Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli - Sayfa 5 | GSCimbom - En İyi Galatasaray Taraftar Portalı ve Forumu

Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli


Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Bu tip listelerin saçma olduğunu düşünüyorum. Son on yılın en iyi filmi, şarkısı, kitabı gibi listeler kapsadıkları zaman ve ele aldıkları konu dikkate alınmaksızın vaadettiklerini gerçekleştiremezler. Kişisel beğenilerin tüme vurgu yapması olanaksız. Sinemanın ekonomik bir sektör oluşundan dolayı niteliğinin çarpıtılarak ekonomiye daha uygun hale getirilmesi ve bu şekilde pazarlanıyor olması bu listelerdeki saçmalığı daha da üst sıralara taşıyor. ABD yozlaşmış yapısı ve Hollywood'u hem propaganda aracı hem de en büyük ekonomik getirilerinden biri olarak kullanmasıyla sinema değerlendirmelerinde ayrılması gereken bir yerde. ABD'nin pazarladığı sinema anlayışı, seyirci ne kadar şaşırırsa ve ne kadar duygusallaşırsa film çok iyidir fikrini aşılıyor. Dakikada 10-15 plan gösterip, içerik olarak düşük, tempo olarak yüksek teknik yapıya sahip filmleri de alışkınlık yarattığından, pazarlama başarısı ve siyasi etkenlerle bu filmlere alışanlarda sinemanın böyle birşey olduğunu düşündürtmeye yetiyor. Mesela forumda kişilerin izlediği filmleri belirttikleri konu incelenirse ya da favori filmlerini beyan ettikleri listeler incelenirse binlerce mesajın %99'unu ABD yapımı filmler oluşturuyor. Hal böyle olunca sinemanın niteliksel gerçekliliklerini ortaya koyan sinema filmleri "çöp ve leş" olarak adlandırılıyor.



Yarisi dogru, yarisi klise dolu, sonda da bir sekilde selam cakilmis. Sinemanin niteliksel gercekliklerini hangi filmler ortaya koyuyor ornek verebilir misin? Ve de ABD yapimi filmlerin belki de INGILIZCE olduklari icin daha fazla tercih ediliyor olmalari aklindan gecti mi?
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Yarisi dogru, yarisi klise dolu, sonda da bir sekilde selam cakilmis. Sinemanin niteliksel gercekliklerini hangi filmler ortaya koyuyor ornek verebilir misin? Ve de ABD yapimi filmlerin belki de INGILIZCE olduklari icin daha fazla tercih ediliyor olmalari aklindan gecti mi?



Son sorunun farkı yaratan etken olması mümkün değil. Çünkü Türkçe iyi işlere izlenmeden olumsuz damga vurulurken, ABD filmlerinin övülmesi farkı yaratının dil olmadığını açıklar niteliktedir, ki İngilizce bilmeyenlerin çoğunlukta olması da bir başka etkendir. Zaten bir kişi sadece bildiği bir dilden ötürü o dile ait filmleri izliyorsa da büyük bir problem vardır.



