bilemez. Vadinin diğer kaşına çıktığında köyün tamamını karşısında bulur. Acı gerçekle yüz yüze gelir. Dünyası yıkılır. Köy baştan başa yakılmıştır. Kimse yoktur. Bütün evler yerle bir olmuştur. Donakalır. Birden kendi evine doğru koşar. Bütün köy evleri gibi onun evi de yakılıp yıkılmıştır. Ahmet Turan'ın vücudu çözülür. Kolu kanadı yanına düşer. Dökülüp dağılacak gibidir. Bohça omzundan yere düşer. Ayakta duramaz. Takati kesişir. Bir taşın üzerine yığılır. Ellerini değneğine, alnını da ellerinin üzerine dayayıp donup kalır. Gözlerinin yaşı yerleri ıslatmaktadır.

Başından geçenler gözlerinin önünden geçer. Komutanının sözlerinin hatırlar. Adresini ona niçin ısrarlar verdiğini o anda anlar.
Bir müddet yanıp kavrulduktan sonra kalkıp yakılıp yıkılan evlerin arasında dolaşır. Köyün kenarındaki mezarlığa varır. Alelâde yapılmış mezarları görür. Ölülerin, kimseler tarafından toplanıp gömüldüğünü anlamakta gecikmez. Çünkü birçok cephede defalarca bu işi kendisi de yapmıştı. Mezarların toprağına yüzünü sürer, ağlar. Fatihalar okuyup ruhlarına bağışlar. Yanıp kül olan annesinin, babasının, eşinin, çocuğunun, hısım akrabalarının, ellerini yüzlerini öpmeyi umarken küllerini, topraklarının öpmek durumunda kalır.
Geceye kalmadan köyden ayrılır. Yola iner, Kars'a gitmekte olan bir at arabasına biner. Arabacı, epey ötede bulunan Subatan köyünün Ermeni katliamından kurtulan sakinlerinden birisidir. Tanışırlar. Ahmet Turan, köylerinin ve köylülerinin başına gelenleri sorar. Adam, içi sızlayarak anlatır.

Kâzım Karabekir Paşa'nın ordusunun Erzurum'a geldiğini öğrenen Ermenilerin Kars ve çevresinden katliama başladıklarını, Derecik Köyü'nün 671 sakinini samanlıklara doldurup, gazyağı, benzin dökerek yaktıklarını, kaçmaya çalışanları ise balta, kılıç ve yaylım ateşi ile öldürdüklerini, 671 kişiden sadece 11 kişinin kurtulabildiğini, bütün bu bölgedeki köyleri aynı şekilde yakıp yıktıklarını, talan ettiklerini göz yaşlarını boğularak söyler.

Ahmet Turan durumu bütün açıklığı ile öğrenir. Artık Kars'ta durmanın yersiz olduğunu anlar. Arabacıdan ayrılırken düşürdüğü bohçayı hatırlar. Arabacıya köyünün girişinde bıraktığı bohçayı almasını içindekileri ihtiyacı olanlara dağıtmasını rica eder.
Tekrar yollara düşer. Aynı yollardan aynı sıkıntı ve engellerle
karşılaşarak aylardan sonra İstanbul'a ulaşır.

Komutanın adresi Avrupa yakasındadır. Yolcu vapuruna binerek karşı tarafa geçmek ister. Rıhtımın, güvertenin tutacaklarına tutunarak güçlükle vapura biner. Vapur fazla kalabalık değil. Kimsenin oturmadığı büyük bir banka sendeleyip tutunarak oturur. Perişan hâldedir. Vücudu ve ruh hâli ülkesinin durumu gibidir. Saçı sakalı birbirine karışmış, avurtları çökmüş, çenesinin eğriliği ve yüzündeki derin yara izleri çehresini garip bir görünüme sokmuştur. Ayağının topallığı ise yürek yakmaktadır.

