Cevap: Ya Jo'ya Bir Şey Olursa
ya nondada sakatlansaydı ne olacaktı
ya nondada sakatlansaydı ne olacaktı
Bu soru aynı zamanda Atletico maçında nasıl oynayacağımızın da cevabı. Bu yönden de bakabiliriz olaya. Atletico maçında nasıl oynayacağız?
Arda ve Keita'nın forvette oynadığı maçları da biliyoruz. Atletico maçında ne yapacağız, kara kara düşünüyorum.
...
Jo on numara transferdir. Hayatınızda göremeyeceğiniz adamları bilet alıp izleme fırsatınız VAR. Fazla düşünmeyin zevkini çıkarın.
Neymiş Nonda gitmiş... Maçları mı seyretmiyorsunuz yoksa gözünüz mü kör. Nonda A.Madrid maçında oynasa ne yapacaktı? İçine Drogba mı kaçacaktı birdenbire. Nonda nın gönderilmesi en doğru karardır.
Kötü de olsa santrafor almak ne demek? Misket verilerek yapılmıyor bu transferler. Biraz mantık.
Bıktım vallahi. Tamam güzel ama Şu şöyle olursa böyle olur. Yok şu geldi ama gerekli mi. Yok aldık ama opsiyonu yok. Yok bu adamlar kaliteli ama neden oynamamış kendi takımlarında...Yok bu güzel ama neden tüyü yok...
Süründüğümüz günleri ne çabuk unuttunuz. Bir susun artık yeter.
bugün shabani nonda'nın galatasaray'dan ayrılmasıyla, kendisinin futbol aklı hakkında derin düşüncülere daldım. artık; bu adamın futbola, ortak kabüllerden bağımsız, çok farklı bir düzlemden baktığına da, tamamen ikna oldum. beni bu kanıya vardıran en net gelişme, shabani nonda, giovani dos santos değişikliğine rıza göstermesi oldu. sonuçta bu transferle birlikte, takımında sol açıkta oynayabilen oyuncu sayısı altıya çıkarken (arda turan, harry kewell, aydın yılmaz, emre çolak, caner erkin, giovani dos santos), avrupa'da oynayabilecek klasik anlamdaki santrfor sayısı sıfıra indi. bu oldukça dengesiz görünen duruma gönüllü olmasından da şu sonuca varıyorum; öyle alışılageldik kalıplar, tanımlar, oyuncu mevkiileri, dizilişler kendisinin pek aklından geçmiyor ve bunları önemsemiyor. sahadaki takımını bir bütün olarak algılıyor, ve onlardan da bütünsel bir kavrayış bekliyor futbola ilişkin. gerçek total futbol bu diye düşündürüyor bana bu durum, çünkü anlatılageldiği haliyle total futbol da bir 4-3-3 varyasyonu. ama rijkaard'a göre öyle değil. bu yüzden sene başında da galatasaray 4-2-3-1 gibi oynarken pek benzetilemiyordu oynattığı futbol total futbola, bugünden sonra da muhtemelen pek benzetilemeyecek. ama onun oynatmaya çalıştığı asıl total futbol, takımın oyununu bireylerin üstünden değil, bütün takımın üstünden kurgulayabilmek. bu mesele; tek forvet çift forvetle, orta sahada bir amele bir oğuz ile, bir takımın bir generali olur ile anlaşılır gibi değil.
kendisi yukarıda anılan sebepten bugüne kadar daha bir kere, savunma oyuncuları hata yaptı da gol yedik demedi; golü takım yer, takım olarak gol yedik dedi. bu yüzden takımını sadece sinirlendiği için yalnız bırakan keita'yı ceza olarak haftalarca oynatmadı. belki sahaya çıkardığı oyunculara görevlerini çok kabaca tarif ediyordur, ama bütün oyuncuların görevlerini bütün takıma tarif ediyor. bu yüzden yazın antrenmanlarda bütün oyuncuları kendi bölgelerinden çok farklı bölgelerde oynatarak onlara bir şey göstermeye çalıştı. göstermeye çalıştığı şey şuydu; saha içinde serbestsiniz, isteyen ne yapmak istiyorsa onu yapabilir, kendini daha iyi hisseden daha çok sorumluluk alabilir, tek sorumluluğunuz takımın bir bütün olarak aksamaması. yani savunma oyuncusu isterse hücuma çıkabilir, bunu gören arkadaşlarının görevi onun boşluğunu doldurmaktır. ya da sağ kanat sol kanatla, o sol içle hatta o da santrforla yer değiştirebilir, daha etkili olacağını düşündüğünüz zaman asimetrik bile dizilebilirsiniz, ama top rakibe geçtiğinde on kişi o topun arkasına geçmek kaydıyla, onbir kişi birbirlerinizin eksiklerini kapatarak yardımlaşmanız şartıyla. dolayısıyla oyuncularından tek beklediği, sahada olup biteni takip etmeleri, zekalarıyla ya da zekaları kadar oynamaları.
bu da bizi bugünkü duruma getiriyor. kendisi sahaya üç ya da dört tane forvet oyuncusu (misal keita, dos santos, arda turan, harry kewell) sürdüğü zaman, bunların birinin santrfor olmamasını, takımın uyumunu bozmadığı sürece sahanın neresinde oynadıklarını, hangi pasları denediklerini, çok da önemsemeyecek. üstüste iki maça aynı kadroyla muhtemelen hiç bir zaman çıkmayacak. takımında yeri garanti oyuncular, ilk onbirler ikinci onbirler olmayacak. onun için önemli olanlar sadece, takımın boyunun uzamaması, akışkanlığın korunması, topun oyunculardan hızlı hareket etmesi, hücumda ağırlık merkezinin hızla değiştirilmesi, savunmadaki özveriyle, zeka ve takımın içindeki adalet olacak.
gelelim bundan sonrasına. eğer frank rijkaard'ın aklındakiler hayata geçerse ve galatasaray da başarılı bir takım olursa, dünyanın diğer başarılı takımlarından bir farkı olacak. galatasaray oyuncuları, sahada tamamen özgürce oynayan ama derin bir takım olma anlayışına sahip uygar bireyler olacaklar. kendi akıllarıyla yargılayan, yaratıcı, özgüveni, önsezisi, öngörüsü yüksek futbolcular olacaklar. biz de bu futbol klubünün gururlu taraftarları olacağız.
özünde basit bir oyun olan futbolu, en basit haliyle sahaya koymaya çalışan bu adam teknik direktörlük deneyimiyle adeta bir haiku yazıyor. futbolu kavrayışındaki sadelik, total futbol'u kavrayışına da yansıyor.
2 şubat değilde Fener maçında emrenin Barosa yaptığı gibi yine Jonun bacağını eline vereceğini düşünüyorum
1-Avrupa Kupalarında oynamayacağı bilinmesine rağmen sanki yer yüzünde hiçbir forvet kalmamış gibi Jo'yu kiralamak bir riskti.
2-Avrupa Kupalarında forvet oynatacak tek isim Nonda olduğu bilindiği halde onu göndermek riskti.
3-Bunlar bilindiği halde kalan kısa süre içerisinde kötü de olsa bir santrfor almamak çok daha büyük bir risk olacak.