Sinemanın niteliksel gerçekliliklerinde, replikle anlatımdan kaçınarak yönetmenin derdini fotoğraflar ile anlatması ve anlattığı konunun bir derinliliğinin olması gerekir. Bu anlatım konuşmalar ile gerçekleşmediğinde, yani günlük hayattaki alışılagelmemiş haliyle aktarılmadığında, insan zihninde ilgi uyandırabilir. Bu sürrealizminden, sembolizme ya da klasik sade anlatım ile olanaklı olabiliyor. Buna örneği hangi filmler teşkil ediyor ? Blow up ve Rashomon en tipik örneklerindendir. Sinemanın dilini, anlatmak istedikleri ve seyircide uyandıracakları düşünceyi oluşturmada kusursuz kullanıyorlar. Gerçeğin göreceliliğinin bu derece etkili anlatılmasının da başka sinema yapısıyla anlatılması neredeyse olanaksız. Mesela Nuri Bilge Ceylan'ın son filmini kıstas alalım. Sinemadan beklentisi, 90 dakika boyunca yaşamın gerçek sorunlarından kopmak, ağzı açık izlercesine şaşmak, yeri geldiğinde de cinsel dürtülerine etki edecek sahnelere sahip olan bir yapımsa bu film berbat olarak nitelendirilecektir. Halbuki sinemaya, daha doğrusu tüm sanat dallarına dahil olan bu düşünce, o dalı yozlaşmaya mahkum etmekten öteye gidemez. Çünkü sanat bulunduğu yapının sorunlarını dile getirip, insanlarda bu sorunların gerçekçi yapısını uyandırmakla yükümlüdür. Sanatın niteliğini bunun aksine çevirenler ise insanların bu gerçekçi sorunlara yönelmesinden endişe duyanlardır. Bir Zamanlar Anadolu'da saf insanı anlatan yapısı ile, insanın kendisinde ve etrafında muhakeme duygusunu yaratması itibari ile bahsettiğimiz nitelikleri maksimum oranda temsil eden bir film.
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Filmleri en iyiler ya da en kötüler diye belirmenin olanaksızlığı var benim için. Ancak senin en iyi filmlerin ABD'de olduğuna dair fikrini, senin mantığını tahmin ederek inceleyebilirim. Futbol İngiliz icadıdır, bunca yıllık tarihi ve yatırımı varken İspanya Ligi oynanmasına giden bir anlayışla sinemanın iyi ve kötü tarafları eleştirilemez. Zaten ABD'nin sinemadaki etkinliği ekonomik, siyasal ve sosyal alanlardaki yozlaşmışlığı ile paralel bir konu. Bu yüzden etkinlikleri baz alınarak, başka ülkelerin film yapmasına gerek yok diyebilecek bir görüşün oluşması ne ile açıklanabilir kestiremiyorum. Senin bilim kurgu filmlerine ilgin varsa ve sinema görüşün sadece bunlarla sınırlıysa bunu ispat edebilirsin. Çünkü bilim kurgu para ve teknolojik ilerleme gerektirdiğinden bu tür filmlerin ABD'de yaygınlık kazanması ve o yaygınlık içinde iyi filmlerin ortaya çıkabilmesi normaldir. Tür kısıtlaması yapmaksızın sinemanın geneline baktığımızda ABD'nin kültür emperyalizminden başka birşey yapmadığı çok net ortadadır kanımca. Birkaç muhalif film ve ABD sinemasından yapı olarak ayrılabilecek Coen Kardeşler (2 filmleri hariç), Jarmusch dışında tablo budur. 1960 sonrası Türkiye sinemasından kastın, Yeşilçam saçmalıklarıysa hemfikir olmama gibi bir durumum olamaz, ancak 1960 sonrası Türkiye'de yapılan filmlerin varlığının bilincine de varmış olmak gerekir. Susuz Yaz ile mukayese edilecek bir tane ABD yapımı film göstermek neredeyse olanaksız. Mesela bu film ABD'de kendisine yapımcı bulamazdı, bulsaydı da yönetmeni cadı avı ile ya öldürülür ya da tutuklanırdı.



Bresson, Antonioni, Bergman, Bunuel gibi sinema tarihini oluşturan onlarca yönetmen-senarist varken (bu ve bunun gibi yönetmenlerin farkında olup olmadığını bilmiyorum), başka ülkelerin film çekmesine gerek yok demek ve çerçeve belli demek sinema tartışırken yapılmaması gereken işlerin başında gelebilir sanırsam. Çerçeve belliden kasıt para ve teknoloji ise bunun hiç önemi yok. En basitinden İran filmleri bunun örneğidir.
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Christopher Nolan'ın ergen fanları var en dandik filmini 9'dan başlatıyorlar o liste pekte ölçü sayılmaz.