Karşı tarafta birkaç kadın ve yetişkin bir kız oturmaktadır. Bunlar Ahmet Turan'ı seyretmektedirler. Onun yedi yıldır sırtından çıkaramadığı parça parça olmuş paltosuna , şalvarının uyumsuz çarpık yamalarına, yüzünün yamukluğuna ve eğik bükük topal ayağına bakıp durmaktadırlar. Aralarındaki, dış görünüşü ve tavırlarıyla yabancıyı andıran bakımlı ve alımlı kız, Ahmet Turan'a bakıp bakıp güler. Ahmet Turan bu durumdan çok müteesir olur. Yıllardır onlar için savaştığı insanlardan ilgi, sevgi beklerden böyle bir tavırlar karşılaşması onu perişan eder. Kalkıp oradan uzaklaşır. Güvertenin en kenarından bir direğe tutunup denizi ve uzakları seyre dalar. Kendisine karşı yapılan bu hakarete bir anlam veremez. Aklına, bir arkadaşının geçende anlattıkları gelir. İşgal kuvvetleri komutanı Fransız generali İstanbul'a girerken bazı İstanbullu kızlar, kadınlar Fransız ve İngiliz askerlerine çiçekler atmış. Onlara pasta çörek ikram etmişler. Acaba bu kadın ve kızlar da onlardan mıdır diye aklından geçirir. Şaşkın vaziyettedir. Vatanında kendisini garip hissetmektedir. Herkese küsmüş gibi kimsenin yüzüne bakmaz.
Vapurdan inip epey uzaklaştıktan sonra hamailin içerisinden adresi çıkarır ve rastladığı kimselere sora sora komutanının evine varır. Kucaklaşırlar. Gözyaşları birbirine karışır. Ahmet Turan çocuk gibi ağlamaktadır. Hıçkıra hıçkıra, içini çeke çeke dakikalarca ağlar, anlatır. O sırada komutanın arkadaşlarından Mehmet Nail Bey'in oğlu askerî tıbbiye öğrencisi Hüseyin Nihâl olayı seyretmekte anlatılanları dinlemektedir.

Hüseyin Nihâl, bu fedâkar ve kahraman Türk gazisine yapılan densizliğe çok üzülür ve gençlik heyecanını da katarak Ahmet Turan'ın ağzından o arsız kıza bir şiirler cevap verir: Topal Asker!!!
 
Yoo gayret gerçekçi idi mesela Azerbaycan'ı iki kere ele geçirdik ama rahmetli demirel bertaraf etti ikisinde de...

İslam Kerimov'u önce Enver Altaylı ile devşirmiştik sonrasında da Tansu Çiller yüzünden aramız bozulunca Mesut Yılmaz zamanında şimdi İyi Parti Grup Başkanı olan o dönemki Türkistan Devlet Bakanı Ahad Andican az daha deviriyordu ikinci kez...İkisinde de yine rahmetli demirel kurtardı Kerimovu da...

Örnekler çoğaltılabilir sadece o dönem devlette çok ciddi ve her görüşte yer edinen hiç de hayal olmayan ama batılıların güçlü bir rusyayı bize tercih ettiği ve sizin gerçekçilik dediğiniz dönemi yaşadık...Daha da beteri o zaman destekledikleri Yeltsin'i şu duruma biz düşürdük;


O zaman izin verseydi batı bugün ukrayna-gürcistan-kırgızistan-suriye diye uğraşmazdı...Bizim için hava hoş 300 sene önce de bu deyyuslarla mücadele ediyorduk şimdi de...Sıkıntı yok...

Unutmayın Sovyetler Birliği bir konfederasyondu ve dağılması son derece uluslararası hukuka uygundur ama rusya federasyonun bir parçası olan içkeryanın bağımsızlığını ilan etmesi ve rusların yukarıdaki videodaki gibi bunu tanıması 120 irili ufaklı federatif antiteden oluşan rusya için sonun başlangıcıydı...Hiç unutmam AGİT Zirvesinde Maşhadov gözlemciydi ve yanlış hatırlamıyorsam Joschka Fischer ile Robin Cook (dönemim dış işleri bakanları) kendisine gülüyordu Rusya'nın kendilerin, bağımsız İçkerya'yı tanıyacağını söylediğinde...O denli süpriz bir olaydı yani son derece gerçekçi idi yapılanlar sadece korkuldu...

Diğer konulara cevap vermeyeceğim çünkü alakası yok, şu yazdıklarını konuya hakim birine okutsam kıçıyla güler. Bir de çok koftirik bir ''batı'' algın var, gerçeklerden tamamen uzak alternatif evren kurmuşun kendine.