Ama Esaretin Bedeli gönüllerin birncisi.
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Söyleyeceğimi yanlış bir itham yaratıp, tartışmada olumlu argüman yaratmaya çalıştığım şeklinde lütfen değerlendirme, çünkü öyle bir amacım yok. Bence ABD dışında ülkelerdeki sinema yapılanması ile ilgili en ufak bir fikrin yok. Bunu Türkiye'yi yakından takip edebileceğinden ötürü, Türkiye sineması hakkında dahi oldukça yanlış düşüncelere sahip olmandan da anlayabiliriz. Sinemadaki bilgi birikiminin ABD merkezli olmasının sebebiyle de, değerlendirmelerin hep o yozlaşmış yapının etkisinde kalıyor. Sinemanın genel niteliğini oluşturan yönetmenlerden bahsederken, oyuncu ününden bahsetmen gibi. Sen nicelik ile niteliği karıştırıyorsun bence bu konuda. ABD sinemasının etkinliğini zaten ben de kabul ediyorum, ama etkinlik nitelik değildir. ABD'nin "yıldız" oyuncularıyla, ülkenin değil dünyanın en büyük ekonomilerinden Hollywood'un çıkardığı film sayısıyla orantılı bir nitelikten söz edemeyiz. Mesela oyuncuların ve yönetmenlerin hayallerinde Hollywood olduğunu söylemişsin. Buna itiraz edilebilir mi ? Hayır, ama bu Hollywood'un en nitelikli sinema merkezi olduğunu açıklayamaz. Çünkü film başına 15-20 milyon dolar kazanabilecek bir yapıya, amacı para olan herkes gitmek ister. Mesela Avrupa'dan giden ve orada büyük paralar kazanan isimlerin röportajlarını oku. Hollywood'da elde ettikleri gelirlerden dolayı, nitelikli yapımlardaki teklifleri maddi yönden reddetmediklerini anlatıyorlar. Kevin Spacey'in tiyatro tercihi de buna bir örnektir.



Gelelim kültür olayına. Zaten sinema başlı başına bir kültür olayı olduğundan, ABD'nin kültürsüzlüğünü belirtmen bir çok konuyu açıklıyor. ABD sineması özgün ve özgür de değildir. Özgür değildir; çünkü %90'ı propaganda amacı ve ABD'nin çıkarlarını üstün tutan yapımlardır. Özgün değildir; çünkü dünyada aynı yapımların defalarca çekildiği ve aynı konuların sık sık tekrarlandığı ülkelerin başında ABD gelir. Yönetmenlerin akımı temsil etmeleri, onların sinema anlayışlarındaki pranga değildir. Teorik üstünlükleridir.



Bahsettiğin türleri kapsamayan Türkiye yapımı 10 film değil, 10 tane yönetmek sayabilmek mümkün. Bugün sinemaya yönelik hangi açıklamayı, teorik çalışmayı okursanız okuyun, herkes yöresel meselelerin evrensel niteliğinden bahseder. Sanatsal yapıyı oluşturan en büyük etken budur çünkü. Bunu bir eksiklik olarak değerlendirmen büyük bir hata kanımca.
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Filmleri en iyiler ya da en kötüler diye belirmenin olanaksızlığı var benim için. Ancak senin en iyi filmlerin ABD'de olduğuna dair fikrini, senin mantığını tahmin ederek inceleyebilirim. Futbol İngiliz icadıdır, bunca yıllık tarihi ve yatırımı varken İspanya Ligi oynanmasına giden bir anlayışla sinemanın iyi ve kötü tarafları eleştirilemez. Zaten ABD'nin sinemadaki etkinliği ekonomik, siyasal ve sosyal alanlardaki yozlaşmışlığı ile paralel bir konu. Bu yüzden etkinlikleri baz alınarak, başka ülkelerin film yapmasına gerek yok diyebilecek bir görüşün oluşması ne ile açıklanabilir kestiremiyorum. Senin bilim kurgu filmlerine ilgin varsa ve sinema görüşün sadece bunlarla sınırlıysa bunu ispat edebilirsin. Çünkü bilim kurgu para ve teknolojik ilerleme gerektirdiğinden bu tür filmlerin ABD'de yaygınlık kazanması ve o yaygınlık içinde iyi filmlerin ortaya çıkabilmesi normaldir. Tür kısıtlaması yapmaksızın sinemanın geneline baktığımızda ABD'nin kültür emperyalizminden başka birşey yapmadığı çok net ortadadır kanımca. Birkaç muhalif film ve ABD sinemasından yapı olarak ayrılabilecek Coen Kardeşler (2 filmleri hariç), Jarmusch dışında tablo budur. 1960 sonrası Türkiye sinemasından kastın, Yeşilçam saçmalıklarıysa hemfikir olmama gibi bir durumum olamaz, ancak 1960 sonrası Türkiye'de yapılan filmlerin varlığının bilincine de varmış olmak gerekir. Susuz Yaz ile mukayese edilecek bir tane ABD yapımı film göstermek neredeyse olanaksız. Mesela bu film ABD'de kendisine yapımcı bulamazdı, bulsaydı da yönetmeni cadı avı ile ya öldürülür ya da tutuklanırdı.



Bresson, Antonioni, Bergman, Bunuel gibi sinema tarihini oluşturan onlarca yönetmen-senarist varken (bu ve bunun gibi yönetmenlerin farkında olup olmadığını bilmiyorum), başka ülkelerin film çekmesine gerek yok demek ve çerçeve belli demek sinema tartışırken yapılmaması gereken işlerin başında gelebilir sanırsam. Çerçeve belliden kasıt para ve teknoloji ise bunun hiç önemi yok. En basitinden İran filmleri bunun örneğidir.



Emir'e Turk sinemasi sadece 60'li yillardan sonra cekilen Yesilcam filmlerinden olusmuyor demissiniz ama Amerikan sinemasini sadece Rambo, Transformers turu filmlerden ibaret gibi anlatiyorsunuz.



Su linke Category:Film festivals in the United States - Wikipedia, the free encyclopedia bakarsaniz minimum 400 tane film festivali duzenleniyor yilda Amerika'da. Hollywood'da calisan bircok yonetmen de once bu festivallerde dikkat cekiyor zaten. Gise icin cekilen filmler degil bu festivallerdeki filmler de genelde. Amerikan sinemasi bahsettiginiz gibi sadece gise filmlerinden olusmuyor yani. Susuz Yaz filmi de Amerikali bir yapimci sayesinde gosterime girmistir Amerika'da.
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



250 tane film arasına Titanic nasıl giremez enteresan. Halbuki vizyonda olduğu dönemlerde gişe rekorlarını alt üst etmişti. 1 sene boyunca sinemalarda kaldığını hatırlarım.



Ayrıca bana bu 250 film mi yoksa Hababam Sınıfı'nın ilk 4 bölümü mü deseler Hababam Sınıfı'nı tercih ederim. Çünkü beni bu dünyada başka hiçbir film 100'den fazla izlediğim halde güldürmeyi ve bu kadar izletmeyi başaramaz..
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



250 tane film arasına Titanic nasıl giremez enteresan. Halbuki vizyonda olduğu dönemlerde gişe rekorlarını alt üst etmişti. 1 sene boyunca sinemalarda kaldığını hatırlarım.



Ayrıca bana bu 250 film mi yoksa Hababam Sınıfı'nın ilk 4 bölümü mü deseler Hababam Sınıfı'nı tercih ederim. Çünkü beni bu dünyada başka hiçbir film 100'den fazla izlediğim halde güldürmeyi ve bu kadar izletmeyi başaramaz..