Biz biz diyip duruyorsun, siz kimsiniz :):)

İki de bir şu videoyu atıp duruyorsun, ordusu darmadağın olmuş, doktrinsiz kalmış, yolsuzluğun-çürümenin tavan yaptığı Rusya ve Rus ordusundan bahsediyoruz, kızıl mafyanın at koşturduğu dönemlerden yeni çıkmış yeniden doktrine olmaya çalışan bir ordu, memur maaşlarını ödeyemeyen bir devlet. Kadınlarının yabancı ülkelere gidip hayatta kalmak için fahişelik yapmasına göz yuman bir devlet, para için kızıl orduya ait denizaltısını uyuşturucu kaçakçılarına satan bir devlet, nükleer başlıklarını kayıp eden bir devlet... Daha bunun gibi 50 tane şey yazarım, ortada güçlü bir devlet yoktu, hatta çoğu alanda devlet bile yoktu.

Ama işte gelenek var... Gelenek başka bir şeye benzemez, her şeyini yitir gelenek seni yeniden eski yerine taşır ama her şeyin olmasına rağmen geleneğin yoksa sıçarsın. Çok kısa süre içinde eski güçlerinin çeyreğine bile erişemeselerde toparladılar. Nitekim senin çok gözünde büyüttüğün adamları bir bir elemine ettiler, yetmedi kadirov gibi kansız ve psikopat bir adamı ülkenin başına oturttular.

Bırak Putin'i falan, hadi yapsalar ya o atarlarını kadirov'a ? Niye kimsenin gıkı çıkmıyor ?
 
Diğer konulara cevap vermeyeceğim çünkü alakası yok. Bir de çok koftirik bir ''batı'' algın var, gerçeklerden tamamen uzak alternatif evren kurmuşun kendine.

Biz biz diyip duruyorsun, siz kimsiniz :):)

İki de bir şu videoyu atıp duruyorsun, ordusu darmadağın olmuş, doktrinsiz kalmış, yolsuzluğun-çürümenin tavan yaptığı Rusya ve Rus ordusundan bahsediyoruz, kızıl mafyanın at koşturduğu dönemlerden yeni çıkmış yeniden doktrine olmaya çalışan bir ordu, memur maaşlarını ödeyemeyen bir devlet. Kadınlarının yabancı ülkelere gidip hayatta kalmak için fahişelik yapmasına göz yuman bir devlet, para için kızıl orduya ait denizaltısını uyuşturucu kaçakçılarına satan bir devlet, nükleer başlıklarını kayıp eden bir devlet... Daha bunun gibi 50 tane şey yazarım, ortada güçlü bir devlet yoktu, hatta çoğu alanda devlet bile yoktu.

Ama işte gelenek var... Gelenek başka bir şeye benzemez, her şeyini yitir gelenek seni yeniden eski yerine taşır ama her şeyin olmasına rağmen geleneğin yoksa sıçarsın. Çok kısa süre içinde eski güçlerinin çeyreğine bile erişemeselerde toparladılar. Nitekim senin çok gözünde büyüttüğün adamları bir bir elemine ettiler, yetmedi kadirov gibi kansız ve psikopat bir adamı ülkenin başına oturttular.

Bırak Putin'i falan, hadi yapsalar ya o atarlarını kadirov'a ? Niye kimsenin gıkı çıkmıyor ?
Esas alakasız olan kısma cevap vermişsin zira içkerya bizden en az destek alan anti-rus hareketti :) İslam Kerimov ve Haydar Aliyev'e darbe yapmadı mı Türkiye???

Biz derken herhangi bir siyasi cenahı kastetmedim mesela 1995 Bakü Darbesine bak...Ferman Demirkol darbenin beyni bir TİKA görevlisiydi boşuna mı İstanbul Üniversitesinde hoca yaptırılıp emekli edildi???

Ben okumadığım araştırmadığım yaşamadığım şeyi yazmam...Kitabı; "Diktatörleri Uyku Tutmaz"ı okuyabilirsin detaylı bilgi için...Ama o darbede bugün mhp genel başkanlığına oynayan o zamanın ığdırlı genci Sinan Oğan da Celal Bayar'ın torunu hariciyeci Mehmet Ali Bayar da bugünün iktidar destekçisi Mehmet Ağar da Abdullah Çatlı da eski TİP'li komünist Gündüz Aktan, liboş Özer Uçuran Çiller, Filiz Akının kocası Sönmez Köksal hatta baküye darbecileri tahliye etmek için uçağını gönderen Cavit Çağlar da vardı :) Aynı Cavit Çağlar suriye'de putin ile erdoğanı da barıştırdı :)

Görmüş olduğun gibi bizden kasıt devletin önemli kademesinde bulunan diplomatlar, siyasiler, devlet görevlileri hatta tetikçiler...Bunun devlet politikamız olmadığını görmemek için kör olmak yahut bunları bilmemek gerek...