Titanic uzundu ya, sevişmeye millet Titaniğe gidiyordu otel parasından yırtıyordu. Başka türlü gişe rekoru kıramazdı yani:eek:
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Amerikan sinemasına yozlazmıs demenin dayanagı nedir burayı acıklayabilirsen daha mantıklı bir cevap yazabilecegim. Diger ulkelerde genre sayısı 1, 2 ile sınırlıyken Amerikan sinemasında alt baslıklarıyla beraber 100'den fazla turevde yapım ve hitap ettigi kitleler var. Yani 3-5 mainstream filme amerikan dream ogeleri ekleniyor diye boyle bir argumanda bulunuyorsan hatalısın, Amerikan sineması 1920'lerden itibaren birincil senaryo 2.cil yonetmen merkezli bir sistemdir. bugun Spielberg'un tanrı olarak gorulmesinin sebebi yozlasma degil, daha once kimsenin kullanmadıgı cekim tekniklerini kullanması, yeni fikirlerle cıkagelmesidir ornegin. ki Spielberg Jaws'ı cektiginde 1975 yılında turkiye'nin ya da fransanın beyazperdesini bir hatırlamanda fayda var. cok daha gerilere gidiyim, 1920'lerden sonra kendini avangard sinemanın avangardı olarak atayan fransızların cıkardıgı yapımlara bak, ve o surecteki Amerikan yapımlarına goz at, ve simdiki fransız yapımlarına bir goz at. yapımların iceriklerine bak, ki ozaman global bir dunya da yoktu (ki burada emperyalist-brainwash-hollywood 3lemesi teorin hafif bi cokuntuye de ugruyor) ama ortaya cıkan eserler, eserlerden ziyade kitle algısı ve zamanla reaksiyonu bugunun tohumlarıdır,



kimileri 2012'ye geldik hala aynı ogeleri barındıran 3. sınıf deneysel duygudurum filmleri cekmekle mesgul, 100 senedir ve 100 sene daha cekecekler. turkiyede 100 sene daha tecavuze ugrayan koylu kızını konu alacak.



sonucunda bugun sinemanın oncusu fransa da olabilirdi ama olamadı. sebebi demin bahsettigim kulturel kafesler. kısaca yoresel evrensellik ufku dar ve ici bos tanım. Amerikan sineması ise 4 yol agzı gibi, ki Avrupa sinemasının etkileri de vardır Amerikan sinemasında, avangard'ın butun ozelliklerini de bunyesinde barındırır, fakat acılımı Avrupa sineması gibi tıknaz degildir, bunun sebebi bahsettigim gibi kurumsallasma dısına cıkmayı basarmıs olmak, sonucta ulkenin bina olan mental yapısı. sırf sinemada degilki, muzikte de boyle, sporda da boyle herseyde boyle. neden ? kulturel ogeler barındırıp kulturel olmadıgı icin. Fransanın sinema gelisiminde bir grup insan birseyleri degistirmek istediler, ancak degistirdiklerini sandıkları hede ulke insanın ronesans uzerine bina olan mental yapısını bireysel olarak yansıtmak oldu. Amerikan sineması bu ogelere bagımlı degildir, Avrupa sineması bagımlıdır. Bertolucci'nin butun filmlerinin birbirinin aynısı olması bu sebepten, kitlesi de aynı kendine aynı. Ama Spielberg ET'yi de cekti, Schindlers List'i de cekti, bilmem War Horse'u da cekti, Minority Report'u da cekti. Spielberg ET'yi cektiginde biz agzımız acık noluyor diye izlerken, Avrupa sinemasıyla cok bir finansal farkı yoktu Hollywood'un bunu da hatırlatırım.



ayrıca tiyatro demissin yazının bir yerinde, Amerikan tiyatrosuna girersen apayrı bir tartısma konusu acılır yine.









Yanılıyorsun, bahsettigin rakamları kazanan oyuncu sayısı 10 ila 20 arasında Hollywood'da. sadece Hollywood'da yaklasık 300.000 oyuncu, 20.000 yonetmen var, sadece New York'tan yıllık 50.000 civarında eksiksiz yapım cıkıyor, California'dan bir dunya uzak bir ulke. Dedigim gibi Amerikan sinemasını mainsteam'den ibaret sandıgın icin (heralde) negatif bir on yargıya sahipsin. Oyuncuların Hollywood'a gitmek istemesinin sebebi para degil, kariyer ve sohrettir, zira buyuk bir kitleye ulasmanın tek yolu Amerikan sinemasıdır- dogal olarak.







Hic katılamıyorum, sinema kulturler uzerine bina olmamalıdır. ve 90%'ı propoganda demenin yine yuzeysel takip etmenden kaynaklı oldugu acık. dogru propoganda filmleri bol sayıda ve mainsteam, cunku finans oradan geliyor ancak benim vurguladıgım amerikan sinemasının temelinin bunlardan bagımsız oldugu, senin gormek istemedigin bu, ancak ozellikle son yıllar konusunda belki hak verebilirim sana zira populer kultur bir cok kitleyi esir almıs durumda, ancak bu Amerikan sinemasının dinamiklerini sarsacak degil.







Sanatsal yapıyı olusturan en buyuk etken yoresel meselelerdir dedigin an orada beni kaybettin, (belki de yanlıs anlamısımdır) belki de hayat algımız farklıdır :ka23: ama kutuplara baglı olmama kavramı her zaman ondedir, baska turlu ilerleyemezsin, dusunceleri ve ufkunu iyi yontmak sanat icin en onemli husus. Amerikan sinemasına bu yuzden onder dedim bir suru ilk oradan cıktı cunku ve devam edecek. Avrupa sineması tamamen kulturler uzerine turedi, mahkum bir sinema.



Amerikan sinemasını yozlaşmış olarak belirtmemi ve propaganda filmleri kısmını birlikte açıklayabilmek mümkün. Propaganda sadece kamera önüne bir adamın çıkıp ABD bayrağı önünde, ABD en büyük ve yüce devlettir, ABD demokrasinin merkezidir demesi değildir. Sinema yapısı itibarı ile izleyici ile karakterler arasında özdeşlik yaratır. İnsanın düşünce yapısını oluşturan durumlardan biri ise, çeşitli sebepler ile etkilendiği kişinin davranışlarını ve yaptıklarını benimseme yoluna gitmektir. Bunu Kurtlar Vadisi-Polat Alemdar'dan alıp The Big Lebowski izledikten sonra üstüne uzun bir hırka geçirip nihilistim ben diyenlere kadar uzatabiliriz. Haliyle ABD sinemasının dünyada kapitalizmi egemen kılmasında ve bu egemenlikteki merkeziyetçi rolü üstlenmesindeki çaba gerektirecek konuları uygulamasında Hollywood çok büyük bir yer tutar. Gerek kendi ülkelerinde, gerekse hakimiyet kurmak istedikleri ülkelerdeki toplumsal mühendisliği bu filmler aracılığı ile gerçekleştirir durumdalar. Zaten doğrudan bu amacı taşımayan, ancak konusu itibarı ile zaten bu yozlaşmış düşüncenin üzerinde gelişmiş fikirlerde dolaylı olmamakla beraber bu amaca hizmet edebiliyor. Buradaki yozlaşma ise, sanat eserlerinin çoğunluğunun insani ve fikri meselelerin yoğunluğuna göre yaratılıyor olması değil, hakimiyet kurma çabalarından nasinibi almış hastalıklı bir toplumun dayatılmış meseleleri yaşamın temel gayeleri olarak görmesidir.