Aynı durum Özbekistan için geçerli Enver Altaylı'nın kitabını da okuyabilirsin ayrıca Cerrahpaşa'dan tanırım Ahat Andican'ı hatta aynı yayınevinde yazdık kendisiyle...Konuya vakıfım yani :) Kerimov darbesine de...

Batı algımda...Batının tüm emperyalistler...Sahra altı afrikasını sömürünce ingilizler nasıl ki emperyalist oluyorsa Sibirya'yı sömüren rusya neden emperyalist olmuyor???
 
Trump'ın tanımıyla bir sürü Shithole ülkeyi kapsayan bir tanım sanırım
Evet maalesef diktatörlerin hırsızlıkları, fetöcülerin beyin yıkaması, vahşi kapitalizmin batı hayranlığı ve aral gölünden tut ormanlara ve nehirlere kadar sovyet planlı ekonomisi yüzünden yok olan tabiata kadar tüm bu etkenlerin sebebiyle shithole bir coğrafya ve topluma dönüştüler...Bekle bizi Turan!!!
 
Esas alakasız olan kısma cevap vermişsin zira içkerya bizden en az destek alan anti-rus hareketti :) İslam Kerimov ve Haydar Aliyev'e darbe yapmadı mı Türkiye???

Biz derken herhangi bir siyasi cenahı kastetmedim mesela 1995 Bakü Darbesine bak...Ferman Demirkol darbenin beyni bir TİKA görevlisiydi boşuna mı İstanbul Üniversitesinde hoca yaptırılıp emekli edildi???

Ben okumadığım araştırmadığım yaşamadığım şeyi yazmam...Kitabı; "Diktatörleri Uyku Tutmaz"ı okuyabilirsin detaylı bilgi için...Ama o darbede bugün mhp genel başkanlığına oynayan o zamanın ığdırlı genci Sinan Oğan da Celal Bayar'ın torunu hariciyeci Mehmet Ali Bayar da bugünün iktidar destekçisi Mehmet Ağar da Abdullah Çatlı da eski TİP'li komünist Gündüz Aktan, liboş Özer Uçuran Çiller, Filiz Akının kocası Sönmez Köksal hatta baküye darbecileri tahliye etmek için uçağını gönderen Cavit Çağlar da vardı :) Aynı Cavit Çağlar suriye'de putin ile erdoğanı da barıştırdı :)

Görmüş olduğun gibi bizden kasıt devletin önemli kademesinde bulunan diplomatlar, siyasiler, devlet görevlileri hatta tetikçiler...Bunun devlet politikamız olmadığını görmemek için kör olmak yahut bunları bilmemek gerek...

Aynı durum Özbekistan için geçerli Enver Altaylı'nın kitabını da okuyabilirsin ayrıca Cerrahpaşa'dan tanırım Ahat Andican'ı hatta aynı yayınevinde yazdık kendisiyle...Konuya vakıfım yani :) Kerimov darbesine de...

Batı algımda...Batının tüm emperyalistler...Sahra altı afrikasını sömürünce ingilizler nasıl ki emperyalist oluyorsa Sibirya'yı sömüren rusya neden emperyalist olmuyor???

Ulan biz yeltsin'i bu hale düşürdük diyip zelimhan'ın videosunu atan ben miyim ? Allah Allah....

Konu içinde kalamamak, konuyu saptırmak, yazılmayan şeyleri yazılmış gibi göstermek gibi bir huyun var. Bayıyorsun adamı... İnsanın yazma isteğini köreltiyorsun çünk biliyorum ki yine çarpıtacaksın, yine kendin çalıp kendin oynayacaksın.

Devlet politikası değil diyen mi oldu ? Dalga mı geçiyorsun, algın mı kıt ? Başarısız olundu, yetersiz geldik dedim sen kalktın zibilyon tane isim saydın alakasız bir şekilde.
 
Ulan biz yeltsin'i bu hale düşürdük diyip zelimhan'ın videosunu atan ben miyim ? Allah Allah....

Konu içinde kalamamak, konuyu saptırmak, yazılmayan şeyleri yazılmış gibi göstermek gibi bir huyun var. Bayıyorsun adamı... İnsanın yazma isteğini köreltiyorsun çünk biliyorum ki yine çarpıtacaksın, yine kendin çalıp kendin oynayacaksın.