Avrupa sinemasını bağnazlıkla, dar bir yapıyla suçluyorsun ama bunun neden kaynaklandığını söylemiyorsun, muhtemelen kültür tanımını yanlış değerlendirdiğinden dayanağını bu yanlışlık oluşturuyor. Ben burada Avrupa sinemasını yanlış değerlendirdiğini düşünüyorum. Çünkü 2-3 tane kalıp var, bunları zamanında oluşturmuşlar, 5-6 tane de madde oluşturmuşlar, Avrupa'da sadece bunlara bağlı yapımlar çıkıyor gibi bir düşünceye sahipsin sanırım. Bu yanlış düşünceyle beraber, ABD sinemasına atfettiğin en basitinden bir özgürlük tanımını açamıyorsun. Karşıt fikirler geliştirirken hangi filmleri odak noktası olarak aldığını bilmiyorum, ancak bir filmden beklentin önemlidir. Eğer sen yahu bu adam ne çekim tekniği bulmuş, vay canına daha önce hayal edemediğim bir dünya yaratmış ve bu kesinlikle sinemanın en yüce işlerinden biri diyorsan bu tartışmayı sürdürmenin gerekliliği yok. Gummo ABD yapımı olmasına rağmen ve iğrençlikler barındırmasına rağmen çok büyük özelliğe sahip bir filmdir. Çünkü içinde yaşadığı toplumun sorunlarını anlatan ve bunların anlatılmasına engel olanları dolaylı yoldan hicveden bir yapımdır. Bu içinde bulunduğu ülkenin bir mahallede minimize edilmiş lokal kültürünün, evrensel boyuta taşınarak insanlara aktarılmasıdır. Haliyle sinema taşıdığı kültürel nitelikten dolayı izleyende gerçekçi meselelere yönelik fikir uyandırabilme yetisine de sahiptir. Sen kültürel meseleleri, tabu haline gelmiş adetleri, hala tabu halinde görenlerin düşüncelerine ait yapımlar ile sınırlandırıyorsan, evet bunlar kötü yapımlardır. Ancak kültür daha geniş yapıya sahip bir tanımdır. Ben Finlandiya yapımı bir film izlediğimde, eğer Finlandiya'ya özgü sorunlara ya da hem onların hem de dünyanın sorunları olan meselelere rastlamasam ne anlamı kalır ? Çin yapımı bir film izlendiğinde, Çin'in sosyokültürel yapısı neticesinde o ülkenin insanından yola çıkarak insana yönelik muhakeme yaratılmasa ne anlamı kalır ? Ütopya ve distopyalar hariç neredeyse bütün sanatsal ürünlerde, bulundukları bölgeye hakim kültürün evrensel niteliği hakimdir. Kısacası sinema teknolojik yatırımlar neticesinde uzay aracı ile ya da canavarlar ile film çekmekten ibaret olamaz. Jaws'ı örneklendirmen bu bakımdan önemli. Çünkü sen Hollywood'un yüceliğini Jaws ile açıklıyorsan, sinemaya bakışın ender ama gerçek meselelerin canlandırıması ile orantılı şaşırmacanın övülmesidir ya da hikaye anlatıcılığıdır, ki hikaye anlatıcılığında Hollywood iyidir zaten. Sonuç olarak bu görüşünü sadece bir tarafın oluşturduğu fikrin, diğer tarafları anlamaktan öte yok saymasıyla sonuçlanıyor.



Propaganda temelli filmlerin bugün kapitalist kültür öğeleri ile beraber toplum mühendisliğine yönelmeleri, 1920'lerde sinemanın propaganda aracı olarak kullanılmayacağını açıklamaz. O dönemin şartları emperyal savaşların, ABD'de ki ırkçılığın ve Kızıldereli karşıtlığının çerçevesinde propaganda filmleri üretiyordu.



Bertolucci ve Spielberg karşılaştırmana katılabilmek mümkün değil. Bertolucci filmlerinin hepsi aynı derken dayanak konusu neydi merak ediyorum, çünkü böyle birşey yok. Filmografisi farklı filmler içeren bir yönetmendir, ki aynı olması da onun kötü bir yönetmen olduğuna işaret etmez. Çünkü yönetmenin başarılı sayılması için (Spielberg kötüdür demiyorum haliyle) filmografisinde farklı farklı filmlerin bulunması gerekmiyor. Çünkü böyle baktığımızda psikolojik gerilimlere ağırlık vermiş ve bir önceki mesajında övülmüş Hitchcock şimdi farklı değerlendirilmek zorunda kalır. Ayrıca E.T. çekildiğinde Avrupa sineması ile Hollywood bütçesi arasında dağlar kadar fark vardı. O yıllarda ABD yapımı onlarca film 10 milyon dolar üzeri bütçelere sahipken, Avrupa'da bu tip ender filmlerin 3-4 ülke yapımcılarının bir araya gelmesi ile oluşturuluyordu.



Hollywood'un çekiciliğinin para olmaması mümkün değil. Çünkü tek filmden 10-15 milyon dolar kazabilecek yapıya gitmek istiyorlar. Buradaki mesele sadece tek filmden bu parayı kazanmak değildir, başrol olmayan rollerden de diğer ülke sinemalarına göre çok uçuk paralar kazanıyorlar çünkü. Bunun neticesinde şöhret olayı da belirttiğin gibi bir etkendir. Ancak tercih edilişindeki para ve şöhret kıstasları ABD sinemasının niteliksel büyüklüğünü kanıtlayan konular değildir.



Sonuç olarak kültür meselesini tabulaşmış gerici meseleler olarak tanımladığını düşünüp, kültürel nitelikteki filmleri bu yüzden değersiz saydığını düşünüyorum. Sinemaya ait yücelik kıstasların ise, ilerlemiş teknoloji, daha önce yapılmayan teknikler geliştirmek ve yaygınlık, para. Ancak sinemanın yüceliğini özü ispatlayabilecekken, senin seçtiğin yol gösterişle sağlamak. Avrupa sinemasından ya da Türkiye yapımı dikkat çekici filmleri izlediğini düşünmüyorum. Bu yüzden Avrupa sinemasındaki yanlış yargılarının başlıca kaynağı bence bu. Sinema görüşün, filmin seyirci ile kurduğu iletişimde fikri zenginlik ortaya çıkmasından başka birşeyse zaten takip edilse de önyargılar yüzünden yine aynı yanlış yargılara ulaşılacağını düşünüyorum.



Ali Özer, ABD sinema sektörü ülkenin en büyük ekonomilerinden biri olduğu için oradaki etkinliğin yandınması mümkün değil. Ancak bu etkinliğin ABD sinemanın niteliksel yapı taşıdır şeklindeki yanlışlığıdır asıl mesele. Festivalleri Hollywood'un alt yapısı olarak değerlendirmenizde bir başka konu tabi. Festivallerde Hollywood normları dışında rastladığınız yönetmenlerin Hollywood'a geçtikten sonraki sinemalarını incelemenizi öneriyorum.
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Ödül alması hiç de önemli değil Ahmet Bey :) Sözü edilen film başlı başına bir efsane çünkü..İçinde insana ait birçok duyguyu barındıran bir onur mücadelesi.... Bu filmi anlamak biraz da derinlik meselesi galiba.... :) Ne dersiniz?
 
Cevap: Tüm Zamanların En İyi Filmi: Esaretin Bedeli



Ali Özer, ABD sinema sektörü ülkenin en büyük ekonomilerinden biri olduğu için oradaki etkinliğin yandınması mümkün değil. Ancak bu etkinliğin ABD sinemanın niteliksel yapı taşıdır şeklindeki yanlışlığıdır asıl mesele. Festivalleri Hollywood'un alt yapısı olarak değerlendirmenizde bir başka konu tabi. Festivallerde Hollywood normları dışında rastladığınız yönetmenlerin Hollywood'a geçtikten sonraki sinemalarını incelemenizi öneriyorum.



Demek istedigim bu degildi. Amerikan sinemasi isteyene dusunme, isteyene de eglenme olanagi verir. Ayni filmde her ikisi olmuyor genelde. Insanlarin buyuk cogunlugu da eglenmeyi tercih ettigi icin o tur filmler daha on planda oluyor tabii ki. Benim icin Amerikan sinamasini farkli kilan herkesin farkli taleplerini karsilayabilmesidir. Dusundurme amacli cektikleri filmlerin de nitelik acisindan Avrupa filmlerinden asagi kaldigini dusunmuyorum.



Ayrica sinema her zaman teknolojiye bagimli olmus, ilerleyen teknoloji sayesinde ortaya cikmis ve gelismis bir sanat dalidir. Hollywood'un bu konudaki katkisini cok onemsiz bir seymis gibi anlatiyorsunuz. Amerikan'in politikalarina, etkisine olan ofkeniz veya antipatiniz Amerikan sinemasinin ustun yonlerini gormenizi engelliyor bence.
 
Üst Alt