Devlet politikası değil diyen mi oldu ? Dalga mı geçiyorsun, algın mı kıt ? Başarısız olundu, yetersiz geldik dedim sen kalktın zibilyon tane isim saydın alakasız bir şekilde.
Ulan demiyelim ne güzel fikir teatisi yapıyorduk???

Bizden ne kastediyorsun dedin ben de onun için yazdım...Ayrıca kitap ve kaynak gösterdim o zibilyon tane isime yeni isimler de eklenebilir...Ayrıca rus karşıtıyım senin karşıtın değilim ki sinirlenip algın kıt mı diyorsun...Mürekkep yaladığını düşünerek detay veriyorum daha sonra okuyanlarda nemalanır diye ayrıca istemiyorsan yazma sen gelip yazdın ben diyalog peşinde değilim ki monolog olarak da atarım ki öyle yapıyordum hayırlı geceler...
 
Ulan demiyelim ne güzel fikir teatisi yapıyordun???

Bizden ne kastediyorsun dedin ben de onun için yazdım...Ayrıca kitap ve kaynak gösterdim o zibilyon tane isime yeni isimler de eklenebilir...Ayrıca rus karşıtıyım senin karşıtın değilim ki sinirlenip algın kıt mı diyorsun...Mürekkep yaladığını düşünerek detay veriyorum daha sonra okuyanlarda nemalanır diye ayrıca istemiyorsan yazma sen gelip yazdın ben diyalog peşinde değilim ki monolog olarak da atarım ki öyle yapıyordum hayırlı geceler...

Rusya'dan banane ? Rusya'dan ve sovyetlerden hiç hazetmem.

Uğur bak şimdi şark kurnazlığı yapma, sana hitap etmememe rağmen mesjaımı alıntıladın, ve mesajımı bilerek veya bilmeyerek saptırdın. Evet sinirlendim çünkü maç zevkimin içine ettin. Maksadımı aşıp seni üzdüysem de özür dilerim.

Bizim seninle tartışma yapmamız mümkün değil, bir daha bu gibi konularda diyaloğa girmeyelim.
 
Rusya'dan banane ? Rusya'dan ve sovyetlerden hiç hazetmem, tuhaf tuhaf imalarda bulunma.

Uğur bak şimdi şark kurnazlığı yapma, sana hitap etmememe rağmen mesjaımı alıntıladın, ve mesajımı bilerek veya bilmeyerek saptırdın. Evet sinirlendim çünkü maç zevkimin içine ettin. Maksadımı aşıp seni üzdüysem de özür dilerim.

Bizim seninle tartışma yapmamız mümkün değil, bir daha bu gibi konularda diyaloğa girmeyelim.
Özür dileyecek bir şey yok da başlığı az önce ben açtım sen gelip müdahil oldun sıkılıyorsan girme bu konulara ben maçı bile unuttum hatta sonra tahmin yaptım çok zevkli değil şu an daha çok keyif aldığımdan işbu başlığa yazıyorum bu kadar sarih işte hadi sana iyi seyirler...Ayrıca tüm slavofilileri misakoryleyim.net....
 
Özür dileyecek bir şey yok da başlığı az önce ben açtım sen gelip müdahil oldun sıkılıyorsan girme bu konulara ben maçı bile unuttum hatta sonra tahmin yaptım çok zevkli değil şu an daha çok keyif aldığımdan işbu başlığa yazıyorum bu kadar sarih işte hadi sana iyi seyirler...Ayrıca tüm slavofilileri misakoryleyim.net....

Başlık tapulu malın mı arkadaş, senden izin mi alacağız yazmak için :D Sen bu forum olayını biraz yanlış anlamışsın.
 
Başlık tapulu malın mı arkadaş, senden izin mi alacağız yazmak için :D Sen bu forum olayını biraz yanlış anlamışsın.
Yoo sen yanlış anlamak istiyorsun ben sana niye benimle konuşuyorsun diye intizar mı ettim? Sen yukarıda demedin mi bir daha bu tip konularda diyaloğa girmeyelim diye? Benim için hava hoş sen söylüyorsun ben de ona göre cevap veriyorum sen girmeyelim diyorsun diyaloğa ben memnunum seninle diyaloğa girmekten de bir daha yazmayıp sadece sen değil başka herkesi de dahil ediyorum; tek başıma post atmaya da okeyim...Hürmetler...
 
Üst Alt